Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2014/22415 E. 2017/2881 K. 24.05.2017 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/22415
KARAR NO : 2017/2881
KARAR TARİHİ : 24.05.2017

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi …’nün raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;

-KARAR-

Dava, ehliyetsizlik ve muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ile tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, mirasbırakan … ‘in kayden paydaşı olduğu 103 ada 3 parsel sayılı taşınmazı davalıya satış suretiyle temlik ettiğini, mirasbırakanın alzeimer hastası olduğunu, hukuki ehliyete haiz olmadığını, yapılan temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek davalı adına olan kaydın iptali ile mirasçılar adına tescile karar verilmesini istemiştir.
Davalı, devrin bedel karşılığı yapıldığını, satım bedelinin bir kısmı ile taşınmaz üzerindeki haczin kaldırıldığını, mirasbırakanın devir tarihinde ehliyetsiz olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, mirasbırakanın mal kaçırma kastı bulunmadığı, satış işleminin muvazaalı olmadığı ve toplanan delillerden ve özellikle tanık beyanlarından mirasbırakanın işlem tarihinde akli melekelerinin yerinde olmadığına dair bir bulgu bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 29.03.1930 doğumlu mirasbırakan … ’in 13.10.2011 tarihinde ölümü ile geriye mirasçı olarak eşi … ile müşterek çocukları davacı … ile dava dışı … ve … ’ın kaldığı; mirasbırakanın Karacebey 2. Noterliğinin 08.10.2009 tarihli satış yetkisini de içerir vekaletname ile dava dışı …’ı vekil kıldığı, vekilin 24.12.2009 tarihli satış akdiyle dava konusu 103 ada 3 parsel sayılı 27.105m2 tarla vasıflı taşınmazdaki mirasbırakanın 812/2400 payını davalı …’a üzerindeki hacizle birlikte 3.000-TL bedelle devrettiği, davalının taşınmazda 1390/2400 payının bulunduğu, satış işlemi ile birlikte 367/400 payın adına tescil edildiği, davacının tüm mirasçılar adına tescil talep ettiği, yargılama sırasında … Sulh Hukuk Mahkemesi 27.02.2013 tarih 2013/27 Esas, 2013/144 Karar sayılı kararı ile tereke temsilci olarak davacı …’in atandığı, kararın 10.04.2013 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki, 6100 sayılı HMK. nun 26. ve 33. maddelerine göre; olayları bildirmek ve ileri sürmek taraflara, bu kapsamda nitelemeyi yapmak ve belirlenecek hukuki tavsifle ilgili olarak tatbik edilecek kanun hükümlerini tesbit ve tayin ederek uygulamak hâkime aittir. Ayrıca davada dayanılan maddi olaylar bakımından birkaç hukuki nedenin bir arada gösterilmesinde ilke olarak usul ve yasaya aykırı bir yön yoktur.
Davada, mirasbırakan Şerif’ in payını vekâleten temlikine ilişkin olarak ehliyetsizlik hukuksal sebebi yanında muris muvazaası hukuksal sebebine de dayanıldığına göre, ehliyetsizlik kamu düzeni ile ilgili olduğundan öncelikle ehliyetsizlik konusunda inceleme yapılması gerekeceği kuşkusuzdur.
Ne var ki, mahkemece ehliyetsizlik yönünden hiçbir araştırma ve inceleme yapılmamıştır.
Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Türk Medeni Kanununun (TMK) “fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir” biçimindeki 9. maddesi, şahsın hak elde edebilmesini, borç (yükümlülük) altına girebilmesini, fiil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin (reşit) olmayı kabul ederek “ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü” eylem ve işlev ehliyeti olarak da tarif edilerek, aynı yasanın 13. maddesinde “yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.
Hemen belirtmek gerekir ki, TMK’nin 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından, karşı tarafın iyiniyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. Bu ilke 11.6.1941 tarihli 4/21 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da aynen benimsenmiştir.
Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında; bir kimsenin ehliyetinin tespitinin şahıs ve malvarlığı hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar.
Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta gözlem (müşahede) kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 282. maddesinde belirtildiği gibi bilirkişinin “oy ve görüşü” hâkimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.
Hele ayırt etme gücünün nispi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle … Kurumu Dördüncü İhtisas Kurulundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Türk Medeni Kanunu’nun 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.
Hâl böyle olunca; yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde tarafların delilleri eksiksiz toplanmak suretiyle tahkikat yapıldıktan sonra, mirasbırakanın vekâlet işlem tarihi olan 08.10.2009 ve satış günü olan 24.12.2009 tarihinde tasarruf ehliyetinin bulunmadığının (ehliyetsizliğinin) saptanması halinde davanın kabul edilmesi; aksi hâlde, davada dayanılan diğer hukuki sebep olan muris muvazaası hukuksal nedeni ile ilgili istek bakımından bir inceleme ve soruşturma yapılması gerekirken eksik soruşturma ile yazılı olduğu üzere karar verilmesi doğru değildir.
Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile yerel mahkeme kararının açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 24.05.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.