Emsal Mahkeme Kararı Samsun Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/641 E. 2022/359 K. 30.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. SAMSUN ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2020/641 Esas – 2022/359
T.C.
SAMSUN
ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ TÜRK MİLLETİ ADINA
GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO : 2020/641
KARAR NO : 2022/359

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :

DAVACILAR :

VEKİLİ :
DAVALILAR :
VEKİLİ :
VEKİLİ :
:
VEKİLİ :
:
VEKİLİ :
DAVA : Tazminat
DAVA TARİHİ : 14/09/2020
KARAR TARİHİ : 30/03/2022
KAR. YAZIM TARİHİ : 04/04/2022
Mahkememizde görülmekte olan Tazminat davasının yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İddia ve savunmaların özeti;
Davacı vekili mahkememize sunmuş olduğu 14.09.2020 tarihli dava dilekçesinde özetle; davacı şirketlerin konkordato talebinde bulunduğu, bu talebin mahkememizin … E. Sayılı dosyada kabul edildiğini, davacı şirketler hakkında 08/05/2019 tarihinden geçerli olmak üzere 1 yıl süreyle kesin mühlet kararı verildiğini, davacı şirketlerden alacaklı olan bankaların davacı şirketlerin konkordato talebinden feragat edip mühlet hükümlerinden çıkması koşuluyla tüm alacaklarını yapılandıracaklarını beyan ve kabul ettiklerini, davacı şirketlerin konkordatodan çıkmalarına rağmen davalı bankaların Niyet Mektubuna uygun davranmadıklarını, niyet mektubuna uygun bir yapılandırma protokolü hazırlayıp yürürlüğe koymaları gerekmesine rağmen davalıların bu yükümlülüğü yerine getirmediğini, davacıların müspet ve menfi zararlarının tazmini maksadıyla belirsiz alacak davasının açılması zorunluluğunun doğduğunu beyanla davanın kabulü ile şimdilik 510.000 TL nin ihtar tarihi olan 28.01.2020 tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davalılardan tahsilini talep etmiştir.
Davalı QNB Finansbank A.Ş vekili mahkememize sunduğu, 15.10.2020 tarihli cevap dilekçesinde özetle; somut olayda tazminatın şartlarının oluşmadığını, davacı tarafın terditli olarak ya da kamülatif dava yığılması şeklinde dava ikame etmediği de düşünülür ise hem müspet hem de menfi zararların birlikte tahsil edilmesini talep etmesinin hukuken mümkün olmadığını, niyet mektubunun niteliği gereği bağlayıcılığının bulunmadığını, haksız ve hukuki dayanaktan yoksun davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı İş Bankası vekili mahkememize sunduğu 16.10.2020 tarihli cevap dilekçesinde özetle; davacı şirketlerin ticari durumlarının iddia edildiği gibi niyet mektubu sonrasında bozulduğu ve zarara uğradıklarının gerçek dışı olduğunu, davacı şirketlerin yasal takibe intikali öncesi ve sonrasında bugüne kadar yapılandırma konusunda üstüne düşen tüm yükümlülükleri yerine getirdiğini, niyet mektubundan kaynaklanan tazminat talep edilebilmesi için hukuka aykırı işlem, zarar, illiyet bağı ve kusurun hatta zarar verme kastının ispatlanması gerektiğini beyanla haksız davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı ING Bank vekili mahkememize sunduğu 16.10.2020 tarihli cevap dilekçesinde özetle; davacının iddialarının haksız ve hukuki mesnetten yoksun olduğunu, davacının niyet mektubunda imzasının dahi bulunmadığını, müvekkili banka tarafından niyet mektubu aşamasında ve daha sonra yapılandırma planları oluşturulduğu ve davacı yana teklif edildiğini, davacı tarafça kabul edilmediğini beyanla haksız ve mesnetsiz davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Halk Bankası vekili 09/02/2021 tarihli beyan dilekçesiyle; tazminat şartlarının müvekkili banka açısından oluşmadığını, hem müspet hem menfi zararın tazmininin TBK ve TTK hükümlerine göre mümkün olmadığını, niye mektubunun bağlayıcılığının bulunmadığını, bu nedenle davacının davayı açmakta hukuki yararının olmadığını, niyet mektubuyla ilgili TBK da ve İİK da düzenleme olmadığını, davacı şirket yetkilisi ile irtibata geçilerek yapılandırma talepleri bulunması halinde değerlendirileceği yönünde davette bulunduğunu ancak yapılandırma talebinde bulunulmadığını, ve davacı şirket yetkilisinin talebi üzerine yapılan hesaplama neticesi tespit edilen bütün kredi borcunun ödendiğini beyanla davanın reddini istemiştir.
