Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2012/675 E. 2012/3417 K. 26.03.2012 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2012/675
KARAR NO : 2012/3417
KARAR TARİHİ : 26.03.2012

MAHKEMESİ : SAKARYA 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 15/11/2011
NUMARASI : 2010/412-2011/786
Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar, ortak mirasbırakanları S.A..’ın mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olarak .. ada, ..parsel sayılı taşınmazını, kızı olan davalıya tapuda satış gibi göstermek suretiyle temlik ettiğini, gerçekte bağış yapıldığını ileri sürerek, tapu kaydının miras payı oranında iptal ve tesciline, olmadığı taktirde bedelin tazminine karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı, alım gücü olduğunu, taşınmazı bedeli karşılığında iktisap ettiğini, murisin diğer çocuklarına da maddi yardımlarda bulunduğunu, gerek babasının gerekse annesinin maddi ve manevi ihtiyaçlarını karşıladığını, minnet duygusu ile temlik yapıldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece; muvazaa olgusunun sabit olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hâkimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil olmadığı taktirde bedelin tazmini isteğine ilişkindir.
Mahkemece, iptal-tescil isteğinin kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mirasbırakanın 17/10/2008 tarihinde öldüğü, geride mirasçı olarak eşi ve üç kız, 2 erkek çocuğunu bıraktığı, kayden maliki olduğu .. ada, ..parsel sayılı taşınmazını en küçük çocuğu olan davalı N..’e tapuda satış göstermek suretiyle temlik ettiği, murisin başka taşınmazının olmadığı anlaşılmaktadır.
Davacılar, miras bırakan tarafından yapılan temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmışlar, davalı iddiaya karşı murisin sağlığında tüm mirasçılarına bir takım mallar verdiğini, amacının mirasçılardan mal kaçırma olmayıp sağlığında tüm mirasçılar arasında mal varlığını paylaştırmak olduğunu savunmuştur.
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçek-ten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l.4.1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26.maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan miras bırakan sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 01.04.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararının uygulanamayacağı da kuşkusuzdur.
Somut olaya gelince; davalı, miras bırakanın, diğer çocuklarına da maddi destekte bulunduğunu, davacılara taşınmaz temliki, para yardımı yaptığı savunmasında bulunmuş ancak mahkemece bu savunmalar yeterince araştırılmamış ve açıklığa kavuşturulmamıştır.
Hal böyle olunca; miras bırakandan tüm mirasçılarına intikal eden taşınır taşınmaz mallar ve hakların araştırılması, tapu kayıtları ve varsa öteki delil ve belgeler mercilerinden getirtilmesi, özellikle davacılar ve davalının annesi B.. A..’ın tanıklığına başvurulması, varsa her bir mirasçıya nakledilen malların ve hakların nitelikleri ve değerleri hakkında uzman bilirkişiden rapor alınması böylece yukarıda değinilen anlamda murisin bir paylaştırma kastının bulunup bulunmadığının açıklığa kavuşturulması ve toplanan ve toplanacak deliller birlikte değerlendirilerek hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yetinilerek yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması doğru değildir.
Davalının, bu yöne ilişkin temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.’nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 26.03.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.