YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/1925
KARAR NO : 2015/74
KARAR TARİHİ : 12.01.2015
MAHKEMESİ : ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil-tazminat davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ………….’ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil; olmadığı takdirde tazminat isteğine ilişkindir.
Davacı, kayden maliki olduğu 126 ada 26 ve 103 ada 151 parsel sayılı taşınmazların vekaleten davalı Havva tarafından 19/08/2009 tarihinde toplam 11.500,00 TL bedelle eşi olan davalı Kadir’e satış yolu ile devredildiğini, herhangi bir bedel ödenmediğini, davalıların vekaletname alınırken vekaletnamenin içeriği konusunda yanıltıcı beyanlarda bulunarak kendisini kandırdıklarını, vekalet görevinin kötüye kullanıldığını ileri sürerek tapu iptali ve tescile, olmadığı takdirde taşınmazların gerçek değerinin davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiş, yargılama sırasında ölümü üzerine mirasçıları davaya devam etmiştir.
Davalılar, satış işleminin usulüne uygun olarak düzenlenen vekaletnameye istinaden gerçekleştirildiğini belirterek davanın reddini savunmuşlar; yargılama sırasında davalı …….’nın ölümü üzerine mirasçılarına karşı davaya devam edilmiştir.
Mahkemece, vekalet görevinin kötüye kullanıldığı, davalı Kadir’in de bu hususu bilen/bilmesi gereken kişi konumunda olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu 126 ada 26 ve 103 ada 151 parsel sayılı taşınmazlar davacı adına kayıtlı iken, ……..Noterliğince düzenlenen 17.04.2009 tarih, 1884 yevmiye numaralı vekaletname ile davalı ……… tarafından 19.08.2009 tarihinde toplam 11.500,00-TL bedelle diğer davalıya satış yolu ile temlik edildiği, 12.10.2009 tarihinde ise davacının vekil ……..’yı azlettiği ve eldeki davayı açtığı anlaşılmaktadır.
Borçlar Kanununun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; “Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır.” hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK’nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK’de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK’de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilinin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK’nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Somut olaya gelince; her ne kadar mahkemece 12.11.2012 tarihinde yapılan keşifte davacı tanıkları ile mahalli bilirkişi beyanına başvurulmuş ise de; davalılar vekili tanıklarının isimlerini bildirmiş olmasına rağmen davalı tanıkları dinlenmeden sonuca gidilmiştir.
Hal böyle olunca, davalı tanıkları da dinlenilerek iddia ve savunmanın yukarıdaki ilkeler çerçevesinde değerlendirilmesi, varılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken noksan soruşturma ile yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.
Kabule göre de, TMK’nin 28. maddesi hükmü uyarınca hukuki şahsiyetin ölümle son bulacağı, öte yandan, tapu sicillerinin tutulması ve sicil oluşturulması kamu düzeni ile ilgili olup, hakimin doğru sicil oluşturmakla yükümlü olduğu gözetilerek,…………’in mirasçıları adına ve miras payları oranında tescile karar verilmesi gerekirken, ölü kişi adına tescil kararı verilmiş olması da doğru değildir.
Davalıların, bu yöne ilişkin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 12.01.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.