YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2009/9863
KARAR NO : 2010/925
KARAR TARİHİ : 02.02.2010
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ-TESCİL VEYA TENKİS
Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada;
Davacılar, miras bırakanları …adına kayıtlı olduğunu zannettikleri çekişme konusu 5406 ada 5 parsel sayılı taşınmazın tapuda davalı adına tescilli olduğunu öğrendiklerini, bu taşınmazın miras bırakanın başka bir taşınmazının satışından elde edilen gelir ile alındığını ve üzerine 2 katlı ev yapıldığını, miras bırakanın mirasçıdan mal kaçırmak amaçlı ve muvazaalı olarak işlem yaptığını ileri sürerek, tapu iptali ve tescili olmadığı takdirde tenkis isteğinde bulunmuşlardır.
Davalı, taşınmazı eşi ile birlikte çalışarak elde ettikleri kazançla satın aldığını, miras bırakanın bir yardımının ve ilgisinin olmadığını belirterek, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, tapu iptal ve tescil isteği yönünden davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalı vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 02.02.2010 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat … ile temyiz edilen vekili Avukat … geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Birleştirilerek görülen dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tenkis isteğine ilişkindir.
Mahkemece, tapu iptal ve tescil isteği yönünden davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriğine, toplanan delillere ve özellikle tanık anlatımlarına göre; tarafların ortak miras bırakanı …’ın 644 parseldeki 170/ 7880 payını 10.1.1995 tarihinde üçüncü kişiye sattığı, bu satıştan elde edilen bedel kullanılarak davalı tarafından 857 parsel sayılı taşınmazdaki 1/8 payın dava dışı …’den 24.1.1995 tarihinde satın alındığı, satış bedelinin gerçekte miras bırakan tarafından ödenmesine karşın, davalı adına tescil ettirildiği, daha sonra anılan payın imar uygulaması sonucu 5406 ada 5 sayılı imar parseli olarak müstakilen davalı adına kayıt edildiği anlaşılmaktadır.
Davacılar, miras bırakanın gerçekte bedelini bizzat ödeyerek üçüncü kişiden satın aldığı taşınmazı, mirasçıdan mal kaçırmak amaçlı ve muvazaalı olarak davalı adına tescil ettirdiğini ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır.
Hemen belirtilmelidir ki, olayları bildirmek taraflara, hukuki nitelendirmeyi yaparak olaya uygun kanun hükmünü tespit ve tayin etmek hakime aittir.
İddianın ileri sürülüş biçimi ve yukarıda değinilen olgulara göre, miras bırakan …’un kendi üzerinde kayıtlı taşınmazı değil, parasını ödeyerek satın aldığı üçüncü kişi üzerindeki taşınmazın sicil kaydını davalı üzerine tescil ettirdiği sabittir.
Öyleyse, anılan bu işlemin gizli bağış olduğu açıktır.Esasen bu husus mahkemeninde kabulündedir.
Bilindiği üzere; davada ileri sürülen iddianın içeriğine ve davalının savunmasına göre; yanlar arasındaki uyuşmazlık, murisin gerçekte bedelini bizzat ödeyip, üçüncü kişiden satın aldığı taşınmazı mirastan mal kaçırmak amacıyla tapu siciline yarar sağlamak istediği kişi (davalı) adına kaydettirmesi halinde 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararının uygulama yeri bulup bulamayacağı noktasında toplanmaktadır. Gerçekten, 1.4.1974 tarihli karar, konusu ve sonuç bölümü itibariyle, murisin kendi üzerindeki tapulu taşınmazlar yönünden yaptığı temliki işlemler için bağlayıcıdır. Somut Olayda olduğu gibi bedeli ödenerek “gizli bağış” şeklinde gerçekleştirilen işlemler hakkında anılan Yargıtay İnançları Birleştirme Kararının doğrudan bağlayıcı olma niteliği yoktur. Bunun yanı sıra, karara, yorum yoluyla gizli bağış iddialarına yönelik olarak uygulama olanağı sağlanamayacağı; Hukuk Genel Kurulunun 30.12.1992 tarih 586/782; 21.9.1994 tarih 248/538; 21.12.1994 tarih 667/856; 11.10.1995 tarih 1995/1-608 sayılı kararlarında belirtilmiş; Dairenin yargısal uygulaması bu doğrultuda kararlılık kazanmıştır.
O halde, yukarıda değinildiği şekilde gerçekleştirilen işlemde 1.4.1974 tarih ve 1/2 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının uygulama yeri bulunmadığı halde, tenkis hükümlerinin uygulanması gerekeceği gözardı edilerek iptal ve tescil isteğinin kabul edilmiş olması isabetsizdir.
