Emsal Mahkeme Kararı Trabzon Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2020/224 E. 2020/242 K. 16.07.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. TRABZON BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 3. HUKUK DAİRESİ BAM TRABZON 3. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2020/224 – 2020/242
T.C.
TRABZON
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3 HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2020/224
KARAR NO : 2020/242

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : Trabzon Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 06/11/2019
NUMARASI : 2018/437 Esas 2019/422 Karar

DAVACI :
VEKİLİ : Av.
DAVALI :
VEKİLİ : Av.
İHBAR OLUNAN : 1-
VEKİLİ : Av.
İHBAR OLUNAN : 2-
DAVANIN KONUSU : Alacak
KARAR TARİHİ : 16/07/2020
KARAR YAZIM TARİHİ : 06/08/2020

Taraflar arasında görülen “Alacak” davasının yapılan yargılaması sonucunda verilen karara karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine HMK’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
Davacı vekili tarafından ilk derece mahkemesine sunulan 01/08/2018 havale tarihli dava dilekçesiyle; davalının, davacının santralinde ürettiği ve kendi ulusal elektrik dizgesine aktardığı elektrik akımı mal bedelinin hukuka aykırı biçimde borca aykırılık oluşturur nitelikte ödemediğinden Trabzon Asliye Ticaret Mahkemesinin 2010/188 Esas sayılı dosyasıyla bölümsel alacak davası açıldığını, davada sonradan aldırılan bilirkişi raporu uyarınca dava konusu miktarın 1.913.900,63 TL’ye çıkartıldığını, yargılama sırasında alınan bilirkişi raporları uyarınca davanın 1.913.900,63 TL olarak kabul edildiğini, tarafların temyizi üzerine ilamın Yargıtay 19.Hukuk Dairesinin 2016/2976 Esas, 2016/12729 Karar sayılı kararı ile onandığını, davalıların karar düzeltme başvurusunun da reddedilerek kesin olarak onandığını, davalının hukuk dışı borca aykırı eylemiyle direnim faiziyle karşılanamayan, zamanında ifa etmemekten kaynaklanan zararlar oluştuğunu, öğretide yargısal inançlarda belirlenen kıstasları bünyesinde oluşturan aşkın zararların giderimi için açılan belirsiz alacak davasından ötürü kanıtlar toplanarak özellikle davacının 12.000 USD’lik Vakıfbank’tan aldığı krediye ilişkin sözleşme bildirilecek tüm bankalardaki konuya ilişkin bankacılık işlem belgeleri, davacının çalıştığı kesimdeki tüm ticari işlemlerin dolarla yapılıyor olması durumunun getirtilmesiyle davacı ile davalının ticari defterleri gibi kanıtlarının toplanmasıyla mali çözümlemeler konusunda donanımlı bilirkişiden rapor aldırılarak doğrulanacak dava dayanağı olgulardan ötürü aşkın zararın giderimine karar verilmesi talep ve dava etmiştir.
Davalı …… A.Ş. vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının usulsüz olarak ve test amaçlı olarak ürettiği elektriği, davalının talebi dışında ilettiğini, Trabzon Asliye Ticaret Mahkemesinin 2010/188 Esas sayılı dosyasında elektrik bedelinin sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca iadesine karar verildiğini, ortada davalının kusurlu davranışı, sözleşmeye aykırılık gibi bir durum olmadığını, davacının aşkın zararı talep etme hakkı bulunmadığını, davacının iddia ve taleplerinin belirlenebilir nitelikte olduğunu ve belirsiz alacak davasına konu edilemeyeceğini, davacının taleplerinin sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca zamanaşımına uğradığını, zarar iddiasını kabul anlamına gelemek kaydıyla aşkın zararın ancak borçlunun kusurlu olarak edimini ifa etmemesi halinde istenebileceğini, oysa somut olayda davalının kusurlu olmadığını, elektrik bedelinin usulsüz ve mevzuata aykırı olduğunu, ancak mahkeme kararı ile talep edilebilir hale geldiğini, davacının zarara uğradığını iddia ettiği 12.000.000 TL’lik kredi kullanımı ile somut olay arasındaki bağı ortaya koymadığını, alınan kredinin dava konusu edilen bedelden çok daha yüksek olduğunu, davacının ticari faaliyetleri kapsamında kullandığı bir krediyi aşkın zarar olarak göstermesinin mümkün olmadığını belirterek davanın reddi ile davanın Türkiye Elektrik İletim A.Ş. ve Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş.’ye ihbarını talep etmiş, ayrıca davacı tacir olduğundan krediyi ne için çektiği açık olmamakla birlikte üretim santralini tesis etmek amacıyla alınmış olsa bile enerji üretiminin sisteme verilmesine ilişkin herhangi bir zararı olmadığı gibi mevzuata aykırı olarak Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 2016//2976 E sayılı kararı ile deneme amaçlı verdiği enerjinin bedelini de mevzuata aykırı olarak alındığını, ayrıca iddiaların herhangi bir delile dayandırılmadığını, ispat yükünün davacıda olduğunu, ispatlanmayan iddialara karşı sadece ticari defterlerin sunulmasınin ve alışverişin dolarla yapıldığının belirtilmesinin munzam zararın ispatını karşılamaya yeterli olmadığını beyan etmiştir.