Davacı vekili mahkememize sunduğu 30.10.2020 tarihli cevaba cevap dilekçesinde özetle; davalı İş Bankasının cevabına karşı mahkemece konkordatonun reddine karar verildikten sonra da sürdürülebilir ve ödenebilir bir protokol hazırlanıp müvekkiline sunulmadığını, iddialarını ispatlamak için deliller kısmında bilirkişi incelemesi, ticari defter kayıtları ve elektronik ve basılı belge niteliğindeki deliller, tanık ve yemin dahil her türlü delile dayandıklarını, davalı ING Bankın cevabına karşı niyet mektubunun altında imzası bulunmasa dahi üçüncü kişilerin menfaatini ilgilendiren hususlarda talep hakkı tanındığını, uygun bir protokol hazırlayıp sunulmadığını, bu nedenle zararlarının doğduğunu, davalı QNB Finansbank vekilinin cevabına karşı, yapılandırma yapılmış olması halinde davacıların ticari hayatına devam edebileceğini, tüm bu nedenlerle haklı davalarının kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Türkiye İş Bankası vekili ve Davalı QNB Finansbank vekili 2.cevap dilekçeleriyle önceki beyanlarını tekrarlamıştır.
Toplanan deliller.
Niyet mektubu sureti, Samsun 6.Noterliğinin 28/01/2020 tarih … yevmiye nolu, Samsun 2.Noterliğinin 17/02/2020 tarih … yevmiye nolu ve 13/02/2020 tarih … yevmiye nolu ihtarnameleri, Samsun İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası, İş Bankasına ait 15/06/2017 ve 06/05/2015 tarihli tarihli GKS’ler ve işbu GKS’lere ilişkin ödemeleri gösterir ekran görüntüsü hesap ekstreleri ihtarname ve tebliğ şerhleri, Akbank, Vakıfbank, Kuveyt Türk, Şekerbank, Yapı ve Kredi Bankası, Alternatifbank’a ait yapılandırma sözleşmeleri ve ödeme tabloları, ING Bank’a ait KGF kobi sistemi ekran görüntüleri ve ödeme planları ve kredi borcunun ödenmesine ilişkin uzlaşma tutanağı ve borç tasfiye protokolleri, …dan oluşan heyetten alınan 24/03/2021 tarihli hukuki mütala, …’dan oluşan heyetten alınan 28/02/2022 tarihli hukuki mütala, 22/02/2022 tarihli hukukçu …, YMM … ve bankacı … oluşan heyetten alınan 25/01/2022 havale tarihli rapor, taraf vekillerinin rapora karşı beyan ve itirazları, davacı vekilinin sunduğu 22/02/2022 tarihli bedel tespit dilekçesi, doktrin ve tüm dosya kapsamı.
Delilerin tartışılması, değerlendirilmesi ve gerekçe;
Dava, niyet mektubuna dayalı tazminat talebine ilişkindir. Tüm dosya kapsamından; davacı şirketlerin konkordato talebinin mahkememizin … E. Sayılı dosyasında kabul edilerek davacı şirketler hakkında 08/05/2019 tarihinden geçerli olmak üzere 1 yıl süreyle kesin mühlet kararı verildiği, davacı şirketlerden alacaklı olan bankaların davacı şirketlerin konkordato talebinden feragat edip mühlet hükümlerinden çıkması koşuluyla tüm alacaklarını yapılandıracaklarına ilişkin niyet mektubu imzaladıkları, bunun üzerine mahkememizce … Esas … Karar sayılı ilam ile konkordato mühlet verilmesi talebinin reddine karar verildiği, ancak davacı şirketler yönünden konkordatodan çıkmalarına rağmen davalı bankaların niyet mektubuna uygun davranmadıkları ileri sürülerek oluşan menfi ve müspet zararların tazminat olarak talep edildiği anlaşılmaktadır.
