YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2022/7931
KARAR NO : 2023/74
KARAR TARİHİ : 11.01.2023
MAHKEMESİ:Ceza Dairesi
SUÇ : Kasten öldürmeye teşebbüs
HÜKÜM : İstinaf başvurusunun esastan reddi kararı
İlk Derece Mahkemesince verilen hükme yönelik istinaf incelemesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesi tarafından verilen kararın; 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (5271 sayılı Kanun) 286 ncı maddesinin birinci fıkrası uyarınca temyiz edilebilir olduğu, 260 ıncı maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz edenin hükmü temyize hak ve yetkisinin bulunduğu, 291 inci maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz isteminin süresinde olduğu, 294 üncü maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz dilekçesinde temyiz sebeplerine yer verildiği, 298 inci maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz isteminin reddini gerektirir bir durumun bulunmadığı yapılan ön inceleme neticesinde tespit edilmekle, gereği düşünüldü:
I. HUKUKÎ SÜREÇ
1. Manisa 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 27/01/2022 tarihli ve 2021/322 Esas, 2022/37 Karar sayılı kararı ile sanık hakkında kasten öldürmeye teşebbüs suçundan, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 81 inci maddesinin birinci fıkrası, 35 inci maddesinin ikinci fıkrası, 62 nci maddesinin birinci fıkrası ve 53 üncü maddesinin birinci, ikinci ve üçüncü fıkraları uyarınca 10 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluklarına karar verilmiştir.
2. … Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesinin, 08.04.2022 tarihli ve 2022/1196 Esas, 2022/1129 Karar sayılı kararı ile sanık hakkında İlk Derece Mahkemesince kurulan hükme yönelik sanık müdafiinin istinaf başvurusunun çekinme hakkı bulunan fakat beyanı sübuta etkili olmayan tanığa bu hakkının hatırlatılmaması eleştirilerek esastan reddine karar verilmiştir.
II. TEMYİZ SEBEPLERİ
Sanık müdafiinin temyiz sebepleri;
1.Sanık hakkında, meşru savunma, sınırın aşılması ve hata kurumlarının dikkate alınması gerektiğine,
2.Öldürme kastının bulunmadığına, eyleme kendiliğinden son verdiğine, bu itibarla eylemin kasten yaralama olarak vasıflandırılması gerektiğine,
3.Haksız tahrik hükümlerinin sanık lehine düşünülmesi gerektiğine,
İlişkindir.
III. OLAY VE OLGULAR
Temyizin kapsamına göre;
A. İlk Derece Mahkemesinin Kabulü
Sanığın, annesi …. ile katılanın cinsel ilişkiye girdiklerini görmesi üzerine ele geçirilemeyen balta ile katılanın kafasına vurduğu, ikinci kez vuracakken tanık ……’nin araya girerek baltayı sanıktan aldığı, katılanın baygınlık geçirmesi üzerine sanık ve tanığın birlikte olay yerinden kaçtıkları, katılanın, olay nedeniyle meydana gelen kafatası çökme kırığı sebebiyle hayatî tehlike geçirdiği ve vücudunda hayat fonksiyonlarına etkisi ağır (5) derecede olacak şekide kemik kırığı meydana geldiği anlaşılmıştır.
1. Sanık suçunu ikrar etmiştir.
2. Katılan ve tanıklar ….. ve …..’nin aşamalardaki istikrarlı beyanları olayın oluşuna uygundur.
3. Suç aleti olan balta ele geçirilememiştir.
4. Manisa Cumhuriyet Başsavcılığının 29.11.2021 tarihli ve 2021/16444 Soruşturma numaralı dosya üzerinden katılan hakkında sanığın annesine karşı basit cinsel saldırı suçundan başlatılan soruşturma neticesinde, soruşturmada şikâyetçi sıfatını haiz ‘in, eylemde rızasının bulunduğunun tespitine istina eden ek kovuşturmaya yer olmadığına dair kararı verildiği ve bir suretinin dava dosyasına eklenerek hükme esas alındığı belirlenmiştir.
