Emsal Mahkeme Kararı Trabzon Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2020/52 E. 2020/58 K. 21.02.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. TRABZON BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ
T.C.
TRABZ ON
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3 HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2020/52
KARAR NO : 2020/58

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
Ü YE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Trabzon Asliye Ticaret Mahkemesi
NUMARASI : 2017/222 Esas, 2019/455 Karar
DAVACI :

VEKİLİ

DAVALI
DAVANIN KOSUNU : Eser Sözleşmesine Dayalı Alacak
KARAR TARİHİ : 21/02/2020
KARAR YAZIM TARİHİ : 02/03/2020

Taraflar arasında görülen eser sözleşmesine dayalı alacak davasının yapılan yargılaması sonucunda verilen karara karşı davacı ve davalı vekilleri tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine HMK’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
Davacı vekili 30/05/2017 havale tarihli dava dilekçesinde özetle; “Taraflar arasında akdedilen 20/03/2014 tarihli taşeron sözleşmesi ile davacının, davalı tarafından Trabzon ilinde yapılan …..in mekanik tesisat işlerinin yapımına ilişkin anlaştıklarını, davacı şirketin aylık olarak hak edişleri yaptığını ve her ay faturalandırıldığını, hak edişlerin 2-3 ay yattıktan sonra bir daha davacıya ödeme yapılmadığını, yapılan ödemelerin de davacı şirketin izni ve bilgisi dışında yetkisiz kişilere yapıldığını, davalı tarafından ödemelere davacı şirketin dava dışı ……’e vermiş olduğu 3 günlük vekaletin dayanak olarak gösterildiğini, yetkisiz kişilere yapılan ödemelere ilişkin Trabzon Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2016/8606 soruşturma sayılı dosya üzerinden suç duyurusunda bulunulduğunu ve soruşturmanın halen derdest olduğunu, yapılan bu ödemelerde ana sözleşmenin 6.3.3 maddesine göre gerekli olan evrakların ikmal edilmediğini, davacının edimini eksiksiz ve kusurdan ari olarak tamamlayıp işi teslim etmesine rağmen sözleşme gereği davacıya ödenmesi gereken bedelin eksik ödendiğini, davalı tarafa …………….ila ……. seri nolu faturaların kesilerek ihtarnameler ile davalı tarafın temmerrüde düşürüldüğünü” beyan ederek fazlaya ilişkin tüm hak ve tazminat talepleri saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000,00 TL alacağın Ankara 16. Noterliği’nin 06/08/2015 tarih ve ….. yevmiye sayılı ihtarnamesi ile mütemerrüt kılındığı tarihten itibaren işleyecek reeskont ticari faiziyle birlikte davalıdan tahsiline ve yargılama giderleri ile ücreti vekaletin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili 31/07/2017 havale tarihli cevap dilekçesinde özetle; “Davalı ile davacı arasında imzalanan 20/03/2014 tarihli sözleşmenin 27. maddesine göre sözleşmenin veya eklerinin hüküm ve tatbikinden doğabilecek her türlü ihtilafın hakem yolu ile çözümleneceğini, hakemin tarafların seçtiği birer hakem ve bu iki hakemin seçtiği bir hakemle üç kişiden oluşacağını, hakemlerin TOBB, MMO, TTMD gibi kurumlardan ve en az iki kişi mühendis olarak şekilde seçileceğini, hakem kararının kesin olduğunu ve tarafların bu karara uymak zorunda olduklarını, HMK’nun 412. maddesi gereğince yargı yoluna itiraz ettiklerini; işin esası yönünden