Emsal Mahkeme Kararı Trabzon Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi 2020/394 E. 2020/387 K. 09.06.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
TRABZON
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
4. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2020/394
KARAR NO : 2020/387

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : TRABZON ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 05/03/2020
NUMARASI : 2018/550 Esas-2020/146 Karar

DAVACILAR : 1-… – …
VEKİLİ : Av. …

DAVALI : … –

VEKİLİ : Av. …

DAVANIN KONUSU : Menfi Tespit
KARAR TARİHİ : 09/06/2020
KARAR YAZIM TARİHİ : 09/06/2020

Taraflar arasında görülen davanın yapılan yargılaması sonucunda verilen karara karşı davacılar vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine HMK’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA:
Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkillerinden …… İnş. Tur. Tic. Ltd. Şti. ile davalı banka arasında 07.12.2017 tarihli 3600 gram altın limitli genel kredi sözleşmesi imzalandığını, diğer davacıların da bahsi geçen kredi sözleşmesini müteselsil kefil sıfatıyla imzaladıklarını, kredi sözleşmesi uyarınca müvekkilleri tarafından düzenli ve eksiksiz ödemeler yapılmasına karşın davalı tarafından Üsküdar 6. Noterliği aracılığıyla gönderilen 11.07.2018 tarihli ihtarname ile kredi hesabının kat edilerek bakiye borcun 24 saat içinde ödenmesinin istendiğini, davalının kredi hesabını kat etmesinin taraflar arasındaki sözleşme hükümlerine aykırı olduğunu, zira sözleşme hükümleri uyarınca hesap kat koşullarının gerçekleşmediği gibi daha öncesinde bildirimde bulunmaksızın hesabın kat edilerek bakiye borcun istenmesinin iyi niyet kurallarıyla da bağdaşmadığını, öte yandan kredi evrakları arasında imzalanan boş senedin davalı banka tarafından kötü niyetle ve taraflar arasındaki sözleşmeye aykırı şekilde doldurulmak suretiyle icraya konulduğunu, takibe konu senedin teminat senedi olduğunu, teminat senedine istinaden takip yapılamayacağını, takibe konu borcu fazlasıyla karşılayacak ipoteğin bulunmasına karşın kambiyo senedine istinaden takip yapılmasının da doğru olmadığını, müvekkillerinin taksitleri ödeme talebinin de reddedildiğini ileri sürerek Trabzon İcra Müdürlüğünün ……Esas sayılı dosyasında davalıya borçlu olunmadığının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; dava konusu senedin teminat senedi olmayıp kredi borcunun ödenmesi amacıyla verildiğini, davalıların sözleşmeye aykırı şekilde kuyumculuk faaliyetlerini terketmesi ve kredi taksitlerini vadesinde ödememesi nedeniyle sözleşmeye istinaden hesabın kat edildiğini, müvekkilinin kambiyo senedine istinaden takip yapma yetkisinin de bulunduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
Mahkemece iddia, savunma ve dosya kapsamına göre; “Dosya içerisinde bulunan tüm kanıt ve belgeler bir arada değerlendirildiğinde; davacı banka ile davalı şirket arasında altın bazlı kredi sözleşmesi akdedildiği, diğer davalıların bu kredi sözleşmesini müteselsil kefil sıfatıyla imzaladıkları, bu kredi sözleşmesi uyarınca vade uzatımı için ön koşul olarak kredi riskinin minimum %20’sinin ödenmemiş olması gerektiği, Mahkememizce toplanan delillerin ardından aldırılan bilirkişi kök ve ek raporlarından da anlaşıldığı üzere, davacı borçlu tarafça hesap kat tarihi itibariyle kredi borcu vade uzatımı için gerekli ön koşul olan kredi riskinin minimum %20’sinin ödenmemiş olması şartının davacı borçlu tarafça yerine getirilmediği, bu nedenle davalı banka tarafından kredi ilişkisinin kat edilerek ödenmeyen borç için yasal takibe geçilmesinde hukuka aykırı bir yön bulunmadığı” gerekçesiyle davacının davasının REDDİNE karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davacılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; mahkemece yetersiz ve birbiriyle çelişen bilirkişi raporlarına istinaden karar verildiğini, bilirkişi tarafından müvekkilinin yapmış olduğu ödemelerin dikkate alınmadığını, mahkemece gerektiğinde yerinde inceleme yapılarak yeni bir bilirkişi raporu alınması yoluna da gidilmediğini, müvekkilinin kredi borcunu vadesinde ödemesine rağmen davalının sözleşmeye ve iyi niyet kurallarına aykırı biçimde hesabı kat ettiğini, ancak hesabın kat edilme koşullarının mevcut olmadığını, kredi borcunu karşılar şekilde ipotek varken kambiyo senedine istinaden takip yapılmasının da kötü niyetli olduğunu, takibe konu senedin teminat için verildiğini ve anlaşmaya aykırı şekilde doldurulup icraya konulduğunu belirterek kararın kaldırılması istemiyle istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
