Emsal Mahkeme Kararı Trabzon Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi 2021/42 E. 2021/315 K. 01.03.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
TRABZON
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
4. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO: 2021/42
KARAR NO : 2021/315

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : TRABZON ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 28/10/2020
NUMARASI : 2020/77 Esas-2020/359 Karar

DAVANIN KONUSU : Tazminat
KARAR TARİHİ : 01/03/2021
Taraflar arasında görülen davanın yapılan yargılaması sonucunda verilen karara karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine HMK’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA :
Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; davacıların evladı ve desteği olan ….. ‘ün 23/06/2008 tarihinde sürücüsü olduğu 34 … 46 plakalı araç ile yaptığı tek taraflı trafik kazası neticesinde vefat ettiğini, müteveffanın ölümüne sebebiyet veren aracın kaza tarihinde Karayolları Trafik Kanunu Zorunlu Mali Sorumluluk Sigorta Poliçesi (trafik sigortası) olmadığını, kaza yapan aracın trafik sigortası mevcut olmadığından destekten yoksun kalan 3. şahıs davacıların maruz kaldığı zararlardan tazmininden yasa ve mevzuat gereği Güvence Hesabının sorumlu olduğunu, kazada vefat eden murisin desteğini kaybeden davacıların yaşadığı ve yaşayacağı acıyı tarif etmenin mümkün olmadığını, iaşe, beslenme, barınma, sağlık gibi yaşamak ve hayatta kalmak için gerekli tüm ihtiyaçlarının karşılanmasında vefat eden desteklerinden yardım alan ve bu desteğe muhtaç olan davacıların destekten yoksun kalma zararına maruz kaldıklarını, tüm bu nedenlerle davacılar için 3.000,00’er TL belirsiz alacak-destekten yoksun kalma tazminatının dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava ettiği görülmüştür.
CEVAP :
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; usule ilişkin itirazlarında dava öncesinde davalı şirkete yazılı başvuruda bulunulmadığını, bu nedenle dava şartı yokluğu nedeniyle davanın reddini talep ettiklerini, kazaya sebebiyet veren aracın kaza tarihini kapsar geçerli trafik sigorta poliçesi olup olmadığının tespiti gerektiğini, güvence hesabı tarafından davacılara tazminat ödemesi yapıldığı takdirde davacıların müteveffanın mirasçısı olması nedeniyle yapılan ödeme oranında davalı kurum tarafından kendilerine rücu edileceğini, davaya konu kazanın oluşumunda kusur oranlarının tespiti gerektiğini, destekten yoksun kalma tazminatının uzman bilirkişi tarafından hesaplanması gerektiğini, SGK’dan davacılara rücuya tabi ödenmiş veya ödenen tazminat miktarının tespit edilerek tazminattan mahsup edilmesi gerektiğini, müvekkilinin sorumluluğunun poliçedeki teminat limiti ve kusur oranı ile sınırlı olduğunu belirterek davanın reddini talep ettikleri görülmüştür.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
Mahkemece iddia, savunma ve dosya kapsamına göre; “Davacının desteği sürücü ……’ün sevk ve idaresindeki araç ile 23/06/2008 tarihinde yapmış olduğu tek taraflı trafik kazasında vefat ettiği, trafik kazası tespit tutanağı, kyok kararı ve davacı tarafın kabulünde olduğu üzere, kazanın meydana gelmesinde tam kusurlu olduğu anlaşılmaktadır. Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 30/06/2020 tarih 2019/1636 esas 2020/4116 karar sayılı ilamında ”Somut olayda araç sürücüsünün eşi ve çocukları, zarar gören 3. kişi sıfatıyla tazminat alacaklısı olmakla birlikte aynı zamanda müteveffanın mirasçısı sıfatıyla zarar nedeniyle borçludur. Açıklanan maddi ve hukuksal olgulara göre araç sürücüsünün tam kusuru ile sebebiyet verdiği zararı güvence yönetmeliği ve mevzuat gereği ödemek durumunda kalan Güvence Hesabı, yine yönetmelik gereği ödediği tazminatı, araç sürücüsünün mirasçısı olan davalılara rücu edilebilecektir.” belirtildiği üzere müteveffa desteğin tek taraflı kusuruyla meydana gelen trafik kazasında anne baba olan davacıların desteğin tek mirasçıları olduğu, mirasçı olmak destekten yoksun kalma tazminatı istenilmesine engel değilse de; desteğin tek taraflı kusuru nedeniyle mirasçılara rücu edilebileceği, mirasın reddi varsayımının kabulü durumunda da davacıların bu davayı açmaya hak kazanamayacakları, sonuç itibariyle alacaklı ve borçlu sıfatlarının birleşmesinin mümkün olmadığı” gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği görülmüştür.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; mahkemece verilmiş olan kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, davacıların davaya konu taleplerinin mirasa ilişkin olmadığını, mirastan bağımsız olarak tamamıyla kendi üzerlerinden doğan zarara dayalı bir hak olduğunu, destekten yoksun kalma tazminatının talep edilebilmesi için mirasçı olmaya gerek olmadığını, davacıların davalı şirkete karşı borçlu durumda olmadıklarını, dolayısıyla alacaklı borçlu sıfatlarının birleşmediğini, davalı şirketin davacılara rücu haklarının bulunmadığını, davalının bu iddiasının ayrı bir davanın ve yargılamanın konusu olduğunu, tüm bu nedenlerle istinaf başvurusunun kabulü ile mahkemece verilen kararın kaldırılmasına karar verildiği görülmüştür.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
Dava, trafik kazasından kaynaklı maddi tazminat istemine ilişkindir.
