Yargıtay Kararı 1. Ceza Dairesi 2022/7766 E. 2023/337 K. 07.02.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2022/7766
KARAR NO : 2023/337
KARAR TARİHİ : 07.02.2023

MAHKEMESİ:Ceza Dairesi
SUÇ : Eşi kasten öldürmek
HÜKÜM : İstinaf başvurularının esastan reddi kararı

İlk Derece Mahkemesince verilen hükme yönelik istinaf incelemesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesi tarafından verilen kararın; 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (5271 sayılı Kanun) 286 ncı maddesinin birinci fıkrası uyarınca temyiz edilebilir olduğu, 260 ıncı maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz edenlerin hükmü temyize hak ve yetkisinin bulunduğu, 291 inci maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz istemlerinin süresinde olduğu, 294 üncü maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz dilekçelerin temyiz sebeplerine yer verildiği, 298 inci maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz istemlerinin reddini gerektirir bir durumun bulunmadığı yapılan ön inceleme neticesinde tespit edilmiştir.

Sanık müdafinin duruşmalı inceleme talebinin, 7079 sayılı Kanun’un 94 üncü maddesiyle değişik 5271 sayılı Kanun’un 299 uncu maddesinin birinci fıkrası gereği takdîren reddine karar verilmekle, gereği düşünüldü:

I. HUKUKÎ SÜREÇ
1. Silivri Ağır Ceza Mahkemesinin, 22.12.2021 tarihli ve 2021/277 Esas, 2021/641 Karar sayılı kararı ile sanık hakkında eşi kasten öldürme suçundan, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 82 inci maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi, 62 nci maddesinin birinci fıkrası ve 53 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluklarına karar verilmiştir.

2. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesinin 08.04.2022 tarihli ve 2022/182 Esas, 2022/478 Karar sayılı ile sanık hakkında İlk Derece Mahkemesince kurulan hükme yönelik sanık müdafinin ve katılanlar vekilinin istinaf başvurularının 5271 sayılı Kanun’un 280 inci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.

II. TEMYİZ SEBEPLERİ
A. Katılanlar Vekilinin Temyiz Sebepleri
5237 sayılı Kanun’un 62 nci maddesinin birinci fıkrası gereği takdirî indirim sebebinin, uygulanmaması talebine ilişkindir.

B. Sanık ve Müdafinin Temyiz Sebepleri
1. Sanık hakkında eksik inceleme ile hüküm kurulduğuna,
2. Sanığın kastının öldürmeye yönelik olmaması sebebiyle eyleminin, 5237 sayılı Kanun’un 87 nci maddesinin dördüncü fıkrası gereği kasten yaralama neticesinde ölüme sebebiyet verme suçunun kanunî unsurlarını taşıdığına,
3. Sanık hakkında 5237 sayılı Kanun’un 29 uncu maddesinin birinci fıkrası gereği haksız tahrik hükmünün uygulanması gerektiğine,
İlişkindir.

