Emsal Mahkeme Kararı Trabzon Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi 2020/783 E. 2020/639 K. 18.09.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. TRABZON BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 4. HUKUK DAİRESİ
Esas-Karar No: 2020/783 – 2020/639
T.C.
TRABZON
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
4. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2020/783
KARAR NO : 2020/639

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : TRABZON ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 09/07/2020
NUMARASI : 2019/480 – 2020/238 E.K.
DAVACI :
VEKİLİ : Av…
DAVALI :
VEKİLİ : Av…
DAVANIN KONUSU : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle
Açılan Tazminat)
KARAR TARİHİ : 18/09/2020
KARAR YAZIM TARİHİ : 21/09/2020
Taraflar arasında görülen davanın yapılan yargılaması sonucunda verilen karara karşı davacı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine HMK’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin eşi ve desteği ….’ün 60 ZE 946 plakalı aracı ile 12/04/2007 tarihinde yaptığı tek taraflı trafik kazasında vefat ettiğini, müteveffanın vefatına sebebiyet veren aracın kaza tarihi itibariyle ZMMS poliçesi ile davalı sigorta şirketine sigortalı olduğunu, söz konusu kazada desteğini kaybeden müvekkilinin yaşadığı zorlukların tarif edilemez olduğunu, müvekkilinin desteğini kaybettikten sonra maddi ve manevi desteğe muhtaç kaldığını, bu nedenlerle haklı ve yasal davanın kabulü ile, esas itibari ile destekten yoksun kalan 3. kişi olan bağlantılı olarak mirasçı sıfatı da bulunan müvekkilleri için 10.000 TL (belirsiz alacak) destekten yoksun kalma zararının kaza tarihinden itibaren işleyecek ticari temerrüt avans faizi ile birlikte davalı sigorta şirketinden tazmin ve tahsili ile müvekkiline ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; zamanaşımı defiinde bulunduklarını, 2918 sayılı Trafik Kanunun 97. maddesinde maddi tazminat davalarına ilişkin düzenlemelerin yapıldığını, buna göre davacının müvekkiline başvuru yapmış olması gerektiğini, kaza yapan aracın ZMMS poliçesi ile kaza tarihi itibariyle şahıs başına daimi sakatlık / ölüm teminat limitinin 57.500 TL olduğunu, sürücü işleten vefatlarının teminat dışı olması sebebiyle davanın reddinin gerektiğini, müvekkili şirketin faizden sorumluluğunun sınırlı olduğunu, bu nedenlerle öncelikle zamanaşımı defiinin dikkate alınarak haksız ve hukuka aykırı davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
Mahkemece iddia, savunma ve dosya kapsamına göre; “Dosya içerisinde bulunan tüm kanıt ve belgeler bir arada değerlendirildiğinde;
Görülmekte olan dava; davacının desteği ve murisi olan Ali ….’ün sürücüsü olduğu ve davalı sigorta şirketi bünyesinde ZMMS poliçesi ile sigortalı olan 60 ZE 946 plakalı aracı ile 12/04/2007 tarihinde yaptığı tek taraflı trafik kazasın sonucunda vefat etmesi sebebiyle açılan destekten yoksun kalma tazminatı davasıdır.
Dava dilekçesinin davalı tarafa tebliği üzerine davalı vekilince süresinde cevap dilekçesi sunularak usulüne uygun şekilde zamanaşımı def’inde bulunulmuş olup Mahkememizce esas geçmeden evvel zamanaşımı def’i hususunda değerlendirilme yapılması gerekmektedir.