ise, tarafların Trabzon …….in mekanik işinin yapılması konusunda anlaştıklarını, buna istinaden davacı tarafından faturaların kesildiğini, davalının da bu faturaların karşılığını, gerek nakit, gerek çek, gerekse davacı şirket yetkililerinin talimatıyla gereken yerlere yapıldığını, bu durumun şirket kayıtlarıyla da sabit olduğunu, ayrıca davacının dava dilekçesinde bahsi geçtiği üzere bir kısım ödemelerin davacı şirketin talimatları doğrultusunda, davacı şirketin Siirt Noterliğinin 18/09/2012 tarih ve …… yevmiye numaralı vekaletnamesi ile aynı noterliğin 24/03/2015 tarih ve …… yevmiye numaralı vekaletnamesi gereği yetkilendirmiş olduğu dava dışı İ…….’e yapılan ödemelerin geçerli olduğunu, nitekim 23/09/2014 tarih ve 8659 sayılı Ticaret Sicili Gazetesine göre dava dışı …..’in şirket ortağı olarak pay sahibi olduğunu, davalı şirket kayıtları incelendiğinde, eksik ödeme bulunmadığının görüleceğini, ayrıca tüm faturaların kabul edilerek eksik-ayıp ihbarında bulunulmadığına ilişkin davacı iddiasını kabul etmediklerini, yapılan işin bir kısmında sonradan ortaya çıkan ayıp bulunduğunu, bu ayıbın davacıya bildirilmesine rağmen eksikliklerin yerine getirilmediğini, sonradan ortaya çıkan bu ayıpların otelin işler vaziyette olması sebebiyle kendileri tarafından giderildiğini, buna ilişkin faturaların da şirket kayıtlarında bulunduğunu, davacı şirket ortakları arasında sorunların olduğunu, kendileri tarafından davacı şirkete verilen çeklerin koplayanıp, imza taklidi yapıldığını, bu olaya ilişkin Trabzon Cumhuriyet Başsavcılığının 2015/9135 Soruşturma sayılı dosyasında suç duyurusunda bulunduklarını, yine davacı şirket ortaklarından …….’nın Cumhuriyet Savcılığındaki ifadesinde …….’e yapılan ödemeleri kabul ettiğini ancak bu ödemelerin 3 günlük vekalete istinaden yapıldığını iddia ettiğini ” beyan ederek davanın reddini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:
İlk Derece Mahkemesi tarafından yapılan yargılama sonucunda; “Dava konusu uyuşmazlığın taraflar arasında akdedilen taşeron sözleşmesinden kaynaklı davacı tarafından yapılan işe dair hakediş alacağının tahsili talepli kısmi dava olduğu, davacının dava dilekçesi ekinde ilgili sözleşmeyi iş teslim tutanakları ve davalıya kesilen faturaları sunduğu, dosyaya getirtilen tüm bilgi ve belgeler tarafların dosyaya sundukları deliller ve ticari defterler incelenmek suretiyle dosyanın SMMM bilirkişisine tevdii edildiği, dosya üzerinden alınan kök rapor ve ek rapora göre; davacının defter kayıtlarında 31/12/2015 tarihi itibariyle davalıya tanzim ettiği faturaların karşılığı olarak davalıdan 3.774.718,07 TL alacak bakiyesinin yer aldığı; davalının 2014-2015-2016 ve 2017 defter kayıtlarına göre davacıya 30/05/2017 dava tarihi itibariyle 40.501,41 TL borç bakiyesinin yer aldığının tespit edildiği, alınan raporların denetime açık ve hüküm kurmaya elverişli olduğu” gerekçesiyle davacının davasının kabulüne karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davacı vekili ve davalı vekili tarafından ilk derece mahkemesince verilen nihai karara karşı yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuş, davalı vekili tarafından istinaf dilekçesi ile birlikte davacının istinaf dilekçesine karşı cevaplarını da bildirilmiştir.