TOPLANAN DELİLLER:
Davacı şirketin sicil kaydı, Trabzon Asliye Ticaret Mahkemesinin 2010/188 E.nolu dosyası, Kurum kayıtları, Şirket kayıtları, banka ve ödeme kayıtları, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamı.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:
İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonunda; davanın konusunun, mahkemece daha önce görülmüş olan 2010/188 Esas sayılı dosyaya konu gecikme faiziyle karşılanmayan munzam zararın tazmini talebine ilişkin olduğu, munzam zararın, borçlu temerrüde düşmeden borcunu ödemiş olsaydı, alacaklının malvarlığının kazanacağı durum ile temerrüd sonucunda ortaya çıkan ve oluşan durum arasındaki fark olduğunu, başka bir anlatımla, temerrüd faizini aşan ve kusur sorumluluğu kurallarına bağlı bir zarar biçiminde tanımlanabileceğini, TBK’.nun 122.maddesinin 1.fıkrası ile “Alacaklı temerrüt faizini aşan bir zarara uğramış olursa borçlu kendisinin hiçbir kusuru bulunmadığını ispat etmedikçe bu zararı gidermekle yükümlüdür” hükmü getirildiğini, sebepsiz zenginleşme nedeniyle gecikme faizi istenebilmesi için BK’nun 101.madde hükmü gereğince borçlunun (haksız zenginleşenin) ya bir ihtar ile ya da aleyhine bir dava açılmak suretiyle temerrüde düşürülmesi gerektiğini, buna göre hüküm altına alınan asıl alacak için faize, borçlu davalının temerrüde düştüğü tarihten itibaren hükmedilmesi gerektiğini, aynı mahkemenin kesinleşen 2010/188 Esas sayılı dosyası ve alınan bilirkişi raporları incelendiğinde verilen kararda davacının üretim tesisine ilişkin Bakanlık kabul tarihinin 30.06.2010 olduğunu, bundan öncesi 22/10/2009 ile 30/06/2010 tarihi arası davalıya vermiş olduğu elektriğin bedelini talep ettiğini, davalıca Elektrik Piyasası Dengeleme ve Uzlaştırma Yönetmeliğinin 17. maddesine aykırı davranılmış ise de elektrik bedelinin sebepsiz zenginleşme hükümleri çerçevesinde talep edebileceği kanaatine varılarak hüküm kuruduğunu, tüm dosya kapsamı ve davalının yönetmelik hükümlerine aykırı davranmış olması da birlikte değerlendirildiğinde davalının temerrüde düşmekle kusurlu olmadığı kanatine varıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davacılar vekili tarafından derece mahkemesince verilen nihai karara karşı yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
Davacılar vekili tarafından İlk Derece Mahkemesine sunulan İstinaf başvuru dilekçesinde özetle; Mahkeme kararlarına ilişkin gerekçelerin açık, tartışmadan uzak, kendi içinde çelişmeyecek biçimde düzenlenmesinin yasal bir zorunluluk olduğu gibi adil yargılanma hakkının da bir gereği olduğu halde bu kurallara uyulmadığını, gerekçede davalının Elektrik Piyasa Dengeleme ve Uzlaştırma Yönetmeliğinin 17.maddesine aykırı davranışından söz edilmesine karşın oluşan zararın ancak sebepsiz zenginleşme kurallarına göre açılacak dava ile ödettirilebileceği bildirildiğinden dosyanın incelenmesinden anlaşılacağı üzere zaten değinilen davanın aynı mahkemede açılarak kesin karara bağlandığından, bu bakımdan davacının davalıya aktarmış olduğu elektrik enerjisinin bedelini az ya da çok direnim tarihinden yürütülen faiziyle aldığından, bu hususun davalının temerrüde düştüğünün kanıtı