Dava konusu olay bir trafik kazası olması sebebi ile haksız fiil olup haksız fiillere ilişkin zamanaşımı süresi hususunda TBK 72/1 maddesi uyarınca; “Tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Ancak, tazminat ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı öngördüğü cezayı gerektiren bir fiilden doğmuşsa, bu zamanaşımı uygulanır” hükmü amirdir. Ayrıca dava konusu olayın bir trafik kazası olması nedeni ile somut olayda özel kanun mahiyetindeki Karayolları Trafik Kanunun zamanaşımına ilişkin 109. maddesinin de göz önünde bulundurulması gerekmekte olup; KTK 109. maddesi uyarınca ise; “(1)Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğrar. (2)Dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve ceza kanunu bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş bulunursa, bu süre, maddi tazminat talepleri için de geçerlidir. (3)Zamanaşımı, tazminat yükümlüsüne karşı kesilirse, sigortacıya karşı da kesilmiş olur. Sigortacı bakımından kesilen zamanaşımı, tazminat yükümlüsü bakımından da kesilmiş sayılır. (4)Motorlu araç kazalarında tazminat yükümlülerinin birbirlerine karşı rücu hakları, kendi yükümlülüklerini tam olarak yerine getirdikleri ve rücu edilecek kimseyi öğrendikleri günden başlayarak iki yılda zamanaşımına uğrar. (5)Diğer hususlarda, genel hükümler uygulanır” hükmü amirdir.
Görüldüğü üzere hem haksız fiillerde zamanaşımını düzenleyen TBK 72/1 hem de trafik kazsından kaynaklı tazminat davalarında zamanaşımını düzenleyen KTK 109 maddeleri birbiri ile uyumlu düzenlemeler olup her iki kanun maddesinde de zamanaşımı, zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhalde, haksız fiil / kaza gününden başlayarak on yıl olarak düzenlenmiş ve dava konusu olayın / trafik kazasının cezayı gerektirecek bir fiil olması durumunda bu eyleme uygulanacak ceza zamanaşımı süresinin tazminat davasında da uygulanacağı düzenlemesini getirmiştir, ki buna uygulamada “uzamış ceza zamanaşımı” denilmektedir.
Somut olayımızda zamanaşımı hususunda bir değerlendirme yapmak için dava konusu trafik kazasının aynı zamanda konusu suç teşkil eden bir eylem olup olmadığı ve eğer konusu suç teşkil eden bir eylem ise (uygulanacak uzamış ceza zamanaşımı süresinin tespiti için) hangi suçu oluşturup bu suç için öngörülen zamanaşımı süresinin tam ve doğru olarak tespiti gerekmektedir. Dava konusu tek taraflı trafik kazası sonucunda davacının murisi olan araç sürücüsünün ölmüş olması sebebi ile “taksirle ölüme sebebiyet verme” suçu ile olayın trafikte meydana gelmiş olması sebebi ile “trafik güvenliğini tehlikeye düşürme” suçlarının oluşup oluşmadığının tartışılması gerekmektedir. Bilindiği gibi ceza hukukumuzda, diğer modern ceza hukuklarında olduğu gibi bir suçun mağduru ile failinin aynı kişide birleşmesi mümkün değildir, yani aynı kişinin bir suçun hem faili hem de mağduru olmasına imkan yoktur. Dolayısı ile tek taraflı trafik kazası sonucu hayatını kaybeden araç sürücüsünün kendi eylemi ile kendisine karşı taksirle ölüme sebebiyet verme suçunu işlemiş olduğu düşünülemez. Bu nedenledir ki; bir kişinin taksirle kendisini öldürmesinin suç olması bir yana, intihara teşebbüs edip de başarısız olan kişi hakkında kasten öldürmeye teşebbüs suçu dahi oluşmamaktadır, yani somut olayda hayatını kaybeden sürücünün aynı zamanda kendisine karşı taksirle öldürme eylemini işlediğinin kabulü halinde intihara teşebbüs edip de başarısız olan herkes için kasten öldürmeye teşebbüs suçundan soruşturma ve kovuşturma yapılması gerekecek olup böyle bir uygulama mevcut da