Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2011/4997 E. 2011/5779 K. 11.05.2011 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2011/4997
KARAR NO : 2011/5779
KARAR TARİHİ : 11.05.2011

MAHKEMESİ : İZMİR 7. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 31/12/2010
NUMARASI : 2009/13-2010/546
Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar, miras bırakanın maliki olduğu 1, 3 ve 4 nolu bağımsız bölümlerini satış suretiyle davalılara temlik ettiğini, yapılan işlemlerin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, miras payı oranında tapu iptal ve tescile karar verilmesini istemişlerdir.
Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, kanıtlanamayan davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; miras bırakanın 12 parsel sayılı taşınmazda maliki olduğu mesken nitelikli 3 ve 4 nolu bağımsız bölümleri 1.9.1994 tarihinde davalı Rahim’e, 1 nolu bağımsız bölümü 31.1.2002 tarihinde diğer davalı M…’e satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır.
Davacılar, murisin yaptığı temliki işlemlerin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, eldeki davayı açmışlardır.
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince; 19.10.2008 de ölen murisin dört kızı bir oğlunun mirasçı olarak kaldığı, davalı R…’in tek oğlu, diğer davalı M…’in ise R… ile evli (murisin gelini) olduğu, davalıların alım güçlerinin bulunmadığı, miras bırakanın imzaladığı iddia edilen ve taşınmazın davalı oğluna ait olduğu belirtilen 10.1.2003 tarihli adi yazılı belgenin muvazaayı gizlemek için her zaman tanzim edilebileceği, çekişmeli ana taşınmazda 1. kattan sonraki diğer katların davalı Rahim tarafından yapıldığı yönünde bir kısım tanık anlatımları bulunsa dahi bu yöndeki savunmayı doğrulayan başkaca delil bulunmadığı, ayrıca murise ait çekişmeli taşınmazlardan başka malvarlığının olduğu hususunun kanıtlanamadığı görülmektedir.
Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan ilkeler somut olgularla birlikte değerlendirildiğinde davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması doğru değildir.
Davacıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerle HUMK.’nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 11.05.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.