Emsal Mahkeme Kararı Samsun Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/707 E. 2021/318 K. 31.05.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. SAMSUN ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2020/707 Esas – 2021/318
/// TÜRK MİLLETİ ADINA ///

T.C.
SAMSUN
ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO : 2020/707 Esas
KARAR NO : 2021/318

HAKİM :
KATİP :

DAVACI : ..
VEKİLİ :
DAVALI : .
VEKİLİ :

Mahkememizin BİRLEŞEN 2013/296 ESAS sayılı dava dosyası bakımından;

DAVACI : ..
VEKİLİ :
DAVALI : …

FERİ MÜDAHİL : …
VEKİLİ :
FERİ MÜDAHİL : …
VEKİLİ :
FERİ MÜDAHİL : …
VEKİLİ : Av.
İHBAR OLUNAN : …

DAVA : Tazminat (Rücuen Tazminat)
DAVA TARİHİ : 11/10/2012
KARAR TARİHİ : 31/05/2021
GEREKÇELİ KARAR TARİHİ : 07/06/2021

Mahkememizde görülen Tazminat davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Asıl ve birleşen davada, davacı vekili özetle; Davacı tarafından “İşyeri Paket Sigorta Poliçesi” ile sigortalı olan işyerinde, 03-04/07/2012 tarihlerindeki kuvvetli yağışın neden olduğu sel sonucu hasar meydana geldiğini, dere yatağı üzerine kurulan alışveriş merkezinin işletmecisi-maliki ve yapımcısı olan davalıların sel nedeniyle oluşan hasarda kusurlu olduğunu, sigortalı işyerinde tespit edilen hasar bedelini sigortalılarına ödeyip haklarına halef olduklarını belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 250.001,87-TL’nin ödeme tarihi olan 17/09/2012 tarihinden işleyecek reeskont faiziyle birlikte davalılardan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekilleri ve fer’i müdahiller vekilleri davanın reddini savunmuş, … Müdürlüğü’nün davaya müdahale talebi olmamıştır.
Mahkememizin 17/06/2015 tarih ve 176/566 sayılı kararı ile davanın kabulüne ve 250.001,87-TL’nin ödeme tarihi olan 17/09/2012 tarihinden itibaren işleyecek reeskont faiziyle birlikte davalılardan müteselsilen alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş, davalı … A.Ş. vekilinin temyizi üzerine karar Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin 23/12/2019 tarih ve 6011/12315 sayılı ilamı ile bozulmuş, dosya mahkememiz esasının yukarıdaki sırasına kaydedilmiş ve bozma ilamına uyularak tahkikat yürütülmüştür.
Samsun 2. İdare Mahkemesi’nin 2013/270 Esas sayılı dosyası celp edilmiş olup incelenmesinden: Davacı …. tarafından davalı … , …, … ve …’na karşı davamıza da konu olayla ilgili tam yargı davası açıldığı ve 250.001,87-TL’nin ödeme tarihi olan 17/09/2012 tarihinden itibaren işleyecek reeskont faiziyle birlikte tahsilinin talep edildiği, yargılama neticesinde 31/03/2015 tarihli karar ile davanın kabulüne karar verildiği, ancak kararın taraflarca temyiz edildiği ve Danıştay 8. Dairesi’nin 09/02/2016 tarih ve 10279/770 sayılı ilamı ile bozulduğu, Samsun 2. İdare Mahkemesi’nin 2017/786 Esas sayılı dosyası üzerinden yargılamaya devam edildiği ve dava neticesinde, sigorta şirketinin olay tarihi itibariyle işyeri açma ve çalıştırma ruhsatı bulunmayan bir işyeri hakkında poliçe düzenlemiş olması sebebiyle ağır kusurlu olduğu ve bu ağır kusurun idarelerin kusurlu eylemleri ile zarar arasındaki illiyeti kestiği gerekçesi ile davanın reddedildiği, kararın taraflarca temyiz edildiği ancak Danıştay 8. Dairesi’nin 06/07/2020 tarih ve 6556/3125 sayılı ilamı ile temyiz itirazlarının reddedildiği ve kararın onanıp 17/10/2020 tarihinde kesinleştiği görülmüştür.
Mahkememizin 2020/478Esas sayılı dosyası üzerinden alınan, olaya ilişkin tarafların kusur durumlarına ilişkin bilirkişi heyeti raporu ile tarafların rapora karşı itirazlarını havi dilekçeleri işbu dava dosyamız arasına alınmıştır.
Dava, işyeri sigorta poliçesi gereği sigortalısına ödeme yapan davacının ödediği bedelin, zarardan sorumlu olduğu iddia edilen davalılardan rücuen tahsili istemine ilişkindir.
