YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/11842
KARAR NO : 2014/12684
KARAR TARİHİ : 01.07.2014
MAHKEMESİ : İZMİR 8. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 26/03/2013
NUMARASI : 2011/333-2013/172
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 01.07.2014 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat gelmedi temyiz edilenler vekili Avukat S. Y. geldi duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, çekişme konusu taşınmazın temlikinin mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmişmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, davacıların 02.05.2011 tarihinde ölen mirasbırakan Aygül’ün kardeşleri ve kardeş çocukları oldukları, davalının mirasbırakanın mirasçısı konumunda olmadığı, mirasbırakanın, maliki olduğu 25 parsel sayılı taşınmazdaki 7 numaralı bağımsız bölümün intifa hakkını uhdesinde bırakarak çıplak mülkiyetini davalı Sadık Emre’ye 14.04.2010 tarihinde satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nispi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada mirasbırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l.4.1974 tarihli, 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu’nun 706., Borçlar Kanunu’nun 213. (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 237.) ve Tapu Kanunu’nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle mirasbırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince; mirasbırakanın bekar ve çocuksuz olarak öldüğü, davalının öğrencilik yıllarında mirasbırakanın yanında kaldığı, öğrenciliğinin bitmesinden sonra da mirasbırakanla bağını koparmadığı, mirasbırakanın ihtiyaçları ile ilgilendiği, ekonomik durumu iyi olan davalının zaman zaman murise maddi yardımlarda bulunduğu, evinde misafir ettiği, çocuğu olmayan mirasbırakan ile anne oğul ilişkisi içinde dayanışma halinde oldukları, kardeşlerinin mirasbırakan ile ilgilenmediği toplanan deliller ile saptanmış durumdadır.
Hemen belirtilmelidir ki; satışa konu edilen bir malın devrinin belirli bir semen karşılığında olacağı kuşkusuzdur. Semenin bir başka ifade ile malın bedelinin ise mutlaka para olması şart olmayıp belirli bir hizmet ya da emek de olabileceği kabul edilmelidir. (HGK.’nun 29.4.2009 günlü 2009/1-130 sayılı kararı). Esasen, yukarıda da değinildiği üzere muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davaların hukuki dayanağını teşkil eden 1.4.1974 günlü, 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında mirasbırakanın gerçek iradesinin mirasçıdan mal kaçırma olması halinde uygulanabilirliğinin kabulü gerekir. Başka bir ifade ile murisin iradesi önem taşır.
Yukarıda değinilen somut olgular, açıklanan ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde; başka taşınmazı da bulunduğu anlaşılan mirasbırakanın, dava konusu taşınmazın çıplak mülkiyetini davalıya temlikinde gerçek irade ve amacının mirasçılardan mal kaçırma olmadığı, kendisi ile ilgilenen, ihtiyaçlarını karşılayan ve maddi-manevi destek olan davalıya duyduğu minnet sonucu devri yaptığının kabulü gerekir.
Hâl böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek, yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davalının bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 01.07.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.