Emsal Mahkeme Kararı Trabzon Asliye Ticaret Mahkemesi 2015/73 E. 2018/256 K. 29.03.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. TRABZON ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2015/73 Esas – 2018/256

DAVA : Tazminat
DAVA TARİHİ : 26/02/2015
KARAR TARİHİ : 29/03/2018
GEREKÇELİ KARAR
YAZIM TARİHİ : 04/04/2018

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat davasının yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
İSTEM :
Davacı vekili tarafından sunulan 26/02/2015 havale tarihli dava dilekçesinde özetle; Müvekkili şirketin uzun süredir davalıdan elektrik enerjisi satın aldığını, davalı şirket tarafından düzenlenen ve müvekkilinden tahsil edilen elektrik faturalarında, kayıp kaçak bedeli, perakende satış hizmeti bedeli, dağıtım bedeli, iletim bedeli, sayaç okuma bedeli adı altında kanunsuz, hukuksuz ve haksız olarak bedeller tahsil ettiğini, davalı tarafından müvekkilinden haksız olarak elektrik faturalarına yansıtılarak tahsil edilen kayıp-kaçak bedeli, perakende satış hizmeti bedeli, dağıtım bedeli, iletim bedeli, sayaç okuma bedelinin dava tarihinden başlamak üzere geriye dönük ticari avans faizi işletilerek tahsili amacıyla söz konusu bedellerin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davacı vekili dava dilekçesi ekinde delilleri ibraz etmiştir.

Duruşmalara gelen davacı vekili dava dilekçesini tekrarla davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
SAVUNMA :
Taraflara usulüne uygun davetiyeler tebliğ olunmuştur.
Davalı vekili tarafından sunulan 30/03/2015 havale tarihli cevap dilekçesinde özetle; Usule ilişkin itirazlarında davacının kayıp kaçak bedeli ve diğer bedellerin tahsil edilmemesi gerektiği yönündeki itirazı, esasen bu bedelin kaynağı olan elektrik tarifelerinin iptali talebini içerdiğini, bu tarifelerin ise kamu kuruluşu olan EPDK’nun onayıyla uygulandığını, uyuşmazlığın çözümünde görevli merci Danıştay Hukuk Dairesi olduğunu, davanın yargı yolu bakımından reddiyle mahkemenin görevsizliğini. Yargıtay Hukuk Genel Kurul kararlarının yerel mahkemeleri bağlayıcı bir niteliği olmakla birlikte, aksi yönde birçok Yargıtay kararı bulunduğundan her halde kayıp kaçak bedeli ve diğer bedellerin EPDK’nun kurul eliyle almış olduğu kararla uygulamaya konulduğunu, söz konusu EPDK kararının iptal edilmedikçe elektrik piyasasındaki tüm şirketler ile abonelerin uymakla yükümlü olduğunu, bir an için kayıp kaçak bedelinin ve diğer bedellerin tahsilinin EPDK kararı gereği yasal zorunluluk olduğu kabul edilse dahi davacının elektrik tedarikçisini seçme hakkına sahip bir serbest tüketici olarak yaptığı elektrik satış sözleşmesi (ikili anlaşma) çerçevesinde kayıp kaçak bedelini ödemeyi üstlendiğini, özel hukuk hükümlerine tabi bu sözleşmenin taraflarca serbestçe müzakere edilerek akdedildiğini ve basiretli tacir olan davacının kayıp/kaçak ve diğer bedellerini ödemeyi kabul ettiğini. Davacının dava konusu faturalara itiraz etmeyerek faturaları kabul ettiğini, dava konusu bedeli talep edebilmek için öncelikle elektrik faturalarının ödendiğinin ispatı gerektiğini, davacının bu konuda delil sunmadığı için ispat şartını yerine getirmediğini belirterek davanın reddini istemiştir.
Duruşmalara gelen davalı vekili cevap dilekçesi ve beyanlarını tekrarlamıştır.
DELİLLER VE DEĞERLENDİRİLMESİ:
Dava, elektrik abonelerinden tahsil edilen kayıp-kaçak ve diğer bedellerin tahsiline ilişkindir.
