Emsal Mahkeme Kararı Trabzon Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi 2021/1001 E. 2021/1089 K. 20.10.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. TRABZON BAM 1. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2021/1001 – 2021/1089
T.C.
TRABZON
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
1. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO : 2021/1001
KARAR NO : 2021/1089

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : TRABZON ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 26/05/2021
NUMARASI : 2021/17 Esas – 2021/252 Karar
DAVACI : .
VEKİLİ : AV.
İSTİNAF KANUN YOLUNA
BAŞVURAN DAVALI :
VEKİLİ : AV.
DAVANIN KONUSU : TAPU İPTALİ VE TESCİL
KARAR TARİHİ : 20/10/2021
KARARIN YAZ. TARİH : 20/10/2021

Taraflar arasındaki davada mahkemece yapılan yargılama sonucunda verilen hüküm aleyhine süresi içerisinde istinaf kanun yolu başvurusunda bulunulmuş olmakla, dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili ile davalı arasında 22/11/2013 tarihli beton satışı sözleşmesi imzalandığını, davalı şirketin sözleşme şartlarını yerine getirmediğini, davalı şirketin 2014 yılı alacaklarından 75.289,50.-TL, 2015 yılı alacaklarından 14.217,60.-TL kesinti yaptığını, davalının tüm betonu firmalarından temin ederek inşaatlarını tamamladığını, davalı şirketin haksız ve kötü niyetli olarak sözleşme şartlarını yerine getirmediğini belirterek, sözleşmeye konu adreste bulunan Trabzon ……. A Blok Kuzey Batı, 9. Kat, 27 nolu dairenin firmaları adına tapuya tesciline, bunun mümkün olmaması durumunda dairenin değerinin tespiti ile dairenin değerinin sözleşme ile belirlenen 220.000,00.-TL bedelin düşülerek bakiye bedele karşılık olarak fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 5.000,00.-TL’nin davalı tarafından kendilerine ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı ile beton satışı konusunda 22/11/2013 tarihli sözleşme imzaladıklarını, davacının dava dilekçesinde inşaatların tüm beton ihtiyaçlarının kendisi tarafından karşılandığının belirtildiğini, ancak bunun doğru olmadığını, davacının sözleşme gereğini yerine getirmediğinden beton alımının durdurulduğunu, beton ihtiyaçlarının başka şirketler tarafından karşılandığını, inşaatlar bittikten sonra müvekkilinin beton ihtiyacının kendisi tarafından karşılandığını iddia ettiğini, beton alımının durdurulmasından sonra davacıdan beton alımı yapılmadığını, davacıya bildirilmesine rağmen betonları zamanında teslim etmediğini, betonlara piyasadan fazla zam uyguladığını, davacının sözleşmeyi fırsata çevirmek için hesap yaptığını, davacının aksatmalarından dolayı işlerinin de aksadığını, bu nedenle satışlarının da aksadığını, başka şirketlerden beton almaya başladıktan sonra işlerinin ilerlediğini, davacının tüm beton üzerinden değil, sadece kendisinin temin ettiği beton üzerinden talepte bulunabileceğini, ancak bunun da sözleşme şartlarına uymadığı için mümkün olamayacağını, davacının sözleşme başlayalı iki ay olmadan beton fiyatına zam uyguladığını, hiçbir sebep yokken zamlar yaptığını, davacı şirketin fahiş oranda fiyat artırması üzerine, 2015 yılının Mart ayında yapılan sözleşmede fiyatları düzeltmesi istenildiğini ancak davacının buna yaklaşmadığını, bu nedenle aralarındaki ticareti sonlandırdıklarını, daire karşılığı tenzil tutarın da davacının banka hesabına yatırıldığını, davacının sözleşmeye aykırı hareket etmesi nedeni ile sözleşmenin feshedildiğini, bu nedenlerle davacının herhangi bir hak ve alacak talebinde bulunmasının mümkün olmadığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece; “Dosya içerisinde bulunan tüm kanıt ve belgeler bir arada değerlendirildiğinde; dava konusu uyuşmazlığın; taraflar arasındaki sözleşmeden dolayı davacının zararı mevcut olup olmadığı, mevcut ise öncelikle tapu iptal tescil talepli mahkeme aksi kanaatte ise miktarının ne olduğunun tespitine ilişkin olduğu, dinlenen tanık beyanları ve gelen müzekkere cevapları sonrası bir inşaat mühendisi bir SMMM oluşan bilirkişi heyeti aracılığıyla inceleme yaptırılmış ve rapor hazırlaması istenilmiş olup, bilirkişi tarafından hazırlanan rapora tarafların itiraz etmesi üzerine bir hesap uzmanı da eklenerek ek rapor hazırlanmak üzere tekrar rapor düzenleyen bilirkişilere tevdii olunmuş, tüm dosya kapsamı ve alınan hükme esas alınan bilirkişi raporları birlikte değerlendirildiğinde taraflar arasında düzenlenen sözleşmeye göre davalının sözleşmeyi feshetmekte haksız olduğuna kanaat getirilmiş ve sözleşmede kararlaştırılan 220.000,00.-TL bedelindeki daire için davacı tarafından davalıya ödenen ve daha sonra davalı tarafından davacıya iade edilen 89.507,10.