III. OLAY VE OLGULAR
Temyizin kapsamına göre;
A. İlk Derece Mahkemesinin Kabulü
1. Sanık … ile maktul …’in yaklaşık üç yıldır resmi nikahlı evli olduğu, sanık …’ın maktulden uzun zamandan beri boşanmak istediği, bu konuda tartışmalar yaşadıkları, olaydan yaklaşık bir yıl önce sanığın maktulü basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde darp ettiği, bu olayda maktulün kollukta alınan beyanında sanığın kendisinden altı aydır boşanmak istediğini ancak kendisinin bunu kabul etmediğini ve bu nedenden tartıştıklarını belirtiği, olay günü saat 10:30 civarında sanık …’ın ikametlerinde bulunduğu sırada maktulün üşüdüğünü söylemesi ile sanığın kombinin derecesini yükselttiği, maktulün doğalgaz faturasının fazla geleceğini söyleyerek kombiyi kapatmasını sanıktan istemesi üzerine aralarında tartışma çıktığı, sanığın kavga etmemek için evden çıkmak istediği sırada maktulün kendisine engel olması üzerine maktulün arkasına geçerek kolu ile boğazını sıktığı, maktulün yere düştüğü, hareketsiz kalan maktulün öldüğünü anlayan sanığın maktulü kaldırarak yatağa bırakıp üzerini örtterek evden ayrıldığı bir kaç saat sonra olanları ailesine anlattığı, sonrasında teslim olduğu kolluk görevlileri ile olayın yaşandığı eve gittikleri, maktulü üzeri battaniye ile örtülü şekilde yatakta buldukları, olay yerine gelen acil servis ekiplerinin maktulün hayatını kaybettiğini tespit ettikleri, evde yapılan arama neticesinde herhangi bir dağınıklığın olmadığı, evin içerisinde herhangi bir vücut sıvısı ya da vücut izinin tespit edilemediği, sanığın aşamalarda ikrar ettiği üzere eşi olan …’ü boğarak öldürmek suretiyle 5237 sayılı Kanun’un 82 inci maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi düzenlenen eşi kasten öldürme suçunu işlediği belirlenmiştir.
Haksız tahrik yönünden; sanığın olay nedeniyle alınan ilk ifadesi olan kolluk ifadesinde maktulün kendisine yönelik haksız fiil niteliğinde olan herhangi bir söz söylediğine dair beyanda bulunmadığını belirttiği, ancak Savcılık ifadesinde maktulün kendisine “Sen nasıl adamsın ? Sen nasıl şerefsiz bir adamsın? Gelen faturayı nasıl ödeyeceksin ?” dediğini, Sulh Ceza Hakimliğindeki sorgusunda ise sanığın mağdurun kendisine yönelik “Faturaları nasıl ödeyeceksin ? Ailen sana destek olmuyor şerefsiz.” dediğini, Mahkeme huzurundaki savunmasında ise; mağdurun kendisine “Gerizekalı. petekleri nasıl açarsın ? Faturaları nasıl ödeyeceksin ?” dediğini belirttiği bu haliyle sanığın cezasında haksız tahrik indiriminden yararlanmak için ilk beyanında ileri sürmediği haksız bir fiilden bahsederek beyanını değiştirdiğinin değerlendirildiği, bununla birlikte sanığın maktulün kendisine söylediğini iddia ettiği sözlerin varlığı kabul edilse bile bunların haksız fiil boyutuna ulaşmadığı, nitekim sanığın uzun zamandan beri maktulden ayrılmak istediğini söylediği ve sanık ile maktulün zaman zaman tartıştıkları, aralarında 10.02.2020 tarihinde yaşanan darp ve hakaret olayı nedeniyle yürütülen soruşturmanın da olduğu göz önünde bulundurulup sanığın maktulün kendisine haksız fiil niteliğinde olan bir söz söylediğine yönelik beyanlarına itibar edilmeyerek 5237 sayılı Kanunu’nun 29 uncu maddesinin uygulanmadığı belirlenmiştir.
Takdiri indirim yönünden; dosya kapsamında sanığın ikrarı dışında delil bulunmaması ve sanığın maddi gerçeğin ortaya çıkmasına ifadeleriyle sağladığı katkı değerlendirilerek 5237 sayılı Kanunu’nun 62 nci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının müebbet hapis cezasına indirildiği belirlenmiştir.

2. Sanık, üzerine atılı suçlamayı ikrar etmiştir.

3. Adlî Tıp Kurumu Morg İhtisas Dairesi tarafından tanzim olunan 08.04.2021 tarihli ;
“Maktulün boynunun sağ üstünde 1,5 cmx 0,5 cm ve sol üst dış yanda 1 cm çapında ekimozun görüldüğü, maktulün kanında uyuşturucu maddenin bulunmadığı, kesin sonuç için dosyanın Adlî Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulu’na gönderilmesinin mütalaa edildiği, Adlî Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulu’nun düzenlediği 28.04.2021 tarihli rapora göre maktulün boyna bası dışında travmatik tesirle ya da zehirlenerek öldüğüne dair tıbbi delilin bulunmadığı, kişinin ölümünün boyna basıya bağlı asfiksi sonucu meydana geldiği oy birliğiyle mütalaa olunur.”
Görüşlerini içeren kesin ölüm sebebine ilişkin raporu dava dosyasında bulunmaktadır.

4. Maktule ilişkin 18.01.2021 tarihli ölü muayene tutanağı ile aynı tarihli olay yeri inceleme raporu dava dosyasında bulunmaktadır.