değildir. Değindiğimiz ceza hukukuna ilişkin temel ilkeler ışığında dava konusu tek taraflı trafik kazasının aynı zamanda taksirle ölüme neden olma suçuna konu olmadığının ve bu suç için öngörülen ceza zamanaşımının somut tazminat davası için geçerli olmadığının kabulü gerekmektedir. Trafik güvenliğini tehlikeye düşürme suçunda ise fail araç sürücüsü mağdur ise toplumdur, dolayısıyla fail ve mağdur sıfatları aynı kişide birleşmemektedir, davacıların murisi olan araç sürücüsünün meydana gelen trafik kazasında ölmesi sebebi ile hakkında trafik güvenliğini tehlikeye düşürme suçundan soruşturma açılmamış olması tazminat davamız için Trafik güvenliğini tehlikeye düşürme suçunda öngörülen uzamış ceza zamanaşımının uygulanmasına engel teşkil etmemektedir. Nitekim benzer bir olayda meydana gelen tek taraflı trafik kazası sonucunda araç sürücüsünün öldüğü davada Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2014/17-2198 E, 2015/1495 K. sayılı ilamında somut olayın trafik güvenliğini tehlikeye düşürme suçuna sebebiyet verdiğini kabul ederek tazminat davasında da trafik güvenliğini tehlikeye düşürme suçuna ilişkin uzamış ceza zamanaşımının uygulanması gerektiğine dikkat çekerek; “… Davacının hazırlık beyanı uyarınca davacı ve ölen kocasının, desteğin idaresindeki minibüs ile hurda toplamaya gittikleri, aracın frenlerinin tutmaması üzerinde durdurdukları araçtan indikleri ve tekerleklere su dökerek arızayı gidermeye çalıştıkları, araca tekrar binen ölen sürücü desteğin yeniden çalıştırdığı aracı durduramaması üzerine aracın ağaca çarparak uçuruma yuvarlanması şeklinde meydana gelen olayın araç sürücüsünün ölümü ile sonuçlandığı, olayın meydana gelmesinde davacının desteği sürücünün tam kusurlu olduğu anlaşılmaktadır.
… somut olayda, trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunun varlığının sabit olduğundan, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 109/2. maddesi uyarınca ceza zamanaşımının uygulanması gerekmektedir ve kazaya neden olan kişi hakkında ölümü nedeniyle bir ceza davasının açılmamış olması, yukarıda açıklanan ilkeler ışığında uzamış ceza zamanaşımının uygulanmasına engel değildir.” şeklinde karar vermiştir.
Davamıza konu tek taraflı trafik kazsının aynı zamanda trafik güvenliğini tehlikeye düşürme suçunu oluşturduğu ve bu suça ilişkin ceza zamanaşımı süresinin tazminat davasında da uygulanması gerektiği tespit edilmiş olmakla birlikte söz konusu suç için düzenlenen ceza üst sınırı ve zamanaşımı sürelerinin tespiti gerekmektedir. Araç sürücüsünün eylemine uyan trafik güvenliğini tehlikeye düşürme suçu TCK 179/2 maddesi uyarınca 3 aydan 2 yıla kadar hapis cezasını gerektirmekte ve bu eylem için öngörülen dava zamanaşımı süresi ise TCK 66 maddesi uyarınca 8 yıl olarak düzenlenmiş ve bu 8 yıllık uzamış ceza zamanaşımı süresinin somut davamızda da uygulanması gerekmiştir. Dava konusu kaza tarihi 2006, dava tarihi ise 2019 olup dava uzamış ceza zamanaşımı yönünden zamanaşımına uğramış olmakla davanın zamanaşımı nedeni ile reddine” dair karar verildiği anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davaya konu trafik kazasında bir kişi öldüğünden uzamış ceza zamanaşımı süresinin 8 değil 15 yıl olduğunu, mahkemece davada uzamış ceza zamanaşımı süresi olan 15 yılın uygulanmayarak davanın zamanaşımından reddine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek kararın kaldırılması istemiyle istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
Dava, trafik kazasına dayalı destekten yoksun kalma tazminatına ilişkindir.