-TL’nin oranlamasının dairenin dava tarihi itibariyle değerine oranlanması sonucu davacının zarar miktarını oluşturduğu, yapılan keşif sonucu bir inşaat Mühendisi ve bir harita mühendisinden alınan 07/01/2020 havale tarihli bilirkişi heyeti raporuna göre taşınmazın değerinin 369.000,00.-TL olduğu, davacı tarafından ödenen 89.507,10.-TL’nin dava tarihine güncellenmesine ile 100.685,56.-TL hesap edildiği, birinci bilirkişi heyeti raporunda belirtilen % 40,68 oran da dikkate alındığında dava tarihine göre hesaplanan daire bedeli karşılığı 150.109,20.-TL’ye isabet ettiği, mahsuben verilen paranın düşülmesi neticesinde davalının davacıya 49.423,64.-TL ödemesi gerektiği beyan edilmiş açık, anlaşılır, gerekçeli aktüer bilirkişi raporunun hükme esas alındığı, ıslah dilekçesi de dikkate alınarak davacının davasının kabulüne karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
Davaya konu 223 ada, 7 nolu parsel A Blok 9.kat 27 nolu bağımsız bölüm olan dairenin 01/12/2017 tarihinde dava dışı ……. adlı şahsa satıldığı, davalı tarafça 11/03/2016 tarih ve 1143 yevmiye nolu fesih ihtarnamesi ile davaya konu sözleşme feshedilerek davacının ödemiş olduğu bedelin 27/01/2016 tarihinde tarafına iade edildiği, taraflar arasında 22/11/2013 tarihinde yapılan satış sözleşmesi uyarınca taşınmaz bedelinin tümü de davalıya ödenmediğix sözleşme şartları yerine getirilmediğinden haklı sebebin varlığının mevcut olduğu ve fesih koşullarının oluştuğu değerlendirilerek davacı tarafınca terditli olarak öncelikle talep edilen tapu iptali ve tescili şartları oluşmadığından talebin reddine karar verilerek davacının oluşan zararının dava tarihindeki güncel değeri doğrultusunda aşağıdaki şekilde davanın bedel yönünden kabulüne karar verilmiştir.” şeklindeki gerekçe ile “1-Davacının tapu iptal ve tescil yönündeki talebinin REDDİNE, 2-Davacının davaya konu taşınmazın bedeline ilişkin talebinin KABULÜ ile, 49.423,64.-TL’nin karar tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan alınarak DAVACIYA VERİLMESİNE” karar verilmiştir.
Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; dosyayı aydınlatmaya yeterli olmayan ve usulüne uygun olarak hazırlanmayan bilirkişi raporuna dayanılarak verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, davacı tarafın sözleşmeye aykırı olarak zam yapmasını gerektirir bir durum olmamasına rağmen hazır betona fahiş miktarda zam yaptığını, bunun karşısında müvekkil şirketin yapılan zammın sözleşme şartlarına uymaması nedeniyle zammı kabul etmeyerek davacı taraftan beton alımını durdurarak, başkaca şirketlerden beton alımı yaptığını, dosya içerisinde fiyatlar konusunda görüşme yapıldığına dair tanık beyanı olmasına rağmen dosyaya rapor sunan bilirkişi heyetinin müvekkil firmanın fiyatlara itiraz etmediği yönünde tespitte bulunduğunu, çimento ve motorine gelen zamların tespit edilerek hazır beton maliyet hesabının yapılması ve davacı tarafın yaptığı zamların sözleşmeye uygun olup olmadığının belirlenmesi gerektiğini, çimentonun tonuna gelen zammın bir bütün olarak hazır betonun metreküpüne yansıtılmasının mümkün olmadığını, hazır beton metreküpünde ne kadar maliyet artışı olduğu hususunda detaylı bilirkişi incelemesi yapılmasının gerekli olduğunu, ek raporun farklı bilirkişiden alınması gerektiğini, davacı tarafın reddedilen talebi yönünden davalı müvekkilinin lehine vekalet ücreti takdir edilmemesinin yasaya aykırı olduğunu belirterek, yerel mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesi istemiyle istinaf kanunyolu başvurusunda bulunmuştur.
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; 6100 sayılı HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme gereğince, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı yönü gözetilerek inceleme yapılmıştır.
Dava, tapu iptali ve tescil olmazsa tazminat istemine ilişkindir.
İlk derece mahkemesince yapılan yargılama neticesinde davacının tapu iptal ve tescil isteminin reddine, terditli talep yönünden ise davanın kabulüne karar verilmiş, davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
TBK m. 123-126. maddeleri uyarınca, karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde, kendi edimini yerine getiren tarafın, karşı tarafın kendi edimini yerine getirme konusunda temerrüde düşmesi halinde karşı tarafa edimini yerine getirmesi için münasip bir mehil vermesi veya mahkemeden bu yönde talepte bulunması gerekir. TBK 124.maddesinde, mehil verilmesine gerek olmayan haller belirtilmiştir. Karşı tarafın verilen süre içerisinde edimini yerine getirmemesi halinde, kendi edimini yerine getiren taraf sözleşmeyi haklı sebeple feshedebilecektir.
