Emsal Mahkeme Kararı Trabzon Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi 2021/1409 E. 2022/136 K. 06.01.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. TRABZON B.A.M. 4. H.D. 2021/1409 2022/136 E/K.
T.C.
TRABZON BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
4. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2021/1409
KARAR NO : 2022/136

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : TRABZON ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 22/04/2021
NUMARASI : 2020/36 Esas 2021/199 Karar

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVANIN KONUSU : Menfi Tespit
KARAR TARİHİ : 06/01/2022
KARAR YAZIM TARİHİ : 27/01/2022

Taraflar arasında görülen davanın yapılan yargılaması sonucunda verilen karara karşı davacı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine HMK’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili şirketin Trabzon Ticaret Mahkemesinin 2018/467 E. dava ile konkordato mühleti verilmesi yönünde ikame ettiği davada, müvekkili hakkında kesin mühlet verildiğini, davalı bankanın 628.000 TL alacağı bulunduğu gerekçesiyle asli müdahil olduğunu, ancak davalı bankanın bu miktarda alacağı bulunmadığı iddiası ile davalı banka ile arabuluculuk görüşmesi yapıldığını, anlaşma sağlanamadığını, davalı bankaya yaptıkları müracaat ile dövizdeki artış nedeniyle kredi sözleşmesindeki borcu revize edilmesinin talep edildiğini, taleplerinin reddedildiğini, davalı bankanın, müvekkil şirketin döviz kredisi 2018 yılında dövizde yüksek artış fırsat bilerek müvekkilim şirketin 32.000 euro olan borcunu Türk lirasına çevirmek suretiyle hesabı kat ederek Trabzon İcra Müdürlüğüne ait 2018/29015 Esas sayılı İcra Takip Dosyası ile icra işlemleri başlatıldığını, sözleşmenin değişen koşullara uyarlanmasında yapıldığı andaki şartlara uygun olarak uygulanması gerektiğini, değişen koşullara ilişkin herhangi bir hüküm bulunmaması halinde uyarlamayı doğuran koşullar, sözleşmenin kurulmasından sonra meydana gelmiş olmalı ve hakimden uyarlamayı talep eden tarafın, sözleşmenin yapıldığı sırada gerçekleşen olayları öngörememiş ya da öngörülmesinin borçludan beklenemeyecek olması gerektiğini, uyarlamayı isteyen tarafın (borçlunun) koşulların değişmesinde kusurunun bulunmaması gerektiğini, iş bu olaylardan sonra 2018 yılı ilk çeyreğinden sonra dövizdeki anormal artışın müvekkilinin borcunu ödenmez hale getirdiğini ve işlemin ve sözleşmenin temelinden çökmesine neden olduğunu, döviz kredilerin tahsilinde kamu bankalarına uygulanacak mevduata en yüksek faizin uygulanması gerektiğini, müvekkilin kullandığı kredinin döviz kredisi olması ve uygulanacak faizin ise kamu bankalarına uygulanan en yüksek döviz mevduat hesabına uygulanacak faiz oranının uygulanması gerektiği bu oranında yıllık en fazla % 6 olduğunu, müvekkilinin davalı bankaya talep edilen miktarda borcu bulunmadığının tespit ve fazla talep edilen miktar yönünden borçtan kurtulma davası ikame edilmesi zarureti hasıl olduğunu, müvekkilinin davalı bankadan kullandığı kredinin döviz kredisi olması ve bu kredinin güncel kurlara göre uyarlanması ve döviz kredisi olması nedeniyle bu krediye uygulanacak faizin kamu bankalarına uygulanacak en yüksek mevduat faizi olması gerektiğini, müvekkilin davalı bankaya 320.000,00 TL kadar fazla talep edilen miktar kadar borçlu olmadığının tespitini, müvekkilinin bu miktar kadar borçtan kurtulmasını, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava ettikleri görülmüştür.