5. İstanbul Bölge Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğünce düzenlenen, 09.06.2021 tarihli uzmanlık raporu dava dosyasında bulunmaktadır.

6. Sanığın güncel adlî sicil kaydı, Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden temin olunarak dava dosyasına eklenmiştir.

B. Bölge Adliye Mahkemesinin Kabulü
İlk Derece Mahkemesince kabul edilen olay ve olgularda, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmıştır.

IV. GEREKÇE
A. Katılanlar Vekilinin Temyiz Sebepleri Yönünden
5237 sayılı Kanun’un 62 nci maddesinin birinci fıkrası uyarınca takdiri indirim sebebi uygulanmasının, hükmü veren Mahkemenin takdirinde olduğu, nitekim Mahkemece, “dosya kapsamında sanığın ikrarı dışında delil bulunmaması ve sanığın maddi gerçeğin ortaya çıkmasına ifadeleriyle sağladığı katkı dikkate alınarak …” şeklindeki gerekçeye istinaden sanık hakkında kurulan hükümde, 5237 sayılı Kanun’un 62 nci maddesinin birinci fıkrası gereği takdirî indirim sebebinin uygulanmasına karar verilmesi, hukuka aykırı bulunmamıştır.

B. Sanık ve Müdafinin Temyiz Sebepleri Yönünden
1. Eksik İnceleme ile Hüküm Kurulduğuna İlişkin Temyiz Sebebi Yönünden
Yargılama sürecindeki işlemlerin usûl ve kanuna uygun olarak yapıldığı, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların toplanan tüm delillerle birlikte gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, eylemin sanık tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, vicdanî kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırılıp dava dosyası tekemmül ettirilerek karar verildiği belirlendiğinden, hükümde bu yönüyle hukuka aykırılık bulunmamıştır.

2. Suç Vasfına İlişkin Temyiz Sebebi Yönünden
5237 sayılı Kanun’un “Neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama” başlıklı 87 nci maddesinin dördüncü fıkrasının suç tarihindeki hâli; “Kasten yaralama sonucunda ölüm meydana gelmişse, yukarıdaki maddenin birinci fıkrasına giren hallerde sekiz yıldan oniki yıla kadar, üçüncü fıkrasına giren hallerde ise oniki yıldan onaltı yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.” şeklinde iken 15.04.2020 tarihli ve 31100 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7242 sayılı Kanun’un 12 nci maddesiyle, bu fıkrada yer alan “onaltı” ibaresi “onsekiz” şeklinde değiştirilmiş, 5237 sayılı Kanun’un 87 nci maddesinin dördüncü fıkrası “Kasten yaralama sonucunda ölüm meydana gelmişse, yukarıdaki maddenin birinci fıkrasına giren hallerde sekiz yıldan oniki yıla kadar, üçüncü fıkrasına giren hallerde ise oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.” şeklinde yeniden düzenlenmiştir.

Konuya ilişkin 5237 sayılı Kanun’un 87 nci maddesinin gerekçesinde ise “Dördüncü fıkrada, kasten yaralama sonucunda ölüm meydana gelmiş olması hâline ilişkin hükme yer verilmiştir. Neticesi sebebiyle ağırlaşmış bu kasten yaralama hâllerinde, failin bu ağır neticeden sorumlu tutulabilmesi için, ‘Genel Hükümler Kitabı’nda yer alan netice sebebiyle ağırlaşmış suçlara ilişkin hükümler, burada da geçerlidir.” açıklamasına yer verilmiştir.

765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda (765 sayılı Kanun) objektif sorumluluk esasına dayanan düzenlemelere yer verilmiş iken 5237 sayılı Kanun’da objektif sorumluluk esası benimsenmemiştir. Suçu, “kanunda tanımlanmış bir haksızlık” olarak öngören yeni suç teorisinde, bir hareketi yapan kişi, bu hareketin tüm sonuçlarından her şartta sorumlu tutulmamakta bir başka anlatımla “kusursuz sorumluluk” terk edilmiş olmaktadır (İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 8. Bası, s.161.)