Davacı vekili 02/01/2020 tarihli istinaf dilekçesinde özetle;
1- İlk Derece Mahkemesi tarafından davanın kabulüne karar verilmiş ise de; davacı tarafından fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak kısmi alacak davası açılması nedeniyle, mahkemenin fazlaya ilişkin hakları tespit etmeden ve belirlemeden sadece 10.000 TL üzerinden davanın kabulüne karar vermesinin hatalı olduğunu, mahkeme tarafından dava konusunun değerinin tespit edilmediğini,
2- Dava konusu faturaların davalı tarafın defterlerine işlendiğini, dolayısıyla davalı tarafın malı / hizmeti aldığını, bu durumda fatura bedellerinin davacıya ödendiğinin ispatının davalı tarafta olduğunu, davalı tarafın mahkemeye sunduğu ödeme evraklarının usulsüz ve bir kısmının da sahte olduğunu, ödeme evraklarında sahte imzaların bulunduğunu, bu hususları bilirkişi raporuna itiraz dilekçelerinde belirttiklerini ve halihazırda buna ilişkin soruşturmanın da devam ettiğini, otelin ruhsatındaki sıkıntıdan dolayı o dönemin belediye başkanı olan ….. ve oğlu ……..’ye otelin ruhsatı karşılığında bu ödemelerin yapıldığını, seçimlerden çok kısa bir süre önce de …….li tarafından otelin ruhsatının imara ve mevzuata aykırı bir şekilde çıkarıldığını, ödenen rüşvet paralarının davacının bakiyesinden düşürüldüğünü,
3- Davalı şirketin defter kayıtlarında belirtmiş olduğu çek, dekont, fatura, müşteri çeki ve 3. kişilere vermiş oldukları ödemeleri kabul etmediklerini, davalı tarafın hangi ödemenin kime, nasıl ve ne şekilde yapıldığını ispat etmesi gerektiğini, bu nedenle davalının yapmış olduğu tüm bu ödemelere itiraz ettiklerini, özellikle davalı şirketin 31/12/2015 ve sonrasındaki müşteri çekleri şeklindeki ödemelerinin şüpheli olduğunu, bu çeklerin hiçbirinin davacı şirkete verilmediğini, ne şekilde davacı şirketin bakiyesinden düşürüldüğünün anlaşılmadığını, bu çeklerin seri numaralarının davalı taraftan istenilmesini ve çeklerin kime verildiğinin ve bankadan kim tarafından çekildiğinin araştırılması gerektiğini, mahkeme tarafından bu konuda araştırma yapılmadığını,
4-Davacı tarafın bakiyesinden düşürülen çek, müşteri çeki ve 3. kişilere yapılan ödemelerin hiçbirinin davacı şirkete verilmediğini ve davacı şirketin hesaplarına yatırılmadığını, davalı tarafın ödemelerini bizzat davacı tarafa yapması gerektiğini, 3. kişilere yapılan bu ödemelerin davacı taraf bakımından hüküm ifade etmediğini, kaldı ki davacı tarafça ödemelerin 3. kişilere yapılması yönünde bir talimatın da bulunmadığını,
Beyan ederek istinaf talebinin kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının lehlerine kaldırılmasını talep etmiştir.
