Emsal Mahkeme Kararı Trabzon Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi 2020/161 E. 2020/193 K. 24.02.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. TRABZON BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 4. HUKUK DAİRESİ
Esas-Karar No: 2020/161 – 2020/193
T.C.
TRABZON
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
4. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2020/161
KARAR NO : 2020/193

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : TRABZON ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 07/11/2019
NUMARASI : 2018/613 Esas-2019/429 Karar

DAVACI :
VEKİLİ : Av.
DAVALI :
VEKİLİ : Av.

DAVANIN KONUSU : İtirazın İptali
KARAR TARİHİ : 24/02/2020
KARAR YAZIM TARİHİ : 24/02/2020
Taraflar arasında görülen davanın yapılan yargılaması sonucunda verilen karara karşı davacı vekili ve davalı vekilince ayrı ayrı istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine HMK’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacı bankanın Beşirli/Trabzon Şubesi ile dava dışı şirket arasında 28.05.2014 tarihli 250.000,00-TL bedelli, 27.10.2015 tarihli 500.000,00-TL bedelli, 13.03.2017 tarihli 750.000,00-TL bedelli kredi sözleşmeleri imzalanarak bu sözleşmeler uyarınca dava dışı şirkete kredi kullandırıldığını, davalının 28.05.2014 ve 27.10.2015 tarihli kredi sözleşmelerini müşterek borçlu, müteselsil kefil sıfatıyla imzaladığını, dava dışı borçlu şirketin kredi borcunu ödememesi nedeniyle kredi hesaplarının kat edilerek borçluya ihtar gönderildiğini, ihtarın sonuçsuz kalması üzerine dava dışı borçlu şirket ile müşterek borçlu, müteselsil kefiller aleyhine Trabzon İcra Müdürlüğü’nün dosyası üzerinden icra takibine başlandığını, davalının borca ve ferilerine itiraz etmesi üzerine davalı yönünden icra takibinin durduğunu, davalının itirazının haksız ve kötü niyetli olduğunu, ileri sürerek icra takibine vaki itirazın iptali ile takibin devamına, davalı aleyhine alacağın %20’sinden aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin kefil olduğu 27.10.2015 tarihli kredi sözleşmesi uyarınca kullanılan kredi borcunun tamamının davacı bankaya ödendiğini, bu kredi sözleşmesi uyarınca borcun kalmaması nedeniyle müvekkilinin sorumluluğunun bulunmadığını, öte yandan 28.05.2014 tarihli kredi sözleşmesinde yasal şekil şartına uygun bir kefaletin bulunmadığını, kefalete ilişkin bölümde kefilin sorumlu olduğu meblağın belirtilmediğini, bu nedenle bu kredi sözleşmesi uyarınca da müvekkilinin sorumluluğuna gidilemeyeceğini, takibe konu 13.03.2017 tarihli sözleşmede ise müvekkilinin kefil sıfatıyla yer almaması nedeniyle bu sözleşme uyarınca da müvekkilinin sorumluluğunun olmadığını savunarak davanın reddi ile davacı aleyhine kötü niyet tazminatına hükmedilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
Mahkemece iddia, savunma ve dosya kapsamına göre; “Davacı vekili 24/06/2019 tarihli dilekçesi ile davadan feragat etmiş olup vekaletnamesinde feragat yetkisi bulunmadığından davacı vekiline usulüne uygun şekilde düzenlenmiş feragat yetkisini de içerir vekaletnamesini sunmak üzere süre verilmiş davacı vekili 31/10/2019 tarihli dilekçesi ekinde feragat yetkisini içerir usulüne uygun düzenlenmiş vekaletname örneğini dosyaya sunmuştur. Son aşamada davacı vekilinin davadan feragat yetkisinin bulunması ve davadan feragat ettiklerine dair yazılı ve sözlü beyanları dikkate alındığında davanın feragat nedeni ile reddi gerektiği hususu açıktır. Davada asıl üzerinde durulması gereken husus davacının dava konusu takibi başlatmakta kötü niyetli olup olmadığı ve bu minvalde reddine karar verilen dava sonucunda davacı tarafın kötü niyet tazminatına mahkum edilip edilmeyeceği hususudur.
Öğretide ve Yargıtay’ın yerleşik uygulamalarına göre, alacağının bulunmadığını bildiği veya bilmesi gereken bir durumda olduğu hâlde, icra takibine girişen alacaklının kötü niyetli olduğu kabul edilmektedir.(Yargıtay HGK; 13.06.2019 tarih, 2017/19-928 E, 2019/658 K.)