765 sayılı Kanun’daki objektif sorumluluk esasının yerine 5237 sayılı Kanun’da haksızlığın bir gerçekleştirilme şekli olarak kast-taksir kombinasyonuna, yani netice sebebiyle ağırlaşmış suçlara yer verilmiştir. Bu nedenle uyuşmazlığın çözümü için, 5237 sayılı Kanun’un hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde, suçun manevi unsurları arasında gösterilen kast-taksir kombinasyonu, yani netice sebebiyle ağırlaşmış suç üzerinde durulmalıdır.

5237 sayılı Kanun’un “Netice sebebiyle ağırlaşmış suç” başlıklı 23 üncü maddesi;
“(1) Bir fiilin, kastedilenden daha ağır veya başka bir neticenin oluşumuna sebebiyet vermesi halinde, kişinin bundan dolayı sorumlu tutulabilmesi için bu netice bakımından en azından taksirle hareket etmesi gerekir.” şeklindedir.
Buna göre; failin gerçekleştirdiği bir eylemde, kastettiğinden daha ağır veya başka bir sonucun meydana gelmesi hâlinde, sorumlu tutulabilmesi için netice bakımından en azından taksirle hareket etmiş olmasının kabulü gerekmektedir. Fail, bu sonucun meydana gelmesinden taksirle bile sorumlu tutulamıyorsa, objektif sorumluluğun kaldırılmasının doğal bir sonucu olarak, sadece nedensellik bağının bulunuyor olması, neticeden sorumlu tutulması için yeterli olmayacaktır.

Öğretide, neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçun, gerçek neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç ve görünüşte ya da gerçek olmayan neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç olarak iki farklı şeklinin bulunduğu kabul edilmektedir. Gerçek neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçlarda, failin hareketi sonucunda kastettiğinden daha ağır bir netice ortaya çıkmakta olup gerçekleşen aşırı netice dolayısıyla bağımsız bir suç tipi ortaya çıkmaktadır. Örneğin, yaralama suçunda mağdurun ölmesi, gerçek neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç hâlidir. Görünüşte neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçlarda ise failin hareketi sonucunda suçun oluşması için aranan neticeden başka, niteliği de farklı olan daha ağır bir netice ortaya çıkmakta olup, gerçekleşen aşırı netice dolayısıyla temel suç niteliği aynı kalmakla beraber yalnızca ceza ağırlaştırılmaktadır. Örneğin, cinsel saldırı suçunda mağdurun bitkisel hayata girmesi, görünüşte neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç hâlidir. (Hamide Zafer, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 5. Bası, İstanbul 2015, s.286 vd; Mehmet … Artuk, … Gökcen, A.Caner Yenidünya, TCK Şerhi, … 2009, C. 3, s.2484 vd.)

5237 sayılı Kanun’un 23 üncü maddesinde düzenlenmiş bulunan neticesi sebebiyle ağırlaşmış suça ilişkin genel kuralın, özel hükümler arasında kendisine yer bulduğu maddelerin başında gelen 5237 sayılı Kanun’un 87 nci maddesinin dördüncü fıkrasına göre, gerçekleştirilen kasten yaralama eylemi 5237 sayılı Kanun’un 86 ncı maddesinin birinci fıkrası veya birinci fıkrası ile birlikte üçüncü fıkrası kapsamında bulunur ve bunun sonucunda da ölüm meydana gelirse, en azından taksirle hareket etmiş olmak şartıyla faile belirtilen cezaların verileceği öngörülmektedir.

5237 sayılı Kanun’un 86 ncı maddesinin ikinci fıkrası kapsamındaki basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif olan kasten yaralama fiilinin işlenmesi sırasında aynı maddenin üçüncü fıkrasının da ihlâl edilmesi ve fiil sonucu ölüm neticesinin meydana gelmesi ihtimalinde 5237 sayılı Kanun’un 87 nci maddesinin dördüncü fıkrasının uygulanmasının gerektiği yönünde bir düşünce akla gelebilecek ise de yukarıdaki açıklamalar da dikkate alındığında kanun koyucunun amacının bu olmadığı aşikârdır.

