Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2014/1767 E. 2015/11295 K. 05.10.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/1767
KARAR NO : 2015/11295
KARAR TARİHİ : 05.10.2015

MAHKEMESİ : KAHRAMANMARAŞ 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 31/10/2013
NUMARASI : 2012/103-2013/590
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 05.10.2015 Pazartesi günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı …….. ve vekili Avukat …………….. ile temyiz edilen vekili Avukat …………….. geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ……………… tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:

-KARAR-
Dava, hile hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, mirasbırakanları babaları ……………..’dan bir çok taşınmaz kaldığını, şehir dışında yaşadığından 1991 yılında kendisini telefonla arayan davalı kardeşinin babadan kalan ve içine ev yaptığı küçük bir taşınmazın kendisine verilmesini, bunun için de kayınbiraderi …………..’ya vekalet verilmesini istediğini, oysa davalının içine ev yaptığı küçük taşınmaz yerine telefonda dava konusu taşınmazın parsel numarasını vererek iradesini yanılttığını, davalının kayınbiraderine gönderilen vekaletname ile taşınmazı devraldığını, ancak herhangi bir bedel ödemediğini, çok uzun yıllar Kahramanmaraş iline gitmediğini, taşınmazdaki sitenin 2010 yılında bitirilmiş olup 2011 yılının Ramazan Bayramında şehre gittiğinde davalının taşınmazda inşaat yaptırdığını ve tüm taşınmazı uhdesine geçirdiğini farkettiğini, davalının tüm aileyi kandırarak sebepsiz zenginleştiğini ileri sürerek eldeki davayı 28.05.2012 tarihinde açmıştır.
Davalı 18.06.2012 tarihinde süresinde verdiği cevap dilekçesinde, bütün mirasçılara belli miktarda ücret ödeyerek vekilleri aracılığı ile taşınmazı üzerine aldığını, davacının 2002, 2004 ve 2008 yıllarında bir çok kez Kahramanmaraş’a geldiğini, o tarihlerde taşınmaz üzerindeki binaların inşaat halinde olduğunu, davacının vekalet verme nedenin dava konusu taşınmazın satışı için olup karşılığında bedelini aldığını belirterek davanın reddini savunmuş ve hak düşürücü sürenin geçtiğini ispat açısından tanık bildirmiştir. Mahkemece, davacının gabin hukuksal nedenine dayandığından, davanın hak düşürücü süre geçtikten sonra açıldığından reddine karar verilmiştir.
İddianın ileri sürülüş biçimine, davacının davalı tarafından telefonda parsel numarasını verdiği taşınmazın nitelikleri hakkında yanlış bilgi verilerek aldatıldığını ileri sürmesine göre; gabin hukuksal nedenine değil hile hukuksal nedenine dayandığı açıktır.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; davacının 22.04.1991 tarihinde Marmaris Noterliğinde Kahramanmaraş ili, Üngüt Köyündeki 333 ve 751 parsel sayılı taşınmazlardaki paylarının satışı için ………..’ya yetki verdiği, …………..’nın bu yetkiye dayanarak davacının 333 ve 751 parsel sayılı taşınmazlardaki paylarını 26.04.1991 tarihinde davalı Aslan’a sattığı, 751 parsel sayılı taşınmazın daha sonra 03.02.2000 tarihinde davalı tarafından dava dışı kişilere satılarak devredildiği, 333 no’lu sayılı parselin ise 19.07.1996 tarihinde ifraz parsellerine ayrıldığı, ifraz parsellerinin 18.02.2005 tarihinde davalı tarafından ……….’ya, …………… tarafından da 13.07.2006 tarihinde …………… isimli müteahhide satıldığı, ifraz parsellerinin 18.04.2007’de imar uygulamasına tabi tutularak 6621 ada 1 parsel sayılı taşınmazın oluştuğu, ………….. adına olan imar parselinin 19.12.2007’de SS. ………. Sitesi Konut Yapı Kooperatifine satıldığı, anılan kooperatifin ortaklarından olan davalı …………… adına kat irtifakı tesisi yoluyla 19.10.2009’da bir kısım bağımsız bölümlerin tescil edildiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; hile, genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma hilede yanıltma söz konusudur. Borçlar Kanunu’nun ( B.K) 28/l. (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK 36/1.) maddesinde açıklandığı üzere, taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse hata esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable Şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.
Öte yandan, hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Hilenin öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir.
Gerçekten de, hile iddiasına dayalı olarak açılan iptal ve tescil davasının dinlenebilmesi için davanın hak düşürücü süre içinde açılması gerektiğinde kuşku yoktur.
Somut olaya gelince; temlikin 26.04.1991 tarihinde gerçekleştirildiği, davacının dava dilekçesinde hileli işlemi 2011 yılının Ramazan Bayramında Kahramanmaraş’a gittiğinde taşınmaz üzerindeki binaları görünce öğrendiğini ileri sürdüğü, eldeki davayı da 28.05.2012 tarihinde açtığı sabittir.
Hemen belirtilmelidir ki, TBK’nın 39. maddesindeki 1 yıllık sürenin öğrenme tarihinden itibaren başlayacağı, öğrenme tarihinin işlem tarihi olabileceği gibi, somut olayın özelliğine göre işlem tarihinden ileri bir tarihin de olabileceği, bir başka ifadeyle işlem tarihinde fark edilemeyen bir hilenin çeşitli nedenlerle sonraki bir tarihte öğrenilebileceği açıktır. Bu durumda, hak düşürücü sürenin hesabında davacının öğrenme tarihi olarak ileri sürdüğü tarihin esas alınması gerekir. Davalı tarafın bu tarihten daha önceki bir tarihte davacının hileyi öğrendiğini iddia etmesi durumunda bu iddiasını ispat zorunluluğunda olduğu da kuşkusuzdur.
Hâl böyle olunca; öncelikle, davacının iddiasına göre dava konusu taşınmazdaki pay devrinin hile ile olduğunu ne zaman öğrendiğinin tespit edilmesi, ondan sonra eldeki davayı hak düşürücü süre içinde açıp açmadığının değerlendirilmesi, davanın süresinde açıldığının anlaşılması halinde yukarıda belirlenen ilkeler çerçevesinde hile olgusu üzerinde inceleme ve araştırma yapılması, taraf delillerinin toplanması hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirmeyle yazılı olduğu üzere davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmiş olması doğru değildir.
Davacının bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 31.12.2014 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 1.100.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenden alınmasına, 05.10.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.