Tazminat talebi, gerek dava dilekçesindeki beyanlardan ve gerekse yargılama sürecindeki ifadelerden anlaşıldığı üzere, 6102 sayılı TTK’nun 1472. maddesine dayanmakta olup, dava kanuni halefiyet esasına göre ikame edilmiştir. Buna göre, öncelikle TTK’nun 1472. maddesindeki rücu koşullarının oluşup oluşmadığı ve somut olay bakımından işyeri sigorta poliçesinin geçerli olup olmadığı irdelenmeli, bu irdeleme sonucunda sözleşmenin ve dolayısıyla poliçenin geçerli olmadığı saptanır ise rücu talebinin “alacağın temliki” hükümlerine göre kabul edilebilir olup olmadığına bakılmalıdır.
6102 sayılı TTK’nun “Halefiyet” başlıklı 1472/1. maddesine göre, “Sigortacı, sigorta tazminatını ödediğinde, hukuken sigortalının yerine geçer. Sigortalının, gerçekleşen zarardan dolayı sorumlulara karşı dava hakkı varsa bu hak, tazmin ettiği bedel kadar, sigortacıya intikal eder. Sorumlulara karşı bir dava veya takip başlatılmışsa, sigortacı, mahkemenin veya diğer tarafın onayı gerekmeksizin, halefiyet kuralı uyarınca, sigortalısına yaptığı ödemeyi ispat ederek, dava veya takibi kaldığı yerden devam ettirebilir.”
Sigortacının kanuni halefiyetinden söz edilebilmesi için; i-geçerli bir sigorta sözleşmesinin olması, ii-sigortacının bu sigorta sözleşmesine dayalı tazminat ödemesi ve iii-ödeme yaptığı sigortalının zarar verene karşı bir talep ve dava hakkının bulunması gerekir. Bu üç şartın birlikte gerçekleşmesi durumunda, sigortacının halefiyeti kanun gereği kendiliğinden doğar.
Geçerli bir sigorta sözleşmesinin bulunması, sigortacının sigorta tazminatı ödeme borcunun hukuki sebebini teşkil etmektedir. Dolayısıyla sigorta tazminatı ödemesinin geçersiz ve yürürlükte olmayan bir sigorta sözleşmesine dayalı olarak yapılmış olması durumunda sigortacının kanuni halefiyetinden söz edilemez. Böyle bir durumda, sigortacının yapmış olduğu ödemeye ilişkin olarak zarar sorumlusuna talep yöneltebilmesinin yegâne yolu, 6098 sayılı TBK’nun 183 vd. hükümlerine göre alacak ve dava hakkını devralmış olmasıdır.
3572 sayılı İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanunun 5. maddesinin 2. fıkrasında; ilgililerin, işyeri açma ve çalışma ruhsatı adlı belgeye dayanarak işyeri açabileceği belirtilmiş, İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmelik’in 6. maddesinde de, yetkili idareden usulüne uygun işyeri açma ve çalışma ruhsatı alınmadan açılan işyerlerinin yetkili idarelerce kapatılacağı düzenlenmiştir.
6102 sayılı TTK’nun “Geçerli olmayan sigorta” başlıklı 1404. maddesinde, sigorta ettirenin ya da sigortalının, kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı bir fiilinden doğabilecek bir zararını teminat altına almak amacıyla sigorta yapılamayacağı; 1452. maddesinde ise, 1404 ve 1408. madde hükümleriyle 1429. maddenin birinci fıkrasının ikinci cümlesine aykırı sözleşmelerin geçersiz olduğu vazedilmiştir.
Eldeki davada, davacı sigorta şirketince düzenlenen işyeri sigorta poliçesinin 04/06/2012 tarihli olduğu ve rizikonun 03-04/07/2012 tarihinde gerçekleştiği, riziko tarihi itibariyle işyeri açma ve çalıştırma ruhsatının bulunmadığı sabit olup, davacının işyeri açma ve çalıştırma ruhsatı olmayan bir işyeri hakkında poliçe düzenlemek suretiyle yasanın yukarıda işaret edilen emredici hükümlerine aykırı davrandığı, sigorta sözleşmesinin 6102 sayılı TTK’nun 1404. maddesi delaletiyle 1452. maddesi gereğince geçersiz olduğu anlaşılmaktadır. Buna göre, davacı sigorta şirketi geçersiz bir sözleşmeye istinaden ödeme yapmıştır ve kanuni halefiyete göre ikame ettiği işbu davada zarar sorumlularından ödediği tutarın rücuen tazminini talep etmektedir. Sigorta sözleşmesinin anılan sebeplerle geçerli olmadığı değerlendirildiğine göre, kanuni halefiyetin ilk şartı olan “ortada geçerli bir sözleşme bulunması” koşulu gerçekleşmemiştir ve davacı sigorta şirketinin davalılardan 6102 sayılı TTK’nun 1472. maddesi kapsamında tazminat talep etmesi mümkün değildir.
