Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2014/22444 E. 2017/2516 K. 11.05.2017 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/22444
KARAR NO : 2017/2516
KARAR TARİHİ : 11.05.2017

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Yanlar arasında birleştirilerek görülen elatmanın önlenmesi ve ecrimisil davası sonunda yerel mahkemece asıl davada, el atmanın önlenmesi isteği yönünden dava konusuz kaldığından karar verilmesine yer olmadığına, ecrimisil isteminin kabulüne; birleştirilen davanın ise; kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar davacı(birleştirilen davanın davacısı) ve davalı (birleştirilen davanın davalısı) tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi …’ in raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;

-KARAR-

Asıl dava, çaplı taşınmaza el atmanın önlenmesi ve ecrimisil; birleştirilen dava ise;ecrimisil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, asıl davada, el atmanın önlenmesi isteği yönünden dava konusuz kaldığından karar verilmesine yer olmadığına, ecrimisil isteminin kabulüne; birleştirilen davanın ise; kısmen kabulüne karar verilmiş olup; tarafla,sadece ecrimisile yönelik olarak asıl ve birleştirilerek görülen davayı temyiz etmişlerdir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu 1069 ada 10,11 ve 22 parsel sayılı taşınmazların elbirliği mülkiyetine tabi olup, davacı … ve dava dışı …un miras bırakanı … adına kayıtlı bulunduğu,murisin 27.09.2007 tarihinde öldüğü, çekişme konusu taşınmazlarda mülkiyetten kaynaklanan bir hakkı bulunmayan davalı …’in davacının miras bırakanı …in mirasçısı olan dava dışı … ile miras bırakanın ölümünden sonra 01.11.2009 başlangıç tarihli ve 15 yıl süreli kira sözleşmesi yaptığı dosya kapsamı ile sabittir.
Davacının, davalının taşınmazlara haklı ve geçerli bir nedeni bulunmaksızın elattığını ileri sürerek eldeki asıl ve birleştirilen davayı açtığı, davalının ise;kiracılık savunmasında bulunup; kira sözleşmesine ve taşınmazları kullanımına davacının rızası bulunduğunu belirterek asıl ve birleştirilen davaya karşı çıktığı görülmektedir.
Hemen belirtilmelidir ki; çekişmeli taşınmazlar elbirliği mülkiyetine tabi olduklarına göre Türk Medeni Kanununun 702/2. maddesi hükmü gereğince geçerli bir kira aktinin varlığının kabul edilebilmesi için ortakların oybirliği ile karar vermeleri gerekir.Diğer bir anlatımla paydaşların bir yada bir kaçı tarafından yapılan kira sözleşmesine hukuki değer izafe edilemez.
Nitekim, kira sözleşmesinde;davacı … yer almadığı gibi adı geçen paydaş tarafından sözleşmeye sonradan icazet verilmemiştir.Bu itibarla,tüm paydaşların katılımı ile gerçekleştirilmeyen kira sözleşmesine değer verilemeyeceği ve davalının taşınmazlarda kiracı olduğunun kabulüne olanak bulunmadığı açıktır.
Öyleyse; açılan asıl davada, mahkemece, geçerli bir kira sözleşmesinin bulunmadığı ve dolayısıyla davalının çekişmeli taşınmazlardaki tasarrufunun haklı ve geçerli bir nedene dayanmadığı gözetilerek uzman bilirkişi kurulunca yöntemine uygun şekilde saptanan ecrimisile hükmedilmek suretiyle asıl davanın kabul edilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur. Davacının ve davalının asıl davaya yönelik temyiz itirazları yerinde değildir.Reddine.
Birleştilerek görülen davaya gelince;davacı …’in davalı … aleyhine 07.12.2012 tarihinde ikinci bir dava açtığı, davalının haklı ve geçerli bir nedene dayanmayan işgalinin devam etmekte olduğunu ileri sürerek 03.08.2011-07.12.2012 tarihleri arasındaki dönem için ecrimisil iteğinde bulunduğu,ikinci davanın 21.12.2012 tarihinde asıl dava ile birleştirilmesine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; HMK.’nun 166. maddesine göre ayrı ayrı açılmış davaların, aralarında bağlantı bulunması halinde birleştirilmeleri mümkündür. Davaların birleştirilmesi hâlinde, birleşen davalar birlikte görülmekle birlikte ayrı dava olma özelliğini ve bağımsız dava kimliğini koruduklarında kuşku yoktur. Başka bir anlatımla,birleştirme kararı, sadece birleştirilen davaların yargılama safhalarının müşterek cereyan etmesi sonucunu doğurup; davaların birbirlerinin içerisinde erimesi, tek bir davaya dönüşmesi gibi bir durum söz konusu değildir.