Davalı … A.Ş.’ye yazılan müzekkerelerle mahkememizce istenilen bilgi ve belgelerin gönderildiği anlaşılmıştır.
Davacı vekili tarafından 21/04/2015 havale tarihli dilekçe ile cevaba cevap dilekçesi verilmiştir. Davalı vekilince 20/05/2015 havale tarihli ikinci cevap dilekçesi sunulmuştur.
Dosyamız yazılan talimat ile Ankara Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilerek bilirkişiler Elektrik ve Elektronik Yüksek Mühendisi … ‘dan oluşan bilirkişi heyetinden 21/02/2016 tarihli rapor aldırılmış, bilirkişiler özellikle raporlarında, hesaplamaların yapılabilmesi için bir kısım eksik bilgi ve belgenin daha gönderilmesini talep etmişlerdir. Eksikliklerin tamamlanmasından sonra dosyamız ek rapor alınmak üzere yazılan talimatla daha önceki bilirkişi heyetine yollanılmış, bilirkişiler tarafından 30/05/2017 havale tarihli rapor ile özetle “…6719 Sayılı Yasa kapsamında yapılan inceleme ve tespitlerde, dava konusu edilen abonelikler adına tahakkuk ettirilmiş elektrik faturalarında EPDK tarafından ilan edilen tarifelere aykırı bir durum olmadığı bu nedenle davalının söz konusu kesintileri yapmasında bir edim ifasına dayalı sebepsiz zenginleşme durumu bulunmadığından iade yükümlülüğünden söz konusu edilemeyeceği…” belirtilmiştir.
Yargıtay 3.Hukuk Dairesi Başkanlığı’nın 08/02/2017 tarih, 2016/16610 Esas ve 2017/1011 Karar sayılı ilamı ile; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 21.05.2014 tarih ve 2013/7-2454 Esas 2014/679 K. Sayılı kararı ve 3.Hukuk Dairesinin kararları ile Anayasanın Vergi ödevi Başlıklı 73. maddesindeki “…Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır…” şeklindeki düzenlemeye göre; kayıp-kaçak, sayaç okuma, dağıtım, perakende hizmet ve iletim bedeli uygulamasının EPDK Kararları ve tebliğleri çerçevesinde uygulama arz eden kanunlar ve ikincil mevzuat hükümleri çerçevesinde EPDK tarafından belirlenerek uygulandığı, bu tarihteki mevcut hukuki düzenlemenin EPDK’na sınırsız bir fiyatlandırma ve tarife unsuru belirleme hak ve yetkisi vermediği, özellikle kaçak (elektrik enerjisinin hırsızlanması) bedellerinin kurallara uyan abonelerden tahsili yoluna gitmenin hukuk devleti ve adalet düşünceleri ile bağdaşmadığı, bu faturalara yansıtılan diğer kalemlere ilişkin bedel miktarlarının şeffaflık ilkesi ile denetlenebilmesi ve hangi hizmetin karşılığında ne bedel ödendiğinin bilinmesininde şeffaf hukuk devletinin vazgeçilmez unsuru olduğu, EPDK kararları ile bu bedellerin mevcut mevzuat kapsamında tüketicilerden alınmasının hukuka uygun olmadığı kabul edilmiştir.
Ne var ki, uyuşmazlıkla ilgili yargılama sırasında 17.06.2016 Tarih 29745 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren geçmişe de etkili 6719 sayılı kanunun 21. maddesi ile 6446 Sayılı kanunun 17.maddesinin birinci, üçüncü ve dördüncü fıkraları ile altıncı fıkrasının (a), (ç), (d) ve (f) bentleri değiştirilmiş ve aynı maddeye eklenen 10. bend ile; “Kurum tarafından gelir ve tarife düzenlemeleri kapsamında belirlenen bedellere ilişkin olarak yapılan başvurularda ve açılan davalarda; tüketici hakem heyetleri ile mahkemelerin yetkisi, bu bedellerin, Kurumun düzenleyici işlemlerine uygunluğunun denetimi ile sınırlıdır.” hükmü getirilerek Tüketici Hakem Heyetlerinin ve Mahkemelerin bu konularda açılacak davalarda inceleme ve araştırma yetkileri geçmişe de etkili olarak sadece bu dağıtım, sayaç okuma, perakende satış hizmeti, iletim ve kayıp-kaçak bedellerinin Kurumun bu konulardaki düzenleyici işlemlerine uygunluğunun denetimi ile sınırlanmış, bu bedellerin alınmasında esas olan ilgili tarifelerin düzenlenmesinde EPDK.nın kanundaki yetkileri genişletilerek yukarıda sözü edilen bedeller maliyet unsuru kapsamına dahil edilmiştir.
