Emsal Mahkeme Kararı Trabzon Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi 2020/1212 E. 2020/1175 K. 29.12.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. TRABZON BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 4. HUKUK DAİRESİ

T.C.
TRABZON
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
4. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2020/1212
KARAR NO : 2020/1175

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : TRABZON ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 14/10/2020
NUMARASI : 2019/166 Esas-2020/318 Karar

DAVACI :
VEKİLİ : Av. …
DAVALI : … -…
VEKİLİ : Av. …
DAVANIN KONUSU : Menfi Tespit
KARAR TARİHİ : 29/12/2020
KARAR YAZIM TARİHİ : 29/12/2020
Taraflar arasında görülen davanın yapılan yargılaması sonucunda verilen karara karşı davacı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine HMK’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı tarafından müvekkili aleyhine Trabzon İcra Müdürlüğünün 2019/2188 Esas sayılı dosyası üzerinden faturaya dayalı alacak uyarınca ilamsız icra takibine başlandığını, müvekkilinin takip dayanağı faturalar uyarınca davalıya borcunun bulunmadığı gibi faturalarda belirtilen işlerin de müvekkili adına yapılmadığını ileri sürerek icra takibi uyarınca davalıya borçlu olunmadığının tespitine, davalı aleyhine tazminata hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın kötü niyetle ve takibi sürüncemede bırakmak adına açıldığını savunarak davanın reddi ile davacı aleyhine tazminata hükmedilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
Mahkemece iddia, savunma ve dosya kapsamına göre; “Dava, davalı alacaklı tarafından davacı aleyhine yapılan ve davacı borçlu tarafından süresinde itiraz edilmediği için kesinleşmiş olan icra takibine karşı açılmış menfi tespit davasıdır. Davacı şirket takibe konu faturalardan kaynaklı borcunun olmadığına yönelik menfi tespit davası açmış ise de; yapılan yargılama da tarafların ticari defter ve belgeleri üzerinde aldırılan bilirkişi raporunda davacının ticari defterlerinde faturalara ilişkin herhangi bir kayda rastlanmadığı, davalının usulüne uygun açılış ve kapanış tasdikleri yapılan ticari defterlerinde ise faturalara ilişkin alacağının mevcut olduğunun belirtildiği, davaya konu faturalar incelendiğinde, açık fatura olduğu görüldüğü, davalının davacı şirkete servis ücreti, su motor sarımı bakımı yönünde hizmete yönelik fatura kesmiş olduğu, hizmet alımı olmadığının davacı tarafından ispat edilmesi gerektiği, dosya kapsamında davacının bu hususta iddialarını ispat edemediği, davalının açık faturalardan kaynaklı alacağının mevcut olduğu” gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davalı tarafından verilen kesin süreye rağmen ticari defterlerin sunulmadığını, süresinden sonra ibraz edilen defterler uyarınca inceleme yapılamayacağını, davacının müvekkilinin ticari defterlerinde kayıtlı olmayan alacağı ispat etme yükümlülüğünün bulunduğunu, mahkemece alacağın varlığı usulünce kanıtlanmadan yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verilmesinin isabetsiz olduğunu belirterek kararın kaldırılması istemiyle istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
Dava, faturaya dayalı icra takibi sonrasında açılan menfi tespit istemine ilişkindir.
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; 6100 sayılı HMK’nun 355. maddesindeki düzenleme gereğince, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine aykırılık bulunup bulunmadığı hususlarıyla sınırlı olarak inceleme yapılmıştır.
Davalı alacaklı tarafından, davacı aleyhine Trabzon İcra Müdürlüğünün 2019/2188 Esas sayılı dosyasında faturaya dayalı alacak nedeniyle asıl alacak ve fer’ileriyle birlikte toplam 85.383,83-TL’nin tahsili için icra takibine başlandığı, takip uyarınca bu davanın açıldığı, davanın açılması sırasında dava değeri 8.500,00-TL gösterilerek bu miktar üzerinden harç yatırıldığı hususu sabittir.
Kural olarak alacaklı, alacağının tümü için dava açmak zorunda olmayıp, alacağının belli bir bölümünü dava konusu yapabilir. Zira; hiç kimse kendi lehine olan davayı (tam dava) açmaya zorlanamaz.(HMK m.24/2)