olduğunu, ancak görülen davanın aktarılan elektrik enerjinin bedelinin değil zamanında ödenmemesinden kaynaklanan faizle karşılanamayan zararların ödettirilmesini amaçlayan dava olduğundan bu bakımdan mahkemenin gerekçesinden açılan davanın ilk bakışta anlaşılamadığı izlenimi doğduğunu, ancak değinilen çelişkinin de tam bu noktayı oluşturduğundan davalının kusurlu davranışlarından ötürü hukuka aykırı olarak davacıya ödemediği aktarılan enerji miktarının parasal değerinin davacının ticari etkinliğini yapamamasına, çok yüksek oranlarda faizle borçlanmasına, dahası yapılan işin niteliğinden ötürü dolarla işlem yapılmasına bağlı olarak yüksek düzeyde dolar üzerinden borçlanmasına, bu bakımdan da işletmesinin olağanüstü boyutlarda mali bir yükün altına girmesine neden olduğundan bu bakımdan mahkemenin 2010/188 E.nolu dosyasının incelenmesinden anlaşılacağı üzere o dönemde 1 usd’nin yaklaşık olarak 1.5,01 TL günümüzde ise bu miktarın 7,00 TL olduğu düşünüldüğünde oluşan zararın olağanüstü boyutları açıklıkla anlaşıldığı gibi sözü edilen farkın (zararın) faizle karşılanmasının olanaklı olmadığının da açık,belirgin,tartışmasız olduğunu, kaldı ki mahkemece kanıtlar toplanmadan davalının kusurunun nasıl saptandığı da anlaşılamadığından bu durumun adil yargılanma hakkının bütünüyle ortadan kaldırılması anlamı taşıması bir yana hukuk güvenliği yaklaşımı bakımından da oldukça tehlikeli bir yöntem olduğunu, değişik söyleyişle yargılamadan söz edilebilmesi için adil yargılanma hakkı ile hukuk güvenliği ilkerine göre yasal düzenmelere uygun olarak bildirilen kanıtların toplanması ,açık biçimde tartışılması, dava konusu savın gerekçe ile çürütülmesi gibi bir yöntem izlenmesi gerektiğini, bu bakımdan değerlendirme yetkisinin sınarları aşılarak hakimin davayı aydınlatma yükümlülüğüne de bütünüyle aykırı davranıldığından değinilen nedenlerden ötürü yerel mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı …… A.Ş. Vekili 27.06.2020 tarihli istinafa cevap dilekçesinde özetle; Davacı alacaklının munzam zarar talebinde bulunması için bir zarar görmesi gerektiğini, Yargıtay 5.Hukuk Dairesinin nin 23.01.2001 tarih, 20207 E. 906 K. sayılı kararına göre de öncelikle ortada bir zararın bulunması gerektiğini, fakat davacı tarafın bir zararı varsa bu zararını ispat edemediğini, yalnızca dolar kurunda meydana gelen farkı ortaya sunduğunu, somut zarara yönelik ne tür, hangi tutarda bir zarar olduğuna yönelik herhangi bir açıklama veya delil sunamadığını, iddialarının yersiz olduğunu, ayrıca -kabul anlamına gelmemek kaydıyla- dava dilekçesinde belirtilen 12.000,00 TL USD’lik miktarın hangi amaçla kullanıldığının halâ belli olmayıp davacı tarafından nerelerde kullanıldığının ispatlanamadığını, davacı tarafın bunun ticari defterlerinde kayıtlı olduğunu iddia ettiğini fakat bu iddiasını ispata yarar hiçbir delil veya belge sunmadığını, izah edilen bu nedenlerle davacının istinaf itirazlarının reddi ile Trabzon Asliye Ticaret mahkemesinin 06.11.2019 tarihli ve 2018/437 e. 2019/422 k. sayılı kararının onanmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ, HUKUKİ NİTELENDİRME VE GEREKÇE:
Dava, munzam zarar isteğine ilişkindir.