Davacı vekili 23/02/2021 tarihli dilekçesinde ise sözleşmenin yerine getirilmemesinden kaynaklı olarak müvekkili şirketin uğradığı müspet zararların hüküm altına alınmasını talep etmiştir.
Niyet mektubunun niteliğine ilişkin değerlendirme:
Davanın dayanağı örneği dosyada bulunan ”Niyet Mektubu” başlıklı, tarihsiz, davalı ve dava dışı bankaların imzası bulunan belgedir. Davacının talepleri hakkında değerlendirme yapılabilmesi için öncelikle söz konusu niyet mektubunun niteliğinin belirlenmesi, maddelerinin yorumlanması gerekmektedir. TBK 19/1 maddesine göre bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın gerçek ve ortak iradeleri esas alınır. Sözleşmenin yorumlanması, sözleşmenin içeriğiyle ilgili bir hukuki uyuşmazlığın giderilmesi zorunludur. Yorumun konusu aslında sözleşme değil sözleşmeyi oluşturan irade beyanlarıdır. Tarafların irade açıklamalarının anlamı tespit edebilmek suretiyle bunların birbirine uygun olup olmadığı araştırılmalıdır. Bunun sonucunda tarafların irade açıklamalarının birbirlerine uygun olduğu anlaşılırsa sözleşmenin kurulması için gereken uygunluk mevcut olduğundan sözleşme kurulmuş olur, bundan sonra sözleşmenin yorumlanması gerekir. Tarafların gerçek ve ortak sözleşme iradelerinin hakim tarafından tespit edilmesine sözleşmenin yorumlanması denir. Bunun amacı tarafların birbirine uygun gerçek veya farazi sözleşme iradelerinin tespitidir (Prof Dr. Fikret Eren, Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, 24.Baskı, Sayfa 524). Yapılan bu açıklama ve yönteme göre niyet mektubu hükümlerinin yorumlanması gerekmektedir.
Davacı taraf niyet mektubu isimli metnin üçüncü kişi yararına sözleşme olduğunu ileri sürmektedir. TBK’nun 129.maddesi ”kendi adına sözleşme yapan kişi sözleşmeye üçüncü kişi yararına bir edim yükümlülüğü koymuşsa edimin üçüncü kişiye ifa edilmesini isteyebilir. Üçüncü kişi veya üçüncü kişiye halef olanlar da tarafların amacına veya örf ve adete uygun düştüğü taktirde edimin ifasını isteyebilirler. Bu durumda üçüncü kişi veya ona halef olanlar bu hakkı kullanmak istediklerini borçluya bildirdikten sonra alacaklı borçluyu ibra edemeyeceği gibi borcun nitelik ve kapsamını da değiştiremez” hükmünü içermektedir. Buna göre bu tür sözleşmeler ”üçüncü kişi yararına tam sözleşme” ve ”üçüncü kişi yararına eksik sözleşme” olmak üzere iki türlü yapılabilir. Tam üçüncü kişi yararına sözleşmede üçüncü kişi borçludan doğrudan doğruya edimin kendisine ifasını talep edebilir. Buna karşılık taraflar üçüncü kişi aleyhine borç doğurucu bir sözleşme yapamazlar.
Üçüncü kişi yararına bir sözleşmeden bahsedilebilmesi için ortada kurulmuş, geçerli, tarafları borç altına sokan bir sözleşmenin bulunması gerekir. Davanın dayanağını oluşturan niyet mektubu incelendiğinde davacıların imzasının bulunmadığı, bankaları birbirine karşı ve davacılara karşı borç altına sokmadığı görülmektedir. Yalnızca bankalar koşulları gerçekleşmesi şartı ile borçların yeniden yapılandırılması konusunda ortak bir niyete varmış ve bunu birbirlerine karşı açıklamıştır. Buna göre niyet mektubunun üçüncü kişi yararına bir sözleşme olduğundan söz etmek olası değildir.