“Davalı şirket, söz konusu satım sözleşmesi nedeniyle satıcı davacıya olan borcunun miktarının belirlenebilmesi için gereken bütün unsurları bilmekte veya bilmesi gereken bir konumda; kısaca, davacıya ne miktarda borçlu olduğunu tespit edebilecek durumdadır. Davalının bizzat belirleyebileceği borç miktarı ile, davacının düzenlediği faturadaki tutarı karşılaştırmak suretiyle faturanın gerçek borcu gösterip göstermediğini denetlemesi; buna bağlı olarak da, eğer hakkındaki icra takibinde talep edilen alacak gerçeğe uygun ise, borca itiraz etmemek suretiyle, icra inkar tazminatına mahkum olmaktan kurtulması fiilen ve hukuken mümkündür. Buna rağmen, borca itiraz etmiş olan davalının, icra ve inkar tazminatından sorumlu tutulması hem somut olay özelliklerinin ve hem de yasal düzenlemelerin gereğidir.” (Yargıtay HGK; 07.06.2006 tarih, 2006/19-295 E, 2019/341 K.)
Yukarıda yer verilen Yargıtay ilamlarında da belirtildiği üzere itirazın iptali davasının reddi sonucu olarak kötü niyet tazminatına mahkumiyet kararı verilebilmesi için takip alacaklısı davacının dava konusu icra takibini başlatmakta haksız olması yeterli olmayıp kötü niyetle takip başlatmış olması gerekmektedir. Kötü niyetle takip başlatma kavramını açmak gerekir ise yine yukarıda belirtildiği gibi takip başlatılmadan evvel takip miktarı kadar alacaklı olmadığını bilen veya bilmesi mümkün olan yani alacaklı olmadığını bilebilecek imkanlara sahip olan alacaklı tarafça takip başlatılması gerekmektedir. Bir başka anlatımla kötü niyetten bahsedebilmek için takip alacaklısının kişisel husumetle, kasten takip borçlusu hakkında takip başlatması şart olmayıp, ağır kusur sayılabilecek, basit bir inceleme ile takip borçlusunun borçtan sorumlu olmadığını tespit edebilecekken basit bir inceleme dahi yapmayarak borçtan sorumlu olmayan takip borçlusu hakkında takip başlatması da kötü niyet olarak kabul edilmelidir.
Somut olayımızda davacı takip alacaklısı bir banka yani tüzel kişi olup elbette davalı takip alacaklısı ile kişisel husumet sebebi ile kasten takip borçlusu hakkında haksız takip başlattığından söz edilemez fakat; davacı takip alacaklısı takibe konu kredi sözleşmesi ve bu sözleşmeye bağlı kefalet sözleşmelerinin tarafı olup, kredi ve bu krediye bağlı kefalet sözleşmelerini muhafaza eden, takip başlatmadan evvel, basit bir inceleme ile davalı takip borçlusunun kredi veya kefalet sözleşmelerinde imzası bulunup bulunmadığını, dava konusu takip dosyasında yer alan borçtan davalının sorumlu olup olmadığını bilebilecek imkanlara sahip olan bir konumdadır. Buna rağmen (tarafımızca ağır kusurlu olarak değerlendirilen) elindeki imkanları kullanmamış, takip konusu kredi sözleşmeleri ve bu kredi sözleşmelerine bağlı kefalet sözleşmelerini gerektiği gibi incelememiş ve davalıyı haksız bir şekilde icra tehdit ve baskısı altında bırakmıştır, bu durumda davacının dava konusu takibi başlatmakta kötü niyetli olduğu” gerekçesiyle davanın feragat nedeni ile REDDİNE, dava konusu icra takibindeki asıl alacak miktarının %20’si oranında kötü niyet tazminatının davacıdan alınarak DAVALIYA VERİLMESİNE karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; müvekkilinin kamu bankası olduğunu, kamu bankası aleyhine kötü niyet tazminatına hükmedilemeyeceği gibi kötü niyet tazminatının şartlarının somut olayda gerçekleşmediğini belirterek kararın kaldırılması istemiyle istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; mahkemece davanın reddine karar verilmiş olmasına karşın takibe konu alacak miktarı üzerinden müvekkili lehine nispi vekalet ücretine hükmedilmemesinin hatalı olduğunu belirterek kararın kaldırılması istemiyle istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
Dava, itirazın iptali istemine ilişkindir.