Öğretide de; “… vücut üzerindeki etkisi basit tıbbi müdahaleyle giderilebilecek nitelikteki bir yaralama sonucunda ölüm meydana gelmişse, bu fiil 87. maddenin 4. fıkrası bakımından tipik bir fiil değildir. Buna göre, her şeyden önce, kasten yaralama sonucunda meydana gelen ölüm neticesinin faile isnat edilebilmesi için kasten yaralamanın belli bir ağırlığa ulaşması gerekmektedir. Böylece kanun koyucu hafif nitelikteki yaralama fiilinin tek başına ölüm neticesini meydana getirebilecek tehlikeyi içermediğini kabul etmiş olmaktadır. Diğer bir ifadeyle, 86. maddenin 2. fıkrası kapsamında kalan yaralama tek başına ölüm neticesinin faile yüklenebilmesi bakımından yeterli değildir.” (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 4. Bası, … 2017, s.193.); “…kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması hâlinde ölüm neticesinin meydana gelmiş olması durumunda m. 87/son’un uygulanması mümkün olmayacaktır” (Veli Özer Özbek-Koray Doğan-Pınar Bacaksız-İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 12. Bası, … 2017, s.219.); “Bu nitelikli hâlin düzenlendiği TCK’nın 87/4. maddesinde, faile verilecek ceza belirlenirken ‘yukarıdaki maddenin birinci ve üçüncü fıkralarına’ yollama yapılmıştır. O hâlde, mağdurun basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek şekilde yaralanması ve/veya bu şekilde yaralamanın

üst soya, altsoya, eşe veya kardeşe karşı, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı, kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle, kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle veya silahla gerçekleştirilmesi durumunda anılan nitelikli hâl uygulanacaktır. Bu önermenin aksi düşüncesinden çıkan sonuç, TCK’nın 86/2. maddesinde düzenlenen basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde meydana gelen yaralamalarda, bu nitelikli hâl uygulanamayacaktır.” (… Yaşar – … Tahsin Gökcan – … Artuç, Yorumlu Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, 2. Bası, …, 2014, s.3060-3061.) şeklinde görüşler mevcuttur.

Sonuç olarak kasten yaralama sonucu mağdurun ölmesine ilişkin 5237 sayılı Kanun’un 87 nci maddesinin dördüncü fıkrasının uygulanması için;
a) Failin yaralama kastı ile hareket etmesi,
b) Mağdurun 5237 sayılı Kanun’un 86 ncı maddesinin birinci fıkrası kapsamında yaralanmış olması veya 86 ncı maddenin birinci fıkrası kapsamındaki yaralama fiilinin üçüncü fıkra da ihlâl edilmek suretiyle gerçekleştirilmesi,
c) Failin eylemi ile arasında illiyet bağı bulunacak şekilde mağdurun ölmesi,
d) Failin meydana gelen ölüm sonucuna ilişkin en az taksir derecesinde bir kusurunun bulunması,
Şartlarının birlikte gerçekleşmesi gerekir.

Buna göre, fail mağduru yaralamak amacıyla hareket etmeli, mağdurun yaralanacağını bilmeli ve bu sonucu istemelidir. Bununla birlikte fail mağdurun yaralanmasını değil de ölmesini istemiş ve ölüm meydana gelmiş ise bu durumda kasten öldürmeden sorumlu tutulacaktır.

Madde metnine göre faile verilecek ceza belirlenirken kasten yaralama suçunun düzenlendiği 5237 sayılı Kanun’un 86 ncı maddesinin birinci ve üçüncü fıkralarına yollama yapılmıştır. O hâlde, mağdurun basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek dereceden daha ağır şekilde yaralanması gerekmektedir. Anılan maddenin ikinci fıkrasında karşılığını bulan basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde meydana gelen yaralamalarda 87 nci maddenin dördüncü fıkrası uygulanamayacaktır.

Üçüncü şart olarak mağdurun ölmesi ve failin eylemi ile mağdurun ölümü arasında uygun nedensellik bağının bulunması gerekir.

Son olarak, failin meydana gelen bu ölüm sonucundan, en az taksir derecesinde bir kusurunun bulunması gerekir.

5237 sayılı Kanun’un hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde “kanunda tanımlanmış haksızlık” olarak ifade edilen suç; kural olarak ancak kasten, kanunda açıkça gösterilen hallerde ise taksirle de işlenebilir. İstisnai bir kusurluluk şekli olan taksirde, failin cezalandırılabilmesi için mutlaka kanunda açık bir düzenleme bulunması gerekmektedir.