Bilindiği gibi, tenkis (indirim) davası, miras bırakanın saklı payları zedeleyen ölüme bağlı veya sağlar arası kazandırmaların (tebberru) yasal sınıra çekilmesini amaçlayan, öncesine etkili, yenilik doğurucu (inşai) davalardandır. Tenkis davasının dinlenebilmesi için öncelikli koşul;miras bırakanın ölüme bağlı veya sağlar arası bir kazandırma işlemi ile saklı pay sahiplerinin haklarını zedelemiş olmasıdır. Saklı payların zedelendiğinden söz edilmesi ise kazandırma konusu tereke ile kazandırma (temlik ) dışı terekenin tümü ile bilinmesiyle mümkündür.Tereke miras bırakanın ölüm tarihinde bırakmış olduğu mameleki kıymetler ile, iadeye ve tenkise tabi olarak yaptığı kazandırmalardır. Bunlar terekenin aktifini oluşturur. Miras bırakanın borçları, bakmakla yükümlü olduğu kişilerin üç aylık iaşe, terekenin defterinin tutulması, mühürlenmesi, cenaze masrafları gibi giderler de pasifidir. Aktiften belirtilen borçların indirilmesi net terekeyi oluşturur. Tereke bu şekilde tesbit edildikten sonra mirasın açıldığı tarihteki fiyatlara göre değerlendirilmesi yapılarak parasal olarak miktarının tesbiti gerekir. (MK.565) Miras bırakanın Medeni Kanunun 564. maddesinde belirlenen saklı paya tecavüz edip etmediği bulunan bu rakam üzerinden hesaplanır. Tasarruf oranı aşılmış ise tasarrufun niteliğine göre icap ederse kazandırma işleminde, saklı payları zedeleme kastının bulunup bulunmadığı objektif (nesnel) ve subjektif (öznel) unsurlar dikkate alınarak belilenmelidir. Zira tasarruf oranını aşan her kazandırmada saklı payları zedeleme kastının varlığından söz edilemez.
Mutlak olarak tenkise tabi tasarruflarda (ölüme bağlı tasarruflar veya Medeni Kanunun 565. maddesinin 1,2 ve 3 bentlerinde gösterilenler) veya saklı payın ihlal kastının varlığı kesin olarak anlaşılan diğerlerinde özellikle muayyen mal hakkında tenkis uygulanırken Medeni Kanunun 570. maddesindeki sıralamaya dikkat etmek davalı mahfuz hisseli mirascılardan ise aynı kanunun 561. maddesinde yer alan mahfuz hisseden fazla olarak alınanla sorumluluk ilkesini gözetmek, dava konusu olup olmadığına bakılmayarak önce ölüme bağlı tasarruflarla davacının saklı payını tamamlamak, sonra sağlar arası tasarrufları dikkate almak gerekir. Bu işlem sırasında dava edilmeyen kişi veya tasarrufların tenkisi gerekeceği sonucu çıkarsa davacının onlardaki hakkını dava etmemesinin davalıyı etkilemeyeceği ve birden çok kişiye yapılan teberru tenkise tabi olursa 563. maddede yer alan, alınanla mütenasip sorumluluk kuralı gözetilmelidir.
Davalıya yapılan tasarrufun tenkisine sıra geldiği takdirde tasarrufun tümünün değeri ile davalıya yapılan fazla teberru arasında kurulan oranda (SABİT TENKİS ORANI) tasarrufa konu malın paylaşılmasının mümkün olup olamayacağı (MK.564) araştırılmalıdır. Bu araştırma sonunda tasarrufa konu mal sabit tenkis oranında bölünebilirse bu kısımların bağımsız bölüm halinde taraflar adınatesciline karar verilmelidir.
Tasarrufa konu malın sabit tenkis oranında bölünmezliği ortaya çıktığı takdirde sözü geçen 564. maddedeki tercih hakkı gündeme gelecektir. Böyle bir durum ortaya çıkmadan davalının tercih hakkı doğmadan davalının tercihinin kullanması söz konusu olamaz. Daha önce bir tercihten söz edilmişse sonuç doğurmaz. O zaman davalıdan tercihi sorulmak ve 11.11.1994 günlü 4/4 sayılı içtihadı birleştirme kararı uyarınca sür’atle dava konusu olup sabit tenkis oranına göre bölünemeyen malın, tercih hakkının kullanıldığı gündeki fiatlara göre değeri belirlenmeli ve bu değerin sabit tenkis oranıyla çarpımından bulunacak NAKTİN ödetilmesine karar verilmelidir.
Hal böyle olunca; yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde tenkis isteği yönünden gerekli araştırmanın yapılması, soruşturmanın eksiksiz tamamlanması, toplanan ve toplanacak delillerin birlikte değerlendirilmesi, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Davalının bu yöne ilişkin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenden ötürü HUMK.’nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 24.12.2009 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 750.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 02.02.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.