Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2014/20201 E. 2016/10479 K. 22.11.2016 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/20201
KARAR NO : 2016/10479
KARAR TARİHİ : 22.11.2016

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 22.11.2016 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacılardan … ve vekili Avukat… ile temyiz edilen davalı … vekili Avukat …… geldiler, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen davalı … vekili Avukat, davalı ……gelmediler, yokluklarında duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:

-KARAR-

Asıl ve birleştirilen davalar vekâlet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Asıl ve birleştirilen davada davacılar, dava konusu taşınmazların geldisi olan 213 ada 17 parsel sayılı taşınmazın ortak mirasbırakanları…’dan davalı kardeşleri … ile birlikte kendilerine intikal ettiğini, muris …’in sağlığında bu taşınmaz üzerinde gecekonduları bulunan şahıslara haricen sattığını, bilahare taşınmazın imar uygulaması ile yeni parsellere revizyon gördüğünü, gecekondu sahiplerine hak ettikleri yeni parselleri devredebilmek amacıyla davalı kardeşleri ..’ye vekalet verdiklerini, davalı … …’nin bir kısım parselleri gerçek hak sahiplerine devretmesine karşın 5055 ada 1, 2 ve 3, 5056 ada 7, 5060 ada 5, 5061 ada 1, 5062 ada 1 ve 2 sayılı parselleri kötü niyetli olarak diğer davalı …’a satış yoluyla devrettiğini, davalı …’in durumu bilmesine rağmen taşınmazları devir aldığını, bilahare davalı …’in de 5062 ada 1 sayılı parseli diğer davalı …’a kötü niyetli olarak devrettiğini, tüm davalıların iş birliği içinde hareket ettiklerini ileri sürerek çekişmeli taşınmazların davalılar adına olan tapu kayıtlarının iptali ile adlarına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Müdahale talebinde bulunan … …, … Küçük, …, … … ve…, çekişme konusu taşınmazların kendilerine devri için verilen vekâletnamenin kötüye kullanıldığını ileri sürerek çekişmeli taşınmazların adlarına tescili istemişlerdir.
Davalı …, davacılar ile ortak mirasbırakanları…’un maliki olduğu 213 ada 17 parsel sayılı taşınmazı haricen üçüncü kişilere sattığını, anılan taşınmazın muristen kendilerine intikali sonrası kardeşleri olan davacıların taşınmazın uygun şekilde ifrazının sağlanması ve gerçek hak sahiplerine devri için kendisine vekâlet verdiklerini, o dönem ekonomik sıkıntılar nedeniyle dava dış…’un teklifi ile kök parselden oluşan çekişmeli taşınmazları diğer davalı …’a devir ettiğini, devrin gerçek olmayıp bankadan çekilecek kredinin kendisine verilmesi amacıyla yaptığını, ancak para almadığını bildirmiştir.
Davalı …, taraflar arasındaki ilişkiyi bilmediğini, çekişmeli 5602 ada 1 sayılı parseli tapuda malik olarak görünen kişiye vekaleten dava dış…’dan satın aldığını, iyi niyetli olduğunu bildirip davanın reddini savunmuştur.
Davalı …, usulüne uygun tebligata rağmen davaya cevap vermemiş, duruşmaları da takip etmemiştir.
Mahkemece, iddianın ispat edilemediği gerekçesiyle asıl ve birleştirilen davaların reddine karar verilmiş, hüküm davacılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiştir.
Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekâlet akdini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; “Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır.” hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK’nin 504/1. maddesi). Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK’de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK’de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK’nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Somut olaya gelince; mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin hükme yeterli ve elverişli olduğunu söyleyebilme olanağı bulunmamaktadır.
Şöyle ki, asıl ve birleştirilen davalarda davacılar tarafından ileri sürülen delillerin eksiksiz bir biçimde toplanmadığı, bildirdiği tanıkların dinlenmediği görülmektedir.
Hal böyle olunca, taraflarca ileri sürelen delillerin eksiksiz bir biçimde toplanması, bildirdikleri tanıkların dinlenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik araştırma ile yazılı şekilde karar verilmesi hatalıdır.
Kabule göre de; dava dışı … …, .. …, .. .., …. ve… yargılama sırasında dilekçe vermek suretiyle müdahale talebinde bulundukları halde adı geçen şahısların müdahale talepleri hakkında olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemiş olması da doğru değildir.
Davacılar vekilinin temyiz itirazı yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 21.12.2015 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz edenler vekili için 1.350.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenlerden alınmasına
22.11.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.