5. Katılan hakkında, … Valiliği İl Sağlık Müdürlüğü … Üniversitesi Eğitim Araştırma Hastanesinin, 23.09.2021 tarihli;
”20.06.2021 tarihinde Manisa’da kafasına baltayla vurulan ve ameliyat olan katılanın fizik muayenesinde; vertekslte, parietalde 6×2 cm alanda çevre dokudan çöküklük gösteren kemik tefekti, 04 cm boyutunda operasyon skarı olduğu, görülmekle;
SONUÇ;
1.Meydana gelen yaralanmasının (İntrakranial kanama) kişinin yaşamını
tehlikeye sokanı bir duruma neden OLDUĞU,
2.Basit bir tibbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif nizelikte OLMADIĞI,
3.Vücuduna açı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına
neden olan bir yaralanma OLDUĞU,
4.Vücuttaki kemik kırıklarının hayat fonksiyonlarına etkisi Hafif (1), Orta (2-3) ve Ağır
(4-5-6) olarak sınıflandırıldığında, Kişide saptanan kemik kıtığının(kafatası
çökme kırığı); Hayat fonksiyonlarını AĞIR(5) derecede etkileyecek nitelikte
OLDUĞU, ”
Görüşlerini içerir adlî muayene raporu dava dosyasında mevcuttur.
B. Bölge Adliye Mahkemesinin Kabulü
İlk Derece Mahkemesince kabul edilen olay ve olgularda, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmıştır.
IV. GEREKÇE
A. Sanığın Kastının Öldürmeye Yönelik Olmadığı Yönünden
Sanığın, annesi ile uygunsuz vaziyette gördüğü katılanın vücudunda hedef aldığı bölgenin hayatî önem taşıyan bölgelerden olduğu, suçta kullanılan ve ele geçirilemeyen baltanın öldürme suçunu işlemeye elverişli olduğu, katılanın vücuduna isabet eden yer, sanığın eylemine tanık H.B.’nin müdahalesiyle oluşan engel hâl nedeniyle son vermiş olması, sanığın eylemi neticesinde katılanın kafa bölgesinden aldığı darbe ile ağır (5) derecede kafatası çökme kırığına ve hayatî tehlike geçirmesine neden olduğu anlaşılmakla sanığın kastının öldürmeye yönelik olduğu belirlendiğinden, hükümde bu yönüyle hukuka aykırılık bulunmamıştır.
B. Meşru Savunma, Meşru Savunmada Sınırın Aşılması Yönünden 1. Sanık müdafiinin, sanığın meşru savunma koşulları altında kendini koruma saikiyle hareket ettiğine yönelen temyiz sebebinin incelenmesinde öncelikle, 5237 sayılı Kanun’un 25 inci maddesinin birinci fıkrası kapsamında yer verilen meşru savunma ve aynı Kanun’un 27 nci maddesinin ikinci fıkrası kapsamında sınırın aşılması hukukî müesseselerinin sınırlarının belirlenmesi gerekmektedir.
2. Meşru savunma, 5237 sayılı Kanun’un 25 inci maddesinin birinci fıkrasında;
“Gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anda hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.”
Şeklinde bir hukuka uygunluk nedeni olarak düzenlenmiştir.
Bahse konu hüküm gereği meşru savunma kurumunun uygulanabilirliği için saldırının, korunmaya değer nitelikteki herhangi bir hakka yönelmiş olması yeterlidir. (5237 sayılı Kanun’un 25 inci maddesinin gerekçesi: “Bir kere her türlü hakka yönelik haksız bir saldırıya karşı meşru savunmanın söz konusu olduğu belirtilmiş ve böylece kurumun, bazen anlamsız ve sosyal gereklere aykırı düşecek derecede dar tutulmasının önüne geçilmesi istenilmiştir. … Ayrıca, şu husus da belirtilmelidir ki, kişileri suç işlemekten caydıracak en etkin araçlardan birisi, suç işlediklerinde karşılık görebilecekleri endişesi olduğundan, meşru savunma hakkının böylece genişletilmesi, kriminolojik yönden caydırıcı etki de yapabilecektir.” açıklamalarına yer verilmiştir.)
Öğretide; “Bir kimsenin, kendisini veya başkasını hedef alan bir tecavüz, saldırı karşısında, savunma amacına matuf olarak ve bu saldırıyı defedecek ölçüde kuvvet kullanması” (İzzet Özgenç, Türk Ceza Kanunu Gazi Şerhi, 3. Bası, …, 2006, s.364.); “Bir kimsenin kendisine veya başkasına yöneltilen ağır ve haksız bir saldırıyı uzaklaştırmak amacıyla gösterdiği zorunlu tepki” (Kayıhan İçel, Ceza Hukuku Genel Hükümler, İstanbul, 2014, s.307.); “Kişilerin saldırıya karşı verdikleri kendini veya diğer bir insanı koruma içgüdüsünden kaynaklanan doğal tepkinin hukuken meşru görülmesi” (… ….., … …..,……,… ….,…., Yorumlu Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, 2. Bası, …, 2014, s.697.) şeklinde ve 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun yürürlükte olduğu dönemde Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararlarında; “Bir kimsenin ağır ve haksız bir tecavüzü kendisinden veya başkasından uzaklaştırmak amacı ile gösterdiği zorunlu tepki” olarak tanımlanan meşru savunma; bir kimsenin, gerek kendisine gerek başkasına ait bir hakkı hedef alan, gerçekleşen ya da gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı, saldırı ile eş zamanlı olarak hâl ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde, kendisinden veya başkasından uzaklaştırmak mecburiyetiyle saldırıda bulunan kişiye karşı işlediği ve hukuk düzenince meşru kabul edilen fiillerdir.
