Yargıtay Kararı 1. Ceza Dairesi 2015/1380 E. 2015/5578 K. 18.11.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2015/1380
KARAR NO : 2015/5578
KARAR TARİHİ : 18.11.2015

Tebliğname No : 1 – 2014/84102
MAHKEMESİ : Diyarbakır 2. Ağır Ceza Mahkemesi
KARAR VE NO : 27/11/2013, 2011/203 (E) ve 2013/398 (K)
SUÇ : Kasten öldürme

Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanık M.. K..’ın maktül C.. A..’i kasten öldürme suçunun sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonucuna uygun şekilde suç vasfı tayin, kusurluluğu etkileyen sebeplerden haksız tahrikin nitelik ve derecesi ile takdiri indirim sebebinin niteliği takdir kılınmış, savunması inandırıcı gerekcelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde bir isabetsizlik görülmediğinden, sanık müdafiinin sübuta, vasfa, meşru savunmanın varlığına, tahrikin derecesine yönelen ve yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddiyle, hükmün tebliğnamedeki düşünce gibi (ONANMASINA) 18/11/2015 gününde üyeler , sanığın eyleminin TCK’nın 86/2,3-e maddesi kapsamında
kaldığı ve bu nedenle hükmün bozulması gerektiği yönündeki karşı oyları ve oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY