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; 6100 sayılı HMK’nun 355. maddesindeki düzenleme gereğince, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine aykırılık bulunup bulunmadığı hususlarıyla sınırlı olarak inceleme yapılmıştır.
Somut olay incelendiğinde; 23/06/2008 tarihinde davacılar murisi … ‘ün kullanmış olduğu 06 …46 plakalı aracıyla tek taraflı trafik kazası sonucunda vefat ettiği, aracın Karayolları Trafik Kanunu Mali Sorumluluk Sigorta Poliçesi’nin bulunmadığı, bu sebeple Güvence Hesabı’na karşı dava açıldığı ve destekten yoksun kalma tazminatı talep edildiği anlaşılmıştır. Mahkemece davacı anne, babanın murisin tek mirasçıları olduğu, desteğin tek taraflı kusuru nedeniyle mirasçılara rücu edilebileceği, mirasın reddi varsayımının kabulü durumunda da davacıların bu davayı açmaya hak kazanamayacakları belirtilerek alacaklı ve borçlu sıfatlarının birleştiğinden bahisle davanın reddine karar verildiği anlaşılmıştır.
Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası; motorlu bir aracın karayolunda işletilmesi sırasında, bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına veya bir şeyin zarara uğramasına neden olması halinde, o aracı işletenin zarara uğrayan 3. kişilere karşı olan sorumluluğunu belli limitler dâhilinde karşılamayı amaçlayan ve yasaca yapılması zorunlu kılınan bir zarar sigortası türüdür.
Motorlu araçların işletilme tehlikesine karşı, zarar gören üçüncü şahısları, korumak amacıyla getirilmiş olan bu düzenleme ile öngörülen sorumluluğunun bir kusur sorumluluğu olmayıp, sebep sorumluluğu olduğu; böylece araç işletenin sorumluluğunun sebep sorumluluğunun ikinci türü olan tehlike sorumluluğuna ilişkin bulunduğu, öğretide ve yargısal içtihatlarla kabul edilmektedir (EREN Fikret, Borçlar Hukuku, 9. B, s. 631 vd.; KILIÇOĞLU Ahmet, Borçlar Hukuku, 10. B., s. 264 vd.)
2918 sayılı KTK’nın 91. maddesiyle de; işletenin aynı Kanun’un 85. maddesinin birinci fıkrasına göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası (Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası) yaptırma zorunluluğunu getirmiştir. Ancak işletenin 91. madde gereğince mali sorumluluk sigortası yaptırması gerektiği yönündeki bu düzenlemeye karşın yaptırmaması durumunda 3. kişilerin bedensel zararlarının karşılanması için Güvence Hesabı kurulmuştur. Güvence Hesabı Yönetmeliği’nin 9. maddesinde hesaba başvurulabilecek haller düzenlenmiş olup, düzenlemenin mefhumu muhalifinden bu haller dışında hesabı başvurulamayacağı anlaşılmaktadır.
Burada belirtmelidir ki, işletenin sorumluluğu hukuki nitelikçe tehlike sorumluluğuna ilişkin bulunmakla, işletenin hukuki sorumluluğunu üstlenen Güvence Hesabı’nın Yönetmeliğin 9. maddesinde düzenlenen sorumluluğu da bu kapsamda değerlendirilmelidir. Öyle ise, hem işleten hem de Güvence Hesabı’nın sorumluluğu, hukuki niteliği itibariyle tehlike sorumluluğuna ilişkin bulunduğundan, uyuşmazlığın bu çerçevede ele alınıp çözümlenmesi gerekmektedir.
