Emsal Mahkeme Kararı Samsun Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/161 E. 2021/362 K. 17.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. SAMSUN ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2020/161 Esas – 2021/362
T.C.
SAMSUN
ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ TÜRK MİLLETİ ADINA GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO : 2020/161
KARAR NO : 2021/362

HAKİM :
KATİP :

DAVACI : …
VEKİLLERİ : Av.
Av.
DAVALI : …
VEKİLİ : Av.
DAVA : Ticari Şirket (Sermaye Koyma Borcuna İlişkin)
DAVA TARİHİ : 19/02/2020
KARAR TARİHİ : 17/06/2021
KARARIN YAZ. TARİH : 24/06/2021
Davacı vekili tarafından davalı aleyhine açılan davanın mahkememizde yapılan açık yargılaması sonucunda:
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA VE SAVUNMALARIN ÖZETİ:
Davacı vekili mahkememize vermiş olduğu dava dilekçesini özetle; Davacı şirketin 21/07/2008 tarihli ana sözleşmesi ile şirket ortaklarına toplam 1.000.000TL sermaye miktarı taahhüt ettiğini, 30/07/2008 ve 08/04/2009 tarihli karar uyarınca davalının taahhüt ettiği sermaye borcunun 195.000,00TL olduğunu, davalıya ihtarname keşide edildiğini, davalının ise şirkete 200.000TL ödeme yaptığını bu sebeple borçlu olmadığını beyan ederek ödeme yapmayacağını belirttiğini, ancak davalının davacı şirketin hesaplarından para çekip borçlusu… , alacaklısı da … olan ve … tarafından tahsil için Denizbanka verilmiş olan senetlerin borcunu ödediğini, yani davalının davacı şirkete borçlu olduğunu belirterek, davanın kabulü ile, davacı şirkete ait olan toplam 153.000TL nin ihtarname tarihi olan 20/01/2015 tarihinden itibaren işlemiş ve işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine karar verilmesini karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davayı kabul etmediklerini, dava konusu alacağın zamanaşımına uğradığını, müvekkilinin davacı şirkette o dönem şirket ortaklığı dışında para çekme yetkisi bulunmadığını, söz konusu paraları da davacı şirketin bankaya vermiş olduğu talimatla çektiği dosya içeriğinden açıkça görüldüğünü belirterek davanın reddine karar verilmesini, yargılama giderlerinin davacı şirkete yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