Gerek öğretide gerekse yargısal kararlarda vurgulandığı üzere;
5237 sayılı Kanun’un 25 inci maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen ve hukuka uygunluk nedenlerinden birini oluşturan meşru savunma, hukuka aykırılığı ortadan kaldırmakta ve bu nedenle eylemi suç olmaktan çıkarmaktadır. Bir olayda meşru savunmanın oluştuğunun kabul edilebilmesi için saldırıya ve savunmaya ilişkin şartların birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.
a) Saldırıya ilişkin şartlar:
i) Bir saldırı bulunmalıdır.
ii) Bu saldırı haksız olmalıdır.
iii) Saldırı meşru savunma ile korunabilecek bir hakka yönelik olmalıdır. Bu hakkın, kişinin kendisine veya bir başkasına ait olması arasında fark yoktur.
iv) Saldırı ile savunma eş zamanlı bulunmalıdır.
b) Savunmaya ilişkin şartlar:
i) Savunma zorunlu olmalıdır. Zorunluluk ile kastedilen husus, failin kendisine veya başkasına ait bir hakkı koruyabilmesi için savunmadan başka imkânının bulunmamasıdır.
ii) Savunma saldırana karşı olmalıdır.
iii) Saldırı ile savunma arasında oran bulunmalıdır.
Olayın meşru savunma içerisinde gerçekleşip gerçekleşmediğini anlamak için saldırıya ilişkin şartların yanında savunmaya ilişkin de şartların oluşması gerekmektedir. Savunmada zorunluluk bulunsa da savunmanın saldırı ile orantılı olması gerekir. Bu orantılılık belirlenirken saldırının yer ve zamanı, saldıran kişinin o anki durumu savunmada bulunan buna uygun bir tepki verip vermediği değerlendirilmelidir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; sanığın annesinin kaldığı çadırdan sesler duyması üzerine çadıra girdiği ve annesi ile katılanı uygunsuz vaziyette görmesi üzerine olay yerinden aldığı balta ile katılanın hayati bölge olan kafa bölgesinden 1 kez olmak üzere yaraladığı, sanığın bu şekilde gerçekleştirdiği eylemi nazara alındığında, suçta kullanılan aletin kullanılış biçiminin ve ölçüsünün saldırıyı sona erdirip tehlikeyi uzaklaştırmaya yeter düzeyde kaldığının kabulü mümkün görülmemektedir. Sanığın, annesine yönelik saldırıya karşı ölçüsüz bir biçimde savunmada bulunduğu, karşı karşıya kaldığı saldırıya kıyasla çok ağır bir sonuca yol açacak şekilde karşılık verdiği, bu şekilde gerçekleştirdiği eylem ile ceza sorumluluğunu tamamen ortadan kaldırmanın mümkün olmadığı anlaşılmıştır.
3. 5237 sayılı Kanun’un 27 nci maddesinin ikinci fıkrası gereği, savunma ile orantılılık ilkesinin ihlâl edilmesi nedeniyle meşru savunmanın gerçekleştiğinin kabul edilmediği durumlarda, sınırın aşılması söz konusu olabilmektedir. Sanığın eyleminin, bu yönüyle de değerlendirilmesi gerekir.
Somut olayda sanığın, katılanı, hayati bölgelerden olan kafa bölgesinden balta ile bir kez vurmak suretiyle yaraladığı ve hayati tehlike geçirmesine neden olduğu, sanığın bu şekilde gerçekleştirdiği eylemi nazara alındığında, suçta kullandığı baltanın kullanış biçimine bakıldığında, saldırıyı katılanın hayati bölgesine ve hayati tehlike geçirmesine neden olmayacak şekilde de haksız saldırıyı defedebilecek durumda olmasına rağmen orantısız biçimde hareket etmesi nedeniyle sanığın eyleminin, 5237 sayılı Kanun’un 27 nci maddesinin ikinci fıkrasının koşullarını aştığı belirlenmekle, hükümde bu yönüyle hukuka aykırılık bulunmamıştır.
