Emsal Mahkeme Kararı Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2021/1938 E. 2022/1237 K. 28.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
SAMSUN
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2021/1938
KARAR NO : 2022/1237

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : …(…)
ÜYE : …(…)
ÜYE : …(…)
KATİP : …(…)
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : SAMSUN ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 09/06/2021
NUMARASI : 2020/80 Esas-2021/341 Karar

DAVACI : …
VEKİLİ : ….
DAVALI : …
VEKİLLERİ : …
DAVANIN KONUSU: Alacak (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekilinin dava dilekçesinde özetle; davacı şirket tarafından …ve çevre illerde küçük ve orta ölçekli elektrik arıza bakım onarım ve özellikle tesis ile elektriklendirme işleri yaptığını, büyük ölçekli firma olan …den ihale usulü iş aldığını, davalı firma ile 25/05/2016 tarihli …İhalesi ile 28/02/2018 tarihli …ihalelerini alarak sözleşmeler imzaladığını ve işler tamamlandıktan sonra usulüne uygun faturalar düzenlediğini, iş bitiminden sonra kesilen faturaların süresinde ödenmediğini, bu nedenle müvekkili firmanın bankalardan kredi çekmek zorunda kaldığını ve ödeme zorluğu içine girdiğini, davalı ile imzalanan sözleşmelerin ödeme yeri ve şartlarını düzenleyen 11. maddesinde vade tarihi olarak ….’ın uygun finansman planına göre ….’ta ödenir denilerek hem sözleşme serbestisinin sınırlarının zorlandığını hem de davalı şirkete göre mali açıdan çok daha zayıf olan şirketin zor durumda bırakıldığını, büyük ölçekli firma olan davalı ile yapılan sözleşmelerde vade tarihi bildirilmemekte olup sözleşmelerde ‘….’a uygun finansman planına göre ….’ta ödenir’ ibaresi yer almakta ise de TTK 1530. maddesine göre bu sürenin fatura tarihinden itibaren 60 günü geçmeyeceğinin açık ve net bir şekilde hüküm altına alındığını, sözleşmede ödeme günü veya süresi belirtilmemişse veya belirtilen süre beşinci fıkraya aykırı ise borçlunun sürelerin sonunda ihtara gerek kalmaksızın mütemerrit sayılacağını ve alacıklının faize hak kazanacağını, fatura tarihinden 60 gün geçmesiyle birlikte davacı şirketin alacağının muaccel hale geldiğini, muaccel hale gelen alacak içinde uygulanacak faiz oranının 4/12/1984 tarihli ve 3095 sayılı kanuni faiz ve temerrüt faizine ilişkin kanunda öngörülen ticari işlere uygulanacak gecikme faizi oranından en az yüzde sekiz fazla olacağını, TTK uyarınca taraflarına ödenmesi gerektiği halde ödenmeyen, temerrüt tarihinden ödeme tarihine kadar hesaplanan 1.411.706,28 TL faiz alacağının temerrüt tarihinden başlamak üzere avans faizi ile birlikte, bu mümkün değil ise dava tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte davacı şirkete ödenmesine karar verilmesini talep ve dava ettiği anlaşılmıştır.
Davalı … vekilinin cevap dilekçesinde özetle; davacı ile davalı şirket arasındaki sözleşmesel ilişkiye konu alacakların ferileri ile birlikte davacı tarafından temlik sözleşmeleri ile 3.kişilere devredildiğini, alacakları devretmiş olan davacı tarafın devir konusu alacakları üzerinden herhangi bir hukuki tasarrufta bulunamayacağını da kabul ettiğini, bu sebeple davacının iş bu davayı ikame etmesinde hukuki yararı bulunmadığını, davanın dava şartı yokluğundan reddinin gerektiğini, TBK 82. maddesine göre sebepsiz zenginleşmeden doğan istem hakkının hak sahibinin geri isteme hakkını öğrenme tarihinden başlayacak iki yıl geçmesiyle zaman aşımına uğradığını, sözleşmeler ile ilgili yapılan işlerin bu işlere ilişkin hakedişlere göre keşide edilen fatura bedellerinin şirketlerince ödendiğini, fatura bedellerinin ödenmiş olması hasebiyle Borçlar Kanunu’nun 131. maddesinde yer alan hüküm çerçevesinde asıl borç ödeme ile sona ermiş olduğu için buna bağlı hak ve borçların da sona erdiğini, davacı yanın dilekçesinde gösterdiği faiz hesaplama tablosunda belirttiği bazı tutarların sözleşme hükümlerine binaen belirlenen %3 oranında nakit teminat kesintisi tutarları olduğunu, bu tutarlara fatura tarihinden itibaren faiz hesaplanmasının yersiz olduğunu, davacı yanın yaptığı hakedişler ve sonrasında bu hakedişlere esas olan ödemelerin gerçekleştiği vadeleri ihtirazi kayıtsız olarak kabul edip sözleşme ve teknik-idari şartnamedeki tüm yazılı kabul, beyan ve taahhütlerini yok saymasının sözleşmede kabullendiği yükümlülükleri inkar etmesinin kabul edilemez olduğunu, davacı tarafından faturaya bağlı hakedişlere konu olarak düzenlenen ve şirketlerine tebliğ edilen herhangi bir ihtar yada yazının hiçbir surette olmadığını, bu haliyle temerrüt halinin vuku bulmadığını, hukuki yarardan yoksun davanın dava şartı yokluğundan reddine, davanın zamanaşımı nedeni ile reddine, davanın esastan reddini savunduğu anlaşılmıştır.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:
İlk derece Mahkemesi tarafından yapılan yargılama neticesinde davanın reddine dair hüküm kurulduğu anlaşılmıştır.