CEVAP :
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkili bankanın davacı şirket ile Genel Nakdi ve Gayri Nakdi Kredi Sözleşmesi uyarınca ticari kredili mevduat, aylık taksit ödemeli ticari kredi ve teminat mektubu, Business Card Sözleşmesi uyarınca ticari kredi kartı, Ticari Taşıt Kredisi ve Rehin Sözleşmesi uyarınca ticari taşıt kredisi kullandırıldığını, Bu kredilerden ticari kredili mevduat ve ticari kredi kartının TL cinsinden, teminat mektubunun USD cinsinden, ticari taşıt ve Aylık Taksit Ödemeli ticari kredinin ise EURO cinsinden döviz olarak kullandırıldığını, davacının borçlarının henüz ödenmediğini ve tasfiye olunacak alacaklar hesabına aktarıldığını, davacının kredilerinin ödenmemesi üzerine hesaplarının kat edildiğini, ihtarname gönderildiğini, borçlunun ihtarnameye itiraz etmediğini, borcun ödenmemesi üzerine yasal süresi içerisinde Trabzon İcra Müdürlüğünün 2018/29015 Esas sayılı icra takip dosyası ile icra takibinin başlatıldığını, takip tarihinde rehin tutarının alacak tutarını aşması sebebiyle davacı tarafından Mahkememizde açılan konkordato davasında verilen mühlet kararları nedeniyle ilamsız takip yapılamadığını, müvekkilinin borcunun konkordato davasına bildirildiğini, davacı tarafından herhangi bir itirazda bulunulmadığını, davacı tarafından alacaklılar toplantısında kendilerine 300.000,00 TL ödeme teklif edildiğini, ancak kabul etmediklerini, projeye ilişkin red oyu kullanılması akabinde davacının arabulucuya başvurduğunu, uzlaşma sağlanamaması üzerine huzurdaki davayı açtıklarını, davacının menfi tespit isteminde bulunmasına rağmen, dava dilekçesinde davacının borcun varlığının ve tutarının inkar, menfi tespit iddiasının olmadığını, uyarlama talep edilebilmesi için sözleşmenin halen devam ediyor olması veya edimin haklar saklı tutularak ifa edilmiş olması gerektiğini, kredi ilişkisinin 30/08/2018 tarihli kat işlemiyle sona erdiğini, hukuken uyarlama talebinin uygun olmadığını, uyarlama davasının koşullarının oluşmadığını, kredilerin kat edilmesine ilişkin ihtara, icra takibine ve konkordato davasındaki alacak bildirimine itiraz etmeyen borçlu davacının menfi tespit talebinin hukuka aykırı olduğunu, kredilerin ödeme tarihlerinin geçmesi üzerine 90. günde kur üzerinden kat edildiğini, kredilerin en geç 30/08/2018 tarihinde kat edilmesinin zorunlu olduğunu, uyuşmazlığın mevduat ilişkisinden değil, ticari nitelikli kredi ilişkisinden kaynaklanmakta olduğunu, uygulanacak faiz oranında sözleşme serbestisi ilkesi gereğince, imzalanan sözleşmeler ile belirlendiğini, davacının uyarlama ve menfi tespit davası açmasının kötü niyetli olduğunu iddia etmiş ve davacının inkar ettiği alacak tutarı üzerinden % 20 inkar tazminatına mahkum edilmesini, davanın reddini, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
Mahkemece iddia, savunma ve dosya kapsamına göre; “Davacı şirket tarafından, davalı bankadan 30.11.2016 tarihinde Ticari Taşıt Kredisi adı altında 65.000,00 EURO tutarında dövize endeksli kredi ve 08.02.2017 tarihinden Taksitli Ticari Kredi adı altında 17.000,00 EURO tutarında dövize endeksli kredi kullanıldığı, söz konusu kredi taksitlerinin 2018 yılı 5. ayından itibaren ödenmemeye başlandığı, alacağını tahsil edemeyen davalı Banka tarafından davacının borç hesaplarının 90 gün sonrası olan 30.08.2018 tarihi itibariyle kat ederek ihtarname gönderildiği, ihtarnameye rağmen borcun ödenmemesi üzerine davalı banka tarafından davacı aleyhinde (TL bazlı başkaca kredi alacakları ile birlikte) Trabzon İcra Müdürlüğüne ait 2018/29015 Esas sayılı İcra Takip Dosyası ile icra işlemleri başlatıldığı ve davacı tarafça da dövize endeksli kredi sözleşmesinin uyarlanması ve kur farkı nedeni ile kendilerinden fazla talep edildiğini iddia ettikleri 320.000,00 TL tutarında borçlu olunmadığının tespiti istemli görülmekte olan dava açılmıştır.
