YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/12337
KARAR NO : 2014/13013
KARAR TARİHİ : 08.07.2014
MAHKEMESİ : KONYA 4. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 22/11/2011
NUMARASI : 2009/318-2011/586
Taraflar arasında birleştirilerek görülen elatmanın önlenmesi, ecrimisil, tapu iptal ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece asıl davanın reddine, birleşen davanın kısmen kabulüne, davacı Yaşar adına tescile yönelik talebin reddine, muhtesatın davalı-davacıya aidiyetinin tespitine ilişkin olarak verilen karar davacı-davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 08.07.2014 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat H. T. ile temyiz edilen vekili Avukat N.D. geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi H.F. D. tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Asıl dava, çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi, ecrimisil, birleşen dava tapu iptal tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, asıl davanın reddine, birleşen davanın kısmen kabulü ile; 44 parsel sayılı arsa vasıflı taşınmazdaki yapının ikinci kat ve çatı katının mülkiyetinin davalı-davacı Yaşar’a ait olduğunun tespitine, tapu iptal ve tescil isteğinin reddine karar verilmiş, hüküm davacı-davalı Kemal vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu 3911 ada 44 parsel sayılı taşınmazın arsa vasfı ile davacı-davalı Kemal adına tapuda kayıtlı olduğu, yapılan keşif sonucunda dosyaya ibraz edilen bilirkişi raporunda taşınmaz üzerinde giriş, 2 normal kat ve çatı katından ibaret 4 katlı yapı bulunduğu, kat mülkiyeti veya kat irtifakı kurulu olmadığı, asıl davada davacı Kemal’in çekişme konusu taşınmazdaki yapının 3 ve 4. katlarının devri konusunda taraflar arasında 17.7.2008 tarihli ön anlaşma yaptıklarını, davalının bedel ödemediğinden devrin gerçekleşmediğini ileri sürerek mülkiyet hakkına dayalı olarak davalının taşınmaz üzerindeki yapının 3 ve 4. katlarına elatmanın önlenmesine ve ecrimisile karar verilmesini talep ettiği, asıl davanın davalısı Yaşar tarafından asıl davanın davacısı Kemal aleyhine açılan ve eldeki dava ile birleştirilen davada ise; davalı-davacı Yaşar’ın çekişme konusu taşınmaz ve üzerindeki yapı bedelinin kendisi tarafından karşılandığı, öte yandan tarafların ortak olduğu Y.. T.. İç ve Dış Ticaret Ltd.Şti.’ndeki ortaklıklarını bitirmek konusunda anlaştıklarını ve aralarında yaptıkları protokolün uyarınca taşınmazın % 50 hissesinin bedelsiz olarak kendisine devrinin kararlaştırıldığını, ancak davalının protokol hükümlerini yerine getirmediğini ileri sürerek, dava konusu taşınmazdaki bina ve arsa payının ½ oranında iptali ile adına tesciline karar verilmesini istediği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, Türk Medeni Kanunu’nda taşınmazlar üzerindeki ayni hakları açıklamak üzere Tapu Sicili sistemi kabul edilmiş olup, tapu sicilinin tutulmasına hakim olan ilkelerden biri de; tescil ilkesidir. TMK’nun 1021. maddesi uyarınca kural olarak tescil yapılmadıkça ayni hak kazanılamaz. Aynı yasanın 706. Borçlar Kanunu’nun 213. ve 2644 Sayılı Tapu Kanunu’nun 26. maddeleri hükmü uyarınca da tapu siciline kayıtlı taşınmazların resmi şekilde yapılmayan temliklerine hukuken değer verilemeyeceği kuşkusuzdur.
Hemen belirtilmelidir ki; Türk Medeni Kanunu hükümlerine göre arz üzerindeki bütünleyici parça nitelikli muhtesatların mülkiyetinin arzın mülkiyetine tabidir ve çifte mülkiyet durumu benimsenmemiştir. Öte yandan, aidiyet tespiti davaları kendine özgü davalardan olup dava sonucunda verilecek ilamın icra ve infaz kabiliyeti bulunmamaktadır. Bunun doğal sonucu olarak bu davaların uygulama alanı sınırlıdır. Taşınmaz üzerinde bulunan muhdesat yönünden taraflar arasında derdest ortaklığın giderilmesi davası ya da kamulaştırma işlemi bulunmadığı takdirde bu dava görülemez. Ayrıca 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 106/2. maddesinde “Tespit davası açanın, kanunlarda belirtilen istisnai durumlar dışında, bu davayı açmakta hukuken korunmaya değer güncel bir yararı bulunmalıdır.” hükmüne yer verilmiştir.
Açıklanan ilkeler doğrultusunda somut olay değerlendirildiğinde, taraflar arasında düzenlenmiş 17.07.2008 tarihli belgenin taşınmaz mülkiyetinin naklini sağlamayacağı ve geçersiz olduğu açıktır. Esasen bu husus mahkemenin de kabulündedir. Ayrıca birleşen davada davalı-davacı Yaşar’ın talebi tapu iptal ve tescile yönelik olup, mülkiyetin aidiyetinin tespitine ilişkin bir talebi olmadığı gibi, böyle bir talepte bulunmasında yukarıdaki açıklanan ilkeler çerçevesinde hukuki yararı olmadığı, somut olayda 6100 Sayılı HMK’nun 106. maddesinin uygulanma koşulları da bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca, mülkiyet hakkına üstünlük tanınmak suretiyle asıl davanın kabulüne, birleşen davanın açıklanan nedenlerle reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir.
Davacı-davalı Kemal’in temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 28.12.2013 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 1.100.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 08.07.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.