6100 sayılı HMK’nun 355. maddesi uyarınca inceleme, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılmış, kamu düzenine aykırılık olup olmadığı ise re’sen gözetilmiş ayrıca; HMK’nun 357. maddesindeki “İlk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunma istinafta dinlenemez ve istinafta yeni delillere dayanılamaz.” kuralı nazara alınmıştır.
Munzam zarar, borçlu temerrüde düşmeden borcunu ödemiş olsaydı, alacaklının malvarlığının kazanacağı durum ile temerrüd sonucunda ortaya çıkan ve oluşan durum arasındaki farktır. Başka bir anlatımla, temerrüd faizini aşan ve kusur sorumluluğu kurallarına bağlı bir zarar biçiminde tanımlanabilir.
6098 sayılı TBK’nın 122. maddesi (Mülga BK’nın 105.) uyarınca, alacaklı, temerrüt faizini aşan bir zarara uğramış olursa, borçlu kendisinin hiçbir kusuru bulunmadığını ispat etmedikçe, bu zararı da gidermekle yükümlüdür. Kanun koyucu para borcunun geç ödenmesi halinde bir zararın mevcut olduğunu kural olarak benimsemiş, bu zararın tazminini iki bölümde düşünmüştür. Birinci bölüm, ispat edilmeden tahsili talep edilebilecek zarar miktarı olup, bu zararın temerrüt faizi ile karşılanması kabul edilmiştir. Bunun dışında alacaklının herhangi bir karineden istifade etmek olanağı yasal olarak mevcut değildir. Bu nedenle, munzam zarar isteminde bulunan alacaklı öncelikle borçlunun borcunu geç ödemesi nedeniyle uğradığı zararın temerrüt faizi ile karşılanamadığını, temerrüt faizini aşan bir zarara uğradığını ispat etmelidir. Alacaklı, borçlunun ilk temerrüde düştüğü tarihten alacağını faizi ile birlikte tahsil ettiği tarihe kadar olan dönem için munzam zararını isteyebilecektir. Munzam zarar borcunun hukuki sebebi, asıl alacağın temerrüde uğraması ile oluşan hukuka aykırılıktır. O nedenle, borçlunun munzam zararı tazmin yükümlülüğü (TBK md. 122), asıl borç ve temerrüt faizi yükümlülüğünden tamamen farklı, temerrüt ile oluşmaya başlayan asıl borcun ifasına kadar zaman içinde artarak devam eden, asıl borçtan tamamen bağımsız yeni bir borçtur.
Munzam zarar sorumluluğu, kusur sorumluluğuna dayanır. TBK’nın 122. maddesi (Mülga BK’nın 105.) kusur karinesini benimsemiştir. Munzam zarardan kaynaklanan tazminat borcunun doğması için aranan kusur, borçlunun temerrüde düşmekteki kusurudur. Farklı bir anlatımla, burada zararın doğmasına yol açan bir kusur ilişkisi aranmaz ve tartışılmaz. Sorumluluk için borçlunun temerrüde düşmekteki kusurunun varlığı asıldır. Kural olarak munzam zarar alacaklısı, öncelikle temerrüde uğrayan asıl alacağının varlığını, bu alacağın geç veya hiç ifa edilmemesinden dolayı temerrüt faizi ile karşılanmayan zararını, zarar ile borçlu temerrüdü arasındaki uygun illiyet bağını ispat etmekle yükümlüdür. Alacaklı, borçlunun temerrüde düşmekte kusurlu olduğunu ispatla yükümlü değildir. Borçlu ancak temerrüdündeki kusursuzluğunu kanıtlama koşuluyla sorumluluktan kurtulabilir. Bu itibarla, munzam zarar davalarında alacaklının (davacının) ispat yükümlülüğü çok sıkı kurallara bağlanmamalı, genel ispat yöntemlerinde olduğu gibi her olayın kendi yapısı ve özelliği içinde değerlendirmeye tabi tutulmalıdır. Mücerret enflasyon, döviz kurlarındaki yükselme veya bankaların uyguladığı faiz oranlarındaki artışlar tek başına munzam zararın gerçekleştiği veya kanıtlandığı anlamına gelmez. Alacaklının kanıtlaması gereken husus, yukarıda açıklanan genel olgular değil, kendisinin şahsen ve somut olarak geç ödemeden dolayı zarar gördüğü keyfiyetidir.