İSTİNAFA BAŞVURAN TARAFLAR ve İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
İstinaf başvurusunda bulunan davacı vekilinin dilekçesinde özetle; yerel mahkemece, kanunda açık bir şekilde faiz hakkı kazanmak için ihtara gerek olmadığı yazmaktayken faizle ilgili bir ihtarın olmadığından bahisle davanın reddedilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, bu nedenlerle kararın kaldırılarak davanın kabulüne dair yeniden hüküm kurulmasını talep ettiği anlaşılmıştır.

DELİLLER :
Tüm dosya kapsamı.

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
Dava, geç ödeme iddiasına dayanan temerrüt faizi alacağının tahsili istemine ilişkindir.
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; 6100 sayılı HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme gereğince, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine aykırılık bulunup bulunmadığı hususlarıyla sınırlı olarak inceleme yapılmıştır.
Somut uyuşmazlıkta, davacı şirketin davalıdan ihale usulü iş alarak sözleşmeler imzaladığı, işin tamamlanmasından sonra davacı tarafından usulüne uygun faturalar düzenlediği ve ödemelerin yapıldığı, ancak davacının ödemelerin süresinde gerçekleştirilmediğinden faiz alacağı doğduğunu ileri sürerek TTK 1530. maddesi gereği hesaplanan 1.411.706,28 TL faiz alacağının davalıdan tahsili istemiyle eldeki davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Yerel mahkemece, sözleşme bedeli olan asıl alacağın ödendiği hususunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmadığı, davacının davalıdan olan alacağının bir kısmını teminat maksadı ile temlik ettiği, temlike konu alacağa ilişkin faiz talebinde bulunma hak ve yetkisi de temlik alana geçmiş olup davacı tarafın temlike konu alacak hakkında faiz talep etme konusunda aktif husumet ehliyeti bulunmadığı, temlik dışında kalan alacağa ilişkin ise davacı tarafın davalıdan faiz alacağı dışında herhangi bir alacağı kalmadığı, davacının tahsilatlar sırasında faiz alacağına ilişkin bir çekince ileri sürdüğünü veya “hâl icabı” faiz hakkının saklı tutulduğuna ilişkin herhangi bir eylem ya da işleminin bulunduğunu usulüne uygun delillerle ispat edemediği, taraflar arasındaki sözleşme eser sözleşmesi niteliğinde olup iş bu davada 1530. maddesinin uygulama şartlarının mevcut olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Taraflar arasındaki sözleşmeler, eser sözleşmesi niteliğinde olup sözleşmede herhangi bir vade kararlaştırılmamıştır. Sözleşme bedeli olan asıl alacağın ödendiği taraflar arasında uyuşmazlık konusu değildir. Yerel mahkeme kararında da belirtildiği üzere, davacının davalıdan olan alacağının bir kısmını teminat maksadı ile temlik ettiği, temlike konu alacağa ilişkin faiz talebinde bulunma hak ve yetkisi de temlik alana geçmiş olup davacı tarafın temlike konu alacak hakkında faiz talep etme konusunda aktif husumet ehliyeti bulunmamamaktadır. (TBK m. 189).