Yine, 6719 sayılı kanunun 26. maddesi ile 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’na eklenen geçici madde 19; “Bu maddeyi ihdas eden Kanunla öngörülen düzenlemeler yürürlüğe konuluncaya kadar, Kurul tarafından yürürlüğe konulan mevcut yönetmelik, tebliğ ve Kurul kararlarının bu Kanuna aykırı olmayan hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.” hükmünü, geçici madde 20; “Kurul kararlarına uygun şekilde tahakkuk ettirilmiş dağıtım, sayaç okuma, perakende satış hizmeti, iletim ve kayıp-kaçak bedelleri ile ilgili olarak açılmış olan her türlü ilamsız icra takibi dava ve başvurular hakkında 17 nci madde hükümleri uygulanır.” hükmünü içermektedir.
Mahkememizce 6719 Sayılı Yasa ile değişik 6446 Sayılı Yasada (Kayıp kaçak bedellerine yönelik) yurdun çeşitli yerlerinde değişik mahkemelerce Anayasa Mahkemesine ilgili yasanın iptali yönünde davalar açıldığı anlaşıldığından Anayasa Mahkemesi karar sonucunun beklenilmesine karar verilmiştir.
Anayasa Mahkemesinin 28/12/2017 tarih ve 2016/150 Esas, 2017/179 Karar sayılı kararında; “…Dava konusu kuralda Kurul kararlarına uygun şekilde tahakkuk ettirilmiş dağıtım, sayaç okuma, perakende satış hizmeti, iletim ve kayıp-kaçak bedelleri ile ilgili olarak açılmış olan her türlü ilamsız icra takibi, dava ve başvurular hakkında 6446 sayılı Kanun’un 17. madde hükümlerinin uygulanacağı hüküm altına alınmıştır.
Hukuk devletinin korumakla yükümlü olduğu evrensel ilkelerden biri hukuk güvenliği ilkesidir. Hukuk güvenliği ilkesi, hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılan ortak değerdir. Kural olarak hukuk güvenliği kanunların geriye yürütülmemesini zorunlu kılar. Daha önce tesis edilmiş bulunan işlemlerin doğurduğu hukuki sonuçları ortadan kaldıracak şekilde yasama tasarrufunda bulunulması, hukuk güvenliği ilkesine aykırılık oluşturur. “Kanunların geriye yürümezliği ilkesi” uyarınca kanunlar, kamu yararı ve kamu düzeninin gerektirmesi, kazanılmış hakların korunması, mali hakların iyileştirilmesi gibi ayrıksı durumlar dışında ilke olarak yürürlük tarihlerinden sonraki olay, işlem ve eylemlere uygulanmak üzere çıkarılır. Yürürlüğe giren kanunların geçmişe ve kesin nitelik kazanmış hukuksal durumlara etkili olmaması, hukukun genel ilkelerindendir. Ancak kanun koyucunun kişilerin lehine haklar sağlayan kanuni düzenlemeleri geçmişe etkili olarak yapma konusunda takdir yetkisine sahip olduğuna kuşku yoktur.
Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında, kanunların geriye yürümezliği ilkesi ile ilgili olarak gerçek geriye yürüme ve gerçek olmayan geriye yürüme ayrımı yapılmaktadır. Gerçek geriye yürüme, yeni getirilen kuralın eski kural döneminde tamamlanmış ve hukuki sonuçlarını doğurmuş hukuksal durum, ilişki ve olaylara uygulanmasıdır. Gerçek olmayan geriye yürüme ise yeni getirilen kuralın eski kural yürürlükte iken başlamakla beraber henüz sonuçlanmamış hukuksal durum, ilişki ve olaylara uygulanması anlamına gelmektedir.