Davalı vekili 07/01/2020 tarihli istinaf dilekçesinde özetle;
1-“İlk derece mahkemesi tarafından 2 kez rapor aldırıldığı, aldırılan raporlara göre davacının 40.501,41 TL alacağının olduğunun iddia edildiği, ancak otelin eksik imalatı dolayısıyla davalı tarafın yapmış olduğu sonraki harcamaların dikkate alınmadığı, verilen kararın bu yönüyle eksik olduğu” gerekçesiyle kararı istinaf etmiş,
Davalı vekili 07/01/2010 tarihli istinaf dilekçesi ile aynı zamanda davacının istinaf dilekçesine karşı cevaplarını sunmuş olup; davalı vekili davacının istinaf dilekçesine karşı cevaplarında özetle;
1-Davacının davasının tamamen kabul edildiğini, bu nedenle davacının istinaf yoluna başvurmakta hukuki yararının bulunmadığını,
2-Ticari defterlere kaydedilen faturaların esas alınmasına itirazının bulunmadığını, davalı tarafın ticari defterlerini usulüne uygun tuttuğunu, davacının ise sanki yıllarca alacak tahsil etmemiş gibi ticari defterlerinde alacak kaydı bulunmadığı gibi defterlerinin de noter tasdikinin olmadığını, HMK 222/4 maddesine göre davacının onaysız olan defterlerinin delil olarak değerlendirilemeyeceğini, bu bakımdan davalı tarafın ticari kayıtları esas alınarak rapor düzenlendiğini ve buna göre hüküm kurulduğunu, davacının raporun tebliğ edilmesine rağmen ıslah dilekçesi vermediğini, bu nednle de ilk derece mahkemesinin 10.000 TL üzerinden hüküm kurduğunu, istinaf sebebi olarak açıklanan eksik imalat bedeli dışında kararda isabetsizlik bulunmadığını,
3-Davacı tarafından ödemelerin belgelerinin bulunmadığı ve sahte olduğu iddia edilse de; ödemelerin tamamının davacı şirket yetkilisi tarafından verilen ödeme talimatları ile yapıldığını, buna ilişkin belgelerin dosyaya sunulduğunu, davacı taraf dava dışı …….in davacı şirket yetkilisi olmadığını, bu kişiye verilen vekaletin süreli olduğunu iddia etse de; kendileri tarafından dosyaya sunulan Siirt Noterliğinin …. ve … yevmiye numaralı vekaletnameleri ve Ticaret Sicil Gazetesine göre, davalı ….’in şirketi temsile süresiz ve tam yetkili olduğunu, davacının da bu durumun farkında olduğunu ve yargılama sırasında böyle bir iddiası bulunmamasına rağmen istinaf aşamasında bazı evrakların sahte olduğunu iddia ettiğini,
4-Yapılan çek ödemelerinin her birinin sureti ve teslim belgesinin dosyada mevcut olduğunu,
5-Davacı şirket yetkililerinin kendi aralarında sorunlar yaşadıklarını, davacı şirkete kendileri tarafından verilen çeklerin kopyalanıp, imza taklit edilerek menfaat elde edilmeye çalışıldığı, buna ilişkin Trabzon Cumhuriyet Başsavcılığının 2015/9135 soruşturma sayılı dosyasında suç duyurusunda bulunulduğunu, keza davacı şirket ortaklarında ……’un, Siirt Cumhuriyet Başsavcılığına vermiş olduğu 09/06/2017 tarihli şikayet dilekçesi ile diğer şirket yetkilisi ……’in yapmış olduğu tahsilatları kabul ettiği, ancak dava dışı …….’in bu tahsilatları 3 günlük vekaletnameye dayanarak alması nedeniyle suç duyurusunda bulunduğunu, ancak bu başvurusundan sonuç alamadığını, kısacası davacı şirket yetkililerinin, diğer şirket yetkilisinin yapmış olduğu işlemleri kabul etmeseler de; dava dışı …..’in şirket yetkilisi olup; tüm ödeme ve işlemlerin bilirkişi tarafından da dikkate alınan evraklara göre de bu kişinin talimatı ile yapıldığını, bu bakımdan davacı tarafın istinaf talebinin yersiz olduğunu,
6-Davacının bir miktar paranın bazı kişilere rüşvet olarak verildiği yönündeki iddiası ve suç duyurusunun yargılamayı uzatmak adına yapıldığını, bu konuda heniüz tahkikata geçilmediğini” belirtmiş,
Sonuç olarak; aldırılan bilirkişi raporunda alacak miktarının belli olduğunu, bu miktara göre ilk derece mahkemesi tarafından karar verildiğini, davacının davasının tamamen kabulüne karar verilmesi nedenleriyle davacının istinaf yoluna başvurmakta hukuki yararının bulunmadığını, davacı tarafın, davacı şirket yetkilisi olan ortağın işlemlerini kabul etmemesinin davalı taraf yönünden hüküm doğurmayacağını beyan ederek, ilk derece mahkemesi kararının yalnızca, “yapılan inşaatta sonradan ortaya çıkan ayıplar dolayısıyla davalı tarafından yapılan harcamaların dikkate alınmaması” nedeniyle eksik olduğu gerekçesiyle kararın davalı lehine kaldırılması isteminde bulunmuştur.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ, HUKUKİ SEBEP VE GEREKÇE:
Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan alacak davasıdır.