Bu bağlamda davacının alacağının şimdilik belli bir kesimi için açtığı davaya, kısmi dava denilir. Kısmi dava 6100 sayılı HMK’nun 109. maddesinde düzenlenmiş olup, maddenin birinci fıkrasında; “Talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmı da dava yoluyla ileri sürülebilir” denilmiştir.
Bir davanın kısmi dava olarak nitelendirilebilmesi için, alacağın tümünün aynı hukuki ilişkiden (mesela, ödünç veya satış sözleşmesinden) doğmuş olması ve bu (aynı hukuki ilişkiden doğan) alacağın şimdilik bir kesiminin dava edilmesi gerekir.
Dava konusu alacak, bir alacağın belli bir kesimi değil (bilakis bağımsız bir alacak) ise, o zaman dava, kısmi dava olarak nitelendirilemez.
Davacının davasını açıkça kısmi dava olarak nitelendirmesi zorunlu değildir. Davacının kısmi dava mı yoksa tam dava mı açtığı, dava dilekçesinden (talep neticesinden) anlaşılır. Davacı, dava sebebi olarak gösterdiği vakıalardan doğan alacağının tümünü mü, yoksa yalnız bir kesimini mi istediğini açıkça bildirmelidir. (m.119, 1/ğ). Aksi halde, yani davacı alacağının yalnız bir kesimi için dava açtığını bildirmemiş ise, dava, kısmi dava değil tam dava sayılır.
Hukukumuzda kısmi dava açılması mümkündür. (HMK m.109) Bundan başka, kısmi davanın mümkün olması, hiç kimsenin kendi lehine olan davayı (yani tam dava) açmaya zorlanamayacağı kuralına (HMK m.24) da uygundur. Borçlar Hukuku bakımından da, alacaklının alacağının bir kısmını istemesine (dava etmesine) bir engel yoktur. (TBK m.84).
Şu halde, alacaklı, alacağının tümü için dava açmak zorunda olmayıp, alacağının şimdilik belli bir kısmını dava konusu yapabilir. Ancak, alacaklının böyle bir kısmi dava açmada korunmaya değer (meşru) bir hukuki yararının bulunması gerekir.
Kısmi davanın açılması mümkün olan hallerde davacının, yargılama giderlerinden tasarruf etmek için, kısmi dava açmasında korunmaya değer (meşru) bir hukuki yararı vardır. Buna karşılık, bir alacağın (keyfen) küçük parçalara bölünerek, her parça için ayrı ayrı dava açılmasında, korunmaya değer bir hukuki yarar yoktur.
Davacının, alacağını küçük parçalara bölerek her parça için ayrı kısmi dava açmasında korunmaya değer bir hukuki yararı olmadığı gibi, böyle bir davranışı hakkın kötüye kullanılması olarak da nitelendirilebilir. (TMK.m.2) Bu nedenle, bu şekildeki kısmi davaların, esasına girilmeden, caiz (mesmu) olmadıklarından dolayı reddi gerekir.
Kısmi dava açabilmesi için alacaklının bu davayı açmada korunmaya değer bir hukuki yararının bulunması şarttır. Hukuki yarar; dava konusuna ilişkin dava şartlarından olup; dava açıldığı anda var olmalıdır. Mahkemece, esas hakkındaki incelemeye geçilmeden önce; talep sahibinin bu hususta hukuki yararının bulunup bulunmadığına bakılmalı, hukuki yarar varsa talebin esasının incelenmesine geçilmelidir.
Somut olayda; dava menfi tespit istemine ilişkin olup menfi tespit davalarının kısmi dava olarak açılmasına olanak bulunmadığından davacının borçlu olmadığının tespitini istediği miktarı açıkça belirtmesi gereklidir. Davacı vekilince dava dilekçesinde Trabzon İcra Müdürlüğünün 2019/2188 Esas sayılı dosyasında takip konusu yapılan alacak kadar borçlu olunmadığının tespitinin talep edilmiş olması karşısında dava değerinin icra dosyasında talep edilen alacak miktarı olan 83.383,83-TL olarak kabulü zorunludur.
Bilindiği üzere harçlar, kamu hizmetinden yararlananların bu hizmetler dolayısıyla hizmetin maliyetine bir ölçüde katılmak üzere ödedikleri meblağlardır. Yani idarece yapılan belirlenmiş bir hizmet sonucu kamu hizmetinden yararlanma karşılığı olarak bu hizmetten yararlananlar tarafından ödenmesi gereken kamu geliri niteliğini taşımaktadır. Bir kamu hizmetinden dolayı harç alınabilmesi, bu hizmetin kanunla belirlenmesine ve bu hususla ilgili harç alınmasına ilişkin düzenlemelerin de kanunda yer almasına bağlıdır.
