YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2010/4666
KARAR NO : 2010/5474
KARAR TARİHİ : 10.05.2010
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, 82 ada 2 parsel sayılı taşınmazın kıyı kenar çizgisi içinde kaldığını, kıyıların devletin hüküm ve tasarrufu altında olup, özel mülkiyete konu olamayacağını ileri sürerek, taşınmazın kıyı kenar çizgisi içinde kalan kısmının tapusunun iptaline, müdahalenin men’ine veya yıkıma karar verilmesini istemiştir.
Bir kısım davalılar, davanın reddini savunmuş, diğer davalılar ise bir savunma getirmemişlerdir.
Davanın iptal ve elatmanın önlenmesi yönünden kabulüne, yıkım istemi bakımından ise reddine ilişkin olarak verilen karar, Dairece; “Hal böyle olunca, yeniden keşif yapılarak tespit dayanağı tapunun eki tescil krokisinin yerinde uygulanması, çekişmeli taşınmazın tescil krokisi kapsamında kalıp kalmadığının açıklığa kavuşturulması, kroki kapsamında kaldığının saptanması halinde kesin hüküm oluşturduğu gözetilerek davanın reddedilmesi, aksi halde kabul kararı verilmesi gerekirken, değinilen yön üzerinde durulmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir” gerekçesiyle bozulmuş, mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda davanın kesin hüküm nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla, Tetkik Hakimi …’in raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü.
-K A R A R-
Dava, çekişmeli 82 ada 2 parsel sayılı taşınmazın kıyı kenar çizgisine göre kıyıda kaldığı iddiasına dayalı tapu iptal, elatmanın önlenmesi ve yıkım isteklerine ilişkindir.
Mahkemece, bozma ilamı doğrultusunda inceleme yapılarak davanın kesin hüküm nedeniyle reddine karar verilmiş ise de, çekişme konusu taşınmaz kaydının kadastro ile davalıların bayii adına 15.02.1965 tarihinde oluştuğu ve davanın 06.12.2005 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır.
Bu durumda 25.2.2009 tarihinde kabul edilip, 14.3.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasanın 2.maddesi ile 3402 Sayılı Yasanın 12.maddesinin 3.fıkrasına eklenen ” bu hüküm iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet ve diğer kamu tüzel kişileri dahil tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır” ve 3.maddesi ile eklenen geçici 10.maddesinin ” bu kanunun 12.maddesinin 3.fıkrası hükmü devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır” şeklindeki hükmü gözetildiğinde kadastronun kesinleştiği tarih ile davanın açıldığı tarih arasında 3402 Sayılı Yasanın 12.maddesinde sözü edilen 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçmiş olduğu sabittir.
./..
-2-
Hal böyle olunca; yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler, özellikle kesin hüküm ve hak düşürücü süre olumsuz dava şartlarından olup, öncelikli olan hak düşürücü süre olduğundan kesin hüküm yerine davanın hak düşürücü süreden reddinin gerekeceği tartışmasızdır. Davanın reddi bu gerekçe ve sonucu itibarı ile doğrudur.
O halde davacının, temyiz itirazları yerinde değildir. Reddiyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü ONANMASINA, Harçlar Kanununun değişik 13. maddesinin j. Bendi gereğince Hazineden harç alınmasına yer olmadığına, 10.5.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.