Güvence Hesabı Yönetmeliği’nin “Hesaba Başvurulabilecek Haller” başlıklı 9. maddesi;
(1)Hesaba zorunlu sigortalara ilişkin olarak;
a)(Değişik bend: 19/06/2009 – 27263 S.R.G Yön\2.mad) Sigortalının veya sigortayı yaptırmakla sorumlu olanın tespit edilememesi durumunda kişiye gelen bedensel zararlar için,
b)Rizikonun meydana geldiği tarihte geçerli olan teminat tutarları dâhilinde sigortasını yaptırmamış olanların neden olduğu bedensel zararlar için,
c)Zorunlu sigorta teminat limitleri ile sigorta poliçesinde belirtilen teminat arasındaki fark kadar ödenecek bedensel tazminat tutarları için,
ç)Sigorta şirketinin malî bünye zaafiyeti nedeniyle sürekli olarak bütün branşlarda ruhsatlarının iptal edilmesi ya da iflası halinde ödemekle yükümlü olduğu maddi ve bedensel zararlar için,
d)Çalınmış veya gasp edilmiş bir aracın karıştığı kazada, 13/10/1983 tarihli ve 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu uyarınca işletenin sorumlu tutulmadığı hallerde, kişiye gelen bedensel zararlar için başvurulabilir” hükmünü içermekte olup, hesaba başvurulabilecek bu haller tahdidi olarak sayılmış olup, bu haller dışında sorumlu olmayacağı anlaşılmaktadır. Bu hükümle görüldüğü gibi tehlike sorumlusu Güvence Hesabı’nın sorumluluk kapsamı işletenin neden olduğu üçüncü kişilerin bedensel zararlarıyla sınırlamış olup, bunun dışında işleten veya sürücünün eşinin, usul ve fürunun veya yakınlarına ilişkin bir sınırlama yoktur. Şu haliyle, anılan kişilerin ölüm ve yaralanmaya ilişkin cismani zararlar ise Güvence Hesabı’nın sorumluluğu kapsamında bırakılmış; böylece tehlike sorumlusunun yakınlarının dahi belirtilen anlamda teminat kapsamında olduğu benimsenmiştir.
Araç sürücüsünün veya yakınlarının talepleri ise yine Güvence Hesabı Yönetmeliği 9. maddesi kapsamında yer almakla Hesabın sorumluluğu kabul edilmiştir.
Destekten yoksun kalma tazminatı, BK’nın 45/II. maddesinde düzenlenmiş olup; “Ölüm neticesi olarak diğer kimseler müteveffanın yardımından mahrum kaldıkları takdirde onların bu zararını da tazmin etmek lazım gelir” şeklinde hükme bağlanmıştır.
Görülmektedir ki, destekten yoksun kalma tazminatının konusu, desteğin yitirilmesi nedeniyle yoksun kalınan zarardır. Buradaki amaç, destekten yoksun kalanların desteğin ölümünden önceki yaşamlarındaki sosyal ve ekonomik durumlarının korunmasıdır. Olaydan sonraki dönemde de, destek olmasa bile, onun zamanındaki gibi aynı şekilde yaşayabilmesi için muhtaç olduğu paranın ödettirilmesidir.
Haksız bir eylem sonucu desteğini yitiren kimse BK’nın 45/II. maddesine dayanarak uğradığı zararın ödetilmesini isteyebilir. Ancak, destekten yoksun kalma tazminatına hükmedilmesi için öncelikle, ölen ile destekten yoksun kalan arasında maddi yönden düzenli ve eylemli bir yardımın varlığı gerekir. Borçlar Kanunu’nun 45. maddesinde sözü geçen destek kavramı hukuksal bir ilişkiyi değil, eylemli bir durumu hedef tutar ve ne hısımlığa ne de yasanın nafaka hakkındaki hükümlerine dayanır; sadece eylemli ve düzenli olarak geçimini kısmen veya tamamen sağlayacak şekilde yardım eden ve olayların olağan akışına göre eğer ölüm vuku bulmasaydı, az çok yakın bir gelecekte de bu yardımı sağlayacak olan kimse destek sayılır. O halde, destek sayılabilmek için yardımın eylemli olması ve ölümden sonra da düzenli bir biçimde devam edeceğinin anlaşılması yeterli görülür.
