Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2013/21614 E. 2015/8096 K. 02.06.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/21614
KARAR NO : 2015/8096
KARAR TARİHİ : 02.06.2015

MAHKEMESİ : BURSA 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 02/07/2013
NUMARASI : 2010/513-2013/493

Taraflar arasında birleştirilerek görülen elatmanın önlenmesi, tazminat, tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece asıl davanın kabulüne, birleştirilen davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davalı-karşı davacı B.. G.. tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 02.06.2015 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı B.. G.. ve vekili Avukat N..B.. ile temyiz edilen davacı L.. K.. vekili Avukat H..S.., davacılar E.. Ç.. vd. Vekili Avukat E..Y.. geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:

-KARAR-

Asıl dava, bağımsız bölüme elatmanın önlenmesi, birleşen dava vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptal tescil, olmadıığı takdirde tazminat isteğine ilişkindir.
Mahkemece, asıl davanın kabulüne, birleşen davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, çekişme konusu … ada 1 (yeni 2) parsel sayılı taşınmazdaki 11 numaralı mesken vasıflı bağımsız bölümün halen davacı-(davalı) L.. K.. adına kayıtlı olup, 20.07.2010 tarihinde birleşen davanın davalısı E..C..’ndan satış suretiyle edindiği, ancak taşınmazın öncesinde birleşen davanın davacısı B.. G.. tarafından davalı E..C..’na yapıldığı belirtilen temlike ilişkin resmi akit ve dayanak belgelerin getirtilmediği, gerekçeli kararda taşınmazın davacı-(davalı) B.. G..’in adına hiç tescil edilmediğinin belirtildiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet akdini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; “Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır.” hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK’nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK’de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK’de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyiniyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK’nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Bir başka husus ta; Anayasa’nın 141/3.maddesinde “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır” hükmüne yer verilmiş, aynı doğrultuda 6100 sayılı HMK’nun 297/1-c fıkrasında (1086 s. HUMK’nın 388/3), hükmün, tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri içermesi gerektiği belirtilmiştir.
Somut olaya gelince, birleşen tapu iptal, tescil, olmadığı takdirde tazminat istekli dava yönünden hükme yeterli bir araştırma ve inceleme yapılmadığı gibi, hükmün hukuki bir gerekçesinin de bulunduğu söylenemez. Ayrıca davalı-(davacı) B.. G..’in davalı M.. Ç..’ndan borç aldığı, bu borcun ödendiği savunulmuş ise de; davalı M..A..bu parayı almadığına ilişkin teklif edilen yemini eda ettiği göre, davalı-(davacı) B.. G..’in davalı M..A..ye borçlu olduğunun kabulü gerektiği, ne var ki; mahkemece çekişmeli taşınmazın borca karşılık iradi olarak temlik edilip edilmediği, vekalet görevinin kötüye kullanılıp kullanılmadığı ve davalı-(davacı) B.. G..’in borcunun miktarı saptanmış değildir.
Hâl böyle olunca; öncelikle çekişme konusu taşınmazın ilk tesisinden itibaren tüm tedavüllerini gösterir tapu kayıtları ve davalı-(davacı) B.. G..’e vekaleten gerçekleştirildiği ileri sürülen işleme ilişkin resmi akit ve akde dayanak belgelerin getirtilmesi, birleşen tapu iptal ve tescil, olmadığı taktirde tazminat istekli dava yönünden yukarıda açıklanan ilkeler uyarınca araştırma ve inceleme yapılması, davalı-(davacı) B.. G..’in davalı M.. Ç..’na olan borcunun miktarı ve çekişmeli taşınmazın değeri gözetilerek, temlikin vekalet görevi kötüye kullanılarak gerçekleştirilip gerçekleştirilmediğinin belirlenmesi, vekalet görevinin kötüye kullanıldığı saptanır ise kayıt maliki L.. K..’ın iktisabının iyiniyetli olup olmadığının araştırılması, birleşen tapu iptal ve tescil istekli davada verilecek karara göre elatmanın önlenmesi isteği değerlendirilerek hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir.
Davalı-(davacı) B.. G..’in temyiz itirazı açıklanan nedenlerle yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 31.12.2014 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 1.100.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenden alınmasına, 02.06.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.