Emsal Mahkeme Kararı Samsun Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/589 E. 2021/1090 K. 20.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. SAMSUN ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2020/589 Esas – 2021/1090
/// TÜRK MİLLETİ ADINA ///

T.C.
SAMSUN
ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO : 2020/589 Esas
KARAR NO : 2021/1090

HAKİM :
KATİP :

DAVACI : …
VEKİLLERİ :
DAVALI : …
VEKİLİ :

DAVA : Alacak (Hizmet Alımı Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 01/09/2020
KARAR TARİHİ : 20/12/2021
GEREKÇELİ KARAR TARİHİ : 19/01/2022

Mahkememizde görülen Alacak davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili DAVA dilekçesi ile özetle: Müvekkili davacı şirketin, turizm ve seyahat acenteliği alanında faaliyet gösteren davalı şirketten 2008 yılından bu yana bilet alım satımı ve seyahat işlemlerinde aracılık hizmeti aldığını ve bu kapsamda tarafların bilet başına hizmet bedeli komisyonu ödeneceği konusunda anlaştıklarını, ancak davalının son zamanlarda davacıdan THY tarafından belirlenen standart hizmet bedeli komisyonu dışında ve açıklanamayan afaki miktarlarda ücret talep ve tahsil ettiğini, örneğin 2019 yılı Şubat – Aralık dönemi içinde davacıdan bu şekilde toplam 224.263,69-TL tutarında fazladan tahsilat yaptığını, iadesi için ihtar çekilmiş ise de ihtara kayıtsız kaldığını, 2008 yılından bu yana yapılan tüm tahsilatların incelenerek fazladan yapılan tahsilat var ise davacıya iadesi gerektiğini, davadan önceki zorunlu arabuluculuk görüşmelerinin olumsuz sonuçlandığını beyanla, talep miktarını artırma hakkı saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000-TL’nin temerrüt faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili CEVAP dilekçesi ile özetle: Zorunlu arabuluculuk görüşmelerinin davalının yerleşim yeri İstanbul Arabuluculuk Bürosu tarafından icra edilmesi gerektiğini ve arabuluculuk görüşmelerinin usulsüz olduğu veçhile dava şartı eksikliği bulunduğunu, yine davalının yerleşim yerine göre davanın İstanbul mahkemelerinde ikame edilmesi gerektiğini, davaya konu taleplerin zamanaşımına uğradığını, davacının belirsiz alacak davası açmakta hukuki yararının bulunmadığını, davalı şirketin davacıya seyahat acenteliği ve danışmanlığı konusunda hizmet verdiğini ve tarafların alım-satımı yapılan biletler üzerinden hizmet bedeli alınacağı konusunda anlaştıklarını ancak alınacak hizmet bedelinin miktarını, oranını veya azami sınırını belirlemediklerini, davacı şirketin iş ve seyahat planınına göre araştırma yapılıp tarih / parkur / fiyat belirlenerek mail yoluyla davacı yetkililerine iletildiğini ve bilet kesimi işleminin ancak davacı yetkililerince verilen onaydan sonra yapılabildiğini, davalının sunduğu tekliflerin davacı tarafından kabul edildiğini ve ayrıca düzenlenen faturalara da itiraz edilmediğini, hal böyle iken işbu dava ile iadeye ilişkin talepte bulunmanın basiretli tacir olmakla ve iyi niyet kuralları ile örtüşmediğini beyanla, davanın reddini dilemiştir.
THY ile davalı arasındaki acentelik sözleşmesi ve davalı tarafından davacıya kesilen tüm biletler listesi THY’den celp edilerek dosya arasına alınmıştır.
Mahkememizce alınan bilirkişi kök raporu ile ek raporunda özetle: Davacının 2008 ilâ 2014 yılı ticari defterinin ibraz edilemediği, 2015 ilâ 2019 yılı ticari defterlerinde inceleme yapıldığı, taraflar arasındaki bilet alım-satımı işinin mail yolu ile yapılan görüşmeler ve davacı şirketin onayına bağlı olarak gerçekleştiği, bilet düzenlenmesi esnasında davacı yetkililerinden uçuş bilgisi ve bilet fiyatı konusunda onay alındığı, faturalardan bir kısmının ticari defterlerde kayıtlı olduğu ve bir kısım faturaların davacı yetkililerince ibraz edilmediği mütala edilmiştir.
Bilirkişi raporları taraflara tebliğ edilmiştir.
Dava, hizmet alımı sözleşmesinden kaynaklı alacak istemine ilişkindir.
Burada öncelikle, davalı vekilinin zorunlu arabuluculuk dava şartı itirazı ile yetki ilk itirazı ve zamanaşımı def’i değerlendirilecek, akabinde davanın esası hakkında değerlendirmelerde bulunulacaktır.