Davacının, “alacağın temliki” hükümlerine göre rücu isteminde bulunup bulunamayacağına gelince; sigortacının kanuni halefiyeti, kanuni temlik niteliğinde olduğundan, alacağın devrine ilişkin TBK’da yer alan düzenlemeler, niteliğine aykırı düşmedikçe sigortacının kanuni halefiyeti bakımından da uygulanır. Bunun yanı sıra, sigortacının kanuni halefiyetine ilişkin şartların mevcut olmadığı bir durumda, sigortacının TBK’da düzenlenen alacağın temliki hükümlerine dayalı olarak sigortalının zarar sorumlusuna karşı alacak hakkını devralması da mümkündür. Nitekim uygulamada sigorta şirketleri, kanuni halefiyet şartlarının oluşmaması ihtimaline karşı, ödeme yaptıktan sonra sigortalıya “Temlikname” adı altında bir belge imzalatmakta ve bu suretle sigortalının zarar sorumlusuna karşı alacak hakkını devralmaktadır. Geçerli bir sigorta sözleşmesine dayanmaksızın ya da sigorta teminatı kapsamında olmayan bir rizikoya ilişkin olarak sigortalıya ödeme yapılmış olması durumunda sigortacının sigortalıya ait alacak hakkını devralarak zarar sorumlusuna rücu etmesi mümkündür. Aynı şekilde, geçerli bir sigorta sözleşmesi olmakla birlikte mevcut sigorta tazminatında yanılgıya düşülerek bir “hatır ödemesi” yapılması durumunda da sigortalının 6098 sayılı TBK’nun 183 vd. maddeleri uyarınca alacak ve dava hakkını sigortacıya devredebileceği kabul edilmektedir. Bu şekilde, sigortacı kanuni halefiyetinden bağımsız olarak, alacağın temliki hükümleri uyarınca ödemiş olduğu tazminat tutarını zarar sorumlusundan talep edebilmektedir.
Burada, sigortacının kanuni halefiyetinin yanında alacağın aynı zamanda temlik edilmiş olduğu durumlarda, sigortacının kanuni halefiyetine ilişkin hükümler uyarınca dava açmış olmasına rağmen hakimin alacağın temliki hükümlerine göre karar verip veremeyeceğine ayrıca değinmek gerekir. Öğretide çoğunluğun da kabul ettiği üzere, davanın maddi vakıaların imkan tanıdığı kanun hükümlerinden yalnızca birine dayanılarak ikame edilmesi halinde, hakim, tarafın dayanmadığı kanun hükmü uyarınca da karar verebilecektir; meğerki davacı davasını taleplerden yalnızca birine hasretmiş olsun. Böyle bir durumda, hukuku re’sen uygulamakla yükümlü hakim, gerekliliği konusunda öğretide aksi görüşler olsa da ıslaha dahi gerek olmaksızın, alacağın temliki hükümlerine göre karar verebilecektir. Nitekim, Yargıtay’ın, sigortacının alacağı devraldığı hallerde, davanın kanuni halefiyet ile ilgili sınırlamalara bağlı kalınmaksızın ele alınması, gerekmesi durumunda alacağın temliki hükümlerine göre yargılama yapılması gerektiği yönünde müstakar uygulamaları mevcuttur.
Davaya konu olaya ilişkin idareler aleyhinde açılan tam yargı davalarında verilen kararları inceleyen Danıştay 8. Dairesi, sigortalı işyerinin riziko tarihi itibariyle işyeri açma ve çalıştırma ruhsatının bulunmuyor oluşunu sözleşmenin geçersizliği şeklinde bir sonuca bağlamış ve daha da öteye giderek, işyeri açma ve çalıştırma ruhsatı olmayan yer hakkında poliçe düzenleyen sigorta şirketinin ağır kusurlu olduğunu kabul edip, sigorta şirketinin ağır kusurunun idarelerin hizmet kusurları ile zarar arasındaki illiyeti kestiğini içtihat etmiştir. Ancak eldeki davada, bu şekilde değerlendirme yapılması, yani sigorta şirketinin ruhsatı olmayan bir işyeri hakkında poliçe düzenlemiş olması sebebiyle ağır kusurlu kabul edilip onun bu ağır kusurunun davalılar ile zarar arasındaki illiyeti kestiğinin kabul edilmesi mümkün değildir; zira tam yargı davalarındaki hizmet kusuru ve illiyet bağının içeriği, TBK’nun haksız fiile ilişkin 49. maddesindeki unsurların içeriğinden farklı olup, eldeki davada davacının tazminat isteminin dayanağı mahkememizin değerlendirmesi ve kabulüne göre, alacağın temliki ve 6098 sayılı TBK’daki haksız fiile ilişkin hükümlerdir.