Kazanılmış haklara saygı ilkesi, hukukun genel ilkelerinden biri olup hukuk güvenliği ilkesinin bir sonucudur. Kazanılmış bir haktan söz edilebilmesi için bu hakkın yeni kanundan önce yürürlükte olan kurallara göre bütün sonuçlarıyla fiilen elde edilmiş olması gerekir. Kazanılmış hak, kişinin bulunduğu statüden doğan, kendisi yönünden kesinleşmiş ve kişisel niteliğe dönüşmüş haktır. Bir statüye bağlı olarak ileriye dönük, beklenen haklar ise bu nitelikte değildir. Kanunlarda yapılan değişiklikler kazanılmış hakları etkilemediği ve hukuk güvenliğini zedelemediği sürece bu değişikliklerin hukuk devleti ilkesine aykırı oldukları ileri sürülemez.
4628 sayılı Kanun’un 4. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca EPDK, piyasa ihtiyaçlarını dikkate alarak serbest olmayan tüketicilere yapılan elektrik satışında uygulanacak fiyatlandırma esaslarını tespit etmekten ve bu fiyatlarda enflasyon nedeniyle ihtiyaç duyulacak ayarlamalara ilişkin formülleri uygulamaktan, bunların denetlenmesinden ve piyasada 4628 sayılı Kanun’a uygun şekilde davranılmasını sağlamaktan sorumludur.
Bunun yanında tüketicilere güvenilir, kaliteli, kesintisiz ve düşük maliyetli elektrik enerjisi hizmeti verilmesini teminen gerekli düzenlemeleri yapma görevi 4628 sayılı Kanun’un 5. maddesinin altıncı fıkrasının (c) bendi gereğince EPDK’ya verilmiş; 4628 sayılı Kanun’un 5. maddesinin yedinci fıkrasının (e) ve (f) bentleri gereğince de Kurul toptan satış fiyat tarifesini, iletim tarifesini, dağıtım tarifeleri ile perakende satış tarifelerini incelemek ve onaylamak, iletim, dağıtım, toptan satış ve perakende satış için yapılacak fiyatlandırmaların ana esaslarını tespit etmek ve gerektiğinde ilgili lisans hükümleri doğrultusunda revize etmekle yetkilendirilmiştir.
Kayıp-kaçak bedeli ile diğer bedeller, 4628 sayılı Kanun’un vermiş olduğu yetki kapsamında EPDK tarafından onaylanan tarifeler içinde birer maliyet kalemi kabul edilerek tüketicilerden tahsil edilmektedir.
Kayıp-kaçak bedelinin tüketicilerden tahsil edilip edilemeyeceği noktasında Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ile Danıştay 13. Dairesinin farklı kararlar vermesi üzerine Kanun’un farklı yorumlanmasından kaynaklanan ihtilafları gidermek için kanun koyucu tarafından Kanun’un 17. maddesinde kayıp-kaçak bedeli ile diğer bedellerin ilgili tarifeler kapsamında birer maliyet kalemi kabul edilerek bu bedellerin tüketicilerden tahsil edilmesine yönelik düzenleme yapıldığı görülmektedir.
Elektrik enerjisinin kaliteli, sürekli, kesintisiz bir şekilde tüketicilerin kullanımına sunulabilmesi için elektriğin üretiminden tüketicilere sunulması aşamasına kadar oluşan maliyetlerin karşılanması gerekmektedir. Bu bağlamda kayıp-kaçak bedeli ile diğer bedellerin tarifeler kapsamında birer maliyet kalemi kabul edilerek tüketicilerden tahsil edilmesinde kamu yararı bulunmaktadır.