Yapılan açıklamalar kapsamında somut olay incelendiğinde; asıl dosyada alınan bilirkişi raporlarına göre “kabul tarihinden önce 22/10/2009 ile 30/06/2010 tarihleri arasında davacının dağıtım şirketine vermiş olduğu enerji bedelinin, davalıdan tahsiline ilişkin talebinin Enerji Piyasası Dengeleme ve Uzlaştırma Yönetmeliği 17. maddesi hükümlerine uygun olmadığı, bu nedenle davacının talebinin yerinde olmadığı” rapor edilmiş olup yine aynı dosyada bulunan 13/06/2011 havale tarihli raporda da aynı yönetmeliğin 17/1-a bendine atıf yapılarak bakanlık tarafından geçici kabulü yapılmış bir üretim tesisine ilişkin kayıt işlemlerinin tamamlanmamış olması halinde, söz konusu üretim tesisinini iletim veya dağıtım sistemine verdiği elektrik enerjisinin uzlaştırma hesaplarında dikkate alınamayacağı, iletim veya dağıtım sistemine verilen elektrik enerjisi miktarına ilişkin olarak piyasa işletmecisi tarafından herhangi bir tahakkuk ve ödeme yapılamayacağı” hususu belirtilmiştir.
Yukarıda da açıklandığı üzere borçlu, ancak temerrüdündeki kusursuzluğunu kanıtlamakla sorumluluktan kurtulabilir. Buradaki kusursuzluk, temerrüde düşmekteki kusursuzluktur. Yoksa, temerrüde düştükten sonraki aşamada gelişen olaylarda (yargılamanın uzaması vs.) aranan bir kusur değildir. Sorumluluk için borçlunun temerrüde düşmekteki kusurunun varlığı asıldır. Ayrıca geçersiz sözleşmede herkes verdiğini geri alır ve geçersiz sözleşme nedeniyle uğranılan zararın tazmini istenemez.(HGK 2011/13-744 E.2012/195 K. ) Bu durumda yönetmeliğin 17. maddesine göre davalı tarafça herhangi bir ödeme ve tahakkuk yapılamayacağından davalının temerrüde düşmekte kusursuz olduğu, bu nedenle mahkemenin davanın reddine ilişkin kararının yerinde olduğu değerlendirilmiş, her ne kadar mahkemece “Davalının Elektrik Piyasası Dengeleme ve Uzlaştırma Yönetmeliğinin 17. Maddesine aykırı davranılmış ise de elektrik bedelinin sebepsiz zenginleşme hükümleri çerçevesinde talep edebileceği kanaatine varılarak hüküm kurulmuştur.” şeklinde açıklanan karar gerekçesi, hükmün anlaşılması açısından yeterli bulunmasa da, mahkeme kararı sonucu itibariyle doğru olduğundan, bu husus eleştiri konusu yapılmakla yetinilmiştir.
Yukarıda ayrıntısıyla açıklanan nedenler ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, ilk derece mahkemesi kararında usul ve yasaya aykırı herhangi bir husus bulunmadığı anlaşılmakla, davacı vekilinin yerinde görülmeyen istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.(1) maddesi gereğince esastan reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-) Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.(1) maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-) Harçlar Kanunu gereğince alınması gerekli maktu red harcı istinaf başvurusu sırasında yatırıldığından yeniden harç alınmasına YER OLMADIĞINA,
3-)İstinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin davacı taraf üzerinde BIRAKILMASINA, kullanılmayan gider avansının HMK’nın 333.maddesi gereğince karar kesinleştiğinde davacıya iadesine,
4-)İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından tarafların leh ve aleyhlerine vekalet ücreti hükmedilmesine YER OLMADIĞINA,
5-)HMK’nın 359/4. maddesi uyarınca iş bu kararın Dairemizce taraflara TEBLİĞİNE,
Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı HMK’nun 362/1-a maddesi gereğince KESİN olmak üzere 16/07/2020 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Başkan
¸e-imzalıdır

Üye
¸e-imzalıdır

Üye
¸e-imzalıdır

Katip
¸e-imzalıdır