Nitekim, T.C. Anayasası’nın 73. maddesine göre, “Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır”. Bu anlamda, bir kişi ya da kurumun harçtan muaf olup olmayacağı, kişi ya da kurumlarca yapılan bir işlemin harçtan müstesna olup olmayacağı yalnız yasa ile düzenlenir. Harçlardan muafiyeti ya da istisnaları düzenleyen kanun, genel nitelikteki Harçlar Kanunu olabileceği gibi her hangi bir kanun da olabilir. Bir kişi ya da kurumun yargılama harçlarından muaf olabilmesi için muafiyeti düzenleyen yasada o kurumun “yargılama harçlarından muaf olduğu” açık ve net bir şekilde hüküm altına alınmalıdır. Vergi ve harçların yasallığı ilkesi bunu gerektirir.
Harçlar Kanunu’nun 27-28. maddelerine göre; harca tabi davalarda, dava açılırken davacıdan bir başvurma harcı ve nispi harca tabi davalarda nispi karar ve ilam harcının dörtte biri peşin olarak alınır.
Yine aynı Kanun’un “Harç Ödenmeyen İşlemler” başlığını taşıyan 32. maddesinde ise, “Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemler yapılmaz. Ancak, ilgilisi tarafından ödenmeyen harçları diğer taraf öderse işleme devam olunmakla beraber bu para muhakeme neticesinde ayrıca bir isteğe hacet kalmaksızın hükümde nazara alınır.” hükmüne yer verilmiş olup kural olarak yargı harçlarının davanın açıldığı sırada ödenmesi gerekir. Dava açılırken, harcın eksik alınmış olması halinde, mahkemece davaya devam olunabilmesi için harcın, Harçlar Kanunu’nun 30 ve 33. maddeleri uyarınca tamamlanması yoluna gidilmeli ve davacıya eksik harcı yatırması için süre verilmelidir.
Davacı tarafından verilen süre içinde (takip eden celseye kadar) harç yatırılmadığı takdirde, Harçlar Kanunu’nun 30. maddesi gereğince davaya devam edilmez. O takdirde HMK’nun 150. maddesi gereğince dosyanın işlemden kaldırılmasına akabinde üç ay içinde yenilenmemesi halinde davanın açılmamış sayılmasına karar verilmelidir.
Davanın açılması sırasında 8.500,00-TL üzerinden nispi karar ve ilam harcının yatırılmış olması karşısında; davacının açılan dava uyarınca harçtan muafiyetinin veya adli yardım talebinin bulunmadığı, davanın açılması sırasında yatırılması gerekli başvurma harcı ve peşin harcın eksik yatırıldığı sabit olmakla, harç eksikliğinin yukarıda izah edilen şekilde giderilmesi yoluna gidilmeksizin işin esasına girilerek yazılı şekilde karar verilmesi isabetsiz olmuştur.
Kabule göre de kambiyo senetlerinden kaynaklı olanlar hariç olmak üzere menfi tespit davalarında ispat yükünün davalı alacaklıda olduğunun da gözetilmemesi doğru görülmemiştir.
Açıklanan bu durum karşısında mahkemece verilen kararın HMK’nun 355 ve 353/(1)-a-4. maddeleri uyarınca re’sen kaldırılmasına, kaldırma kararının sebep ve şekli gözetilerek davacı vekilinin istinaf itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına dair aşağıda belirtilen şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Trabzon Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 14.10.2020 tarih ve 2019/166 Esas, 2020/318 Karar sayılı kararının, HMK’nun 355 ve 353/(1)-a-4. maddeleri uyarınca re’sen KALDIRILMASINA,
2-Dosyanın HMK 353/(1)-a maddesi gereğince Dairemiz kararına uygun şekilde yeniden bir karar verilmek üzere MAHKEMESİNE GÖNDERİLMESİNE,
3-Kaldırma kararının sebep ve şekli gözetilerek davacı vekilinin istinaf itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer OLMADIĞINA,
4-İstinaf kanun yolu başvurusunun kabulü nedeniyle başvuru sırasında alınan peşin harcın DAVACIYA İADESİNE,
5-İstinaf kanun yolu başvurusu nedeniyle davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin mahkemesince verilecek nihai kararla hüküm altına ALINMASINA,
6-İstinaf kanun yolu başvurusunun incelenmesi sırasında duruşma yapılmadan karar verildiğinden bu aşama için davacı yararına vekalet ücreti takdirine yer OLMADIĞINA,
7-Kararın taraflara tebliği, harç ve gider/delil avansı iadesi işlemlerinin yerel mahkemece yerine GETİRİLMESİNE,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, HMK’nun 353/(1)-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere 29/12/2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.


Başkan

e-imzalıdır.

Üye

e-imzalıdır.

Üye

e-imzalıdır.

Katip

e-imzalıdır.