YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/12007
KARAR NO : 2014/13019
KARAR TARİHİ : 08.07.2014
MAHKEMESİ : İSTANBUL ANADOLU 16. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 14/03/2013
NUMARASI : 2010/193-2013/122
D
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil, tenkis davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 08.07.2014 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat E. B. ile temyiz edilen vekili Avukat H. C. Ç. geldiler,duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi H.F. D. tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal-tescil, olmadığı takdirde tenkis isteklerine ilişkindir.
Mahkemece, çekişme konusu taşınmazın temlikinin mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacının 31.12.2007 tarihinde dul olarak ölen Huriye Döşer’in evlatlığı olduğu, davalının ise davacının 1997 yılında boşandığı eşi olduğu, mirasbırakan Huriye’nin maliki olduğu 8 parsel sayılı taşınmazdaki 12 numaralı bağımsız bölümün intifa hakkını uhdesinde bırakarak çıplak mülkiyetini 22.10.1999 tarihinde davalıya satış suretiyle temlik ettiği, çekişme konusu taşınmazın temlikinin mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu ileri sürülerek eldeki davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; Uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunun 706., Türk Borçlar Kanunun 237. (Borçlar Kanunun 213.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince; 1923 doğumlu olan mirısbırakan Huriye’nin sağlık sorunları olduğu, emekli maaşı dışında başka bir geliri bulunmadığı, mirasbırakanın ihtiyaçları ile davalının ilgilendiği, davalının 21.08.1998 tarihli onayla emekli olduğu ve mirasbırakanın çekişme konusu taşınmazın çıplak mülkiyetini davalıya 22.10.1999 tarihinde temlik ettiği hususları ile yukarıda açıklanan ilkeler birlikte değerlendirildiğinde, temlikin mal kaçırma amaçlı olduğu iddiasının kanıtlanamadığı, mirasbırakanın çekişme konusu taşınmazın çıplak mülkiyetini düşük bedelle kendisiyle sürekli irtibat halinde olan ve ihtiyaçlarıyla ilgilenen davalıya temlikinin mal kaçırma amaçlı olarak nitelendirilemeyeceği anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir.
Davalının temyiz itirazının kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 28.12.2013 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 1.100.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 08.07.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.