Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2011/9553 E. 2011/11212 K. 02.11.2011 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2011/9553
KARAR NO : 2011/11212
KARAR TARİHİ : 02.11.2011

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ-TESCİL-ALACAK

Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, tapuda adına kayıtlı taşınmazları teminat göstererek …. Şubesi aracılığı ile traktör almak üzere … Noterliğince düzenlenen 26.12.1997 günlü 18176 sayılı vekaletname ile vekil tayin ettiği ….’ın vekalet görevini kötüye kullanarak adına kayıtlı …. Köyü, 762, 818, 834, 1081, 2208, 2386, 2593 ve 3212 parsel sayılı taşınmazları oğlu olan davalı …’a, … Köyü, 636 parsel sayılı taşınmazını da … Noterliği’nce düzenlenen 13.10.2000 günlü, 11444 sayılı Azilname tarihinden sonra, 03.05.2001 tarihinde davalı …’a sattığını, davalılar … ile …’ın baba-oğul olup, kötüniyetli ve birlikte hareket ettiklerini ileri sürerek; davalılar … ve …’a satışı yapılan taşınmaz yönünden çekişmeli taşınmazların tapu kaydının iptali ile adına tesciline, 636 parsel sayılı taşınmaz satışına ilişkin olarak davalı …’dan satış bedelinin tahsiline; davalılara satışı yapılan dava konusu taşınmazlara ilişkin tapu iptali-tescil isteğinin red edilmesi durumunda … İlçesi, … Köyü, 636, 762, 818, 834, 1081, 2208, 2386, 2593 ve 3212 parsel sayılı taşınmazlar yönünden ve bu taşınmazlar dışında vekil sıfatı ile 3.kişilere satışı yapılan … İlçesi, … Köyü, 97, 189, 222, 642, 643, 743 parsel sayılı taşınmazlar yönünden rayiç değer üzerinden belirlenen satış bedellerinin yasal faizi ile birlikte davalı …’dan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı …, iyiniyetli olarak …’dan edindiği taşınmazın davacı adına satışının yapıldığını bilmediğini ileri sürmüş, davanın reddini savunmuştur.
Diğer davalılar; zaman aşımı def’i ileri sürerek, esas yönünden de davaya konu taşınmazların davacının babasına ait iken alacaklılarından mal kaçırmak maksadı ile davacıya muvazaalı olarak devredildiğini, davacının babasının temin ettiği vekaletname ile davacının bilgisi dahilinde babasının ve dedesinin borçlarının ödenmesi için satıldığını, kötüniyetli olmadıklarını savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemişlerdir.
Mahkemece, kanıtlanamayan davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi …’ın raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.

-KARAR-

Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali, tescil ve bir kısım taşınmazlar yönünden bedel isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Toplanan delillerden ve tüm dosya içeriğinden; çekişme konusu tüm taşınmazlar tapuda davacı adına kayıtlı iken, davacı tarafından 26.12.1997 tarihinde tayin edilen vekil Veli tarafından, vekilin oğlu …’ya satış sureti ile temlik edildiği, bir kısım taşınmazların …. tarafından diğer davalı …’e aktarıldığı kayden sabittir.

Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde “vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir…” hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne varki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Somut olayda, mahkemece temliklere ilişkin akit tabloları getirtilmemiş taşınmazın işlem tarihindeki gerçek değeri belirlenmemiş, hükme yeterli bir araştırma yapılmamıştır.
Hal böyle olunca, vekil tarafından davalı …’ya, … tarafından da diğer davalı …’e yapılan tüm temliklerin akit tablolarının getirtilmesi, yerinde keşif yapılarak akit tarihlerindeki taşınmazların gerçek değerlerinin saptanması, tarafların bildirecekleri tüm deliller ile, toplanan delillerin yukarıdaki ilkeler uyarınca birlikte değerlendirilmesi ve temliklerin davacının bilgisi dahilinde gerçekleştirilip gerçekleştirilmediğinin açıklığa kavuşturulması, vekil Veli’nin satış yaptığı …’nın Veli’nin (vekilin) oğlu olduğu, diğer davalı …’in de davacının dedesi …’in borçlandığı, davacının babası ve vekil Veli’nin kefili olduğu, kredi sözleşmesinde tanık sıfatı ile imzasının bulunduğu hususunun gözetilmesi ve varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davacının, temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü 6100 sayılı HMK’nın geçici 3.maddesi delaleti ile 1086 sayılı HUMK.’nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 02.11.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.