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; 6100 sayılı HMK’nun 355. maddesindeki düzenleme gereğince, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine aykırılık bulunup bulunmadığı hususlarıyla sınırlı olarak inceleme yapılmıştır.
Davacı vekili dava dilekçesinde müvekkilinin harçtan muaf olduğunu beyan etmiş ve davanın açılması sırasında başvurma harcı ile peşin harç yatırılmamış, mahkemece gerekçeli karada da davacının harçtan muaf olduğundan bahisle davacı aleyhine harca hükmedilmemiştir.
Harcın kamu düzenine ilişkin olması nedeniyle istinaf incelemesi aşamasında davacı bankanın harçtan muafiyetinin bulunup bulunmadığının ön sorun olarak değerlendirilmesi gerekli olup bu bağlamda yapılan değerlendirmelerde:
Bilindiği üzere harçlar, kamu hizmetinden yararlananların bu hizmetler dolayısıyla hizmetin maliyetine bir ölçüde katılmak üzere ödedikleri meblağlardır. Yani idarece yapılan belirlenmiş bir hizmet sonucu kamu hizmetinden yararlanma karşılığı olarak bu hizmetten yararlananlar tarafından ödenmesi gereken kamu geliri niteliğini taşımaktadır. Bir kamu hizmetinden dolayı harç alınabilmesi, bu hizmetin kanunla belirlenmesine ve bu hususla ilgili harç alınmasına ilişkin düzenlemelerin de kanunda yer almasına bağlıdır.
Nitekim, T.C. Anayasası’nın 73. maddesine göre, “Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır”. Bu anlamda, bir kişi ya da kurumun harçtan muaf olup olmayacağı, kişi ya da kurumlarca yapılan bir işlemin harçtan müstesna olup olmayacağı yalnız yasa ile düzenlenir. Harçlardan muafiyeti ya da istisnaları düzenleyen kanun, genel nitelikteki Harçlar Kanunu olabileceği gibi her hangi bir kanun da olabilir. Bir kişi ya da kurumun yargılama harçlarından muaf olabilmesi için muafiyeti düzenleyen yasada o kurumun “yargılama harçlarından muaf olduğu” açık ve net bir şekilde hüküm altına alınmalıdır. Vergi ve harçların yasallığı ilkesi bunu gerektirir.
İstinaf isteminde bulunan davacıya yönelik yargı harçlarından muaf olduğuna ilişkin yasal bir düzenleme olup olmadığı incelendiğinde;
5411 Sayılı Bankacılık Kanunu’nun geçici 13. maddesine göre, sermayesinin yarısından fazlası kamu kurum ve kuruluşlarına ait olan ya da hisselerinin çoğunluğu üzerinde bu kurum ve kuruluşların idare ve temsil yetkisi bulunan ve özel kanunla kurulmuş bankalarda 26.12.2003 tarihinden önce bankacılık teamüllerine göre teminatlı ve/veya yetersiz teminatlı kredi kullanıp da vadesi geçtiği halde henüz ödenmemiş, süresi uzatılmış veya yeniden yapılandırılmamış kredileri kullananlar ya da yeniden yapılandırma şartlarını ihlal edenler ile münferit veya karşılıklı verilen banka teminat mektupları, kabul kredileri ve avaller, taşınır ve taşınmaz rehni, ipotek, üst hakkı, intifa hakkı ve oturma hakkı gibi her türlü sınırlı ayni hak tesisine ilişkin sözleşmeden doğan hakların da diğer bankaların ve üçüncü kişilerin muvazaadan ari hakları aleyhine olmamak üzere Fon alacaklarının tahsiline ilişkin 123, 134, 136, 137, 138, 140, 142 ve 165. madde hükümleri bankalarınca uygulanır. 5411 Sayılı Kanun’un 140. maddesine göre Fon bankaları, faaliyet izni kaldırılan veya tasfiyeleri Fon eliyle yürütülen bankaların iflas ve tasfiye idarelerinin alacaklarının tahsilini teminen yapacakları her türlü işlem, dava ve icra takipleri, bu dava ve takiplerin borçlularınca kabul edilmek suretiyle kesinleştirilmesi, her türlü vergi, resim, harçtan muaftır.