Niyet mektubunu bir ön sözleşme olup olmadığı da incelenmelidir. Ön sözleşme ileride borç sözleşmesini kurma borcunu içeren bir sözleşmedir. Ön sözleşmenin şartları olarak; borçlandırıcı bir işlem, bir borç sözleşmesi bulunması, asıl sözleşmenin konusunun yeterli derecede belirli veya belirlenebilir olması, asıl sözleşmenin bağlı tutulduğu şekle uygun olarak yapılması, alacaklıya borçludan borcunu yerine getirmesini isteme yetkisini vermesi, konusunun imkansız hukuka ve ahlaka aykırı olmaması sıralanabilir (Prof Dr. Fikret Eren, Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, 24.Baskı, Sayfa 350 vd.). Niyet mektubunda davacıların imzasının bulunmaması, taraf olarak anılmamaları, niyet mektubunun hükümlerinde davalı bankaların davacı şirketler ile karşılıklı bir borç ilişkisine girdiği veya protokol/ödeme planı gibi yeni veya ek bir sözleşme yapma yükümlülüğünü üstlendiğinin ifade edilmemesi karşısında bu metnin bir ön sözleşme niteliğinde olmadığı kanaatine varılmıştır.
Dava konusu niyet mektubunun sözleşme öncesi sorumluluk (Culpa In Contrahendo) kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir. Hemen belirtelim ki sözleşme öncesi sorumlulukla ilgili olarak Borçlar Kanunumuzda genel bir düzenleme mevcut değildir. Culpa In Contrahendo sözleşme görüşmeleri sırasındaki kusurlu davranışı ifade eder. Buradaki borç ilişkisi dürüstlük kuralından doğduğu için tarafların sözleşme görüşmesi amacıyla ilişki kurmaları yeterlidir. Sonradan bu sözleşmeyi yapmaktan vazgeçmeleri veya sözleşmenin geçersiz olması sorumluluğun borca aykırılığa dayanmasını önlemez (Prof. Dr. M.Kemal Oğuzman, Prof Dr. M.Turgut Öz, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 18.Baskı, Sayfa 40). Bir taraf yükümlülüklerine aykırı davranarak açıklaması gereken hususları açıklamama, yanlış bilgi verme, gereken özeni göstermeme, sözleşme yapmaya niyetli olmaksızın görüşmeye başlama veya görüşmeyi sürdürme yüzünden karşı tarafa bir zarar verirse sözleşmeye güvenen taraf sözleşmenin görüşmeler sırasında oluşan bu durum sebebiyle diğerinin zararını tazmin etmesini isteyebilir (Niyet Mektuplarının Hukuki Niteliği, …, Ankara Barosu Dergisi 2014/2).
Sözleşme öncesi sorumluluk bir kusur sorumluluğudur. Bu nedenle henüz sözleşme kurulmadan önce zarar gören kişi diğer tarafın kusuru varsa bunun giderilmesini talep edebilecektir. Hukuksal niteliği ise tartışmalı olup mahkememizce haksız fiil sorumluluğuna dayandığı değerlendirilmektedir. Sözleşme öncesi hazırlık görüşmeleri aşamasında tarafların birbirine zarar vermemeleri, kusuruyla verilen zararın giderilme yükümlülüğünün haksız fiille açıklanması daha kolaydır. Bu sorumluluk bir güven sorumluluğu olup ifaya olan menfaati kapsamaz. Yani talep edebilecek zarar ancak menfi zarardır (Prof. Dr. Ahmet Kılıçoğlu, Borçlar Hukuk Genel Hükümler, 17 Baskı, Sayfa 85 vd.). Buna göre niyet mektubu incelendiğinde ancak Culpa In Contrahendo sorumluluğu kapsamında değerlendirilebileceği sonucuna varılmıştır.
Niyet mektubu Anglo Amerikan hukuk sistemi tarafından bulunup geliştirilmiş ve hukuk sistemine girmiş bir kavram olup, sözleşmenin görüşülmesi esnasında ortaya çıkan bir aşamadır. Bununla bir sözleşmenin kurulması hususundaki niyet ortaya konur. Görüşmelerin ciddi bir şekilde sürdürülmesini ifade eder. Karşı tarafça kabul edilse dahi bağlayıcılığı yoktur. Bir tarafın (göndereni) diğer tarafa (muhataba) kurulması planlanan hukuki yapının ana hatlarını ortaya koyan yazılı ancak bağlayıcı olmayan bir irade açıklamasıdır (Niyet Mektuplarının Hukuki Niteliği, …, Ankara Barosu Dergisi 2014/2). Niyet mektubu genellikle sözleşme içeriğinin tek taraflı olarak belirlendiği ve hukuki bağlayıcılığı bulunmayan bir belge görünümünde olduğundan tarafların karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanlarıyla kurulan sözleşmelerden ayrıdır. Niyet mektuplarında bir bağlanma iradesi söz konusu değildir. Taraflar sadece niyetlerini bildirirler, niyetin gerçekleşip gerçekleşmeyeceği ise tamamen niyette bulunanın iradesine veya başkaca ek faktörlere dayanmaktadır. Ancak niyette bulunan taraf hiçbir şekilde bu niyet mektubuyla bağlı değildir.