Bununla birlikte, destekten yoksun kalan kimse devamlı ve gerçek bir ihtiyaç içerisinde bulunmalıdır. Genel olarak bakım ihtiyacı, sosyal düzeye uygun olan yaşamın devamını sağlamak için gerekli olanaklardan yoksun kalmayı anlatır. Eğer ölenin eylemli olarak baktığı davacı, ölüm yüzünden bu bakımın sağladığı yaşama düzeyinin altına düşmüş olursa, ihtiyaç bulunma koşulu gerçekleşmiş sayılır. Burada önemli olan, destekten yoksun kalan kimsenin ve ailesinin temsil ettiği sosyal ve ekonomik düzeye göre normal karşılanan giderlerdir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.04.1982 gün, 979/4-1528 E., 1982/412 K. sayılı kararı).
Diğer taraftan, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 06.03.1978 tarih ve 1/3 sayılı kararının gerekçesinde de: “Destekten yoksun kalma tazminatının eylemin karşılığı olan bir ceza olmayıp, ölüm sonucu ölenin yardımından yoksun kalan kimsenin muhtaç duruma düşmesini önlemek ve yaşamının desteğin ölümünden önceki düzeyde tutulması amacına yönelik sosyal karakterde kendine özgü bir tazminat olduğu” hususu vurgulanmış; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 30.11.2005 gün ve 2005/4-648 E.-2005/691 K. sayılı ilamında da aynı esaslar benimsenmiştir.
Önemle vurgulanmalıdır ki, Borçlar Kanunu’nun 45/III. maddesine göre destekten yoksun kalma tazminatı, desteğin mirasçısı olarak geride bıraktığı kişilere değil, desteğinden yoksun kalanlarına aittir. Destekten yoksun kalma tazminatı isteyebilecek kişiler, mirasçılardan başka kişiler de olabileceği hususunda da herhangi bir ihtilaf yoktur. Murisin trafik kazasından kaynaklanan bir sorumluluğu söz konusu olduğunda ve koşulları oluştuğunda mirasçıları bundan sorumlu olduğu halde, aynı olay nedeniyle destekten yoksun kalan ve fakat mirasçı olmayan kişiler bundan sorumlu değildir (HGK’nın 15.06.2011 gün ve 2011/17-142 E. – 411 K. sayılı ilamı).
Davacıların destekten yoksun kalma tazminatı talebine dayanak olarak gösterdikleri zarar; işletenin (veya sürücü) ölümü sonucunda meydana gelmekle birlikte işleten üzerinde doğan bir zarardan ayrı ve salt onun desteğinden yoksun kalınması olgusuna dayalı, mirasçılık sıfatıyla bağlı olmaksızın uğranılabilen bir zarardır. Böyle bir zararın işletenin kendisinin sahip olacağı hakla bir ilişkisi olmadığı gibi, doğrudan işletenin zararıyla bağlı ve onunla sınırlı bir zarar da değildir. İşletenin ölümü zararı doğuran olay olmakla birlikte, zarar doğrudan üçüncü kişi durumundaki destekten yoksun kalanlar üzerinde oluşmuştur. Buradaki zarar, mirasçıların salt bu sıfatla devraldıkları murislerinin uğradığı ve ondan intikal eden bir zarar da değildir.
Destekten yoksun kalma tazminatına dayanak teşkil eden hak, salt miras yoluyla geçen bir hak olsa idi doğrudan işleten üzerinde doğup ondan mirasçılarına intikal edeceğinden, bu yöndeki savunmalar ölenin desteğinden yoksun kalanlara karşı ileri sürülebilecekti. Oysa yukarıda da açıklandığı üzere, destekten yoksun kalma tazminatına konu davacıların zararı, desteklerinin ölümü nedeniyle destekten yoksun kalan sıfatıyla doğrudan kendileri üzerinde doğan zarardır. Bu zarardan doğan hak desteğe ait olmadığına göre, onun kusurunun bu hakka etkili olması da düşünülemez.
Şu hale göre; işleten (veya sürücü) murisin, ister kendi kusuru ister bir başkasının kusuru ile olsun salt ölmüş olması, destekten yoksun kalanlar üzerinde doğrudan zarar doğurup; bu zarar gerek Kanun gerek Güvence Hesabı Yönetmeliği kapsamıyla teminat dışı bırakılmamış olmakla, davacıların hakkına, desteklerinin kusurunun olması etkili bir unsur olarak kabul edilemez ve destekten yoksunluk zararından kaynaklanan hakkın Hesap’tan talep edilmesi olanaklıdır.