5237 sayılı Kanun’un 22 nci maddesinin ikinci fıkrasında taksir; “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla bir davranışın, suçun yasal tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir.” şeklinde tanımlanmıştır. Toplumsal yaşamda belli faaliyetlerde bulunan kimselerin başkalarına zarar vermemek için birtakım önlemler alma ve bazı davranış kurallarına uyma zorunlulukları bulunmaktadır. Bu kurallar toplum olarak yaşama mecburiyetinden doğabileceği gibi, Devletin müdahalesiyle de ortaya çıkabilmektedir. Taksirli suç, bu kuralların ihlâl edilmesi sonucu belirmekte, fail; dikkatli, tedbirli ve öngörülü davranmamış olduğu için cezalandırılmaktadır. Bu bakımdan sorumluluğun nedeni, öngörebilme imkân ve ödevinin varlığına rağmen, sonuca iradi bir hareketle neden olmaktan kaynaklanmaktadır.

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun birçok kararında vurgulandığı ve öğretide de benimsendiği üzere taksirli suçlarda aranması gereken hususlar;
a) Fiilin taksirle işlenebilen bir suç olması,
b) Hareketin iradi olması,
c) Sonucun istenmemesi,
d) Hareket ile sonuç arasında nedensellik bağının bulunması,
e) Sonucun öngörülebilir olmasına rağmen öngörülmemiş olması,
Şeklinde kabul edilmektedir.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; aşamalardaki ikrarlı savunmalarından anlaşıldığı üzere, sanığın maktulün arkasına geçerek kolu ile boğazını sıktığı, maktulün yere düştüğü, hareketsiz kalan maktulün öldüğünü anlayan sanığın maktulü kaldırarak yatağa bırakıp üzerini örtterek evden ayrıldığı, olayı ailesine anlattıktan sonra kolluk birimlerine teslim olduğu, maktul hakkında düzenlenen ve hüküm kurmaya elverişli adlî muayene raporunda, maktulün ölümünün boyna basıya bağlı asfiksi sonucu meydana geldiği hususları dikkate alındığında sanığın kastının, öldürmeye yönelik olduğu anlaşılmakla, suç vasfının tayininde bir isabetsizlik görülmediğinden, hükümde bu yönüyle hukuka aykırılık bulunmamıştır.

3. Haksız Tahrike İlişkin Temyiz Sebebi Yönünden
Dosya kapsamına göre, sanığın kolluk ifadesinde maktulün kendisine yönelik haksız fiil niteliğinde olan herhangi bir söz söylediğine dair savunmada bulunmadığının, ancak sonraki aşamalarda maktulün kendisine hakaretler ettiğinden bahsetmek suretiyle savunmasını haksız tahrik indiriminden yararlanmak üzere değiştirdiğinin anlaşılması karşısında, olayın sıcağıyla verdiği ilk beyanların itibar edilerek 5237 sayılı Kanunu’nun 29 uncu maddesinin uygulanmamasında bir isabetsizlik görülmediğinden, hükümde bu yönüyle hukuka aykırılık bulunmamıştır.

V. KARAR
Gerekçe bölümünde açıklanan nedenle İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesinin 08.04.2022 tarihli ve 2022/182 Esas, 2022/478 Karar sayılı kararında katılan vekili, sanık ve sanık müdafiince öne sürülen temyiz sebepleri ve 5271 sayılı Kanun’un 289 uncu maddesinin birinci fıkrası ile sınırlı olarak yapılan temyiz incelemesi sonucunda hukuka aykırılık görülmediğinden 5271 sayılı Kanun’un 302 nci maddesinin birinci fıkrası gereği, Tebliğname’ye uygun olarak, oy birliğiyle TEMYİZ İSTEMLERİNİN ESASTAN REDDİ İLE HÜKMÜN ONANMASINA,

Dava dosyasının, 5271 sayılı Kanun’un 304 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca Silivri Ağır Ceza Mahkemesine, Yargıtay ilâmının bir örneğinin ise İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE,

07.02.2023 tarihinde karar verildi.