Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2014/21503 E. 2017/2166 K. 26.04.2017 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/21503
KARAR NO : 2017/2166
KARAR TARİHİ : 26.04.2017

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil olmazsa tenkis davası sonunda, yerel mahkemece davalı … yönünden davanın reddine, diğer davalı … yönünden ise asıl ve birleştirilen davaların kabulüne ilişkin olarak verilen karar davacı vekili ve davalı … vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi …’ün raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;

-KARAR-

Asıl ve birleşen davada davacı, mirasbırakan babası …’ın mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla 4475 parsel sayılı taşınmazdaki 1/2 payını eşi olan davalı …’a, 1030 ve 4359 parsel sayılı taşınmazlardaki 2/8 payı ile 835, 1566 ve 612 parsel sayılı taşınmazlardaki ½ payını ise kardeşi olan davalı …’ya satış suretiyle temlik ettiğini, temliklerin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, tapunun iptali ve miras payı oranında tescile, mümkün olmadığı takdirde payına isabet eden bedelin tahsiline, bunun da mümkün olmaması halinde tenkise karar verilmesini istemiştir.
Davalılar davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, asıl davada temliklerin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu iddiasının ispatlanamadığı gerekçesiyle davalı … yönünden davanın reddine, diğer davalı … yönünden ise muvazaa olgusunun ispatlandığı gerekçesiyle asıl ve birleşen davaların kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden mirasbırakan …’ın dava konusu 1030 parsel sayılı taşınmazdaki payını 28.04.2003 tarihinde, 1566, 612, 835 parsel sayılı taşınmazlardaki payını 03.11.1988 tarihinde, 4359 parsel sayılı taşınmazdaki payını 02.02.1995 tarihinde kardeşi olan davalı …’ya temlik ettiği, 4475 parsel sayılı taşınmazdaki payını ise 15.07.1993 tarihinde eşi olan davalı …’a temlik ettiği anlaşılmaktadır.
Uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunun 706., Türk Borçlar Kanunun 237. (Borçlar Kanunun 213.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan, HMK’ın 190 ve TMK’ın 6. maddesi uyarınca herkes iddiasını kanıtlamak zorundadır.
Somut olaya gelince; davacı tanıkları davalı …’ya temlik edilen taşınmazlar bakımından murise davalı …’nın baktığını, taşınmazın da buna karşılık verildiğini, davalı …’a temlik edilen taşınmazlar bakımından ise bilgilerinin olmadığını belirtmişlerdir.
Hâl böyle olunca, gerek davalı … gerek davalı … bakımından muvazaa iddiasının kanıtlanamadığı gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir. Davalı … vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün belirtilen nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 26.04.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.