Yapılan açıklamalara göre dava konusu niyet mektubu incelendiğinde öncelikle davacıların imzasının olmadığı bir kez daha tespit edilmelidir. Metnin 8/2.maddesine göre ancak alacaklı bankaların uygun görmesi halinde yürürlüğe konulacak bir sözleşme halini alabilecektir, niyet mektubu hükümlerinin emredici olmadığı da gözden uzak tutulmamalıdır. Metinden anlaşılan davacıların konkordatodan feragat etmesi yapılandırma görüşmeleri için süreci başlatmayı sağlayacaktır. Niyet mektubunun açıklanan hükümlerinin yorumlanması sonucu davalı bankalarca tek taraflı olarak hazırlanan gelecekte birer yapılandırma sözleşmesi kurulması ihtimalinde bu sözleşmenin esas unsurlarını belirlemeye yönelik ve bağlayıcılığı olmayan bir niyet açıklaması olduğu söylenebilir.
Tazminat taleplerine ilişkin değerlendirme:
Davanın dayanağı niyet mektubunun niteliği açıklandıktan sonra davacının taleplerinin değerlendirilmesi gerekmektedir. Gerek haksız fiil, gerekse borca aykırılık hallerinde tazminat sorumluluğu için gereken şartlar; hukuka aykırı bir fiil, zarar, kusur ve hukuka aykırı fiil ile zarar arasında uygun illiyet bağı olarak açıklanmaktadır.
Sorumluluğun doğabilmesi için öncelikle hukuka aykırı bir eylemin bulunması gerekmektedir. Davacı taraf davalı bankaların niyet mektubuyla üstlendiği yükümlülükleri yerine getirmediği ve yapılandırma sözleşmesini yapmaktan kaçındığı için zararın gerçekleştiğini belirtmektedir. Bu durumda hukuka aykırı fiil yapılandırma sözleşmesini yapmaktan kaçınmak imtina etmek olarak değerlendirmek mümkündür. Öncelikle davalı bankaların davacı şirketlere karşı borç altına sokan bir sözleşmenin bulunmadığı görülmektedir. Davanın dayanağı niyet mektubunda yalnızca bankaların imzası bulunmakta olup kendi aralarındaki bir niyeti ifade etmektedir ve metinden anlaşılacağı üzere yapılandırma sözleşmesi ancak koşulları oluştuğu taktirde gerçekleştirilebilecektir.
Davacı taraf konkordatodan çıkmalarına müteakip 15 gün içerisinde niyet mektubuna uygun bir yapılandırma protokolü hazırlanıp yürürlüğe konmadığını ileri sürmüş olmakla 15 günlük sürenin niteliğinin tespiti önem arz etmektedir.
Niyet mektubunun imza tarihi …/05/2019 olup gün kısmı boş bırakılmıştır. Davacılar konkordatodan çıkma başvurusunu 02/05/2019 tarihinde yapmış olması karşısında herhalde metnin imzalanmasına müteakip 15 günlük süre içerisinde başvurunun yapıldığı anlaşılmaktadır. Ancak buradaki 15 günlük sürenin niteliğinin ne olduğu da irdelenmelidir. Mektubun hiçbir yerinde davacıların konkordatodan feragat etmesinden itibaren 15 gün içerisinde protokol düzenleneceği ibaresi bulunmamaktadır. Mektubun 4.maddesinden davalı bankaların mahkemenin kararından sonraki 15 gün içerisinde alacaklarını metnin 1, 2, 3.maddelerindeki yazılı usule göre tespit edecekleri anlaşılmaktadır. Yani bu süre bankaların alacaklarını gecikmesizin tespit edip sabitlemesi için getirilmiş bir süre olup, feragat tarihinden itibaren 15 gün içerisinde yapılandırma teklifinde bulunulması gerektiği şeklinde yorumlanması mümkün değildir. Nitekim metnin diğer maddelerinde de davacı tarafın iddia ettiği şekilde anlama gelebilecek bir hüküm bulunmamaktadır.