C. Ceza Sorumluluğunu Kaldıran veya Azaltan Nedenlere Ait Koşulların Gerçekleştiği Hususunda Kaçınılmaz Hata Yönünden
Ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerin maddî şartlarında hata ve kusurluluğu azaltan nedenlerin maddî şartlarında hata olmak üzere Kanun iki tür hata hâlini düzenlemiştir. Failin fıkrada belirtilen hatadan yararlanması için hatanın kaçınılmaz olması gerekir.
Ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerin maddî şartlarında hatada fail işlediği fiilin haksızlık teşkil ettiğinin bilincindedir. Ancak somut olayda ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerin maddî şartlarının
gerçekleştiği hususunda yanılgıya düşmüştür. Hukuka uygunluk sebebinin objektif olarak varlığı yanında failin, fiilini hukuka uygun hâle getiren durumun varlığını bilmeli, kanunun verdiği yetkiyi kullandığı bilincinde olmalıdır. (A) pusu kururak (B)’yi öldüreceği sırada bundan habersiz olan (C)’nin (A)’yı öldürmesi hâlinde (C), üçüncü kişi yararına meşru savunmada bulunmuştur, fakat bundan haberi yoktur.
Kusurluluğu azaltan nedenlerin maddi şartlarında hatada kusurluluğu azaltan nedenlerin maddi şartlarında kaçınılmaz olarak hataya düşen fail, hatasından yararlanacaktır. Örneğin, haksız tahrikin şartları gerçekleşmediği halde fail, kaçınılmaz olarak hataya düşmüş ve haksız tahrik etkisi altında suçu işlemişse, hatasından yararlanacaktır. Yargıtay 1. Ceza Dairesinin, 22.07.2009 tarihli ve 5009/5002 sayılı kararında; ”Başka biriyle ilişkisi olan mağdurenin, öldürülme korkusu altında ve kurtulma ümidiyle eşinin kardeşi ile cinsel ilişkisi olduğu yolundaki gerçek dışı sözlerinin doğruluğunun sanıklarca araştırılmaması karşısında, mağdurların sanıklara yönelik hukuk düzenince korunmayan haksız fiil oluşturacak davranışlarının bulunmadığı ve sanıklar yönünden TCK’nin 30/3. Maddesi bağlamında kaçınılmaz bir hatadan söz edilemeyeceği,”ne karar vererek sanıklara, hataya neden olduğu ileri sürülen olgu hakkında araştırma yükümlülüğü getirerek bunun yapılamaması hâlinde hatanın kaçınılmaz olmadığını vurgulamıştır.
Somut olay yönünden yapılan değerlendirmede; sanık, annesi olan tanık Kader’in çadırından sesler gelmesi üzerine çadıra girdiğini, müdafi huzurunda kollukta verdiği ifadesinde annesinin çıkardığı seslerin mutluluk çığlıkları olduğunu ve devamında annesinin çadırına girdiğinde katılan ile annesini uygunsuz vaziyette gördüğünü söylediği, aşamalarda değiştirdiği ifadelerinde ise annesinin yardım çığlığı attığını o nedenle çadıra girdiğini katılanın annesine tecavüz ettiğini düşündüğü için atılı suçu işlediğini beyan ettiği görülmekle, sanığın itibar edilen ilk ifadesi uyarınca eyleminde 5237 sayılı Kanun’un 30 uncu maddesinin üçüncü fıkrasına uygun kaçınılmaz bir hata bulunmadığı anlaşılmakla, hükümde bu yönüyle hukuka aykırılık bulunmamıştır.
D. Haksız Tahrik Yönünden
1. Haksız tahrik kurumunun, 5237 sayılı Kanun’un 29 uncu maddesinin birinci fıkrasında;
“Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine on sekiz yıldan yirmi dört yıla ve müebbet hapis cezası yerine on iki yıldan on sekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hâllerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir.”
Şeklindeki düzenleme ile ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak hüküm altına alındığı anlaşılmaktadır.