Tazminat talebinin kanuni dayanağı “alacağın temliki” hükümleri olduğuna göre, uyuşmazlığın alacağı temlik eden … Tic. A.Ş. ile davalılar arasındaki hukuki ilişkiye bakılarak çözüme kavuşturulması gereklidir. … Tic. A.Ş. ile davalılar arasında ise TBK’nun 69. maddesindeki yapı eseri malikinin sorumluluğu kapsamında bir ilişki bulunmaktadır. Bina veya yapı eseri malikinin sorumluluğu, yapı eserinin yapımındaki bozukluğa veya bakımındaki eksikliğe dayanmakta olup, sorumluluğun doğmasında, yapılıştaki bozukluk – bakım eksikliği ayrımının bir önemi yoktur. Zira, malikin sorumlu olması için bakım eksikliği veya yapılıştaki bozukluktan herhangi birinin varlığı yeterli görülmektedir. Her iki olasılıkta da yalnızca malikin sorumluluğu söz konusu olmaktadır. Bina veya yapı eseri malikinin sorumlu tutulabilmesi için; yapım bozukluğu veya bakım eksikliğinden zararın doğması, yapım bozukluğu veya bakım eksikliği ile zarar arasında uygun illiyet bağının bulunması yeterlidir. Bina veya yapı eseri malikinin sorumluluğu bakımından bulunması zorunlu unsur olan illiyet bağı yönünden ise, bu bağın kesilmesine yol açacak sebeplerin somut olayda gerçekleşmemiş olması gereklidir. İlliyet bağını kesen sebepler ise; mücbir sebep, zarar görenin ya da üçüncü kişinin ağır kusurudur. Zarar, aradaki illiyet bağını kesecek derecede bir mücbir sebepten, zarar görenin ya da üçüncü bir kişinin kusurundan doğmuş ise yapı malikinin sorumluluğu söz konusu olmaz (Bkz: Yargıtay HGK’nun 29/11/2017 tarih, 2017/3-439 Esas ve 2017/1463 Karar sayılı ilamı).
Mahkememizce gerek bozmadan önce ve gerekse bozmadan sonra alınan bilirkişi raporlarında, AVM’nin maliki … ve ..A.Ş.nin olayın meydana gelmesinde kusurlu olduğu, ayrıca … ı, … , … ve ..’nün de olayda ihmallerinin bulunduğu mütala edilmiş olup, birden çok kişinin birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri veya aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu oldukları takdirde, haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümler uygulanacağından tarafların olayın meydana gelmesinde ne oranda kusurlu olduklarının bir önemi yoktur. Nitekim bozmadan önceki kararda da AVM’yi işleten … şirketi ile AVM’nin maliki … şirketinin birlikte sorumluluklarına hükmedilmiş, davalı … şirketinin birlikte sorumluluğa ilişkin temyiz itirazları yerinde görülmeyip reddedilmiştir.
Alacağı temlik eden … Tic. A.Ş.ye ait işyerinin olay tarihi itibariyle işyeri açma ve çalıştırma ruhsatının bulunmuyor oluşunun müterafik kusur kabul edilip edilmeyeceğinin de ayrıca değerlendirilmesi gerekir. Davada, işyeri sahibinin zararın artmasına etkili bir davranışının bulunduğu yönünde bir iddia ileri sürülüp ispat edilmiş değildir. Salt işyeri açma ve çalıştırma ruhsatının bulunmuyor oluşunun, gerçekleşen olay karşısında kusura veya zararın doğmasına / artmasına bir etkisi yoktur. Nitekim, rücuen tazminat talepli benzer Kayseri 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nde görülen 2019/192 Esas 2020/156 Karar sayılı dava dosyasında, sigortalı işyerine ait işyeri açma ve çalıştırma ruhsatının bulunmaması müterafik kusur olarak görülmemiş, KASKİ vekili 18/03/2020 tarihli temyiz dilekçesinde Danıştay 8. Dairesi’nin işyeri açma ve çalıştırma ruhsatı olmayan işyerleri hakkında poliçe düzenleyen sigorta şirketlerinin ağır kusurlu olduğu ve bu durumun idarelerin hizmet kusuru ile zarar arasındaki illiyeti keseceği yönündeki içtihatlarına dikkat çekip müterafik kusur itirazında bulunmuş ise de temyiz itirazlarının tamamı Yargıtay 17.HD.nin 16/03/2021 tarih ve 2334/2753 sayılı kararı ile reddedilmiştir. Ayrıca, aynı sel olayında AVM’deki başka bir işyerinde oluşan hasarın rücuen tazmini talebi ile açılan Mahkememizin 2014/593 Esas sayılı dosyasında müterafik kusur indirimi yapılmadan sonuca gidilip karar verilmiş ve davanın tam kabulüne ilişkin karar Yargıtay 11. HD.nin 25/12/2017 tarih ve 13649/7564 sayılı kararı ile onanmıştır.