Dolayısıyla kanun koyucu tarafından mevcut kanun hükmünün farklı yorumlanmasından kaynaklanan ihtilafları gidermek amacıyla yapılan düzenlemenin söz konusu ihtilaf nedeniyle açılmış ve düzenlemenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla henüz sonuçlanmamış dava ve başvurular hakkında da uygulanmasını öngören ve hak arama özgürlüğüne bir sınırlama getirmeyen kuralın Anayasa’ya aykırı bir yönü bulunmamaktadır.
Diğer taraftan kuralla, Kurul kararlarına uygun şekilde tahakkuk ettirilmiş dağıtım, sayaç okuma, perakende satış hizmeti, iletim ve kayıp-kaçak bedelleri ilgi ilgili olarak açılmış olan her türlü ilamsız icra takibi, dava ve başvurular hakkında 6446 sayılı Kanun’un 17. madde hükümlerinin uygulanacağı öngörülmekte olup taraflar arasında eski kural döneminde tamamlanmış, sona ermiş bir hukuksal durum söz konusu değildir. Dolayısıyla taraflar arasında devam eden bir hukuki ilişki bulunduğundan kazanılmış haktan ya da kesinleşmiş işlemlerden söz edilemez.
Anayasa’nın “Mahkemelerin bağımsızlığı” başlıklı 138. maddesinin dördüncü fıkrasında, yasama ve yürütme organları ile idarenin mahkeme kararlarına uymak zorunda olduğu, bu organların ve idarenin mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremeyeceği ve bunların yerine getirilmesini geciktiremeyeceği kurala bağlanmıştır.
Yasama organının mahkeme kararlarını değiştirememesi ilkesi, yasama organının kesinleşmiş olan mahkeme kararlarını kanun yoluyla ortadan kaldıramaması anlamına gelir. Mahkeme kararının kanun yoluyla değiştirilememesi ilkesi, maddi hukukta herhangi bir değişiklik yapmaksızın sadece somut mahkeme kararlarının kanun yoluyla değiştirilmesi ya da uygulanmasının engellenmesi hâlleri için söz konusu olacaktır.
Her kanunun muhatapları ve uygulayıcılar açısından uyulması zorunlu emirler niteliğinde olması hukuk kurallarının normatif doğasından kaynaklanır. Bir hukuk devletinde her kamusal yetkinin hukuka uygun kullanılması gerektiği gibi mahkemelerin de önlerine gelen uyuşmazlıklar hakkında karar verirken ilgili kanunlara uyma yükümlülüğü vardır. Bu nedenle kanun koyucu tarafından hukuki ihtilafları gidermek amacıyla yapılan düzenlemelerin söz konusu ihtilaf nedeniyle açılmış ve düzenlemenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla henüz sonuçlanmamış dava ve başvurular hakkında da uygulanmasının sağlanmasının yargı bağımsızlığını ihlal edici nitelikte olduğu söylenemez.
Kanun koyucu tarafından yargılamanın ne yönde yapılacağı veya belirli somut bir uyuşmazlığın nasıl karara bağlanacağı hususunda bir düzenleme getirilmediği gibi kesinleşmiş mahkeme kararlarının değiştirilmesi veya yerine getirilmesinin engellenmesi de söz konusu değildir.
Bu itibarla kuralla Kurul kararlarına uygun şekilde tahakkuk ettirilmiş dağıtım, sayaç okuma, perakende satış hizmeti, iletim ve kayıp-kaçak bedelleri ile ilgili olarak açılmış olan her türlü ilamsız icra takibi, dava ve başvurular hakkında 6446 sayılı Kanun’un 17. madde hükümlerinin uygulanmasının öngörülmesi, hukuki güvenlik ilkesini ihlal edecek bir geriye yürüme olarak nitelendirilemeyeceği gibi yargı kararını etkisizleştirmeye yönelik bir düzenleme şeklinde de değerlendirilemez.
