Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2014/15968 E. 2016/10478 K. 22.11.2016 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/15968
KARAR NO : 2016/10478
KARAR TARİHİ : 22.11.2016

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAZMİNAT

Taraflar arasında görülen tazminat davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 22.11.2016 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı … geldi, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen asilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi …’ın tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:

-KARAR-

Asıl ve birleştirilen davalar, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tazminat isteğine ilişkindir.
Asıl davada davacı, miras bırakanı ….’ın maliki olduğu 265 ada 12 parsel sayılı taşınmazı davalı kızı …’a satış yoluyla devrettiğini, ayrıca muris tarafından bedeli ödenen taşınmazları davalı adına tescil edildiğini, temlik ile murisin saklı payına tecavüz ettiğini ileri sürerek tasarrufun tenkisi ile 10.000,00 TL’nin davalıdan alınmasını istemiştir.
Birleştirilen davada davacılar, asıl davadaki iddiaları tekrarlayarak saklı paylarına karşılık toplam 20.000,00 TL’nin davalıdan alınmasını istemişlerdir.
Davacılar vekili 11/10/2013 tarihli ıslah dilekçesi ile temlikin mirasçılardan mal kaçırmak amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek tüm müvekkilleri için miras paylarına karşılık toplam 45.000,00 TL tazminata karar verilmesini istemiştir.
Davalı, çekişmeli taşınmazı 13.000,00 TL’ye muris annesinden satın aldığını, satış bedeli ile murisin borçlarını ödediğini, murisin yaşlılık aylığı dışında bir gelirinin bulunmadığını, temlik tarihinde alım gücünün olduğunu, yine ölmeden önce murisin 7-8 yıl yatalak hasta olduğunu ve masraflarının satış bedeli ile kendisi tarafından karşılandığını bildirip davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, yapılan temlikin gerçek olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delilerden; 1923 doğumlu muris….’ın 14/08/2011 tarihinde ölümü üzerine geriye mirasçı olarak davacı çocukları … ve .. …’ı, davalı çocuğu …’ı, dava dışı çocuğu …’ı, kendisinden önce ölen kızı…’den olma davacı torunları …,…. … ve … ile yine kendisinden önce ölen oğlu…’dan olma dava dışı torunlarını bıraktığı, murisin maliki olduğu 265 ada 12 parsel sayılı taşınmazdaki ½ payını 28/09/2003 tarihinde davalı …’a satış suretiyle temlik ettiği, davalı …’in de çekişmeli taşınmazdaki ½ payını dava dış…’a 05/01/2005 tarihinde temlik ettiği, mahkemece davanın reddine karar verildiği, redde ilişkin kararı tüm davacıların vekili olan Av. …’ün temyiz ettiği, ancak temyiz aşamasında Av. …’ün davacı … hariç diğer davacılar yönünden davadan feragat ettiğini 02/12/2014 tarihli dilekçesi ile bildirdiği kayden sabittir.
Bilindiği üzere, 6100 s. Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 311. maddesinde, feragatin kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğuracağı; 310. maddesinde ise, hüküm kesinleşinceye kadar her zaman davadan feragat edilebileceği hükümleri düzenlenmiştir.
Hâl böyle olunca, “Hükmün kesinleşmesinden önce davadan feragat, davayı kabul veya sulh halinde, hâkim dosya üzerinden bu konuda ek karar verir. Taraflarca kanun yoluna başvurulmuş olsa dahi sırf bu nedenlerle dosya istinaf veya temyiz incelemesine gönderilmez.” şeklindeki 6100 sayılı HMK ile ilgili Yönetmeliğin 57. maddesi ve anılan Yönetmeliği yürürlükten kaldıran 06.08.2015 tarihli Bölge Adliye Ve Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri İle Cumhuriyet Başsavcılıkları İdarî Ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmeliğin 215. maddesi hükmü karşısında, hâkimin kararla dosyadan elini çekmiş olması kuralının hadisede uygulama yeri bulunmadığı gözetilmek suretiyle davacılar .. …, …, …, .. … ve …’nun feragati yönünden bir karar verilmek üzere dosyanın yerel mahkemesine GERİ ÇEVRİLMESİNE,
Davacı …’ın temyiz itirazlarına gelince;
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu’nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu’nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince; muris…..’ın maliki olduğu tek taşınmazını ( ½ payı ) satış suretiyle kızı olan davalı …’a satış yolu ile temlik ettiği, davalı tarafından çekişmeli taşınmazın satış bedelinin murise verildiğinin ispatlanamadığı, her ne kadar davalı vekili yargılama sırasında çekişmeli taşınmazın temlikinden önce 13.000.000.000 ETL satış bedelinin murise verildiğini ve bu nedenle murisin 10/02/2013 tarihli senedi davalıya verdiğini iddia etmiş ise de; davalı tarafından sunulan delil dilekçesinde anılan senede dayanılmadığı gibi davacı tarafça yeni sürülen delilin de kabul edilmediği, ayrıca davalı tanıkları…. ile …’nun alınan beyanlarında, davalı …’in satış bedelinin 3.150,00 TL’sinin babalarına ödediğini beyan ettikleri, satış bedelinin ödenmesi hususunda davalı vekili ile davalı tanık beyanları arasında da çelişki olduğu, davacı tanıklarının alınan beyanlarında ise; davacının ….’dan gönderdiği para ile murisin geçimini sürdürdüğünü, kendisine bakıcının baktığını, üç ayda bir yaşlılık aylığı aldığını beyan ettikleri, murisin temlik tarihindeki yaşı ve geçim durumu nazara alındığında mal satmayı gerektirecek bir ihtiyacının bulunmadığı, ayrıca çekişmeli taşınmazın satış bedeli ile keşfen belirlenen sözleşme tarihindeki gerçek değeri arasında da fark bulunduğu dosya kapsamından anlaşılmıştır.
Yukarıda değinilen somut olgular, açıklanan ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde miras bırakanın gerçek irade ve amacının diğer mirasçılardan mal kaçırma amaçlı olduğu sonucuna varılmaktadır.
Hâl böyle olunca, davacı … yönünden davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi hatalıdır.
Davacı …’ın temyiz itirazı açıklanan nedenden ötürü yerindedir. Kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 22.11.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.