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; 6100 sayılı HMK’nun 355. maddesindeki düzenleme gereğince, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine aykırılık bulunup bulunmadığı hususlarıyla sınırlı olarak inceleme yapılmıştır.
Davacı vekili müvekkillerinin murisinin 12/04/2007 tarihinde yaptığı tek taraflı trafik kazasında vefat ettiğini belirterek davalı sigorta şirketinden fazlaya dair haklarını saklı tutarak 10.000 TL destekten yoksun kalma tazminatı talep etmiş;
Mahkemece yapılan yargılama sonucunda olayda TCK’nun 179/2 maddesindeki ceza zaman aşımının dolduğu belirtilerek davanın reddine karar verilmiştir.
818 Sayılı Borçlar Kanunu’nun 41 (6098 Sayılı TBK’nun 49. maddesi) maddesinde haksız fiil tanımlanmış, 60. maddesinde de (TBK’nun değişik 72. maddesi) haksız fiilden zarar görenin bundan kaynaklanan zararının tazmini istemiyle açacağı davaların zararı ve faili öğrendiği tarihten itibaren 1 yıl ve herhalde haksız fiil tarihinden itibaren 10 yıllık zamanaşımı süresine (TBK’nun 72. maddesinde 2 ve 10 yıllık zamanaşımı süreleri öngörülmüştür.) tabi bulunduğu belirtilmiştir.
Buna karşılık 2918 Sayılı KTK’nun 109/1 maddesinde; motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak 10 yıl zamanaşımı süresi öngörülmüştür. Bu süre maddi tazminat talepleri için de geçerlidir. Maddenin özellikle 2. fıkrasında “dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğarsa” ifadesi ile kanun koyucu taraf ayrımı yapmaksızın (davacı, davalı veya dava dışı 3.kişi) yapmış olduğu fiil cezayı gerektiriyor ise uzamış ceza zamanaşımı uygulanacağı ifade edilmiştir.
Görüldüğü gibi, BK’nun 60 ve 2918 Sayılı KTK’nun 109/2. maddesindeki düzenlemeler, zamanaşımı süresinin başlangıcı yönünden birbirine paraleldir. Aralarındaki tek fark, zamanaşımı süresinin trafik kazalarından doğan tazminat talepleri bakımından 1 yıl yerine, 2 yıl olarak öngörülmesidir. (TBK’nun 72. maddesi ile bu konuda da paralellik sağlanmıştır.) 2918 Sayılı Kanun’un anılan madde hükmünde gözden kaçırılmaması gereken husus, ceza kanununda öngörülen daha uzun zamanaşımı süresinin tazminat talebi ile açılacak davalar içinde geçerli olabilmesinin sadece eylemin ceza kanununa göre suç sayılması koşuluna bağlanmış bulunmasıdır.Bu düzenlemenin iki ayrı sonucu bulunmaktadır. Söz konusu yasa hükmü, ceza zamanaşımının uygulanabilmesi için sadece eylemin aynı zamanda bir suç oluşturmasını yeterli görmekte; bunun dışında fail hakkında mahkumiyet kararıyla sonuçlanmış bir ceza davasının varlığı hatta böyle bir ceza davasının açılması ya da zarar görenin o davada tazminat yönünden bir talepte bulunmuş olması koşulu aranmamaktadır. Dahası söz konusu hükümde, ceza zamanaşımının uygulanması bakımından sürücü ve diğer sorumlular (örneğin işleten) arasında bir ayrım da yapılmamış böylece kuralın bunların tümü için geçerli olduğu hepsi için aynı zamanaşımı süresinin uygulanacağı öngörülmüştür. (HGK’nun 10.10.2001 gün 2001/19-652 ve HGK’nun 16.04.2008 gün ve 2008/4-326-325 sayılı kararları ile uzamış ceza zamanaşımı benimsenmiştir.)