6100 sayılı HMK’nun 355. maddesi uyarınca inceleme, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılmış, kamu düzenine aykırılık olup olmadığı ise re’sen gözetilmiş ayrıca; HMK’nun 357. maddesindeki “İlk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunma istinafta dinlenemez ve istinafta yeni delillere dayanılamaz.” kuralı nazara alınmıştır.
Davacı dava dilekçesinde; taraflar arasından akdedilen ……in mekanik tesisat işlerinin yapımına ilişkin 20/03/2014 tarihli sözleşmeye göre, kendileri tarafından faturalandırılan hak edişlerinin, davalı tarafından 2-3 ay ödendikten sonra herhangi bir ödeme yapılmadığı, yapılan ödemelerin de yetkisiz kişilere yapıldığı iddiasıyla fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 10.000 TL üzerinden kısmi dava açmış, davalı ise faturaların karşılığını, gerek nakit, gerek çek, gerekse davacı şirket yetkililerinin talimatıyla gereken yerlere yapıldığını, bu durumun şirket kayıtlarıyla da sabit olduğunu, bir kısım yapımda sonradan ortaya çıkan ayıp bulunduğunu, bu hususun davacı tarafa bildirilmesine rağmen beyan ederek davanın reddini savunmuştur.
İlk derece Mahkemesince; “dosya üzerinden alınan kök rapor ve ek rapora göre; davacının defter kayıtlarında 31/12/2015 tarihi itibariyle davalıya tanzim ettiği faturaların karşılığı olarak davalıdan 3.774.718,07 TL alacak bakiyesinin yer aldığı; davalının 2014-2015-2016 ve 2017 defter kayıtlarına göre davacıya 30/05/2017 dava tarihi itibariyle 40.501,41 TL borç bakiyesinin yer aldığının tespit edildiği, alınan raporların denetime açık ve hüküm kurmaya elverişli olduğu” gerekçesiyle davanın kabulü ile 10.000 TL’nin ihtarname tarihi olan 02/05/2017 tarihinden işleyecek ticari faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine karar verilmiştir.
Taraflar arasında akdi ilişki bulunduğu ve işin teslim edildiği hususunda ihtilaf olmadığı, uyuşmazlığın; taraflar arasındaki sözleşmeye göre ödenmesi gereken hak edişlerin ödenip ödenmediği, ödeme yapıldıysa bu ödemelerin miktarı ve ödemelerin yetkili kişilere yapılıp yapılmadığı, yapılan işin ayıplı olup olmadığı, eksik ifa bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
Taraflar arasında yapılan 20/03/2014 tarihli sözleşmenin incelenmesinde; işverenin dava dışı ……Şirketi, yüklenicinin davalı ……Şirketi, Alt Yüklenicinin davacı … olduğu, sözleşmenin 3. maddesine göre sözleşmenin anahtar teslimi sabit birim fiyat usulüne göre yapıldığı anlaşılmıştır.