Harçlar Kanunu’nun 123/3. maddesine göre bankalar, finansman şirketleri, yurt dışı kredi kuruluşları ve uluslar arası kurumlarca kullandırılacak kredilere, bunların teminatlarına ilişkin işlemler yargı harçları hariç harçlardan muaftır.
4603 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketi ve Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanun’un geçici 4. maddesine göre, yeniden yapılandırma süreci içinde, bankalarca kredi alacaklarının tahsili amacıyla açılmış veya açılacak dava veya takipler sonuçlanıncaya kadar 492 Sayılı Harçlar Kanunu’nun 2, 23 ve 29. maddeleri hükümleri uygulanmaz.
4842 Sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un geçici 3. maddesi uyarınca, 4603 Sayılı Kanun kapsamında bankalarca yeniden yapılandırma süreci içinde açılmış veya açılacak dava ve takipler sonuçlanıncaya kadar 492 Sayılı Harçlar Kanunu’nun 2, 23 ve 29. maddeleri hükümleri uygulanmaz.
5230 Sayılı Pamukbank Türk Anonim Şirketinin Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketine devri ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun’un 11. maddesine göre, 4603 Sayılı Kanuna tabi bankalarca yeniden yapılandırma sürecinde açılmış veya açılacak dava ve takipler sonuçlanıncaya kadar 492 Sayılı Harçlar Kanunu’nun 2, 23 ve 29. maddeleri hükümleri uygulanmaz.
06.11.2010 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan Bakanlar Kurulu’nun 12.10.2010 gün ve 2010/964 sayılı kararı ile 4603 Sayılı Kanun’un 2. fıkrasında yer alan kamu bankalarının yeniden yapılandırılması ve hisse satış işlemlerine ilişkin süre 25.11.2010 tarihinden geçerli olmak üzere 5 yıl uzatılmıştır. Yani 4603 Sayılı Kanun’un geçici 4. maddesinden kaynaklı muafiyet 25.11.2015 tarihinde sona ermiştir.
Bunun yanında 6741 sayılı Kanun ile Türkiye Varlık Fonu Yönetimi A.Ş. kurulmuştur. Şirkete bağlı olarak Türkiye Varlık Fonunu’nun kurulacağı 3. maddesinde, Muafiyet ve İstisnalar ise 8. maddesinde düzenlenmiştir. Yine Türkiye Varlık Fonuna bağlı olarak alt fonlar ve şirketler kurulabileceği, 8. maddede belirtilen bu muafiyet ve istisnalardan Türkiye Varlık Fonu Yönetimi A.Ş., Türkiye Varlık Fonu, Türkiye Varlık Fonu Yönetimi A.Ş. tarafından kurulacak şirketler ve alt fonların yararlanabileceği hüküm altına alınmıştır.
T.Halk Bankası A.Ş.’nin %51,11 oranındaki hissesinin özelleştirme kapsam ve programından çıkartılarak 19.08.2016 tarih ve 6741 sayılı Kanun’un 4. maddesinin (a) bendi uyarınca Türkiye Varlık Fonuna devri kararlaştırılmış ise de, 6741 sayılı Kanun’un 8. maddesinde belirtilen muafiyet ve istisnalardan yararlanabilecek statüye getirilmediği, halen bağımsız tüzel kişiliğini koruduğu anlaşılmaktadır.
Son olarak 24.12.2017 tarih ve 30280 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 696 sayılı KHK’nin 11. maddesi ile 6219 sayılı Türkiye Vakıflar Bankası T.A.O. Kanunu’na eklenen Geçici 5. madde ile sermayesindeki kamu payı %50’nin altına düşünceye kadar kredi alacaklarının tahsili amacıyla T. Vakıflar Bankası T.A.O. tarafından açılmış veya açılacak dava veya takiplerde 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 2, 23 ve 2. maddeleri ile 2548 sayılı Kanun’un 1. maddesinin T. Vakıflar Bankası T.A.O. hakkında uygulanmayacağı düzenlenmiştir.