2. Bu durumda haksız tahrik, kişinin haksız bir fiilin kendisinde meydana getirdiği hiddet ya da şiddetli elemin etkisi altında suç işlemesi durumunda kusur yeteneğindeki azalmayı ifade eder. Bu hâlde fail, suç işleme yönünde önceden bir karar vermeden, dışarıdan gelen etkinin ruhsal yapısı üzerinde meydana getirdiği karışıklığın neticesi olarak bir suç işlemeye yönelmektedir. Bu yönüyle haksız tahrik, kusurun irade unsuru üzerinde etkili olan nedenlerden biridir. Başka bir anlatımla, haksız tahrik hâlinde failin iradesi üzerinde zayıflama meydana gelmekte, böylece haksız fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altındaki kişinin suç işlemekten kendisini alıkoyma yeteneği önemli ölçüde azalmaktadır.
3. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun istikrar kazanmış kararları (Örn: Yargıtay Ceza Genel Kurulunun, 21.12.2021 tarihli ve 2021/1-262 Esas, 2021/660 Karar sayılı kararı; 09.12.2021 tarihli ve 2020/1-266 Esas, 2021/621 Karar sayılı kararı; 24.09.2020 tarihli ve 2020/1-5 Esas, 2020/376 Karar sayılı kararı; 17.10.2019 tarihli ve 2019/1-20 Esas, 2019/607 Karar sayılı kararı; 20.03.2018 tarihli ve 2016/1-625 Esas, 2018/109 Karar sayılı kararı) ile öğretide de kabul gören görüşler incelendiğinde, haksız tahrik hükmünün uygulanabilmesi için;
a) Tahriki oluşturan haksız bir fiil bulunmalı,
b) Fail öfke veya şiddetli elemin etkisi altında kalmalı,
c) Failin işlediği suç bu ruhsal durumunun tepkisi olmalı,
d) Haksız tahrik teşkil eden eylem mağdurdan sâdır olmalıdır.
4. 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Kanun’da, 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda yer verilen “ağır – hafif tahrik” ayırımına son verilerek tahriki oluşturan eylem, somut olayın özelliklerine göre hâkim tarafından değerlendirilip sanığın iradesine etkisi göz önünde bulundurulmak suretiyle maddede gösterilen iki sınır (¼ – ¾) arasında belirlenen oranda cezadan makul bir indirim yapılacağı hüküm altına alınmıştır.
5. Haksız tahrik hükmünün uygulanabilmesi açısından, failin suçu ilk haksız fiilin doğurduğu öfke veya şiddetli elemin etkisiyle işleyip işlemediğinin belirlenmesi önemlidir. Mağdurdan gelen haksız hareketin psikolojik etkisinin devam ettiğinin kabulünde zorunluluk bulunan hâllerde, haksız tahrik hükmünün uygulanması gerekmektedir.
6. Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; sanığın, katılanın annesine tecavüz etmeye çalıştığını görmesi üzerine katılana vurduğunu beyan etmesi, ancak tanık …..,’in iç ve dış beden muayenesinde cinsel saldırı ve cebir düşündürecek bulgu elde edilememiş olması, katılanın tanık Kader’e yönelik cinsel saldırı iddiasından dolayı kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş olması ve yine sanığın sorguda avukatı huzurunda vermiş olduğu beyanında, katılan ve annesini uygunsuz vaziyet görmesi üzerine sinirlenerek balta ile katılana saldırdığını ve şerefi için yaptığına ilişkin beyanda bulunması hususları birlikte değerlendirildiğinde, sanığın suçtan kurtulmaya yönelik beyanlarına itibar edilmeyerek katılan tarafından sanığa yönelik haksız tahrik içeren herhangi bir eylemde bulunulmaması nedeniyle haksız tahrik indirimi uygulanmamasında bir isabetsizlik bulunmadığı belirlenmekle, hükümde bu yönüyle hukuka aykırılık saptanmamıştır.
V. KARAR
Gerekçe bölümünde açıklanan nedenlerle … Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesinin, 08.04.2022 tarihli ve 2022/1196 Esas, 2022/1129 Karar sayılı kararında sanık müdafiince öne sürülen temyiz sebepleri ve 5271 sayılı Kanun’un 289 uncu maddesinin birinci fıkrası ile sınırlı olarak yapılan temyiz incelemesi sonucunda hukuka aykırılık görülmediğinden 5271 sayılı Kanun’un 302 nci maddesinin birinci fıkrası gereği, Tebliğname’ye uygun olarak, oy birliğiyle TEMYİZ İSTEMİNİN ESASTAN REDDİ İLE HÜKMÜN ONANMASINA,
Dava dosyasının, 5271 sayılı Kanun’un 304 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca Manisa 5. Ağır Ceza Mahkemesine, Yargıtay ilâmının bir örneğinin ise … Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE,
11.01.2023 tarihinde karar verildi.