İlk derece mahkemesi tarafından; davacı ve davalı tarafın ticari defterleri üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak rapor alınmış, bilirkişi raporuna göre “davacının 2014 yılı ticari defterinin açılış ve kapanış onay tasdikinin yapılmış olup, sahibi lehine delil olma özelliğine sahip olduğu, davacının 2015 yılı ticari defterinin açılış onay tasdikinin yapılmış olup, kapanış onay tasdikinin yapılmadığı, bu nedenle sahibi lehine delil olma özelliğinin bulunmadığı, davacının defterlerinde 2014 ve 2015 yıllarına ait faturalar haricinde herhangi bir kaydın yer almadığı, davacı defterlerinde tahsilat bulunmadığı, kabul görmüş muhasebe standartlarına göre bu durumun alacak iddiasını desteklemediği, davacının ticari defterlerinin delil olma özelliği bulunduğunun mahkemece ka.bul görmesi halinde 31/12/2015 tarihi itibariyle davacının 3.774.718,07 TL alacağının bulunduğu,
Davalının 2014-2015 yılı ticari defterlerinun açılış ve kapanış tasdiklerinin bulunduğu, 2016-2017 yılı e-defter beyanlarının da GİB onaylarını ihtiva ettiği bu nedenle sahibi lehine delil olma özelliğinin bulunduğu, davalının 31/12/2016 tarihinde 2017 yılına devir olarak kayıtlarına göre davacıya 40.501,41 TL bakiye borcunun bulunduğu” rapor edilmiştir.
Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır (HMK 222/2). Bu şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerektiği ise üçüncü fıkrada düzenlenmiştir. Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur (HMK 222/4).
Yargıtay 15. HD’nin 02/11/2017 gün ve 2016/5060 E.-2017/3793 K. sayılı kararına göre; “… Eser sözleşmelerinde, kural olarak yapılan işin miktar ve değerini ispat yükü yüklenicide, iş bedelinin ödendiğini ispat yükü ise iş sahibindedir. Bir başka deyişle yüklenici yaptığı işin tutarını, iş sahibi de iş bedelini ödediğini kanıtlamak zorundadır.
Yapılan açıklamalar kapsamında dosya incelendiğinde; davalı vekili 26/07/2017 tarihli dilekçesi ile mahkeme tarafından sözleşme, ödeme belgeleri ve diğer tüm bilgi ve belgelerin ekte olduğunu beyan etmiş, davacı vekilince de 23/01/2018 tarihli dilekçe ile ödeme belgelerine ilişkin bir kısım beyanlarda bulunulmuş ise de; dilekçe ekinde olduğu belirtilen evrakların dosya içerisinde bulunmadığı, bilirkişi tarafından da ibraz edildiği beyan edilen belgelere ve davacının dava konusu alacağına dayanak olarak gösterdiği faturalara ilişkin herhangi bir inceleme yapılmadığı, raporlarda davacının davalıya yaptığı ödemelerin nereden kaynaklandığının açıklanmadığı, hakediş tutarlarının araştırılmadığı, davacı tarafından yargılamanın tüm aşamalarında yapılan ödemelerin şirketle ilgisi bulunmayan yetkisiz kişilere yapıldığı iddiası yönünden; mahkeme tarafından, yapılan ödemelerin dava konusu işle ilgili olup olmadığı, ödeme yapılan kişilerin yetkili olup olmadığının araştırılmadığı, taraflar arasında imzalanan 20/03/2014 tarihli sözleşmenin 5.1. maddesine göre sözleşme eklerinin dosya içerisine alınmadığı, sadece tarafların ticari defterleri üzerinde inceleme yapılarak yetersiz bilirkişi raporu ile karar verildiği, davalı tarafın cevap dilekçesinde eserde “sonradan ortaya çıkan ayıp” iddiasının, yine 25/05/2018 tarihli beyan dilekçesinde eksik ifa ve ayıplı imalat iddiası bulunmasına rağmen bu iddialar yönünden herhangi bir araştırma yapılmadığı, olumlu / olumsuz karar verilmediği anlaşılmıştır.
Bu noktada ayıplı iş ve eksik ifa kavramları üzerinde durmakta fayda vardır.
