Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2014/11261 E. 2015/11371 K. 06.10.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/11261
KARAR NO : 2015/11371
KARAR TARİHİ : 06.10.2015

MAHKEMESİ : KANDIRA ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 10/01/2014
NUMARASI : 2011/1018-2014/15
Taraflar arasında görülen tapu iptali tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 06.10.2015 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı ………. ve vekili Avukat ……….. geldi, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen vekili Avukat gelmedi, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ………… tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:

-KARAR-

Dava, hile hukuksal sebebine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, davalının komşusu olup, ihtiyaçlarını karşılaması nedeniyle 24 adet taşınmazını kendisi ve eşine bakılması amacı ile ölünceye kadar bakma akti ile davalıya devrettiğini, ancak sonradan bakım alacaklısının sadece kendisi olduğunu öğrendiğini, oysa eşine de bakılacağı inancı ile sözleşmeyi imzaladığını, davalının esaslı hataya düşürdüğünü ileri sürüp, sözleşmenin Borçlar Kanunu 30 maddesi gereğince feshi ile davalı adına olan tapu kayıtlarının iptali ile adına tesciline, olmazsa aşırı yararlanma (gabin) sebebi ile tapu kayıtlarının iptali ile adına tesciline, bu da olmadığı takdirde ölünceye kadar bakma ilişkisinin güç ve imkansız hale gelmesi sebebi ile sözleşmenin feshi ile tapu iptal ve tescile karar verilmesini istemiştir.
Davalı, iddiaların doğru olmadığını, sözleşmenin geçerli olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, esaslı hata hâlinin bulunmadığı, davacının bakılmadığı iddiasını ispatlayamadığı, gabin şartlarının ise oluşmadığı gibi hile hukuksal sebebine dayanılmasını gerektirir bir eyleme de rastlanılmadığı, davalının bakım borcunu yerine getirdiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; davaya konu 128 ada 1, 129 ada 24, 131 ada 6, 10, 11, 22, 31, 36, 64, 72, 82, 119 ada 189, 251, 293, 289, 403, 395, 398, 373, 1086, 103 ada 311, 316 ve 107 ada 348 ile 355 parsel sayılı taşınmazlar davacı adına kayıtlıyken 04.02.2011 tarihinde davalıya ölünceye kadar bakma aktiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır.
İddianın ileri sürülüş biçimine göre; davada hile hukuksal nedenine dayanıldığı açıktır.
Bilindiği üzere hile (aldatma) genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevketmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak, veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma, yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma, hilede yanıltma söz konusudur. Borçlar Kanunu’nun 28/1.ve 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 36. maddelerinde açıklandığı üzere taraflardan biri, diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse hata esaslı olmasa bile, aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde, aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable Şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.
Öte yandan, hile her türlü delille kanıtlanabileceği gibi, iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle tabi değildir. Hilenin öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde, karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir.
Somut olaya gelince; davacı resmi akdin yapıldığı tarihte yaşlı ve çocuğu olmaması sebebi ile bakıma muhtaçtır. Eşinin de yaşlı olması sebebiyle yaşantısını bundan sonra da huzur içerisinde sürdürebilmek için kendisine ve eşine destek olacak ve yanına sığınabileceği bir aile ocağı aramaktadır. Bu nedenle endişe içerisinde olan davacının bu yönde telkine ve tesire müsait bulunduğu tüm dosya kapsamından anlaşılmaktadır.
Davalı, davacı ve eşine yardım ederek, onlar ile ilgilenerek, bundan sonraki yaşantılarında davacı ve eşine bakılacağı yönünde güven telkin etmiştir. Davalıya güvenen davacı da davaya konu 24 parça taşınmazını ölünceye kadar bakma akti ile davalıya devretmiştir. Ne var ki; taşınmazın tapuda devri sağlandıktan sonra davalının davacı ve eşine karşı olumlu davranışları değişmiş, davacı ve eşiyle artık ilgilenmemiştir. Davacının bu şekilde iradesi yanıltılarak hileye düşülmesi sağlanmıştır.
Davacı, temlikten sonra kendisine ve eşine bakılmaması üzerine hileye düşürüldüğünü anlamıştır. Davacının resmi akit esnasında aldatıldığını bilmesine olanak yoktur. Bu durumu bilmesi hayatın olağan akışına da terstir. Kendisine ve eşine bakılmayacağını bilse idi zaten temlik işlemini yapmayacağı kuşkusuzdur. Bakıp gözetileceğine inandırılarak temlik yapılmasını sağlama hâlinin hile olarak kabul edilmesi gerekir.
Hâl böyle olunca; davalı adına kayıtlı taşınmazlar yönünden davanın kabulüne karar verilmesi, yargılama sırasında davalı tarafından 3.kişilere temlik yapıldığının saptanmasını halinde ise 6100 sayılı HMK’nun 125. maddesi gözetilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.
Davacı vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün belirtilen nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 31.12.2014 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 1.100.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenden alınmasına, 06.10.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.