Görüldüğü gibi, 5411 Sayılı Bankacılık Kanunu’nun geçici 13. maddesinden kaynaklı harçtan muafiyetin 26.12.2003 tarihinden önce kullandırılan kredilere ilişkin olması, Harçlar Kanunu’nun 123. maddesindeki muafiyetin bankalarca kullandırılacak kredileri kapsaması, 4603 Sayılı Kanun’un geçici 4. maddesinden kaynaklı muafiyetin Bakanlar Kurulu’nun 12.10.2010 tarihli kararı ile 25.11.2010 tarihinden itibaren 5 yıl uzatılması suretiyle 25.11.2015 tarihinde sona ermesi, 6741 sayılı Kanun’un 8. maddesinde fona devredilen kurum ve kuruluşların yargı harçlarından müstesna tutulmasına yönelik açık bir hüküm bulunmaması ve son olarak 6219 sayılı Kanun’un yalnızca Türkiye Vakıflar Bankası T.A.O. yönelik düzenleme içermesi nedeniyle, davacı T. Halk Bankası A.Ş.’nin bu davada harçtan muafiyeti bulunmamaktadır.
Harçlar Kanunu’nun 27-28. maddelerine göre; harca tabi davalarda, dava açılırken davacıdan bir başvurma harcı ve nispi harca tabi davalarda nispi karar ve ilam harcının dörtte biri peşin olarak alınır.
Yine aynı Kanun’un “Harç Ödenmeyen İşlemler” başlığını taşıyan 32. maddesinde ise, “Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemler yapılmaz. Ancak, ilgilisi tarafından ödenmeyen harçları diğer taraf öderse işleme devam olunmakla beraber bu para muhakeme neticesinde ayrıca bir isteğe hacet kalmaksızın hükümde nazara alınır.” hükmüne yer verilmiş olup kural olarak yargı harçlarının davanın açıldığı sırada ödenmesi gerekir. Dava açılırken, harcın eksik alınmış olması halinde, mahkemece davaya devam olunabilmesi için harcın Harçlar Kanunu’nun 30 ve 33. maddeleri uyarınca tamamlanması yoluna gidilmeli ve davacıya eksik harcı yatırması için süre verilmelidir.
Davacı tarafından verilen süre içinde (takip eden celseye kadar) harç yatırılmadığı takdirde, Harçlar Kanunu’nun 30. maddesi gereğince davaya devam edilmez. O takdirde HMK’nun 150. maddesi gereğince dosyanın işlemden kaldırılmasına akabinde üç ay içinde yenilenmemesi halinde davanın açılmamış sayılmasına karar verilmelidir.
Açıklanan bu durum karşısında; davacı bankanın çılan dava uyarınca harçtan muafiyetinin bulunmadığı, davanın açılması sırasında yatırılması gerekli başvurma harcı ve peşin harcın yatırılmadığı sabit olmakla, harç eksikliğinin yukarıda izah edilen şekilde giderilmesi yoluna gidilmeksizin işin esasına girilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmediğinden mahkemece verilen kararın HMK’nun 355 ve 353/(1)-a-4. maddeleri uyarınca re’sen kaldırılmasına, kaldırma kararının sebep ve şekli gözetilerek taraf vekillerinin istinaf itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına dair aşağıda belirtilen şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Trabzon Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 07.11.2019 tarih ve 2018/613 Esas, 2019/429 Karar sayılı kararının, HMK’nun 355 ve 353/(1)-a-4. maddeleri uyarınca re’sen KALDIRILMASINA,
2-Dosyanın HMK 353/(1)-a maddesi gereğince Dairemiz kararına uygun şekilde yeniden bir karar verilmek üzere MAHKEMESİNE GÖNDERİLMESİNE,
3-Kaldırma kararının sebep ve şekli gözetilerek taraf vekillerinin istinaf itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer OLMADIĞINA,
4-İstinaf kanun yolu başvurusunun kabulü nedeniyle başvuru sırasında alınan peşin harcın başvuru sahibi TARAFLARA İADESİNE,
5-İstinaf kanun yolu başvurusu nedeniyle taraflarca yapılan yargılama giderlerinin mahkemesince verilecek nihai kararla hüküm altına ALINMASINA,
6-İstinaf kanun yolu başvurusunun incelenmesi sırasında duruşma yapılmadan karar verildiğinden bu aşama için taraflar yararına vekalet ücreti takdirine yer OLMADIĞINA,
7-Kararın taraflara tebliği, harç ve gider/delil avansı iadesi işlemlerinin yerel mahkemece yerine GETİRİLMESİNE,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, HMK’nun 353/(1)-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere 24/02/2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

Başkan
e-imzalıdır.

Üye
e-imzalıdır.

Üye
e-imzalıdır.

Katip
e-imzalıdır.