Öte yandan; gerek öğretide ve gerekse yargısal uygulamalarda ifade edildiği üzere ecrimisil, diğer bir deyişle haksız işgal tazminatı, zilyet olmayan malikin, malik olmayan kötü niyetli zilyetten isteyebileceği bir tazminat olup, 08.03.1950 tarih 22/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında; fuzuli işgalin tarafların karşılıklı birbirine uygun iradeleri ile kurduğu kira sözleşmesine benzetilemeyeceği, niteliği itibarı ile haksız bir eylem sayılması gerektiği, haksız işgal nedeniyle oluşan zararın tazmin edilmesi gerekeceği vurgulanmıştır. Ecrimisil, haksız işgal nedeniyle tazminat olarak nitelendirilen özel bir zarar giderim biçimi olması nedeniyle, en azı kira geliri karşılığı zarardır. Bu nedenle, haksız işgalden doğan normal kullanma sonucu eskime şeklinde oluşan ve kullanmadan kaynaklanan olumlu zarar ile malik ya da zilyedin yoksun kaldığı fayda (olumsuz zarar) ecrimisilin kapsamını belirler. Haksız işgal, haksız eylem niteliğindedir. (YHGK’nun 25.02.2004 gün ve 2004/1-120-96 sayılı kararı)
25.05.1938 tarih ve 29/10 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ve Yargıtay’ın aynı yoldaki yerleşmiş içtihatları uyarınca ecrimisil davaları beş yıllık zaman aşımına tabi olup bu beş yıllık süre dava tarihinden geriye doğru işlemeye başlar.
Zira,ecrimisil hesabı uzmanlık gerektiren bir husus olup, taşınmazın niteliğine uygun bilirkişi marifetiyle keşif ve inceleme yapılarak ve taleple bağlı kalınarak haksız işgal tazminatı miktarı belirlenmelidir. Alınan bilirkişi raporu, somut bilgi ve belgeye dayanmalı, tarafların ve hakimin denetimine açık olmalı ve değerlendirmenin gerekçelerinin bilimsel verilere ve HMK’nin 266 vd. maddelerine uygun olarak açıklanması gereklidir.
Bu nedenle, eğer arsa ve binalarda kira esasına göre talep varsa, taraflardan emsal kira sözleşmeleri istenmeli, gerekirse benzer nitelikli yerlerin işgal tarihindeki kira bedelleri araştırılıp, varsa emsal kira sözleşmeleri de getirtilmeli, dava konusu taşınmaz ile emsalin somut karşılaştırması yapılmalı, üstün veya eksik tarafları belirlenmelidir.
İlke olarak, kira geliri üzerinden ecrimisil belirlenmesinde, taşınmazın dava konusu ilk dönemde mevcut haliyle serbest şartlarda getirebileceği kira parası, emsal kira sözleşmeleri ile karşılaştırılarak, taşınmazın büyüklüğü, niteliği ve çevre özellikleri de nazara alınarak yöredeki rayiçe göre belirlenir. Sonraki dönemler için ecrimisil değeri ise ilk dönem için belirlenen miktara ÜFE artış oranının tamamının yansıtılması suretiyle bulunacak miktardan az olmamak üzere takdir edilir.
Ne var ki,mahkemece, hükme elverişli olacak nitelikte bir inceleme, irdeleme ve araştırma yapıldığı söylenemez. Nitekim, davalar birleştirilmiş olsa da; her davanın bağımsız bir nitelik taşıdığı hususu gözetilmemiş, birleştirilen davada eksik usul işlemleri tamamlanmadan, davacının ve davalının bildirdiği tüm deliller toplanmadan, taraflara iddia ve savunmalarını kanıtlama olanağı verilmeden, davalının talebi bulunduğu halde tanık dinletme imkanı tanınmadan, davacının sunduğu emsal kira sözleşmeleri dikkate alınmadan, birleştirilen davanın açıldığı tarihten önce yapılan 04.10.2012 günlü keşifte rapor tanzim eden bilirkişilerden yukarıda belirtilen ilkelere uygun düşmeyen ek rapor alınmak suretiyle hatalı ecrimisil tespiti ve eksik soruşturma ile sonuca gidilmiştir.
Hal böyle olunca, birleştirilen davada, iddia ve savunma doğrultusunda taraf delillerinin toplanması, mahallinde keşif yapılarak bilirkişilerden yukarıda belirtilen ilkeler ve olgular doğrultusunda bilimsel verilere uygun, denetime elverişli şekilde ecrimisil hesabı konusunda rapor alınması, ondan sonra varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve yetersiz bilirkişi raporu ile yetinilerek sonuca gidilmiş olması doğru değildir.
Kabule göre de; ecrimisil davasında, alacağa dava tarihi olan 07.12.2012 tarihine kadar geçen süre için hükmedilebileceği halde, 31.12.2012 tarihine kadar olan dönem için ecrimisil hasabı yapılarak bu miktarın hüküm altına alınması da doğru görülmemiştir.
Davacının (birleştirilen davanın davacısı) ve davalının (birleştirilen davanın davalısı) temyiz itirazı değinilen yönlerden yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenden ötürü (6100 sayılı Yasa’nın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.’nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 11.05.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.