Ayıp; yasa ya da sözleşmede öngörülen unsurlardan birinin veya birkaçının eksikliği ya da olmaması gereken vasıfların olmasıdır. Eser sözleşmesi ilişkilerinde ayıbın varlığı ve bunun ileri sürülmesi defi niteliğinde olup itiraz niteliğinde olmadığından ileri sürülmedikçe bunun bilirkişiler ve mahkemece itiraz gibi nitelendirilerek kendiliğinden dikkate alınması mümkün değildir (Yargıtay 15. HD’nin 17.09.2013 gün, 2013/2829 Esas – 2013/4913 Karar sayılı ilamı ile benzer içtihat ve uygulamaları). Eksikler yönünden ise ayıp ihbarına gerek olmayıp, zamanaşımı süresi içerisinde eksikler yönünden istemde bulunulması mümkündür.
Yapılan açıklamaya göre; mahkemece keşif yapılarak sözleşmeye konu işte eksik ifa veya ayıplı ifa olup olmadığının değerlendirilmediği, ayıplı ifa olarak kabul edildiği takdirde davalı tarafından ayıp ihbarı def’i olup olmadığının gerekçede tartışılmadığı, eksik ifa olarak kabul edildiği takdirde; eksikler yönünden ayıp ihbarına gerek olmayıp, zamanaşımı süresi içerisinde eksikler yönünden istemde bulunulmasının mümkün olduğunun değerlendirilmediği anlaşılmıştır.
Tüm bu açıklamalar ışığında mahkemece yapılacak iş; davalı tarafın 26/07/2017 tarihli dilekçesi ile ibraz ettiğini beyan ettiği sözleşme, ödeme belgeleri ve diğer tüm bilgi ve belgeleri ile taraflar arasında imzalanan 20/03/2014 tarihli sözleşmenin 5.1. Maddesine göre sözleşme eklerinin dosya içerisine alınması, yapılan ödemelerin dava konusu işle ilgili olup olmadığının, ödeme yapılan kişilerin yetkili olup olmadığının araştırılması, bunun akabinde; davacı, davalının taşeronu olarak yaptığı işin bedelinin ödenmediğini ileri sürdüğüne göre, borçlar mevzuatından kaynaklı nitelikli hesaplamalar alanında uzman bir bilirkişi, inşaat bilirkişisi ve SMMM bilirkişisinden bir heyet oluşturulup, mahallinde keşif yapılarak öncelikle sözleşme kapsamında davacının yaptığı işin toplam bedelinin ne kadar olduğunun belirlenmesi, tarafların ticari defterleri, davacı tarafından ibraz edilen faturalar, yukarıda açıklanan dosya içerisine getirtilen bilgi ve belgeler bilirkişiler tarafından incelenerek tespit edilen bedelden ödemelerin düşülmesi, ayrıca davalının eksik ifa veya ayıplı ifa talebinin olduğu göz önüne alınarak; sözleşmeye konu işte eksik ifa veya ayıplı ifa olup olmadığının değerlendirilmesi, ayıplı ifa olarak kabul edildiği takdirde talebin süresinde ileri sürülüp sürülmediğinin değerlendirilmesi, eksik ifa olarak kabul edildiği takdirde eksik yapılan ifanın davalı lehine mahsup edilip edilmeyeceğinin değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekmektedir.
Kabule göre de;
1-Davacı vekilinin kısmi davaya ilişkin istinaf sebepleri yönünden;
Davacının aynı hukuki ilişkiden kaynaklanan alacağının veya hakkının tümünü değil, belirli bir kısmını talep ederek açtığı davaya kısmi dava denir. Diğer bir ifadeyle, bir alacak hakkında daha fazla miktar için tam dava açma imkanı bulunmasına rağmen, alacağın bir kesimi için açılan davaya kısmi dava denir. Bir davanın kısmi dava olarak nitelendirilebilmesi için, alacağın tümünün aynı hukuki ilişkiden (örneğin eser sözleşmesinden) doğmuş olması ve bu alacağın şimdilik bir kısmının dava edilmesi gerekir (Yargıtay HGK 17.10.2012 gün, 2012/9-838 Esas 715 Karar sayılı ilâmı, Kuru/Arslan/Yılmaz, Medeni Usul Hukuku, 22. Bası, s.286; Pekcanıtez/Atalay/Özekes, Medeni Usul Hukuku, 12. Bası, s. 320).