Öncelikle davacının uyarlama talepleri yönünden bir değerlendirme yapmak gerekir ise; Yargıtay 13. Hukuk Dairesi; T. 13.06.2014, E. 2013/16898, K. 2014/18895 sayılı ilamında; “…Uyarlama daha çok uzun ve sürekli borç ilişkilerinde söz konusu olur.
Sözleşmeye müdahale için, gerekli koşullara gelince; Sözleşme kurulduktan sonra ifası sırasında ortaya çıkan olaylar olağanüstü ve objektif nitelikte olmalıdır. Yine değişen hal ve şartlar nedeni ile tarafların yüklendikleri edimler arasındaki denge aşırı ölçüde ve açık biçimde bozulmuş olmalıdır. Uyarlama isteyen davacı fevkalade hal ve şartların ortaya çıkmasına kendi kusuru ile sebebiyet vermemelidir. Değişen hal ve şartlar taraflar bakımından önceden öngörülebilir; beklenebilir; olağan ve hesaba katılabilen nitelikte olmamalı veya olaylar, öngörülebilir olmakla beraber bunların sözleşmeye etkileri kapsam ve biçim bakımından bu derece tahmin edilmemelidir. (Bkz. Doç.Dr.İbrahim Kaplan Hakimin Sözleşmeye Müdahalesi Ankara-1987 sh.152.- vd; Hatemi/SEROZAN/Arpacı Borçlar Hukuku Özel Bölüm 1992 sh., 186 vd).
Yukarıda da değinildiği gibi, şayet bir borcun ifası imkansızlaşmış olmamakla beraber, borçlunun sorumlu olmadığı sebeplerle aşırı derecede güçleşmiş ise, bu durumun borç ilişkisine ne gibi bir etki yapacağı hususunda 818 sayılı Borçlar Kanunu’nda bir hüküm bulunmamaktaydı. 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda ise bu hususta genel bir düzenleme yer almaktadır. TBK m. 138 hükmü, “Aşırı İfa Güçlüğü” kenar başlığı altında, sözleşmenin kurulmasından sonra ortaya çıkan bazı durumların sözleşmenin uyarlanması veya sona erdirilmesi sebebi oluşturacağını düzenlemiştir.
TBK m. 138 hükmüne göre; sözleşme taraflarından birinin hakime yapacağı başvuru üzerine talep doğrultusunda bir karar verilebilmesi için aşağıdaki şartlar bulunmalıdır.
1) Sözleşme kurulduktan sonra, tarafların edimleri arasındaki denge, borçludan sonuçları yüklenmesi istenemeyecek kadar büyük ölçüde bozulmuş olmalıdır. Şayet aşırı ifa güçlüğü sözleşme kurulduğu sırada da mevcut olup sadece taraflarca bilinmiyorsa, bu TBK m. 138 hükümlerine değil, şartları varsa yanılma (TBK m. 30 vd.) hükümlerine göre iptale konu olabilir. Sonradan ortaya çıkan ifa güçlüğünün, mutlaka borçlunun ekonomik olarak mahvına veya ağır zararına yol açacak olması gerekmez. Maddede, “kendisinden ifanın istenmesinin dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirir” olması yeterli görülmüştür. Elbette bu değerlendirmede, karşı tarafın durumu da göz önüne alınacaktır.
2) Edimlerin dengesindeki değişiklik sözleşme yapılırken öngörülemeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen (Savaş, ekonomik kriz, devalüasyon, tabii afetler, ithal ve ihraç konusunda getirilen yasak ve tahditler gibi) olağanüstü bir durumdan ileri gelmelidir. Bu husus da “Emprevizyon” olarak ifade edilebilir. Maddede her ne kadar “taraflarca öngörülmeyen” denmişse de, olağanüstü olgunun sözleşme kurulurken sadece aşırı ifa güçlüğüne düşen taraf açısından öngörülemez olması yeterli sayılmalıdır. Aşırı ifa güçlüğüne düşenin bu durumu sözleşme yapılırken öngörmediğini ispat etmesi yetmez, bu durum onun için “öngörülmesi beklenemez” olmalıdır. Kendi özensizliği veya dikkatsizliği sebebiyle bu olguyu öngörememişse, 138. maddeden yararlanamayacaktır.
