Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2009/675 E. 2009/1518 K. 09.02.2009 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2009/675
KARAR NO : 2009/1518
KARAR TARİHİ : 09.02.2009

MAHKEMESİ : GİRESUN 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 20/03/2007
NUMARASI : 2005/430-2007/204
Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar, ortak miras bırakanları Y. Ö.’ün mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla 4 ile 207 parsel sayılı taşınmazlarını, 46 parsel sayılı taşınmazdaki 8, 9, 10 no.lu bağımsız bölümlerini ikinci eş ve ikinci eşten olma oğlu olan davalılara satış suretiyle muvazaalı temlik ettiğini ileri sürerek, miras payları oranında tapu iptal tescil, olmadığı takdirde tenkis isteğinde bulunmuşlardır.
Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, temlikin muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalılar tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hâkimi . .raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
-KARAR-
Dava ve birleşen dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali tescil ve tenkis isteğine ilişkindir.
Mahkemece davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; miras bırakan Y.Ö. 08.05.2000 tarihinde maliki bulunduğu 4 ve 207 parsel sayılı taşınmazlarını oğlu davalı M.Ö. 46 parsel sayılı taşınmaz üzerinde bulunan 8, 9, 10 no.lu bağımsız bölümleri ise 23.01.2004 tarihinde davalı N. Ö.e satış suretiyle temlik ettiği, satış tarihinde iki yaşında olduğu anlaşılan davalı M.r Ö. adına annesi N. Ö.’ün velayeten 4 ve 207 parselleri temlik aldığı, davacılar tarafından işlemin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu ileri sürülerek eldeki davaların açıldığı, asıl davada tapu iptali isteminin yanında sehven yer verilmeyen tescil talebine, bu defa birleşen davada yer verilerek bu eksikliğin giderildiği anlaşılmaktadır.
Uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nispi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu muvazaada, miras bırakan gerçekte sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak, mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, esasen bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda; yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve 01.04.1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere, görünürdeki sözleşme(satış), tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi
olsun veya olmasın, miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak, resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki, bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün, diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır.
Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan, bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de, ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır
Somut olaya gelince; davalı N.ın miras bırakanın ikinci eşi, diğer davalı M.in bu eşten olma çocuğu, davacıların ise ilk eşten doğan çocukları oldukları, miras bırakanın başka taşınmazları da mevcut olup, mal satmaya ihtiyacının olmadığı, davalıların alım gücü bulunmadığı gibi satış bedellerinin ödendiğinin de kanıtlanamadığı, anılan bu olgu ve bulgular yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde, miras bırakanın yapmış olduğu temliklerin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu kabul edilerek mahkemece davanın kabul edilmesinde bir isabetsizlik yoktur. Davalıların bu yöne değinen temyiz itirazları yerinde değildir. Reddine.
Ancak, asıl dava ile birleşen davanın birbirini tamamlayan nitelik taşıdığı, tescil isteği olmaksızın tapu iptali davasının (bazı özel durumlar dışında) dinlenilmesine olanak bulunmadığı gözetilerek ayrıca aynı hukuki nedene dayalı ve çekişmenin aynı taşınmazlara ilişkin bulunmasına, hukuk tekniği açısından bağlantılı ve tek dava olmasına karşın, sadece keşfen saptanıp, eksik peşin harcı tamamlanan değer üzerinden harç ve avukatlık parası alınmasıyla yetinilmesi yerine, asıl davada dava dilekçesinde bildirilen değer üzerinden de mükerrer harç ve avukatlık parasına hükmedilmesi doğru değildir.
Davalıların bu yöne ilişen temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün HUMK’nun 428. maddesi gereğince bu konuya hasren BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 9.2.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.