Dava, menfi tespit istemine ilişkindir.
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; 6100 sayılı HMK’nun 355. maddesindeki düzenleme gereğince, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine aykırılık bulunup bulunmadığı hususlarıyla sınırlı olarak inceleme yapılmıştır.
Somut olayda; davalı banka ile davacı şirket arasında 07.12.2017 tarihli 1000 ayar saflık derecesinde 3600 gram altın limitli genel kredi sözleşmesi imzalandığı, davalı gerçek kişilerin kredi sözleşmesini 3600 gram altın limitle müteselsil kefil sıfatıyla imzaladıkları, davacı banka tarafından Üsküdar 6. Noterliği aracılığıyla davalılara ihtarname göndermek suretiyle kredi hesabını kat ettiği, kredi borcunun ödenmemesi üzerine Trabzon Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 2018/262-262 D.İş Esas sayılı ihtiyati haciz kararına binaen Trabzon İcra Müdürlüğünün ……. Esas sayılı dosyası üzerinden kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla icra takibine başlandığı ihtilafsızdır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın çözümü için öncelikle kredi hesabını kat etme koşullarının somut olayda gerçekleşip gerçekleşmediğinin, hesap kat işleminin iyi niyet kurallarıyla bağdaşıp bağdaşmadığının irdelenmesi gereklidir.
Davalı banka tarafından davacılara gönderilen ihtarnamede hesabın kat edilme gerekçesi gösterilmemiş olmakla birlikte dosyaya ibraz edilen dilekçelerde davacı şirketin kuyumculuk faaliyetlerine son vermesi ve kredi borcunun vadesinde ödenmemesi hesap kat gerekçesi olarak açıklanmıştır.
Taraflar arasındaki kredi sözleşmesinin 4. maddesinde muacceliyet, temerrüt halleri, cari hasapların kesilmesi, sözleşmenin feshi, alacağın kanuni yollarla takip ve tahsili koşulları izah edilmiş olup alacağın muaccel hale gelmesi, sözleşme ve eklerinde kararlaştırılan yükümlülüklerin tam ve zamanında yerine getirilmemesi, ticari faaliyetlerin durması, kredilerden doğan taahhütlerin yerine getirilmesine mani olacak yahut tehlikeye sokacak bir olayın gerçekleşmesi veya iktisadi şartlarda ciddi değişiklik olması gibi haller kredi hesabının kat edilmesine gerekçe olarak gösterilmiştir. Kredi borçlusu şirket kuyumculuk faaliyetleriyle iştigal etmekte olup taraflar arasında altın kredisine ilişkin sözleşmenin imzalanmasının dayanağı da borçlu şirketin faaliyet alanıdır. Dosya kapsamında yer alan ticaret sicil kaydında borçlu şirketin halen faal olduğu görülmekle birlikte hesap kat ihtarının tebliği sırasında borçlu şirketin kuyumculuk faaliyetlerini sonlandırdığı ve tebliğ adresinden ayrıldığı anlaşılmaktadır. Bu durum bizzat borçlu şirketin ana sözleşmesinde şirketin feshi sebebi olarak gösterilmiştir.
Öte yandan dosya kapsamında yer alan bilirkişi raporlarında taraflar arasındaki cari kredi ilişkisi ayrıntılı şekilde irdelenmiş olup davacı şirket tarafından kullanılan 21.09.2012 tarihli 3500 gram ve 30.01.2013 tarihli nolu 6500 gram altın kredilerine ilişkin yapılan ödemeler ve bu ödemeler karşılığında kredi borçlarının vadesinde ödenip ödenmediği değerlendirilmiştir. Bu kapsamda davacılar vekilince bilirkişi raporlarına yapılan itirazlarda belirtilen tüm ödemeler de değerlendirilmiş ve davacılar vekilinin itirazları gerekçeleriyle birlikte karşılanmıştır. Her ne kadar bilirkişi raporunda belirtilen her iki kredini sözleşmenin imzalandığı tarih öncesinde kullandırıldığı anlaşılmış ise de taraflar arasındaki sözleşmenin 8.10. maddesinde yapılan atıf uyarınca daha öncesinde kullandırılan bu kredilerin de muacceliyetin tespitinde değerlendirme kapsamına alınması gerektiği sonucuna varılmıştır. Bu haliyle bilirkişi raporunda belirtildiği gibi davacıların yapmış olduğu tüm ödemeler de mahsup edilmesi sonucunda hesap kat tarihi itibariyle nolu kredi uyarınca vadesinde ödenmemiş borcun bulunduğu görülmüştür.
O halde borçlu şirketin kuyumculuk faaliyetlerine istinaden kredi vermiş olan davalı bankanın, gerek kredi borcunun vadesinde ve tamamen ödenmemiş olması gerekse krediyi kullanan şirketin kuyumculuk faaliyetine son vermesi nedeniyle sözleşme hükümlerine istinaden ve alacağının tahsilinden şüphe ederek kredi hesabını kat etmesi işleminde sözleşmeye ve iyi niyet kurallarına aykırılık görülmediği gibi takip miktarının da borç miktarıyla örtüştüğü anlaşılmıştır.