3) Aşırı ifa güçlüğü yaratan olgu borçludan kaynaklanmamalıdır. Olgunun kendisinin borçludan kaynaklanmaması yanında, bunun aşırı ifa güçlüğü yaratması da borçludan kaynaklanmamalıdır.
4) Edimler henüz ifa edilmemiş olmalıdır. Kural olarak ifada bulunduktan sonra aşırı ifa güçlüğünden söz ederek uyarlama veya sözleşmeden dönme yollarına başvurulamaz. Ancak, borçlu doğan haklarını saklı tutarak ifada bulunmuşsa, ifadan sonra da bu haklarını kullanabilecektir. Bu takdirde, uyarlamanın sonucuna göre veya sözleşmeden dönme halinde, ifa etmiş TL bazlı kredi kullanma imkanı varken, bir anlamda ticari risk alarak ve dövizin düşeceği ya da sabit kalacağı beklentisi ile daha düşük faiz oranı uygulanan dövize endeksli kredi kullanmayı tercih etmiş olup aldığı ticari riskin sonuçlarına da katlanmak zorundadır, zira ticari hayatta kar kadar zarar da somut bir gerçekliktir. Bu nedenlerle somut olayımızda davacı için öngörülemezlik unsurunun oluşmadığı değerlendirilmiş ve uyarlama talepleri yönünden davanın reddi gerekmiştir.
Davacının, davalı bankanın döviz kurları yüksekken dövize endeksli kredilerin Türk Lirasına çevrilip kat edilerek, kendilerinden fazla ve haksız tahsilat yapıldığı iddialarına gelinecek olur ise, Mahkememizce dava konusu dövize endeksli kredilere ilişkin tüm bilgi, belge ve hesap dökümleri celp edilerek konusunda uzman bankacı bilirkişiden rapor alınmış ve dosyaya sunulan kök ve ek bankacı bilirkişi raporlarından da anlaşıldığı gibi; davacı şirket tarafından dava konusu kredi taksitleri, 2018 yılı Mayıs ayından itibaren ödenmemeye başlanmıştır. Bu durum karşısında kredi hesaplarının kat edilmesi olağan bir sonuç olup davalı bankadan başka türlü hareket etmesi beklenemeyecektir. Ve yine davacı bankanın kredi hesaplarını ödenmeyen taksitten 90 gün sonra kat etmesi de bilirkişi raporunda belirtildiği gibi, yasa yönetmelik ve teamüllere uygun olup, 90 gün sonraki döviz kurlarının davalı banka tarafından da bilinmesi mümkün olmadığı için ve 90 gün sonra döviz kurlarının düşme ihtimali bulunduğu için davalı bankanın hesap kat işlemini 90 gün sonra yapmasının doğruluk ve dürüstlük kuralına aykırı olduğunun kabulü de mümkün değildir.” gerekçeleriyle davanın reddine karar verildiği anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; mahkemece verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, Müvekkilimin davalı bankadan kullandığı kredinin döviz kredisi olduğu noktasında çekişme bulunmadığını, davalı bankanın şirketten AVRO olarak talep etmesi gerekirken genel işlem şartlarına aykırı olarak takipte alacaklı BK.nun 83 ve TTK.nun 623. maddeleri uyarınca seçimlik hakkını kullanarak fiili ödeme tarihindeki kur üzerinden ödeme yapılmasını istediğini, davalı bankanın bu talebinin MK.2 dürüstlük kuralına aykırı olduğunu, müvekkilin kullandığı döviz kredisi olduğuna göre takip ve temerrüt tarihine kadar 3095 sayılı kanun 4/a maddesine göre faiz talep edeceğinden temerrüt uygulayamayacağını, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile döviz borçlanmalarında ve döviz borçlarının ödenmesine dair düzenleme getirmiş ve döviz borçlanmalarında ödemenin 03/01/2018 tarihli merkez bankası kuru üzerinden TL olarak ödenmesi karar altına alındığını, davalı bankanın kararnameye aykırı davranmasının hukuka aykırı olduğunu, davalı bankanın edimler arasındaki dengeyi aştığını, tüm bu nedenlerle istinaf başvurularının kabulü mahkemece verilen kararın kaldırılmasını talep ettiği görülmüştür.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE:
Dava, uyarlama ve menfi tespit istemine ilişkindir.
