Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2008/5136 E. 2008/10189 K. 14.10.2008 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2008/5136
KARAR NO : 2008/10189
KARAR TARİHİ : 14.10.2008

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL

Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, kayden idareye ait 473 parsel sayılı taşınmazın 3594 m2 lik bölümünün imar uygulaması sonucu belediye adına tescil edilerek davalı şirkete satıldığını,imar düzenlemesine ilişkin işlemin idari yargı yerince iptal edildiğini, kaydın dayanağının kalmadığını ileri sürerek tapu iptal-tescil isteğinde bulunmuştur.
Davalı, çekişmeli taşınmazı kayıt maliki görünen belediyeden bedeli karşılığı satın aldığını,iyiniyetinin korunması gerektiğini bildirip davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece,imar şuyulandırmasına ilişkin idari işlemlerin idari yargı yerince iptal edildiği, tescilin dayanağının kalmadığı, iyiniyet iddiasının dinlenemeyeceği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalı vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 14.10.2008 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat … geldi, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen vekili avukat gelmedi, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:

-KARAR-
Dava, kadastral parsele dönülmesi, taşınmazın hukuki ve geometrik yönden ihyası isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden 473 parsel sayılı taşınmazın kayden davacı idareye ait iken 3194 sayılı İmar Yasasının 18. maddesi uyarınca imar şuyulandırmasına tabi tutulduğu ve 22, 23, 25 ve 30 sayılı imar parsellerinin oluşturulduğu, 22, 23 ve 25 nolu taşınmazlar bakımından yeniden yapılan düzenleme ile 17 ada 50, 51, 53 ve 55 sayılı imar parsellerinin meydana geldiği ve 50 sayılı taşınmazın belediye adına tescil edildikten sonra davalıya satış suretiyle temlik edildiği, keza diğer parsellerde dava dışı kişilerin paylı mülkiyet üzere mülkiyetinin bulunduğu anlaşılmaktadır.
Davacı, … İdaresi anılan parsellerin oluşumunun sebebini teşkil eden, başka ifade ile hukuki dayanağını oluşturan şuyulandırmaya ilişkin idari kararların idari yargı yerinde iptal edildiğini ileri sürerek taşınmazların önceki kayıtlarının ihyasını istediği görülmektedir.
Hemen belirtilmelidir ki, sicilin dayanağının idari yargı yerinde iptal edilmesi ile sicilin illetten mücerret hale geleceği başka bir deyişle yolsuz tescil durumuna düşeceği ve önceki mülkiyet ve geometrik durumuna dönüştürüleceği kuşkusuzdur. Ana kural bu olmakla beraber sicil kaydının iptali istenilen imarla oluşan parsel maliklerinin tümünün davada yer alması zorunludur. Oysa, somut olayda imar uygulaması sonucunda meydana gelen tüm parsel maliklerine yer verilmediği ve davada onlara yönelik husumetin bulunmadığı açıktır. Buna göre taşınmazın önceki mülkiyet ve geometrik durumunun yeniden ihyasına olanak yoktur.
Diğer taraftan imar uygulaması sonucu belediye adına sicil oluşturulduktan sonra 50 parsel sayılı taşınmazın davalıya satış suretiyle temlik edildiği de kayden sabittir.
Bu durumda, davalı 2. el konumunda olup, Türk Medeni Kanununun 1023. maddesindeki koşulların gerçekleşmesi halinde sicile güven ilkesine dayanmak suretiyle kazanımının korunacağı şüphesizdir.
Bilindiği üzere; hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları,dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle,alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla Medeni Kanunun 2.maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989, tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023.maddesinin özel hükümleri getirilmiştir. Öte yandan bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş,bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış,iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş,değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarakta tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur.Belirtilen ilke M.K.nun 1023.maddesinde aynen “tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3 ncü kişinin bu kazanımı korunur” şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1.fıkrasına göre “Bir ayni hak yolsuz olarak tesçil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3 ncü kişi bu tesçile dayanamaz” biçiminde öngörülmüştür.
Ne varki; tapulu taşınmazların intikallerinde, uzur ve güveni koruma,toplam düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin,iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır.Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi,hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır.Bu nedenle yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı,kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta,şeklen iyi niyetli gözükeni değil, gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir.
Nitekim bu görüşten hareketle “kötü niyet iddiasının def’i değil itiraz olduğu,iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğin den (resen) nazara alınacağı ilkeleri 8.ll.l99l tarih l990/4 esas l99l/3 sayılı İnançları Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir.
Ne var ki, mahkemece yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde davalı yönünden iyiniyet araştırması yapıldığı söylenemez.
Hal böyle olunca, öncelikle 473 parsel sayılı taşınmazın imar uygulaması sonucu oluşan yeni imar parsellerinin maliklerine karşıda iptal ve tescil davası açılması bakımından davacıya olanak tanınması açıldığı takdirde eldeki dava ile birleştirilmesi gerektiği ve maliklerinin 2. el durumunda olmaları halinde 50 parselde olduğu gibi haklarında Türk Medeni Kanununun 1023. maddesinin koşullarının oluşup oluşmadığının araştırılması ondan sonra hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve uygulama ile yetinilerek yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir.
Davalının temyiz itirazları yerindedir.Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü H.U.M.K.’nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, 13.12.2007 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 550.00.-YTL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine,14.10.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.