Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2012/713 E. 2012/561 K. 26.01.2012 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2012/713
KARAR NO : 2012/561
KARAR TARİHİ : 26.01.2012

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL

Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, ortak miras bırakanın, dava konusu 3 parsel sayılı taşınmazını, dava dışı kişiyi aracı (ara malik) kılarak ve satış suretiyle davalı oğluna intikal ettirdiğini, ancak işlemlerin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, tapu iptali ve miras payı oranında tescil isteğinde bulunmuştur.
Davalı, 17 yaşından beri Almanya’da çalışmakta olduğunu, kazandığı paraları muris babasına göndererek iki adet arsa satın aldığını, tapu kayıtlarının miras bırakan adına oluşturulduğunu, bilahare gönderdiği paralarla inşaat yaptırdığını, bu aşamada yapılan temliki işlemlerlede kayden malik hale geldiğini belirterek; davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın sübut bulmadığından reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 20.09.2011 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı asil … ve vekilleri Avukat … , Av. … ile temyiz edilen vekili Avukat … geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi …’in tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-

Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; tarafların ortak miras bırakanı …’nin 11.08.1975 tarihinde üçüncü kişiden edindiği 1237 ada 27 sayılı parseldeki 450/535 payını ve aynı ada 29 sayılı parselde eşi …’dan 16.08.1983 tarihinde iktisap ettiği 100/422 pay ile üçüncü kişiden 28.3.1984 tarihinde satın aldığı 35/422 payı, 22.07.1992 tarihinde ve satış suretiyle dava dışı …’a temlik ettiği, …’nin de 27 ve 29 sayılı parseldeki anılan payları 05.08.1992 tarihinde aynı şekilde davalıya devrettiği, bilahare 1237 ada 27 ve 29 sayılı parsellerin imar uygulaması görerek çekişme konusu 5323 ada 3 parsel sayılı taşınmazın oluştuğu ve davalının bu imar parselinde kayden paydaş olduğu; davacı ile davalının baba bir, anne ayrı kardeş oldukları; miras bırakanın davalı dışında …’dan olma başka bir oğlunun daha bulunduğu anlaşılmaktadır.
Davacı, anılan temliki işlemlerin kendisinden mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, kendi miras payına hasren eldeki davayı açmıştır.
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince; gerek davalının savunması, gerekse ara malik …’nin beyanlarına göre temliklerin bedelsiz olduğu sabittir. Öte yandan; davalının, taşınmazın bedelini kendisinin ödediği halde miras bırakan adına sicil oluşturulduğuna ilişkin, inanç sözleşmesine dayanan savunması da yazılı delille kanıtlanamamıştır. Kaldı ki; davalı 1963 doğumlu olup, 27 sayılı parselde miras bırakanın adına sicil kaydı oluştuğu tarihte 12 yaşındadır.
Diğer taraftan; davalının taşınmaz üzerindeki binada varsa kişisel bir hakkı, bunun ayrı bir dava konusu yapılabileceği de kuşkusuzdur.
O halde, anılan bu olgular yukarıda değinilen ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde, temliklerin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu sonucuna varılmaktadır.
Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Davacının, temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.’nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 03.12.2010 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 825.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 26.01.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.