Davacılar vekilince takibe konu senedin teminat senedi olduğu ve boş olarak imzalanan senedin anlaşmaya aykırı şekilde doldurulduğu ileri sürülmüş ise de takip dayanağı bononun düzenlenme tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6102 sayılı TTK’nun 778. maddesi göndermesi ile bonolar hakkında da uygulanması gereken aynı Kanun’un 680. maddesi uyarınca açık bono düzenlenmesi mümkündür. Bu durumda, borçlunun, bononun anlaşmaya aykırı doldurulduğu yönündeki iddiasını yazılı belge ile kanıtlaması gerekir. Aynı şekilde senedin teminat senedi olduğu iddiası da HGK’nun 14.3.2001 tarih ve 12-233/257 sayılı ve yine 20.6.2001 tarih ve 12-496/534 sayılı kararlarında da benimsendiği üzere; dayanak belgenin hangi ilişkinin teminatı olduğu yazılı delil (belge) ile kanıtlanmalıdır. İddiaları kanıtlar mahiyette delil sunulamadığından davacılar vekilinin bu iddialarına da itibar edilmemiştir.
Öte yandan İİK’nin 45. maddesinde; rehinle temin edilmiş bir alacağın borçlusunun iflasa tabi şahıslardan olsa bile alacaklının yalnız rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip yapabileceği, poliçe ve emre muharrer senetlerle çekler hakkındaki İİK’nun 167. madde hükmünün mahfuz olduğu, aynı kanunun 167. maddesinde ise; alacağı çek, poliçe veya emre muharrer senede müstenit olan alacaklının, alacak rehinle temin edilmiş olsa bile kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takipte bulunabileceği düzenlenmiştir. Bahsi geçen kanun hükümleri uyarınca borç ipotek ile temin edilmiş olsa bile elinde kambiyo senedi bulunan alacaklı, kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile takip yapabilir.Ancak alacaklı tercih hakkını kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla takipten yana kullanmış ise artık ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takip yapamaz. Bu durum kamu düzenine ilişkin olup süresiz şikayete tabidir. İİK’nun 45. maddesi asıl borçlular ile ilgili olarak düzenlenmiş olup, alacağı rehinle temin edilen bir kimsenin “rehni veren” hakkında doğrudan doğruya genel haciz yolu ile takibe geçmesini önlemekte ve rehinle temin edilmiş bir alacağın borçlusu iflasa tâbi şahıslardan olsa bile, alacaklının yalnız rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip yapabileceğine ilişkin bulunmaktadır. Bir diğer anlatımla, İİK’nun 45. maddesi asıl borçlu için getirilmiş bir kural olup kefiller hakkında uygulanmaz. 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun müteselsil kefalet başlıklı 586. maddesinde (eski Borçlar Kanunu’nun 487. maddesi) ise, “Kefil, müteselsil kefil sıfatıyla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girmeyi kabul etmişse alacaklı, borçluyu takip etmeden veya taşınmaz rehnini paraya çevirmeden kefili takip edebilir. Ancak, bunun için borçlunun, ifada gecikmesi ve ihtarın sonuçsuz kalması veya açıkça ödeme güçsüzlüğü içinde olması gerekir” hükmü yer almaktadır. Somut olayda hesap kat ihtarının sonuçsuz kalmış olması, takip konusu senedin davalı gerçek kişiler tarafından da imzalanması ve yukarıda yapılan açıklamalar gözetildiğinde, davalı tarafından davacılar aleyhine kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla icra takibi yapılmasına da bir engel bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Açıklanan bu durum karşısında mahkemece; davacılar vekilinin tüm iddia ve delillerini karşılayan, taraf ve yargı denetimine açık ve hüküm kurmaya elverişli bilirkişi raporlarına istinaden davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığından davacılar vekilinin istinaf kanun yolu başvurusunun HMK’nun 353/(1)-b-1. maddesi uyarınca esastan reddine dair aşağıda belirtilen şekilde karar verilmiştir.
H Ü K Ü M : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacılar vekilinin Trabzon Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 05.03.2020 tarih ve 2018/550 Esas, 2020/146 Karar Sayılı kararına yönelik istinaf kanun yolu başvurusunun HMK’nun 353/(1)-b-1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-İstinaf kanun yolu başvurusu sırasında harç peşin alındığından başkaca harç alınmasına yer OLMADIĞINA,
3-İstinaf kanun yolu başvurusu nedeniyle yapılan yargılama giderlerinin davacılar üzerinde BIRAKILMASINA,
4-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından istinaf yoluna başvuran davacılar aleyhine vekalet ücretine hükmedilmesine yer OLMADIĞINA,
5-Kararın kesinleştirme, gider avansı iadesine ilişkin işlemlerin mahal mahkemesince yerine GETİRİLMESİNE,
6-Gerekçeli kararın Dairemizce taraflara TEBLİĞİNE,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde HMK’nun 361. ve 362. maddeleri uyarınca gerekçeli kararın tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık yasal süresi zarfında Yargıtay’a temyiz yolu açık olmak üzere 09/06/2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.


Başkan

e-imzalıdır.

Üye

e-imzalıdır.

Üye

e-imzalıdır.

Katip

e-imzalıdır.