Öte yandan eşitlik ilkesine aykırılıktan söz edilebilmesi için bir yasanın aynı hukuksal durumda olanlar arasında bir ayrım veya ayrıcalık yaratması gerekir. Kuralla dağıtım, sayaç okuma, perakende satış hizmeti, iletim ve kayıp-kaçak bedelleri ile ilgili açılmış olan her türlü ilamsız icra takibi, dava ve başvurular hakkında 6446 sayılı Kanun’un 17. madde hükümlerinin uygulanması öngörüldüğünden aynı hukuki durumda bulunan kişilerin açmış olduğu icra takibi, dava ve başvuruların tamamında Kanun’un 17. maddesi uygulanacaktır. Bu bağlamda aynı hukuksal durumda bulunan kişiler arasında bir ayrım veya ayrıcalık yaratılmadığından kuralda eşitlik ilkesine aykırılık da bulunmamaktadır…” denilerek karar verildiği anlaşılmıştır.
Her dava, açıldığı tarihteki fiili ve hukuki sebeplere ilişkin koşullara göre hükme bağlanır. Ne var ki, dava açıldıktan sonra meydana gelen bir olay nedeniyle dava konusunun ortadan kalkması ve tarafların, davanın esası hakkında karar verilmesinde hukuki yararının kalmaması gibi hallerde işin esası hakkında infaz kabiliyeti olan bir hüküm kurulmamaktadır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun “Esastan Sonuçlanmayan Davada Yargılama Gideri” başlıklı 331.maddesinin 1.fıkrasında; davanın konusuz kalması sebebiyle davanın esası hakkında bir karar verilmesine gerek bulunmayan hâllerde, hâkimin, davanın açıldığı tarihteki tarafların haklılık durumuna göre yargılama giderlerini takdir ve hükmedeceği düzenlenmiştir. Bu durumda yargılamaya devam edilerek dava açıldığı zaman hangi tarafın haksız olduğunun tespit edilmesi ve tutumuyla dava açılmasına sebep olan tarafa yargılama giderinin yükletilmesi gerekmektedir.(Yargıtay 3.HD 2016/16610 E 2017/1011 K sayılı ilamı)
Yine davamızla benzer Samsun Asliye Ticaret Mahkemesinin 14/12/2017 tarih, …Karar sayılı kararı ile “…6719 sayılı yasanın iptali yönünden Anayasa Mahkemesine başvuru yapılmış ise de, Anayasa Mahkemesi tarafından 07/09/2016 tarihinde görüşülmesine başlanılmasına rağmen bu güne kadar kararın çıkmadığı, yasal bekleme süresinin dolduğu anlaşılmakla bekletici mesele yapılmasına gerek görülmemiş olup davanın da konusuz kalmış olması nedeni ile karar verilmesine yer olmadığına…” dair karar verildiği görülmüştür.
Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 3.Hukuk Dairesi’nin 13/02/2018 tarih, 2018/223 Esas ve 2018/145 Karar sayılı ilamı ile “…dosyanın tetkikinde, davacının kayıp kaçak bedeli ve sair isimler adı altında yapılan kesintilerin tahsili amaçlı belirsiz alacak davası açtığı, yapılan yargılama sırasında 17/06/2016 gün ve 29745 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren 6719 Sayılı Kanunla yapılan değişiklikler kapsamında 6719 Sayılı Kanunun 15.Maddesi ile; 6446 sayılı kanunun “Tanımlar ve Kısaltmalar” başlıklı 3.maddesinin 1.fıkrası (şş) bendi eklenmiş ve bu bentte “Teknik ve Teknik Olmayan Kayıp: Dağıtım sistemine giren elektrik ile dağıtım sisteminden tüketicilere tahakkuk ettirilen enerji miktarı arasındaki farkı oluşturan ve maliyeti etkileyen teknik kayıp ve/veya kaçak kullanım gibi sebeplerden kaynaklanan ve teknik bir sebebe dayanmayan kaybı ifade ettiği” hüküm altına alındığı, yine 6446 Sayılı Kanunun 14.maddesinde değişiklik yapan 6719 Sayılı Kanunun 21.maddesi ile 17.maddesinin 4.fıkrasında ilgili faaliyete ilişkin tüm maliyet ve hizmet bedellerini içeren kurul onayı tarifenin hüküm ve şartları bu tarifelere tabi olan tüm gerçek ve tüzel kişileri bağlar hükmüne yer verdiği, 17.maddeye eklenen 10.fıkra ile de