YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/21150
KARAR NO : 2015/28
KARAR TARİHİ : 12.01.2015
MAHKEMESİ : ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hâkimi ………’ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacılar, mirasbırakanları ………’ın kayden maliki olduğu çekişme konusu 6, 7, 8 ve 9 parsel sayılı taşınmazların mirasbırakan tarafından dava dışı …..’ye verilen vekaletname doğrultusunda dava dışı …..ye satış suretiyle temlik edildiğini, akabinde ……..’nün satışa yetkili vekil olarak atadığı dava dışı ……….. tarafından taşınmazların davalıya satış suretiyle temlik edildiğini, mirasbırakanın okuma yazma bilmediğini, vekaletnamenin mirasbırakan kandırılarak alındığını, bu nedenle vekaletnamenin geçerli olmadığını ileri sürerek iptal ve tescil istekli eldeki davayı açmışlardır.
Davalı, kendisine husumet yöneltilemeyeceğini, iyiniyetli üçüncü kişi konumunda olduğunu savunmuştur.
Davanın reddine ilişkin olarak verilen karar Dairece, “……..davacıların sözleşme başlıklı belgedeki mirasbırakana atfen atılan imzayı inkar ettikleri gözetilerek, sahtecilik iddiasının açıklığa kavuşturulması bakımından, imza incelemesi yapılmak üzere, mirasbırakanın çeşitli resmi ve özel kurumlarda bulunan imza ve yazılarını havi belgelerin temin edilmesi, mirasbırakanın tatbike esas alınan imza örnekleriyle birlikte dosyanın kül halinde Adli Tıp Kurumu Başkanlığına gönderilmesi, Fizik İhtisas Dairesinden rapor alınarak, çekişmeli taşınmazların bedellerinin ödendiğine ilişkin “Sözleşme” başlıklı belgedeki imzanın mirasbırakanın eli ürünü olup olmadığının duraksamaya yer bırakmayacak şekilde saptanması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken davacılar vekilinin imza itirazına itibar edilmeyerek ve noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı şekilde karar verilmesinin doğru olmadığı…” gerekçesiyle bozulmuş olup, mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda taşınmazların bedellerinin ödendiğinin ispatlanamadığı ve davalının iyiniyetli olmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir..
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; çekişme konusu 6, 7, 8 ve 9 parsel sayılı taşınmazların davacıların mirasbırakanı……. adına kayıtlı iken 20.11.2006 tarihli vekaletname ile satışa yetkili vekil olarak atadığı dava dışı …… tarafından 15.09.2009 tarihli satış aktiyle dava dışı ……….’ye temlik edildiği, Kudret’in de 02.10.2009 tarihli vekaletname ile vekil atadığı dava dışı …… tarafından taşınmazların 10.03.2010 tarihli satış aktiyle davalıya temlik edildiği kayden sabittir.
Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; “Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır.” hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK’nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK’de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK’de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilinin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK’nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Bu davalarda öncelikle vekaletnamenin vekil edenin iradesine aykırı kullanılıp kullanılmadığının saptanması gerekir. Mirasbırakan …….’ın dava dışı ……’yü vekil olarak atadığı 20.11.2006 tarihli vekaletnamenin düzenlendiği tarihte mirasbırakanın akli melekelerinin yerinde olduğuna dair rapor alınmış ve noterde yapılan işlem sırasında tanık olarak beyanı alınan …….. mahkemece alınan beyanında vekaletnamenin içeriğini doğrulamıştır.
Öte yandan; Adli Tıp Kurumu’ndan alınan raporda, davalılar tarafından delil olarak ibraz edilen “Sözleşme” başlıklı tarihsiz belgedeki mirasbırakan ……’a atfen atılan imzanın mirasbırakanın eli ürünü olduğu saptanamamış ise de, sözleşmede tanık olarak imzası bulunan …… mahkemedeki beyanında sözleşme içeriğini doğrulamıştır.
Bu durumda; tanık anlatımları ve diğer dosya içeriği ile vekaletnamenin vekil eden mirasbırakan ……’ın iradesine aykırı olarak kullanıldığı ve vekil ile diğer kayıt maliklerinin el ve işbirliği içerisinde hareket ettikleri saptanamamıştır.
Hâl böyle olunca, kanıtlanamayan davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir
Davalı vekilinin temyiz itirazları belitilen nedenlerle yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 12.01.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.