Davacıların üçüncü kişi konumunda oldukları Dairemiz kabulünde olduğu gibi, işletenin (veya sürücünün) yakınlarının uğradıkları destek zararlarının Güvence Hesabı sorumluluğu kapsamı dışında kaldığına ilişkin Kanunda ve buna bağlı olarak Güvence Hesabı Yönetmeliği’nde açık bir düzenleme bulunmadığı da uyuşmazlık konusu değildir. Davacıların uğradıkları zarara bağlı olarak talep ettikleri hak, salt miras yoluyla geçen bir hak olmayıp, bilimsel ve yargısal içtihatlarda kabul edildiği üzere destekten yoksun kalanın şahsında doğrudan doğruya doğan, asli ve bağımsız bir talep hakkıdır.
Davacıların, ölenin salt mirasçısı sıfatıyla değil, destekten yoksun kalan üçüncü kişi sıfatıyla dava açtıklarına, ölüm nedeniyle doğrudan davacılar üzerinde doğan destekten yoksunluk zararının oluşumundaki kusurun davacılara yansıtılamayacağına; dolayısıyla araç sürücüsünün veya işletenin tam kusurlu olmaları halinde, desteğinden yoksun kalan davacıları etkilemeyeceğine; 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu ve Güvence Hesabı Yönetmeliği’ne göre, davalı Güvence Hesabı, işletenin üçüncü kişilere verdiği zararları teminat altına aldığına ve olayda işleten veya sürücü tam kusurlu olsalar bile, destekten yoksun kalan davacılar da zarar gören üçüncü kişi konumunda bulunduğundan, davalı Güvence Hesabı’nın sorumlu olacağına karar vermek gerekir (HGK’nun 15.6.2011 gün ve 2011/17-142 esas-411 karar, HGK’nun 22.2.2012 gün 2011/17-787 esas 2012/92 karar sayılı vs. ilamları uyarınca). Bu durumda mahkemece, talebin Güvence Hesabı’nın sorumluluk kapsamında kaldığı gözetilerek, işin esası incelenip karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir (Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 31/10/2018 tarih 2015/17396 Esas-2018/9962 Karar sayılı ilamı). Bu ve benzeri Yargıtay ilamlarından anlaşıldığı üzere davacı mirasçıların talep etmiş oldukları destekten yoksun kalma tazminatı sırf mirasçılık sıfatına bağlı olmaksızın istenebilen bir zarar olması niteliğiyle destekten yoksun kalan üçüncü kişi sıfatıyla dava açtıkları, murisin kusurunun davacılara yansıtılamayacağı, araç sürücüsünün veya işletenin tam kusurlu olmaları halinde desteğinden yoksun kalan davacıları etkilemeyeceği, bu sebeple davalı Güvence Hesabının sorumluluğunun devam ettiği anlaşıldığından davanın taraf sıfatlarının birleştiğinden bahisle reddine karar verilmesinin doğru olmadığı anlaşılmıştır.
Bu itibarla davacılar vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının HMK’nun 353/1-a-6. maddesi uyarınca kaldırılarak, kaldırma kararı doğrultusunda yeniden değerlendirme yapmak üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacılar vekilinin istinaf kanun yolu başvurusunun KABULÜ ile Trabzon Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 28/10/2020 tarih, 2020/77 Esas ve 2020/359 Karar sayılı ilamının HMK’nun 353/1-a-6. maddesi uyarınca KALDIRILMASINA.
2-Dosyanın HMK’nun 353/(1)-a maddesi gereğince Dairemiz kararına uygun şekilde yeniden bir karar verilmek üzere MAHKEMESİNE GÖNDERİLMESİNE.
3-İstinaf başvurusu sırasında alınan istinaf karar harcının DAVACILARA İADESİNE.
4-Davacılar tarafından istinaf başvurusu sırasında yapılan yargılama giderlerinin mahkemesince verilecek nihai kararla HÜKÜM ALTINA ALINMASINA.
5-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından davacılar yararına vekalet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA.
6-Kararın taraflara tebliği, harç ve gider avansı iadesine ilişkin işlemlerin mahkemesince YERİNE GETİRİLMESİNE.
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde HMK’nun 362/1-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere 01/03/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

Başkan

Üye

Üye

Katip