Temlik dışında kalan alacağa ilişkin faiz talebi yönünden ise ;kural, asıl borç sona erdiğinde, bu borca bağlı ferî borçların da sona erer. Davacı, borcun ifası sırasında ya da ifanın ardından hemen ihtirazi kayıt ileri sürdüğünü ya da durumun gereğinden bu hakkını kullandığının anlaşılması gerektiğini ispatlayamamıştır.
Ayrıca TTK’nın 1530. Maddesinde -(1)Aksine bir hüküm bulunmadığı takdirde, ticari hükümlerle yasaklanmış işlemler ve şartlar batıldır. Ancak, sözleşme uyarınca yerine getirilmesi gereken edimler için kanunun veya yetkili makamların koymuş olduğu en yüksek sınırı aşan sözleşmeler en yüksek sınır üzerinden yapılmış sayılır; sınırı aşan edimler hata ile yerine getirilmiş olmasa bile, geri alınır. Bu sınırlarda, Türk Borçlar Kanununun 27 nci maddesinin ikinci fıkrasının ikinci cümlesi uygulanmaz.
(2) Ticari işletmeler arasında mal ve hizmet tedariki amacıyla yapılan işlemlerde, alacaklı, kanundan veya sözleşmeden doğan tedarik borcunu yerine getirmiş olmasına rağmen, borçlu, gecikmeden sorumlu tutulamayacağı hâller hariç, sözleşmede öngörülmüş bulunan tarihte veya belirtilen ödeme süresinde borcunu ödemezse, ihtara gerek olmaksızın temerrüde düşer.
(3) Mütemerrit borçlunun alacaklısı sözleşmede öngörülen tarihten ya da ödeme süresinin sonunu takip eden günden itibaren, şart edilmemiş olsa bile faize hak kazanır.
(4) Sözleşmede ödeme günü veya süresi belirtilmemişse veya belirtilen süre beşinci fıkraya aykırı ise, borçlu aşağıdaki sürelerin sonunda ihtara gerek kalmaksızın mütemerrit sayılır ve alacaklı faize hak kazanır: a) Faturanın veya eş değer ödeme talebinin borçlu tarafından alınmasını takip eden otuz günlük sürenin sonunda. b) Faturanın veya eş değer ödeme talebinin alınma tarihi belirsizse mal veya hizmetin teslim alınmasını takip eden otuz günlük sürenin sonunda. c) Borçlu faturayı veya eş değer ödeme talebini mal veya hizmetin tesliminden önce almışsa, mal veya hizmetin teslim tarihini takip eden otuz günlük sürenin sonunda. d) Kanunda veya sözleşmede, mal veya hizmetin kabul veya gözden geçirme usulünün öngörüldüğü hâllerde, borçlu, faturayı veya eş değer ödeme talebini, kabul veya gözden geçirmenin gerçekleştiği tarihte veya bu tarihten daha önce almışsa, bu tarihten sonraki otuz günlük sürenin sonunda; şu kadar ki, kabul veya gözden geçirme için sözleşmede öngörülen süre, mal veya hizmetin alınmasından itibaren otuz günü aşıyor ve bu durum alacaklının aleyhine ağır bir haksızlık oluşturuyorsa, kabul veya gözden geçirme süresi mal veya hizmetin alınmasından itibaren otuz gün olarak kabul edilir.
(5) Sözleşmede öngörülen ödeme süresi, faturanın veya eş değer ödeme talebinin veya mal veya hizmetin alındığı veya mal veya hizmetin gözden geçirme ve kabul usulünün tamamlandığı tarihten itibaren en fazla altmış gün olabilir. Şu kadar ki, alacaklı aleyhine ağır bir haksız durum yaratmamak koşuluyla ve açıkça anlaşmak suretiyle taraflar daha uzun bir süre öngörebilirler. Ancak alacaklının küçük yahut orta ölçekli işletme (KOBİ) veya tarımsal ya da hayvansal üretici olduğu veya borçlunun büyük ölçekli işletme sıfatını taşıdığı hâllerde, ödeme süresi, altmış günü aşamaz.