6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun “Dava şartı olarak arabuluculuk” başlıklı 18/A maddesinin 8. fıkrasına göre; “Arabulucu, görevlendirmeyi yapan büronun yetkili olup olmadığını kendiliğinden dikkate alamaz. Karşı taraf en geç ilk toplantıda, yetkiye ilişkin belgeleri sunmak suretiyle arabuluculuk bürosunun yetkisine itiraz edebilir. Bu durumda arabulucu, dosyayı derhâl ilgili sulh hukuk mahkemesine gönderilmek üzere büroya teslim eder. Mahkeme, harç alınmaksızın dosya üzerinden yapacağı inceleme sonunda en geç bir hafta içinde yetkili büroyu kesin olarak karara bağlar ve dosyayı büroya iade eder…” Somut olayda, davalı vekilinin arabuluculuk görüşmeleri sırasında yetki itirazında bulunduğu ancak itirazının reddedildiği anlaşılmaktadır. Davalı vekilinin yetki itirazının dilekçe ile ileri sürülmediği ve usule uygun düşmediği nazara alındığında, arabulucu tarafından yapılan işlemler yerindedir ve buna göre zorunlu arabuluculuk dava şartı yönünden davada bir eksiklik bulunmamaktadır.
Taraflar arasındaki ilişkiye göre, davalı, davacı şirketin iş ve seyahat planınına göre araştırma yapıp tarih / parkur / fiyat belirleyip davacıya bilgi verecek, davacı da karşılığında hizmet bedeli ödeyecektir. Görüldüğü üzere, taraflar arasında karma nitelikte bir hizmet alımı sözleşmesi vardır ve davalıdan sözleşmeye aykırı olarak tahsil edilen ücretlerin iadesi talep edildiğine göre, uyuşmazlığın sözleşme kapsamında çözüme kavuşturulması gereklidir. Ortada sözleşmeden kaynaklı bir uyuşmazlık bulunduğuna göre, sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca değerlendirme yapılmasına olanak yoktur; yetki ve zamanaşımı süresi sözleşmeye göre belirlenmelidir. Sözleşmeden doğan davalar, sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinde de açılabileceğinden (HMK m. 10) ve davacının TBK’nun 89. maddesine göre kendi yerleşim yerinde dava açması mümkün olduğundan davanın mahkememizde ikame edilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur. Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça her alacak on yıllık zamanaşımına tabi olduğundan (TBK m. 146) davalı vekilinin zamanaşımı def’i de yerinde değildir.
Davanın esasına gelince; yukarıda işaret edildiği üzere, taraflar arasında hizmet alımı sözleşmesi bulunmakta olup, davalı şirketin uzun bir süre davacıya seyahat danışmanlığı hizmeti verdiği görülmektedir. Tarafların, biletleme esnasında hizmet bedeli alınacağını kararlaştırdıkları, ancak ücretin miktarı ya da oranı konusunda bir belirleme yapmadıkları, seyahat planlaması yapıldığında ücret de dahil tüm bilgilerin mail yolu ile davacıya iletildiği ve davacı yetkililerinin onayı üzerine biletleme yapılıp fatura kesildiği anlaşılmaktadır. Dikkat çekmek gerekirse; davalının, davacıya sadece bilet satmadığı, onun iş ve seyahat planınına göre araştırma yapıp tarih / parkur / fiyat belirleyip davacıya bilgi vermek suretiyle seyahat planlanması konusunda da danışmanlık hizmeti verdiği görülmektedir.
Davalının, Ocak 2019-2020 dönemi içinde davacıdan THY tarafından belirlenen baz fiyatlardan 224.263,69-TL fazla tahsilat yaptığı sabittir ve davalının da kabulündedir. Ancak, davalı, bilet ücretinin alım-satım esnasında davacı yetkilileri ile paylaşıldığını ve onay verilmesi üzerine biletleme yapıldığını ifade edip ücretin karşılıklı olarak belirlendiğini, fatura kabul edilip ödendikten sonra ücret iadesinin istenemeyeceğini ileri sürmektedir. THY baz fiyatları ile karşılaştırma yapılması sonucu ortaya çıkan farklılığın verilen artı hizmet sebebiyle oluştuğunu belirtmektedir.
