Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2014/18915 E. 2017/2124 K. 25.04.2017 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/18915
KARAR NO : 2017/2124
KARAR TARİHİ : 25.04.2017

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil, tazminat, tenkis davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 25.04.2017 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz edenler vekili Avukat … ile temyiz edilen davalı … vekili Avukat …, davalı … geldiler, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen davalı … gelmedi, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:

-KARAR-

Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali-tescil, tazminat; olmadığı takdirde tenkis isteğine ilişkindir.
Davacılar, anneleri muris …’ın 480 nolu parselini davalı kızı … yararına dava dışı …’ye satış yoluyla devrettiğini, ondan da üçüncü kişiye satıldığını; murisin 191 nolu parseldeki toplam 6/24 payını da ölünceya kadar bakım aktiyle yarı yarıya davalı kızları … ve …’e devrettiğini; muris tarafından yapılan işlemlerin mirastan mal kaçırma amacıyla yapılmış muvazaalı işlemler olduğunu ileri sürerek, 480 nolu parsel bakımından miras payları oranında tazminata, olmazsa tenkise; 191 nolu parsel bakımından da miras payları oranında tapu iptali-tescile, olmazsa tenkise karar verilmesini istemişlerdir.
Davalılar, 480 nolu parselin mirasçı sıfatı bulunmayan dava dışı …ye satıldığını, davalı …’ye husumet düşmeyeceğini; 191 nolu parselle ilgili olarak da bakım görevinin yerine getirildiğini, işlemin mal kaçırma amacı taşımadığını belirtip davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, davaya konu edilen işlemlerin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunun kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Getirtilen kayıt ve belgelerden:
1- a) Dava konusu 480 parsel sayılı taşınmazın tamamı muris … adına kayıtlı iken, murisin bu taşınmazını 15.11.2002 tarihinde davalı … kızı …’nin kocasının kardeşi olan dava dışı ( … kızı)…’e satış yoluyla devrettiği;
b) … kızı …’nin de taşınmazı 03.03.2003 tarihinde dava dışı …’a sattığı;
2- Dava konusu 191 parsel sayılı taşınmazın ise kök muris Y …tan eşi …(muris) ile çocuklarına(taraflar) intikal ettikten sonra, muris …’nın taşınmazdaki 6/24 payını 10.01.2005 tarihli ölünceye kadar bakım aktiyle yarı yarıya davalı kızlarından … ve …’e verdiği; …’in de tapuya başvurarak anılan payları 12.01.2005 tarihinde adlarına tescil ettirdikleri görülmektedir.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında vurgulandığı gibi, görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu’nun 706, Türk Borçlar Kanunu’nun 237. (Borçlar Kanunu’nun 213.) ve Tapu Kanunu’nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki, bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün, diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de, Ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı hususlarının araştırılmasında ve satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Diğer taraftan, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun (TBK) 611. maddesine göre ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi, taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bir akittir (818 s. Borçlar Kanununun (BK) m. 511). Başka bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerindendir. Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlusu da bakım alacaklısına yasanın öngördüğü anlamda ölünceye kadar bakıp gözetme yükümlülüğü altına girer. (TBK m. 614 (BK) m. 514)).
Öte yandan, bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz.
Kural olarak, bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikin de muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında, asıl olan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır. (TBK m. 19 (BK m. 18)). Şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunun değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise), bu takdirde akdin ivazlı (bedel karşılığı) olduğundan söz edilemez; akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır. Bu halde de Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 1.4.1974 gün ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı olayda, uygulama yeri bulur.
Miras bırakanın, ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi için de, sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı, temlik edilen malın, tüm mamelekine oranı, bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların göz önünde tutulması gerekir.
Somut olayda, dosya içeriği ve toplanan deliller yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde; muris tarafından 191 parsel sayılı taşınmazdaki 6/24 payının ölünceye kadar bakım aktiyle yarı yarıya davalı kızlarından … ve …’e temlik edilmesi yönünden mirastan mal kaçırma iradesiyle hareket edildiği konusunda yeterli delil sunulmadığı; aksine, son dönemini yatağa bağımlı biçimde geçiren murise davalı kızı … tarafından bakıldığı, bakım aktinin yapılmasındaki amaç kapsamında, bakım borcunun bakım borçlularından hangisi tarafından yerine getirildiğinin de sonuca bir etkisinin bulunmadığı; sonuç itibariyle, ölünceye kadar bakım aktinin muvazaa ile illetli olmadığı kanaatine varıldığından, 191 parsel sayılı taşınmaz hakkındaki davanın reddedilmesinde bir isabetsizlik yoktur. Davacıların öteki temyiz itirazları yerinde değildir, reddine.
Ne var ki, 480 parsel sayılı taşınmazın muris tarafından dava dışı …’ye satışının kabul edilebilir makul bir nedeninin bulunmadığı, sağlık giderleri için satıldığı ve parasının da bu giderler için harcandığı savunmasının kanıtlanamadığı, anılan satışın murisin kızı olan davalı … lehine mirastan mal kaçırma amacıyla yapıldığı ve üçüncü kişiye satışından elde edilen paranın da davalı …’ye ödendiği anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca, 480 parsel sayılı taşınmaz hakkındaki davanın kabul edilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile reddedilmesi isabetsizdir.
Davacıların temyiz itirazı açıklanan nedenden ötürü yerindedir. Kabulü ile, hükmün (6100 sayılı HMK’nun geçici 3. maddesi yollamasıyla) 1086 sayılı HUMK’nın 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 02.01.2017 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz edenler vekili için 1.480.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 25.04.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.