(6) Gecikme faizi ödenmeyeceğini veya ağır derecede haksız sayılabilecek kadar az faiz ödeneceğini, alacaklının geç ödeme dolayısıyla uğrayacağı zarardan borçlunun sorumlu olmayacağını veya sınırlı bir şekilde sorumlu tutulabileceğini öngören sözleşme hükümleri geçerizdir. Geçersizlik durumunda yedinci fıkra uygulanır.
(7) Bu madde hükümleri uyarınca alacaklıya yapılan geç ödemelere ilişkin temerrüt faiz oranının sözleşmede öngörülmediği veya ilgili hükümlerin geçersiz olduğu hâllerde uygulanacak faiz oranını ve alacağın tahsili masrafları için talep edilebilecek asgari giderim tutarını Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası her yıl ocak ayında ilan eder. Faiz oranı, 4/12/1984 tarihli ve 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanunda öngörülen ticari işlere uygulanacak gecikme faizi oranından en az yüzde sekiz fazla olmalıdır.
(8) Mal veya hizmet bedelinin taksitle ödenmesinin öngörüldüğü durumlarda, bu maddenin ödeme sürelerini düzenleyen hükümleri birinci taksit bakımından uygulanır. Her bir taksit tutarının ödenmeyen kısmı yedinci fıkrada öngörülen oranda gecikme faizine tabidir. Alacaklının küçük veya orta ölçekli işletme veya tarımsal veya hayvansal üretici olup borçlunun büyük ölçekli işletme olduğu hâllerde taksitle ödemeyi öngören sözleşme hükümleri geçersizdir.” düzenlemesi mevcuttur.
TTK 1530.maddenin konuluş amacına baktığımızda, mal tedarik sözleşmeleri kapsamında küçük ve orta ölçekli tedarikçiyi, büyük şirketlere karşı korumak amacıyla getirilmiş bir hüküm olduğu, eser sözleşmelerinde uygulanmasının söz konusu olmadığı anlaşılmaktadır.
Bu durumda yerel mahkemece kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, inceleme konusu kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından, davacı vekilinin yerinde bulunmayan istinaf kanun yolu başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/(1)-b-1. maddesi gereğince esastan reddine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1.Davacı vekilinin istinaf kanun yolu başvurusunun esastan REDDİNE.
2.Alınması gerekli 80,70 TL istinaf karar harcından peşin alınan 59,30 TL’nin mahsubu ile bakiye 21,40 TL’nin başvuru yapan davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına.
Harç tahsil müzekkeresinin Dairemiz Yazı İşleri Müdürü tarafından yazılmasına.
3.İş bu kararın, Dairemiz Yazı İşleri Müdürü’nce taraflara tebliğine.
Dair, HMK’nın 361/1 maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde temyiz yolu açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.28/09/2022

Başkan(….) Üye(….) Üye(….) Katip(….)
¸e-imza e-imza e-imza e-imza

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİHİ : 28/09/2022
Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu kapsamında E-İMZA ile imzalanmıştır!