YİBBGK’nın 27.06.2003 tarih ve 2001/1 E., 2003/1 K. sayılı ilamında da açıklandığı üzere; bir faturayı alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde faturanın içerdiği bilgilere itiraz etme hakkına sahiptir, aksi taktirde faturanın içeriğini kabul etmiş sayılır. Bu hüküm, fatura içeriğinden kabul edilen hususlara ilişkin olarak, faturayı düzenleyenin lehine; adına fatura düzenlenenin aleyhine bir karine getirmektedir. Bu karine, faturanın ispat gücüne yönelik bir düzenlemeyi ortaya koymaktadır. Diğer anlatımla, fatura, düzenleyen aleyhine delil olduğu gibi, kendisi faturayı düzenlemediği halde tebliğinden itibaren sekiz gün içinde itiraz etmeyen aleyhine de delil olabilecektir. Faturanın adına tanzim edilen aleyhine ispat vasıtası olması, yani, faturayı alan kişinin fatura kendinden sadır olmamakla birlikte aleyhine delil teşkil etmesi 6102 s. TTK m. 21/2’de düzenlenen ve yukarıda ayrıntısı açıklanan bu karineden kaynaklanmaktadır. Faturaya itiraz, faturanın teslim alındığı tarihten itibaren sekiz gün içinde yapılmalıdır. İtirazın sekiz gün içinde karşı tarafa varması şart değildir. Sekiz günlük süre, hak düşürücü süre veya zamanaşımı süresi değildir. Sadece ispat yükünün yer değiştirmesi açısından önem taşır. Sekiz günlük süre içinde itiraz edildiği taktirde, fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olduğunu ispat külfeti faturayı veren tarafa ait iken, sekiz günlük sürenin geçmesinden sonra itiraz edilmesi halinde, fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olmadığını ispat külfeti faturayı alan tarafa ait olur. Faturayı alan her türlü delille bu külfeti yerine getirebilir (Bkz: Prof. Dr. Sami Karahan, Ticari İşletme Hukuku, 23. Baskı, Eylül 2012, Konya; Sh 111 vd.). 6102 s. TTK m. 23/2 uyarınca tebliğe rağmen faturayı süresinde itiraz ve iade etmeyerek, ticari defterlerine borç kaydeden tacir, fatura münderecatını aynen kabul etmiş ve faturayı gönderen taraf, faturaya dayalı bu alacağının varlığını 6100 s. HMK m. 222 uyarınca ispat etmiş olur. Eldeki davada, fazladan tahsilat yapıldığı ileri sürülen biletlere ilişkin faturalar dahil tüm faturaların, davacının ticari defterlerinde kayıtlı olduğu ve fatura bedellerinin davalıya ödendiği konusunda taraflar arasında bir niza yoktur ve davacı iş bu davayı faturaları ticari defterlerine kaydedip ödeme yaptıktan sonra kendisinden fazladan tahsilat yapıldığı iddiasına dayalı olarak açmıştır.
Davacıya bilet alım-satımı ve seyahat danışmanlığı konusunda hizmet verildiği ve seyahat planlaması yapıldığında ücret de dahil tüm bilgilerin mail yoluyla davacıya iletildiği, davacı yetkililerinin onayı üzerine biletleme yapılıp fatura kesildiği, faturaların davacının ticari defterlerine kaydedildiği ve davacının ihtirazı kayıt olmadan ödeme yaptığı anlaşıldığına göre, davacının basiretli tacir olmanın gereklerine ve ahde vefa ilkesine aykırı olarak ücretin iadesini talep etmesine olanak yoktur. Ayrıca, davalı, davacı şirkete salt bilet alım-satım konusunda acentelik hizmeti vermemiştir ki, tahsil edilebilecek hizmet bedeli tutarının THY tarafından belirlenmiş baz fiyatlarla aynı olması gerektiği söylenebilsin. Davacı, davalı tarafından sunulan seyahat planlamasınına ilişkin mail’e olur yönünde cevap vermekle, biletleme esnasında ücrete yansıtılan hizmet bedelini de kabul etmiştir.
Bu sebeplerle, davacının iadesini talep edebileceği ücret bulunmadığı kabul edilmiş, davanın reddine karar verilmiştir. Davadan önceki zorunlu arabuluculuk ücreti dahil tüm yargılama giderleri davacıya tahmil edilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu gereğince alınması gerekli 59,30-TL karar ve ilam harcının peşin alınan harçtan mahsubu ile bakiye 111,48-TL’nin karar kesinleştiğinde ve istek halinde davacıya iadesine,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı davayı vekil marifetiyle takip ettiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ye göre belirlenen 5.100-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-Zorunlu Arabulucuk sürecinde Adalet Bakanlığı bütçesinden karşılanan 1.320-TL arabulucuk ücretinin davalıdan alınarak Hazineye gelir kaydına,
6-Gider avansından kullanılmayan kısmın karar kesinleştiğinde ilgilisine iadesine,
Dair; taraf vekillerinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın tebliği tarihinden itibaren 2 hafta içinde, mahkememize ya da mahkememize gönderilmek üzere başka yer emsal mahkemeye verilecek bir dilekçe ile Samsun BAM’da istinaf yolu açık olmak üzere karar verildi, anlatıldı. 20/12/2021

Katip
¸

Hakim
¸

5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu’nun 5’inci maddesi kapsamında e-imza ile imzalanmıştır.