Buna göre, müterafik kusur indirimi yapılması için gerekli şartlar oluşmamıştır ve temlik edene ait işyerinde oluşan zararın, bozmadan önceki bilirkişi raporu ile belirlenen 250.001,87-TL’nin, ödeme tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte temlik alan sigorta şirketine ödenmesi gerekmektedir.
Elde, asıl ve birleşen dava şeklinde iki ayrı dava var ve bu sebeple her bir dava yönünden ayrı hüküm kurulması gerekiyor ise de, bozmadan önceki kararda asıl ve birleşen davanın davalıları yönünden tek bir hüküm kurulduğu ve yargılama giderlerinin de bu şekilde değerlendirildiği, tarafların bu yöne ilişkin temyizlerinin olmadığı görülmüş, hal böyle olunca asıl ve birleşen dava yönünden bozmadan önce olduğu gibi tek bir başlık altında hüküm kurulmuş ve vekalet ücreti dahil yargılama giderleri de bu şekilde hüküm altına alınmıştır. Birleşen davanın davalısı … şirketi önceki kararı temyiz etmemiş olup, kararın onun yönünden kesinleşmiş olduğu veçhile onun hakkında karar verilmesine yer olmadığına dair hüküm kurulması gerektiği düşünülebilir ise de, bozmadan önceki kararda her iki davanın davalıları hakkında müteselsil sorumluluk şeklinde hüküm kurulmuş ve Yargıtay’ca … şirketi hakkındaki kararın onanmasına şeklinde bir karar verilmemiş olduğundan, bu kez de her iki davanın davalıları hakkında birlikte hüküm kurulmuştur. Davacı yararına takdir edilen vekalet ücreti karar tarihindeki tarifeye göre belirlenmiş, ancak … şirketi hakkındaki dava kesinleştiğinden vekalet ücretine ilişkin sorumluluğu önceki kararda hüküm altına alınan vekalet ücreti miktarı ile sınırlı tutulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
Mahkememizin esas dava dosyası ile birleşen 2013/296 Esas sayılı dava dosyası bakımından;
1-Davanın KABULÜ ile 250.001,87-TL’nin ödeme tarihinden (17.09.2012) itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte davalılar .. A.Ş. ile … ve .. A.Ş.den müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,
2-Harçlar Kanunu gereğince alınması gerekli 17.077,63-TL karar ve ilam harcından asıl ve birleşen dosyada peşin alınan 7.982-TL’nin mahsubu ile bakiye 9.095,63-TL’nin davalılar …. A.Ş. ile … ve .. A.Ş.den müştereken ve müteselsilen alınarak Hazineye gelir kaydına,
3-Davacı tarafından yapılan toplam 9.292,55-TL yargılama giderinin davalılar …A.Ş. ile … ve Ticaret A.Ş.den müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,
4-Davacı, her iki davayı vekil marifetiyle takip ettiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ye göre belirlenen 25.950,13-TL vekalet ücretinin (davalı … ve …nin 20.400,11-TL ile sorumlu olması kaydıyla) davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,
5-Davalılar tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerlerinde bırakılmasına,
6-Gider avansından kullanılmayan kısmın karar kesinleştiğinde ilgilisine iadesine,
Dair; davacı vekili ile davalı …A.Ş. vekilinin, fer’i müdahiller … vekili ile … vekilinin yüzüne karşı, diğerlerinin yokluğunda, gerekçeli kararın tebliği tarihinden itibaren 15 gün içinde Yargıtay’da temyiz yasa yolu açık olmak üzere karar verildi, anlatıldı. 31/05/2021

Katip
¸

Hakim
¸

5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu’nun 5’inci maddesi kapsamında e-imza ile imzalanmıştır.