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; 6100 sayılı HMK’nun 355. maddesindeki düzenleme gereğince, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine aykırılık bulunup bulunmadığı hususlarıyla sınırlı olarak inceleme yapılmıştır.
Somut olay incelendiğinde; davacının dava dilekçesi ile aralarında bulunan ticari ilişki sebebiyle uyarlama ve menfi tespit talebinde bulunduğu anlaşılmaktadır. Mahkemesince uyarlama talebi yönünden yapılan değerlendirmelerin davacının tacir olması, basiretli davranma yükümlülüğü altında bulunması, dövizle borçlanmayı kendi iradesiyle seçmesi, aşırı ifa güçlüğünü öngörememesinin dosya kapsamıyla uyumlu olmaması sebebiyle bu yöndeki taleplerin mahkemesince reddine karar verilmesinin yerinde olduğu anlaşılmıştır. (Örn. Yargıtay 11. HD.; 16/01/2014 tarih 2012/9197 E. 2014/856 K., 25/11/2021 tarih 2020/4407 E. 2021/6580 K. vb.)
Menfi tespit davası yönünden yapılan değerlendirmede ise; davacı şirketin Trabzon Asliye Ticaret Mahkemesinin 2020/479 Esas 2020/429 Karar sayılı dosyası ile konkordato talebinde bulunduğu, bu talebin adi alacaklar yönünden borcun ödenmesi sebebiyle karar verilmesine yer olmadığına, rehinli alacaklar yönünden ise konkordato talebinin kabulüne karar verildiği, Müdahil T. İş Bankası A.Ş. vekilince istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemizce yapılan değerlendirme sonucu 15/02/2021 tarih 2021/190 Esas 2021/122 Karar sayılı ilamı ile istinaf başvurusunun esastan reddine karar verildiği, bu kararın da dosyamız davalısı tarafından 18/02/2021 tarihinde verilen dilekçe ile temyiz yoluna başvurulduğu anlaşılmıştır. UYAP üzerinden yapılan incelemede dosyanın halen derdest olduğu görülmüştür. Bu haliyle konkordatoyu düzenleyen İİK. 285 ve devamı maddeleri ve özellikle İİK.’nun 308/c hükümleri nazara alındığında konkordatonun tasdik kararının kesinleşmesiyle bağlayıcı hale geleceğinden davacının bu davayı açmada hukuki yararının bulunmayacağı açık olduğundan öncelikle konkordato dosyasının kesinleşmesinin beklenmesinde fayda olduğu, bu sebeple söz konusu dosyanın beklenerek sonucuna göre davacının dava açmada bir yararının bulunup bulunmadığı değerlendirilerek karar verilmesinin yerinde olacağı anlaşılmıştır.
Açıklanan bu durum karşısında mahkemece eksik araştırma ve hatalı hukuki değerlendirmeler uyarınca karar verildiği anlaşıldığından davacı vekilinin istinaf kanun yolu başvurusunun kabulüyle mahkemece verilen kararın HMK’nun 353/(1)-a-6. maddesi uyarınca kaldırılmasına dair aşağıda belirtilen şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacı vekilinin istinaf kanun yolu başvurusunun kabulüyle Trabzon Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 22/04/2021 tarih ve 2020/36 Esas, 2021/199 Karar sayılı kararının HMK’nun 353/(1)-a-6. maddesi gereğince KALDIRILMASINA.
2-Dava dosyasının HMK’nun 353/(1)-a maddesi uyarınca davanın yeniden görülmesi için mahkemesine GÖNDERİLMESİNE.
3-İstinaf kanun yolu başvurusu sırasında alınan peşin harcın yatırana İADESİNE.
4-İstinaf kanun yolu başvurusu sırasında yapılan yargılama giderlerinin mahkemesince verilecek nihai kararla hüküm altına ALINMASINA.
5-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından istinaf yoluna başvuran davacı aleyhine vekalet ücretine hükmedilmesine yer OLMADIĞINA.
6-Kararın taraflara tebliği, gider avansı ve harç iadesine ilişkin işlemlerin yerel mahkemesince yerine GETİRİLMESİNE.
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde HMK’nun 362-(1)/a maddesi uyarınca kesin olmak üzere 06/01/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

Başkan Üye Üye Katip
E-imzalı E-imzalı E-imzalı E-imzalı