Somut olayda; davalı taraf Araklı Noterliğinin 11/03/2018 tarihli ….yevmiye numaralı ihtarnamesi ile sözleşmenin feshedildiğini davacıya ihtar etmiştir. Dava konusu sözleşme karşılıklı borç yükleyen bir sözleşme olup, davalı taraf sözleşmeyi feshettiğini bildirmiş ise de, karşılıklı borç yükleyen sözleşmenin haklı nedenle feshi için öncelikle davalı tarafın temerrüde düşürülmesi ve akabinde de borcun ödenmesi için davalı tarafa münasip bir mehil verilmesi gerekirdi. Oysa davalı taraf fesih ihbarnamesinde TBK’nın 123. maddesi gereğince böyle bir mehil vermemiştir. Bu durumda dava konusu sözleşmenin davalı tarafça haklı sebeple feshedildiğinden söz edilemez.
6098 sayılı TBK’nın 126. maddesi uyarınca karşılıklı borç yükleyen ve sürekli edimli sözleşme ilişkisinde alacaklı, borçlunun temerrüde düşmesi nedeniyle sözleşmeyi fesih hakkını kullanır ise, sözleşmenin süresinden önce sona ermesi nedeniyle uğradığı zararın giderilmesini isteyebilir. Sürekli edimli sözleşmelerde haklı sebeple sözleşmeyi sona erdiren taraf sözleşme bedeli olarak verdiği paranın tazminat olarak ödenmesini isterse, sözleşmenin ayakta kaldığı süre boyunca davacının sözleşmeden elde ettiği menfaat hesaplanıp, sözleşme bedeli olarak verilen paradan mahsubu ile artan miktarın tazminat olarak ödenmesine karar verilmelidir.
Somut olayda, davalı taraf sözleşmenin feshinde haksız olduğundan davacı tarafça TBK’nın 126. maddesi kapsamında talepte bulunulabilir. Mahkemece TBK’nın 126. maddesi kapsamında davacının zararının belirlenerek bu bedele hükmedilmesi usul ve yasaya uygundur.
Bilirkişi raporları hüküm kurmaya ve dosya kapsamına uygundur. Davalı sözleşmenin feshi konusunda davacı tarafa TBK 123. maddesi gereğince bir önel vermemiştir. Taraflar tacir olup 6102 sayılı TTK’nın 18/3. maddesinde “Tacirler arasında, diğer tarafı temerrüde düşürmeye, sözleşmeyi feshe, sözleşmeden dönmeye ilişkin ihbarlar veya ihtarlar noter aracılığıyla, taahhütlü mektupla, telgrafla veya güvenli elektronik imza kullanılarak kayıtlı elektronik posta sistemi ile yapılır.” hükmü gereğince TBK 123. maddesi kapsamında verilecek sürenin noter aracılığıyla, taahhütlü mektupla, telgrafla veya güvenli elektronik imza kullanılarak kayıtlı elektronik posta sistemi ile yapılması gerekmekte olup, tanık beyanlarının dikkate alınmadığına ilişkin istinaf istemleri de yerinde değildir.
Terditli (kademeli) olarak açılan davalarda ilk talebin reddine bağlı olarak ikinci talep hakkında kabul kararı verilmesi durumunda iki ayrı dava için iki ayrı harç ve yargılama giderlerine hükmedilemez. İkinci talep hakkında verilen karara göre harç, vekalet ücreti ve diğer yargılama giderleri hakkında hüküm kurulur. Somut olayda davacının terditli talebi kabul edilmiş olup, reddedilen asıl talep yönünden karşı taraf lehine vekalet ücretine hükmedilmesi mümkün olmadığından bu hususa yönelik davalı vekilinin istinaf başvurusu da yerinde görülmemiştir.
Bu itibarla, dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklar ve gerekçe içeriğine göre, ilk derece mahkemesi kararında davanın esasıyla ilgili tarafların gösterdiği hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, kararın usul ve yasaya uygun olduğu anlaşıldığından davalı vekilinin yerinde bulunmayan istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince esastan reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-İstinaf başvurusu sebebiyle alınması gerekli 3.376,13.-TL istinaf karar harcından peşin alınan 844,04.-TL’nin mahsubu ile bakiye 2.532,09.-TL istinaf karar harcının davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
3-İstinaf başvurusu nedeni ile davalı tarafça yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf başvurusu nedeniyle davalı tarafça yatırılan gider avansından artan kısmın yatıran tarafa iadesine,
5-İstinaf incelemesi duruşmasız olarak yapıldığından taraflar yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
6-6100 sayılı HMK’nın 359/4. maddesi gereğince işbu kararın dairemiz tarafından taraflara tebliğine,
Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 20/10/2021

Başkan Üye Üye Katip
¸e-imzalıdır ¸e-imzalıdır ¸e-imzalıdır ¸e-imzalıdır