Bu genel açıklamalar Yargıtay içtihatlarında yerleşmiş ve istinaf mahkemelerince de gerekçeleri benimsenmiştir. Ancak burada tartışılması gereken husus tek taraflı ölümlü kazalarda zaman aşımı süresi belirlenirken hangi suçun oluştuğudur. Mahkemece bu durumda eylemin trafik güvenliğini tehlikeye düşürme suçunu oluşturduğu ve bu anlamda TCK’nun 179/2. maddesinde düzenlendiği belirterek bu maddeye göre zaman aşımı süresinin 8 yıl olduğu ve bunun da dolduğu gerekçe olarak ileri sürülmüştür. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2017/17-1111 Esas-2019/424 Karar sayılı ilamında da aynı hususlar benimsenmiş ve tek taraflı ölümlü kazalarda ceza zaman aşımı süresinin belirlenmesinde TCK’nun 179/2. maddesinin dikkate alınması gerektiği açıklanmıştır. Ancak Yargıtay 17. HD’nin sapma göstermeyen kararlarında ise söz konusu eylemin taksirle ölüme sebebiyet verme suçu kapsamında değerlendirilmesi gerektiği ve zaman aşımı süresinin hesabında TCK’nun 85/1 maddesinin dikkate alınması gerektiği vurgulanmıştır. Görüleceği üzere aynı olayla ilgili olarak YHGK ile Yargıtay 17. Hukuk Dairesi farklı görüştedirler. Bunun yanında istinaf daireleri ise davanın temyiz inceleme yeri olan 17. Hukuk Dairesinin görüşü doğrultusunda zaman aşımı süresinin 15 yıl olduğu yönünde kararlar vermişlerdir (Gaziantep BAM 17. HD’nin 2020/131-137 E.K. Sayılı kararı, Ankara BAM 26. HD’nin 2018/2092-2020/133 E.K.sayılı kararı). Yani istinaf mahkemeleri 17. Hukuk Dairesinin görüşünü benimseyerek bu yolda istikrar kazanmışlardır. Esas itibariyle dairemizin görüşü mahkeme kararındaki gibi Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun görüşü yönünde olmakla beraber bu tür davaların inceleme merci 17. Hukuk Dairesinin ve istinaf mahkemelerinin uygulamaları ile tutarlı olmak ve içtihat aykırılığı yaratmamak adına olayda zaman aşımı süresinin olaya uygun TCK’nun 85/1 maddesi dikkate alındığında 15 yıl olduğu sonucuna varılmış ve bu itibarla yerel mahkemece oluşturulan gerekçenin yerinde olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Yukarıda belirtilen gerekçeler kapsamında davacı vekilinin istinaf itirazlarının kaza tarihi itibariyle 15 yıllık zamanaşımı süresinin dolmaması nedeniyle kabulü gerekmiş ve HMK’nun 353/1-a-6 maddesi gereğince kararın kaldırılarak, kaldırma kararı doğrultusunda inceleme yapmak üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacı vekilinin istinaf kanun yolu başvurusunun KABULÜ ile Trabzon Asliye Ticaret Mahkemesinin 09/07/2020 tarih ve 2019/480-2020/238 E.K. sayılı ilamının HMK’nun 353/1-a-6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA,
2-Dosyanın HMK’nun 353/(1)-a maddesi gereğince Dairemiz kararına uygun şekilde yeniden bir karar verilmek üzere MAHKEMESİNE GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf başvurusu sırasında alınan istinaf karar harcının DAVACIYA İADESİNE,
4-İstinaf başvurusu sırasında davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin mahkemesince verilecek nihai kararla HÜKÜM ALTINA ALINMASINA,
5-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından istinaf kanun yoluna başvuran davacı yararına vekalet ücretine hükmedilmesine YER OLMADIĞINA,
6-Kararın taraflara tebliği, harç ve gider avansı iadesine ilişkin işlemlerin mahkemesince YERİNE GETİRİLMESİNE,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda KESİN olmak üzere 18/09/2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

Başkan
e-imzalı

Üye
e-imzalı

Üye
e-imzalı

Katip
e-imzalı