Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2014/2210 E. 2015/11455 K. 07.10.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/2210
KARAR NO : 2015/11455
KARAR TARİHİ : 07.10.2015

MAHKEMESİ : SEFERİHİSAR ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 08/10/2013
NUMARASI : 2012/181-2013/250

Taraflar arasında görülen tazminat davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 07.10.2015 Çarşamba günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı Z.. O.. ve vekili Avukat T. A. ile temyiz edilenler vekili Avukat A. Ö. geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:

-KARAR-

Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı bedel isteğine ilişkindir.
Davacı, mirasbırakan F. Ş. ‘ün mirasçıdan mal kaçırmak amacıyla … parsel sayılı taşınmazı kardeşi …’dan yeğeni davalı …’a temlik ettiğini, taşınmazın ondan dava dışı Ş. Y…’ya, ondan da, E. Ö. ‘e satış suretiyle temlik edildiğini, ilk satışın bedelsiz olduğunu ileri sürerek, taşınmazın dava tarihindeki değerinden miras payına isabet eden şimdilik 10.000,00 TL bedelin tahsili talebiyle eldeki davayı açmış, yargılama sırasında talebini bilirkişinin tespit ettiği değere göre 122.882,66 TL olarak artırmış ve harcını tamamlamıştır.
Davalı, kendisini murisin büyüttüğünü, çocuğu gibi sevdiğini, 2008 yılında muris hastalanınca bir çok kez Almanya’dan gelip tedavisine maddi ve manevi destek olduğunu, murisin de karşılıksız yardımı kabul etmeyerek dava konusu yeri almasını isteyince bedelini ödeyerek taşınmazı satın aldığını, muvazaanın söz konusu olmadığını, satışların gerçek olduğunu belirterek davanın reddini savunmuş, yargılama sırasında temlikin minnet duygusu ile yapıldığını bildirmiştir.
Mahkemece, çekişme konusu taşınmazın davalıya, ondan da dava dışı kişilere satış suretiyle temlik edildiğini, dosya kapsamı ile davalının murise hastalığı döneminde para gönderdiği, maddi yardımda bulunduğu, satış bedelinin para dışında hizmet şeklinde de ödenebileceği, taşınmazın temlikini murisin davalıya minnet duygusu ile yaptığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; murisin çekişme konusu … parsel sayılı taşınmazı 02.12.2009 tarihli akitle yeğeni davalı S. ‘a, onun da 08.10.2010 tarihli akitle dava dışı Ş. Y. ‘na, onun da 20.01.2012 tarihli akitle E. Ö.’e satış suretiyle temlik ettikleri anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK.) 237. (Borçlar Kanunu’nun (BK:) 213.) ve Tapu Kanunu’nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince; muris F. Ş. ‘ün 1955 doğumlu, bekar ve çocuksuz olduğu, davalının murisin kardeşi Z. ‘dan yeğeni olduğu, evli ve Almanya’da yaşadığı, murisin davalıyı kendi çocuğu gibi gördüğü, murise 27.10.2009 tarihinde Özel İzmir Hastanesi’nde “rektun CA ve akciğer batın içine yaygın metastaslı” kanser teşhisi konulduğu, murisin bundan sonra 2 ay içinde dava konusu taşınmazı kızı gibi gördüğü davalıya satış suretiyle devrettiği, davalının ise taşınmazı bedelini ödeyerek satın aldığını savunduğu, daha sonra ise murisin bakımı ile ilgilendiği için temlikin minnet duygusu ile yapıldığının bildirildiği, mahkemece de son savunmaya itibar edilerek sonuca gidildiği görülmektedir.
Hemen belirtmek gerekir ki, 1086 sayılı HUMK’un 202/2.maddesinde, “müddeialeyh cevap layihasını hasmına tebliğ ettirdikten sonra onun muvafakati olmaksızın müdafaa sebeplerini tevsi veya tebdil edemez.” düzenlemesine yer verilmiş, yine, 6100 sayılı HMK.nin 141. maddesi’nde de, “ taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe; ön inceleme aşamasında ise ancak karşı tarafın açık muvafakati ile iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler……..Ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra iddia veya savunma genişletilemez veya değiştirilemez” hükmü getirilmiştir.
Diğer taraftan; satışa konu edilen bir malın devrinin belirli bir semen karşılığında olacağı kuşkusuzdur. Semenin bir başka ifade ile malın bedelinin ise mutlaka para olması şart olmayıp belirli bir hizmet ya da emek de olabileceği kabul edilmelidir. (Hukuk Genel Kurulu’nun 29.4.2009 günlü 2009/1-130 sayılı kararı). Esasen, yukarıda da değinildiği üzere muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davaların hukuki dayanağını teşkil eden 1.4.1974 günlü, 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında miras bırakanın gerçek iradesinin mirasçıdan mal kaçırma olması halinde uygulanabilirliğinin kabulü gerekir. Başka bir ifade ile murisin iradesi önem taşır.
Öte yandan; aynı davacının aynı murisin yaptığı temlikle ilgili olarak aynı davalı ve annesi Z.. A.. aleyhine aynı hukuksal nedene dayalı Urla Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/246 Esas sayılı dosyası ile açtığı dava bulunduğu, o davada da … ve … parsel sayılı taşınmazların davalılara satış suretiyle temlikinin minnet duygusu ile yapıldığı kabul edilerek davanın 19.12.2013 tarihinde 2013/640 karar ile reddine karar verildiği, davacının temyizi üzerine Dairenin 2014/6709 esasında temyiz incelemesinin yapılmakta olduğu anlaşılmaktadır.
Yukarıda değinilen somut olgular, açıklanan ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde; mirasbırakanın satışa ihtiyacı bulunmadığı, Urla’da kendi evinde yaşadığı, tanık beyanları ile sağlık harcamalarını kendisinin karşıladığı, satış bedelinin düşük olduğu, dosya kapsamı ve Dairece temyiz incelemesi yapılan diğer dava dosyası kapsamından, murisin kanser olduğunu öğrendikten sonra tüm mal varlığını, çok sevdiği davalı ve onun annesi kız kardeşi Z.’ya aktardığı, dava konusu taşınmazın temliki bakımından da gerçek irade ve amacının mirasçıdan mal kaçırma olduğu, davalının savunmasını genişletmesine davacının muvafakat etmediği gibi, semen yerine geçebilecek, minnet duygusunu gerektiren bir bakımın yapıldığının da ispat edilemediği sonucuna varılmaktadır.
Hâl böyle olunca; davacının harcını ikmal ettiği oranda bedel isteği bakımından davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir.
Kabule göre de, davacının dava konusu ettiği ve miras payına göre harcını ikmal ettiği dava değeri üzerinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre belirlenecek vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken satış tarihi değeri üzerinden çekişmeye konu edilen miras payı da dikkate alınmadan yüksek avukatlık parasına karar verilmesi de doğru değildir.
Davacının bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 31.12.2014 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 1.100.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenlerden alınmasına, 07.10.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.