Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2014/19922 E. 2017/2984 K. 30.05.2017 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/19922
KARAR NO : 2017/2984
KARAR TARİHİ : 30.05.2017

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil, tazminat davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 30.05.2017 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz edenler vekili Avukat … geldiler, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen davalılar … vd. Vekili Avukat, davacı …, davacı …, davacı …, davacı … gelmediler, yokluklarında duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:

-KARAR-

Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil, olmadığı takdirde tazminat isteğine ilişkindir.
Davacılar, ortak mirasbırakanları …’nın maliki olduğu 318 ada 2 parsel sayılı taşınmazdaki 1 no’lu bağımsız bölümü mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla davalı torunu …’ya satış yoluyla devrettiğini, mirasbırakanın mal satmayı gerektirecek bir ihtiyacı olmadığı gibi davalı …’ın da alım gücünün bulunmadığını, davalı …’ın da açılacak davaya engel olmak için çekişmeli bağımsız bölümü kısa süre sonra diğer davalı …’a devrettiğini, devirlerin muvazaalı olduğunu ileri sürerek, tapu kaydının iptalini ve adına tescilini, olmadığı takdirde dava değeri olan 55.000,00 TL’nin yasal faizi ile birlikte davalı …’dan tahsilini istemişlerdir.
Davalılar, mirasbırakan ve birlikte yaşadığı kızı …’nın hasta ve bakıma muhtaç olduğunu, emekli maaşının giderlerini karşılamaması üzerine çekişmeli taşınmazını 10.000,00 TL’ ye davalı …’ya sattığını, diğer taraftan mirasbırakan ve kızı …’ya yıllarca davalı …’ın babası …’nın baktığını, davacıların mirasbırakan ve … ile hiç ilgilenmediğini, davalı …’nın ise tapu kaydına güvenerek iyi niyetli olarak taşınmazı satın aldığını, mirasbırakan başka taşınmazlarının da bulunduğunu belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, davacılar… yönünden davanın açılmamış sayılmasına, diğer davacılar yönünden muvazaa iddiasının ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 1923 doğumlu olan mirasbırakanın 07/12/2011 tarihinde öldüğü, mirabırakanın 87 yaşında iken çekişmeli 1 no’lu bağımsız bölümünü 30.000,00 TL bedel göstererek satış suretiyle 04/03/2010 tarihinde davalı torunu …’ya devrettiği, davalı …’ın da anılan bağımsız bölümü kısa süre sonra 04/04/2011 tarihinde diğer davalıya 32.500,00 TL değer göstererek sattığı, mirasbırakanın banka kayıtlarının incelenmesinde; üç aylık dönemlerde 2.700,00 TL civarından emekli maaşı aldığı ve dinlenen tanık beyanları değerlendirildiğinde mirasbırakanın temlik tarihinde mal satmayı gerektirecek bir ihtiyacının bulunmadığı, satış bedelinin mirasbırakanın banka hesabına girmediği, satış bedeli ile keşfen belirlenen değer arasında fark olduğu, davalı …’ın temlik tarihinden sonra çekişmeli bağımsız bölümün zilyetliğini devralmak için herhangi bir girişimde bulunmadığı, çekişmeli bağımsız bölümde ikamet eden davacı …ile mirasbırakanın ilişkilerinin iyi olmadığının aralarındaki soruşturma dosyasından anlaşıldığı, bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde mirasbırakan tarafından davalı torunu …’ya yapılan temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu saptanmıştır.
Ancak, son kayıt maliki davalı …’ın 3. kişi konumunda olduğu ve iyi niyetli olup olmadığı hususu üzerinde hiç durulmadan sonuca gidildiği anlaşılmıştır.
Bilindiği üzere; hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle, alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla 4721 s. Türk Medeni Kanununun (TMK) 2.maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989., tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023. maddesinin özel hükümleri getirilmiştir.
Öte yandan, bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır. İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş, bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarak da tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke TMK’nin 1023. maddesinde aynen “tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3 ncü kişinin bu kazanımı korunur” şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1. fıkrasına göre “Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3 ncü kişi bu tescile dayanamaz” biçiminde öngörülmüştür.
Ne var ki; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır.
Bu nedenle, yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta, şeklen iyi niyetli gözükeni değil, gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir.
Nitekim bu görüşten hareketle, “kötü niyet iddiasının def’i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden (resen) nazara alınacağı” ilkeleri 8.11.1991 tarih l990/4 esas l99l/3 sayılı İçtdihadı Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir.
Hal böyle olunca, özellikle davacıların, davalı …’nın diğer davalı …’ın teyzesinin görümcesi olduğu iddiasının aydınlatılması ile davalıların komşu oldukları hususları üzerinde durularak, davalı …’nın iyi niyetli olup olmadığının araştırılması, iyi niyetli olmadığının tespit edilmesi halinde iptal ve tescil isteğinin, iyi niyetli olduğunun tespit edilmesi halinde ise tazminat isteğinin kabul edilmesi gerekir iken, anılan hususlar üzerinde hiç durulmadan eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde karar verilmesi hatalıdır.
Davacılar vekilinin ( davacılardan … hariç ) temyiz itirazı açıklanan nedenden ötürü yerindedir. Kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 02.01.2017 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz edenler vekili için 1.480.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenlerden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 30.05.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.