Dosya kapsamından davalı QNB Finansbank ve İş Bankasının yapılandırma metinleri sunduğu anlaşılmaktadır. Her ne kadar bu yapılandırmaların süresinde olmadığı ileri sürülmekte ise de, yukarıda izah edildiği üzere mektupta geçen 15 günlük sürenin burada uygulanması söz konusu değildir. Dolayısıyla işbu bankalar yönünden hukuka aykırı bir fiilin varlığından söz etmek mümkün görülmemiştir. Halkbank tarafından borcun ödendiği gerekçesiyle herhangi bir yapılandırma metni sunulmamış, ING Bank bu hususta davacı şirket ve yetkilisine ulaşılamadığını ileri sürmüş ise de, bu hususu ispatlayarak delil ibraz etmemiştir. Buna göre işbu bankaların ise hukuka aykırı bir fiillerinden bahsetmek mümkündür.
Sorumluluğun diğer bir şartı ise kusurun varlığıdır. Davalılardan İş Bankası A.Ş ve QNB Finansbank tarafından yapılandırma önerileri davacılara sunulmuş olmakla kusurlarının bulunmadığı, diğer bankaların ise protokol hükümlerine bu yönden uygun hareket etmedikleri değerlendirildiğinde kusurlu oldukları sonucuna varılmıştır.
Sorumluluğun üçüncü şartı zararın meydana gelmesidir. Davacı şirketlerin borçları için icra takiplerine muhatap olmaları bu anlamda bir zarar niteliğinde sayılamaz. Zira takip konusu borç davacıların borcudur ve ödenmediği bellidir.
Sorumluluğun son şartı ise oluşturulan haksız eylemle meydana gelen zarar arasında uygun illiyet bağının bulunmasıdır. Davacı şirketlerin konkordatodan feragat etmeseler idi bu süreç sonunda borçtan kurtulacakları ve ticari hayatlarına devam edecekleri hususunda kesin bir delil elde edilememiştir. Konkordato süreci sonunda projenin tasdik edilmeme ve borca batık olma durumuna göre şirketler hakkında iflas kararı verilmesi dahi mümkündür. Oysa yapılacak olası yapılandırmalar ile bu sonuçların önlenmesi imkan dahilindedir. Öte yandan davacı şirketlerin ticari itibarının bozulması ile yapılandırma sözleşmelerinin yapılmaması arasında da doğrudan illiyet bağı bulunmamaktadır. Zira konkordato sürecinde bulunmanın başlı başına şirketlerin ticari itibarına zarar veren bir husus olduğu bilinmektedir. Yine konkordatodan feragat ettikten sonra değişen durum ve koşullara göre yeniden konkordato talebinde bulunulması da mümkün olup bu hususta İİK’da herhangi bir engel bulunmamaktadır. Özellikle finansal yeniden yapılandırma anlaşmalarının imzalanmaması, ikinci kez konkordatoya başvuru için haklı bir sebep teşkil edebilir. Bu noktada konkordato başvurusunun çekişmesiz yargı işi olduğu ve verilen ilk kararın kesin hüküm teşkil etmeyeceği de gözden uzak tutulmamalıdır. Yapılan takipler ise davacı şirketlerin davalılara olan borçları sebebiyle yapılmış olup sırf bu sebeple ticari itibarın zedelendiğinden bahsedilemez. Buna göre sorumluluğun şartlarının tamamı tüm bankalar yönünden aynı anda gerçekleşmemiştir.
Öte yandan davacı şirketlerin ticari faaliyetlerini sona erme noktasına gelmesi sebebinin yalnızca konkordatodan feragat sonrası gelişmelere bağlamak dosya kapsamına göre mümkün değildir. Zira konkordato öncesinde başlayan ve bu süreç içerisinde devam eden yapısal mali bozuklukların bulunduğu görülmektedir. Yine konkordatodan feragat edilmese idi yapılan teklifin adi alacaklar tarafından kabul edileceği ve mahkemenin tasdik kararı vereceği de muhakkak değildir. Davacı şirketlerin finansal yeniden yapılandırma anlaşmasının aktedilmemesi sonrası yeniden konkordato talebinde bulunmasına engel İİK’da bir hüküm olmamasına rağmen bu yola da gidilmiş değildir.