Yukarıda yapılan açıklamaya göre açılan dava 10.000 TL’lik kısmi davadır.
04.02.1948 gün ve 1994/10 Esas 1948/3 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile bu kararın değiştirilmesine gerek olmadığına dair 06.05.2016 tarih ve 2015/1-2016/1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca; bir yargılama işlemi olan ıslahın, soruşturma ve yargılama bitinceye kadar yapılması mümkündür.
Kararın kesinleşmesi halinde kısmi davada alınan bilirkişi raporu, olguların tespiti yönünden yeterli ise de miktar yönünden bağlayıcı olmamakla birlikte ek dava açılması halinde delil niteliğini haizdir.
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında; davanın 10.000 TL üzerinden kısmi dava olarak açıldığı, bilirkişi raporu ile alacak miktarının tespit edildiği, bilirkişi raporunun davacı tarafa tebliğ edildiği, ilk derece mahkemesi tarafından davacı vekilinin hazır olmadığı 9. celsede sözlü yargılama günü verilerek davacı vekiline tebligat yapıldığı, ancak davacı tarafça ıslah dilekçesi sunulmadığı, bu nedenle ilk derece mahkemesi tarafından taleple bağlı kalınarak 10.000 TL üzerinden davanın kabulüne karar verildiği anlaşılmış olup; davanın kısmi dava olarak açıldığı ve davacı tarafça ıslah dilekçesi sunulmadığı anlaşıldığından bu miktar üzerinden davanın kabulüne karar verilmesinde usulen bir eksikliğin bulunmadığı, bu yönüyle davacı vekilinin ayrıca alacağın tespitine ilişkin hüküm kurulmadığı yönündeki istinaf sebebinin yerinde olmadığı, zira kısmi davada talep edilen eda hükmü dışında ayrıca alacağın tümünün tespitine karar verilemeyeceği anlaşılmıştır.
2-Davacının ödeme evraklarında usulsüzlük, sahtelik ve imza sahteliğine ilişkin istinaf sebepleri yönünden; davacı tarafından yargılama sırasında imzaların sahteliği hususunun 5. celsede ileri sürüldüğü, davalı vekilinin iddiayı genişletmeye muvafakat vermediği anlaşılmış olup; davacı tarafın bu yöndeki istinaf sebebinin yerinde olmadığı anlaşılmıştır.
Sonuç olarak; mahkemece yukarıda açıklanan hususlar gözardı edilerek yazılı şekilde karar verilmesi isabetsiz olup, davacı ve davalı vekilinin istinaf başvurusu açıklanan nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulü ile ilk derece mahkemesi kararı HMK’nın 353/1-a.6 maddesi uyarınca kaldırılarak aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı ve davalı tarafın istinaf başvurusunun KABULÜ ile Trabzon Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 19/11/2019 tarih ve 2017/222 Esas, 2019/455 K. sayılı kararının 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a.6 maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
2-Dosyanın yukarıda belirtilen şekilde inceleme yapılıp yeniden bir karar verilmek üzere Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3- Davacı ve davalı tarafından yatırılan istinaf karar harcının talep halinde İADESİNE,
4-Davacı ve davalı tarafından istinaf başvurusu sırasında yapılan yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,
5-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine YEROLMADIĞINA,
6-6100 sayılı HMK’nun 359/3. maddesi uyarınca Dairemiz kararının Mahkemesince taraflara TEBLİĞİNE,
Dair; dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a.6 maddesi gereğince KESİN olmak üzere 21/02/2020 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


Başkan

¸e-imzalıdır

Üye

¸e-imzalıdır

Üye

¸e-imzalıdır

Katip

¸e-imzalıdır