kurum tarafından gelir ve tarife düzenlemeleri kapsamında belirlenen bedellere ilişkin olarak yapılan başvurularda ve açılan davalarda Tüketici Hakem Heyeti ile Mahkemelerin yetkisi bu bedellerin kurumun düzenleyici işlemlerine uygunluğunun denetimi ile sınırlı olduğunun düzenlendiği, 6719 sayılı kanunun 6446 sayılı kanuna eklenen geçici 20.madde ile de kurul kararına uygun şekilde tahakkuk ettirilmiş, dağıtım, sayaç okuma, perakende satış hizmeti, iletim ve kayıp kaçak bedelleri ile ilgili olarak açılmış olan her türlü ilamsız icra takibi, dava ve başvurular hakkında 17.madde hükmünün uygulanacağı hususunun düzenlendiği, 6446 sayılı kanunda yapılan 6719 sayılı kanunun değişikliği ile kurul tarafından belirlenen esaslara göre hazırlanıp, kurul tarafından onaylanan tarifelere uygun şekilde tahakkuk ettirilen faturalarda yer alan kayıp kaçak perakende satış hizmeti maliyeti ve benzeri gibi kanunda sayılan kalemler bakımından 17.maddeye eklenen 10.fıkra ile mahkemece yapılacak incelemenin kurumun düzenleyici işlemlerine uygunluk denetimi ile sınırlı olduğunun ifade edildiği, geçici 20.madde ile de bu hükmün mevcut davalara da uygulanmasının kararlaştırıldığı, mahkemenin yukarıda belirtilen yasa hükümleri karşısında konusuz kalan dava nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına karar vermiştir. …davacı tarafın istinaf talebinin esastan reddine…” karar verildiği anlaşılmıştır.
Dosya içerisinde bulunan tüm kayıt ve belgeler bir arada değerlendirildiğinde;
Yukarıda ki açıklamalar ve gelişmeler nazara alındığında, yukarıda ayrıntılı açıklanan Anayasa Mahkemesinin 28/12/2017 tarih ve 2016/150 Esas, 2017/179 Karar sayılı ilamının kapsamı göz önünde bulundurulduğunda, davacı tarafın dava açıldığı tarihteki yasal mevzuat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 21.05.2014 tarih ve 2013/7-2454 Esas 2014/679 K. Sayılı kararı ve 3.HD kararları gereği dava açmakta haklı olduğu. Bu kapsamda kayıp kaçak bedellerinin tahsilini talep edebileceği dikkate alındığında, dava açıldıktan sonra yürürlüğe giren geçmişe etkili yasa değişikliği ya da içtihadı birleştirme kararı gereği davanın kabul edilmemesi nedeniyle haksız çıkmasına rağmen yargılama giderlerinden sorumlu tutulamayacağı kanaatine varılmıştır. Anılan yasa maddeleri ve 6100 sayılı HMK’nın 331. maddesi nazara alındığında davacı lehine maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği anlaşılmış (Yargıtay 3.HD 2016/16610 E 2017/1011 K sayılı örnek ilamı) aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur.
H Ü K Ü M : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın konusuz kaldığı anlaşıldığından KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA.
2-Alınması gereken 35,90 TL’nin peşin alınan 8.928,17 TL’den mahsubu ile bakiye 8.892,27 TL karar ve ilam harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde DAVACIYA İADESİNE.
3-Davacı kendisini vekil ile temsil ettiğinden yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesap edilen 2.180,00 TL’nin davalılardan alınarak DAVACIYA ÖDENMESİNE.
4-Davacının yapmış olduğu yargılama giderleri toplamı 4.298,60 TL’nin davalıdan alınarak DAVACIYA ÖDENMESİNE.
5-Davacı tarafından yatırılan gider avansından bakiye kalan kısmın karar kesinleştiğinde ve talep halinde DAVACIYA İADESİNE.

Dair, Davacı vekilinin yüzüne karşı gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta süre içerisinde İstinaf yasa yolu açık olmak üzere oybirliğiyle verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 29/03/2018