Böylece yapılan yargılama, toplanan deliller ve varılan vicdani kanaate göre davacı tarafın konkordato talebinden feragat etmesiyle işbu davada talep ettiği tazminat alacağı yönünden sorumluluğun şartlarını oluşturan unsurların her bir banka yönünden ve tamamen gerçekleşmediği, özellikle zarar ile eylem arasında illiyet bağının kurulamadığı ve tazminat şartları oluşmadığı gibi oluşması halinde dahi ancak menfi zararların talep edilebileceği, oysa bu dosya kapsamında müspet zararların talep edildiği anlaşılmakla davanın her bir banka yönünden aynı hukuki gerekçeyle reddi gerekmiştir.
Mahkememizce yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu alınan 25/01/2022 havale tarihli raporda niyet mektubunun niteliği tek taraflı bir ön sözleşme olarak değerlendirilmiş ise de, yukarıda açıklanan gerekçelerle bu görüşe katılmak mümkün olmamıştır. Bilirkişi raporunda davalı bankaların niyet mektubuna uygun davranmadığı kabulü ile zararın tespiti yönünden bir kısım hesaplamalar yapılmış olup, mahkememizce yapılan değerlendirme de davanın dayanağını oluşturan niyet mektubunun ancak Culpa In Contrahendo sorumluluğunu doğurabileceği, ancak bu yönden yapılan değerlendirmede tazminat şartlarının oluşmadığı kanaatine varıldığından bilirkişi raporunun bu yöne ilişkin değerlendirmeleri incelenmemiş, hükme esas alınmamış, tarafların sundukları uzman görüşleri de HMK 293 madde kapsamında taktiri delil olarak değerlendirilmiştir.
Davanın red gerekçesi tüm davalılar yönünden ortak olmakla avukatlık asgari ücret tarifesinin 3 ve 13.maddeleri gereği maktu tek bir vekalet ücretine hükmedilmiştir.
7155 sayılı yasanın 23. maddesi ile değişik 6125 sayılı kanunun 18/A-13 maddesi gereği davadan önce davacının arabuluculuk başvurusu yaptığı, davalıların görüşmelere katıldığı görülmekle arabulucu ücretinin de davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına karar verilmiş aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:
1-Davanın REDDİNE,
2-Alınması gerekli 80,70 TL harcın peşin alınan 8.709,53 TL ve ıslah sonucu alınan 687.560,00 TL olmak üzere toplam 696.269,53 TL harçtan mahsubu ile bakiye fazla yatan 696.188,83 TL harcın karar kesinleştiğinde talep halinde davacı tarafa iadesine,
3-Davalılar kendilerini vekille temsil ettirdiklerinden yürürlükte bulunan avukatlık asgari ücret tarifesince 3 ve 13/4 maddeleri uyarınca belirlenen 5.100,00 TL vekalet ücretinin davacılardan alınarak davalılara verilmesine,
4-Davacı tarafın sarf ettiği yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
5-7155 sayılı yasanın 23. maddesi ile değişik 6325 sayılı kanunun 18/A-11 maddesi gereğince 1.320,00 TL arabulucu ücretinin davacılardan alınarak hazineye gelir kaydına,
6-Kararın talep halinde Yazı İşleri Müdürü tarafından taraflara tebliğine,
7-Kullanılmayan gider avansının karar kesinleştiğinde ilgili tarafa iadesine,
Dair, davacı vekilinin ve davalı İş Bankası vekilinin, davalı Halkbankası vekilinin, davalı ING Bank vekilinin, davalı Finansbank vekilinin yüzlerine karşı mahkememiz gerekçeli kararının taraflara tebliği tarihinden itibaren iki hafta içinde İstinaf yolu açık olmak üzere oybirliğiyle verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 30/03/2022

Başkan
¸e-imzalıdır
Üye
¸e-imzalıdır
Üye
¸e-imzalıdır
Katip
¸e-imzalıdır