Sayın dairemizin çoğunluğu ile aramızda sanık M.. K..’ın eyleminin TCK’nun 37/1 maddesi kapsamında öldürme fiiline iştirak mi? Yoksa, sanık M.. K..’ın eyleminin TCK’nun 86/2, 3-a maddeleri kapsamında yaralama mı? olduğu noktasında görüş ayrılığı bulunmaktadır.
Olay 12.03.2011 tarihinde meydana gelmiş olup, maktul uzunca bir tedavi sürecinden sonra 13.04.2012 tarihinde olaydan 396 gün sonra tedavi gördüğü hastahanede vefat etmiştir.
Maktulun ölüm nedeni ile ilgili alınan İstanbul adli Tıp Kurumu 1. İhtisas kurulunun raporunda, maktulde iki adet bıçak darbesi olduğu, bu bıçak darbelerinden boyunda olanın yarattığı komplikasyonlar sonucu ölümün meydana geldiği, bıçaklı yaralama ile ölüm arasında illiyet bağının mevcut olduğu belirtilmiş, maktulün kafasına denk gelen taşın herhangi bir komplikasyona neden olduğundan ne bu raporda, ne de daha önceki raporlarda bahsedilmemiştir.
12.03.2011 tarihinde meydana gelen olayın sonrasında, sanık 13.03.2011 tarihinde yakalanmış müdafii huzurunda verdiği ilk beyanında; maktulün surların aşağısından geçen kızlara laf attığını, kendisinin ve diğer sanık konuşmaya başladıklarını, konuşmanın tartışmaya daha sonrada kavgaya dönüştüğünü, bu sırada maktulün bıçak çektiğini, doğru hamle yaptığını, kendisinin de bıçaklanmasını önlemek için yerden aldığı elinin yarısı büyüklüğündeki taşı maktulün sırtına vurmak istediğini, ancak maktul hareketli olduğundan taşın kafasına değdiğini, bu sırada bıçak çektiğini, kendisini korumak için rastgele salladığını, bıçağın maktulün boynuna geldiğini, maktulün yaralandığını görünce panik yapıp kaçtığını diğer sanık farklı bir yöne kaçtığını söylemiştir.
Sanık ise; yine olaydan 1 gün sonra 13.03.2011 tarihinde müdafii huzurunda verdiği beyanında; surların üzerinde otururken tanımadıkları bir şahsın geldiğini, gelir gelmez ağza alınmayacak küfürler ettiğini, oradan ayrılmalarını istediğini, kendilerinin
gitmek istememeleri üzerine cebinden bir bıçak çıkartıp saldırdığını, bıçağı sallamaya başladığını, bıçağın alnına isabet ettiğini, alnından yaralandığını, bu şahsın saldırısına devam ettiğini, kendisini korumak için cebinden bir bıçak çıkarttığını, birbirlerini tutup boğuşmaya başladıklarını, bu esnada yere düştüklerini, bu boğuşma sırasında bıçağın maktulün boğazına batmış olduğunu, maktulün boğazından kan aktığını, maktulün hala kendisine saldırmaya devam ettiğini, kendisinin olay yerinden kaçtığını, maktul ile boğuşmaları sırasında isimli arkadaşının el büyüklüğünde bir taşı alarak maktulün kafasına vurduğunu, “ayrılın, ayrılın” diye bağırdığını, maktulün kavgaya devam etmesi nedeniyle taşla vurduğunu söylemiştir.
Olayı gören ve maktulün yeğeni olan S.. G.., olay günü alınan beyanında; maktul olan dayısı ile isimli şahsın surların üzerinde bulunduğunu, maktulün yanına gitmek isteğini, ancak maktulün yaklaşmamasını söylediğini, uzaktan olanları izlediğini, bu yüzden konuşmaları duyamadığını, birden dayısı ile sanığın kavga etmeye başladıklarını, sanık dayısını bıçaklayarak kaçtığını söylemiş, tanık diğer sanık M.. K..’dan ise bu ifadesinde hiç bahsetmemiştir.
Sanıkların olayın hemen akabinde vermiş oldukları bu beyanları ve tanık beyanı bir bütün olarak değerlendirildiğinde, tanık , sanık hiç bahsetmemiş olmasına göre, eylemin gerçekleştiriliş şeklini sanıkların beyanlarına göre değerlendirmek gerekmektedir. Buna göre; taraflar arasında öldürmeye gerektirecek bir husumet bulunmadığı sabittir. Taraflar olay günü nedeni tam olarak anlaşılamayan bir şeye bağlı olarak kavga etmişlerdir. Sanık bu kavganın nedeninin maktulün kızlara laf atması olduğunu söylemiş, sanık kavga nedenimiz, maktulün kendilerinin oradan gitmelerini istemesi olarak açıklamıştır. Kavga sırasında maktulün bıçakla saldırdığı, sanık alın kısmından bıçakla yaraladığı ve alnında çehrede sabit eser kaldığı anlaşılmıştır. Sanık ayrılmalarını istediği ve maktulün elinde bıçak olduğu için maktule taşla vurduğunu söylemiş, sanık sanık “ayrılın, ayrılın” diye bağırıp taşla vurduğunu söylemiştir. Bu duruma göre sanık maktulün bıçaklanmasından önce taşla vurduğu, maktulün de elindeki bıçakla diğer sanığa saldırdığı, amacının kavganın büyümemesi için ayırmayı sağlamak olduğu sabit olmuştur. Sanık kavganın devamında bıçağını çıkartarak maktule vurmuştur.
TCK’nun 37. maddesinde faillik “Suçun kanuni tanımında yer alan fiili birlikte gerçekleştiren kişilerden her biri, fail olarak sorumlu olur.”şeklinde tanımlanmıştır. Yargıtay kararlarında fiil üzerinde ortak hakimiyet kuranların müşterek fail oldukları kabul edilmiş ve birden fazla fail öldürme suçundan sorumlu tutulmuştur.
TCK’nun 37. maddesindeki suçun kanuni tanımında yer alan fiili gerçekleştiren kişilerden her biri tanımlanmasından ne anlaşılmalıdır. Kuşkusuz bu düzenlemeden anlaşılması gereken öldürme fiilinde öldürmeye yönelik hareketlerin her bir fail tarafındanda yapılmış olması anlaşılmalıdır. Maktulü öldürmek için iki kişinin ateş ettiği
ve maktulün bir mermi isabetiyle öldüğü haller buna örnek olarak gösterilebilir. Maddi olayımızda, sanık eyleminin bu kapsamda değerlendirilmesi mükün değildir. Sanık yalnızca taş atmaktan ibaret olan ve ölüm neticesini doğurmayan eylemi öldürme suçunun kanuni tanımı içerisinde yer alan bir eylem olarak kabul edilemez. Bu açıdan bakıldığında iştirakin varlığı kabul edilemez.
Öldürme fiiline TCK’nun 37. maddesine uyar şekilde iştirak etmek için mutlaka suçun kanuni tanımında yer alan fiili birlikte gerçekleştirmek zorunlu değildir. Fiil üzerinde ortak hakimiyet kurulması halleride müşterek faillik için yeterli kabul edilmiştir. Bu uygulama kabul gören bir uygulama olup, bu uygulamaya bir itirazımız bulunmamaktadır. Ancak bu uygulama her olaya özgü olarak değerlendirilmelidir. Olayımıza baktığımızda taraflar arasında önceye dayalı bir husumet bulunmadığı, kavganın aniden meydana geldiği ve öldürme ile sonlandığı görülmektedir. Sanıkların öldürme konusunda önceden anlaşmadıkları sabittir. Sanık eylemini değerlendirdiğimizde, arkadaşına bıçakla saldıran maktule taşla vurduğu ve ayrılın diyerek bağırdığı sabittir. Sanık taşla vurduktan sonra diğer sanık bıçağını çekmiş ve öldürme sonucunu doğuran hareketi yapmıştır. Diğer sanık bıçak çektikten sonra sanık eylemine devam etmediğide anlaşılmaktadır. Ölümle neticeleneceği sanık açısından muhakkak olmayan bir kavgada sanık iştirak iradesi ile hareket ettiği söylenemez.
Maktulün bıçakla saldırdığı bir anda eylemini gerçekleştiren sanık eylemi bu çerçeveden bakılarak tanımlanmalıdır. Sanık bu kavganın sonucunda ölüm neticesinin meydana geleceğini kestiremez. Sanık eylemi olmadanda diğer sanık eylemi gerçekleştirebileceğinden, sanık hareketi ortak hakimiyet kurulduğu anlamını taşımaz. Bu nedenlerle sanık eyleminin müstakilen yaralama olarak kabul edilmesi gerektiği düşüncesinde olduğumuzdan, sayın çoğunluğun sanık eyleminin öldürme suçuna iştirak olduğuna dair görüşüne katılamıyoruz.18/11/2015