Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2011/10797 E. 2011/12472 K. 08.12.2011 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2011/10797
KARAR NO : 2011/12472
KARAR TARİHİ : 08.12.2011

MAHKEMESİ : LAPSEKİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 06/07/2011
NUMARASI : 2011/26-2011/118
Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, miras bırakan dedesi K. Ç. davalıların darp ederek felç ettiklerini, kayden murise ait çekişme konusu bağımsız bölümleri taşınmaz satmaya ihtiyacı olmadığı halde tehditle, satış göstermek suretiyle muvazaalı olarak adlarına temlik ettirdiklerini, aynı iddialarla açtığı tenkis davasının reddedildiğini ileri sürerek, kat irtifakı kurulu 1, 7, 8, 10 ve 13 nolu bağımsız bölümlerin tapularının iptali ile mirasçılar adına tesciline, daha sonra satılarak miras payının para olarak ödenmesine karar verilmesini istemiş, yargılama sırasında çekişme konusu 10 nolu bağımsız mesken maliki E. N. Ç.’in de davaya dahil edilmesini istemiş, yine yargılama sırasında muristen intikal eden 4 nolu bağımsız bölümünde davada dikkate alınmasını talep etmiştir.
Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, murisin ölümünden önce terekesini mirasçılar arasında taksim ettiği ve davacının iddiaların ispat edemediği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı miras payı oranında tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; miras bırakan K. Ç.’in çekişme konusu kat irtifakı kurulu 22 parselde kayıtlı 1 nolu işyerini 02.05.2001 tarihinde kendisinden sonra ölen eşi F.’ya, 7 nolu dairesini 12.05.1999 tarihinde davalı oğlu S.’e, 8 nolu dairesini 24.12.1999 tarihinde davalı oğlu S.’e, 10 nolu dairesini dava dışı gelini E.N.Ç.’e, 13 nolu dairesini 02.05.2001 tarihinde eşi F.’ya, F.’nın da davacının annesi, murisin de gelini olan davalı A.’ye satış suretiyle devrettiği; davacının, aynı taşınmazlarla ilgili olarak açtığı tenkis davasının reddedildiğini, anılan temliklerin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı yapıldığını ileri sürerek eldeki davayı açtığı, bir kısım davalıların, miras bırakanın sağlığında taşınmazlarını hak dengesini gözeterek, tüm mirasçılarını kapsar şekilde paylaştırma yaptığını belirterek davanın reddini savundukları, mahkemece yapılan yargılama sonunda çekişme konusu temliklerin mirasçılar arasında paylaştırma iradesi ile yapıldığı gerekçesi ile davanın reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Davalılardan M. S. Ç., çekişme konusu taşınmazlarda kayden malik olmadığından onun yönünden davanın reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur. Davacının bu yöne ilişkin temyiz itirazları yerinde değildir. Reddine.
Davacının diğer temyiz itirazlarına gelince; Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l.4.1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan, miras bırakan sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararının uygulanamayacağı da kuşkusuzdur.
Hal böyle olunca, miras bırakandan tüm mirasçılarına intikal eden taşınır taşınmaz mallar ve haklar araştırılmalı, tapu kayıtları ve varsa öteki delil ve belgeler mercilerinden getirtilmeli her bir mirasçıya nakledilen malların ve hakların nitelikleri ve değerleri hakkında uzman bilirkişiden rapor alınmalı böylece yukarda değinilen anlamda bir paylaştırma kastının bulunup bulunmadığı açıklığa kavuşturulmalıdır.
Somut olaya gelince; miras bırakan K. Ç.’in 04.03.2004 tarihinde öldüğü, geride mirasçı olarak, kendisinden sonra ölen eşi F. Ç., davalıların da aralarında yeraldığı oğulları S. Ç., S. Ç., M. S. Ç. ile kendisinden önce ölen oğlu H.’ın çocukları davacı Y. Ç.ile dava dışı S. Ç., C. Ç. ve C. Ç.’in kaldığı, murisin sağlığında çekişme konusu 1 nolu işyerini eşi F.’ya, 7 nolu daireyi oğlu S.’e, 8 nolu daireyi oğlu S.’e, 10 nolu daireyi oğlu M.S.’nin eşi N.Ç.’e, 13 nolu daireyi ise ölü oğlu H.’ın eşi F. Ç.e satış suretiyle devrettiği anlaşılmakta ise de; N.ve A., murisin mirasçısı olmadıkları gibi, davalı A.’ye 13 nolu dairenin de muris tarafından değil, murisin eşi F.tarafından temlik edildiği, murisin ölüm tarihinde mirasçı olan davacının da aralarında yeraldığı torunlarına taşınmaz temlik ettiği kanıtlanmadığı gibi, murisin sağlığında torunları ile oğlu M.S.’ye de mal veya hak kazandırdığı yönünde bir delil elde edilememiş, davalıların bu yöndeki iddiaları soyut düzeyde kalmıştır.
Bu durumda, murisin, tüm mirasçılara hak dengesini gözeten bir paylaştırma veya denkleştirme amacı ile hareket ettiğinin ileri sürülmesine olanak yoktur.
Diğer taraftan; gerek davalıların denkleştirme savunmaları, gerekse diğer delillerden, özellikle tanık anlatımlarından çekişmeli taşınmazların davalılara aslında bağış yapıldığı halde ve bedelsiz olarak satış biçiminde temlik edildiği duraksamaya yer bırakmayacak biçimde anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca; davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile davanın reddine karar verilmesi doğru değildir.
Davacının temyiz itirazları açıklanan nedenlerden ötürü yerindedir. Kabulüyle, hükmün 12.01.2011 tarihinde kabul edilen ve 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK’nın geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK.’nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 08.12.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.