DELİLLER:
Dava dilekçesi ekinde, ana sözleşme değişikliği kararı, ticaret sicil gazete ilanları, ihtarname, Samsun Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/756 Esas – 2017/1080 Karar sayılı kararı, Samsun BAM 3. Hukuk Dairesinin 2018/190 Esas 2018/303 Karar sayılı ilamı ibraz edilmiştir.
Davacı vekili tarafından 25/03/2021 tarihli beyan dilekçesi sunulmuştur.
Mahkememizin 2020/71 Esas sayılı dosyası tüm ekleri ile birlikte dosyamız arasına alınmıştır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, şirket hesabından çekilen miktarların şirkete iadesine ilişkin alacak davasıdır.
Dosyanın incelenmesinde; davalı …’un kurucu ortağı olduğu davacı şirket ile aralarında, davacı şirket hesabından çekilmesi sebebi ile dosyamıza konu edilen miktara ilişkin olarak daha evvel mahkememizin 2015/756 Esas sayılı dosyasında sermaye koyma borcu nitelemesi ile yargılama yapıldığı, 2015/756 Esas sayılı dosyada davacı şirketin ticaret sicil kayıtlarının alındığı, davacı şirketin…, …, … hesaplarına ait hesap hareketlerinin dosyaya celp edildiği, davacı şirketin defter kayıt ve belgelerinin incelendiği, 16/11/2016 ve 18/08/2017 tarihli iki adet bilirkişi raporu alındığı, davalı …’un sermaye koyma borcunu yerine getirdiği ancak sonrasında 01/06/2009 tarihinde Yapı Kredi Bankasında bulunan hesaptan 59.000 TL, 09/04/2009 tarihinde … nezdinde bulunan hesaptan 59.000 TL, 10/06/2009 tarihinde yine … nezdinde bulunan hesaptan 35.000 TL olmak üzere toplamda 153.000 TL para çektiğinin anlaşıldığı, çekilen paranın sermaye borcuna ilişkin olduğu kanaatine varıldığı, bunun üzerine 23/11/2017 tarih, 2015/756 Esas, 2017/1080 Karar sayılı karar ile davanın kabulüne karar verildiği görülmüştür.
Davalı … vekili tarafından kararın istinaf edilmesi üzerine dosyanın Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesine gönderildiği, dairenin 07/03/2018 tarih, 2018/190 Esas ve 2018/303 Karar sayılı ilamı ile temyiz yolu açık olmak üzere istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin karar verdiği anlaşılmıştır.
Söz konusu istinaf kararının davalı … vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’ne gönderilmiş, Yüksek Mahkemece yapılan yargılama sonucunda verilen 19/11/2019 tarih, 2018/1870 Esas ve 2019/7335 karar sayılı ilamında “davalının 200.000.- TL’yi ödemekle sermaye borcunu yerine getirdiğinin kabulü gerekmekte olup bundan sonra davalı tarafından geri alınan 153.000.- TL’nin yatırılan sermaye artırım payının iadesi mahiyetinde olduğunun ispat yükü davacı üzerine geçmiştir. Uyuşmazlık dönemi itibariyle kapanış tasdikleri yapılmadığından davacı lehine delil niteliği bulunmayan davacı şirket defterlerinde de iade edilen 153.000.- TL, sermaye hesabında değil ortaklardan alacaklar hesabında izlenmiş olup sermaye koyma borcu yerine getirildikten sonra yapılan iadenin ödenen sermayenin içinden yapıldığı davacı tarafından ispatlanamadığı nazara alınarak bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde istinaf başvurusunun reddine karar verilmesi yerinde olmamış” denilerek davalı tarafından davacı şirket hesabından iade alınan bedelin varlığı kabul edilmiş ancak iadenin sermaye içinden yapıldığının kanıtlanamadığından bahisle kararın kaldırılmasına karar verilmiştir.
Yargıtay bozma ilamı akabinde mahkememizin 2020/71 Esas sırasına kaydı yapılan dosyada verilen 30/06/2020 tarihli, 2020/71 Esas, 2020/344 karar sayılı kararda ” davalının 200.000.- TL’yi ödemekle sermaye borcunu yerine getirdiğinin kabulü gerekmekte olup bundan sonra davalı tarafından geri alınan 153.000.- TL’nin yatırılan sermaye artırım payının iadesi mahiyetinde olduğunun ispat yükü davacı üzerine geçtiği, davacı ticari defterlerinin uyuşmazlık dönemi itibariyle kapanış tasdikleri yapılmadığından davacı lehine delil niteliğinin bulunmadığı, davacı şirket defterlerinde iade edilen 153.000.- TL’nin ortaklardan alacaklar hesabında izlendiği, sermaye hesabında izlenmediği, buna göre davacının sermaye koyma borcu yerine getirildikten sonra yapılan iadenin ödenen sermayenin içinden yapıldığını ispatlaması gerektiği, davacı tarafça ispatlanamayan davanın reddine dair ” karar verildiği anlaşılmış, işbu kararın tarafların istinaf etmemesi üzerine 08/09/2020 tarihinde kesinleştiği görülmüştür.
Davacının, mahkememizin 2015/756 Esas sayısından yapılan yargılama ile davalı tarafından şirket hesabından çekildiği sabit hale gelen ancak dayanağı hukuki sebebe ilişkin ihtilaf bulunan 153.000 TL’nin bu defa ödünç verilen alacak olarak iadesi nedeniyle iş bu davayı ikame ettiği anlaşılmıştır.
Mahkememizin 2015/756 Esas sayılı dosyası ile davacı vekilinin sunmuş olduğu 11/03/2020 havale tarihli cevap dilekçesinde davacı şirket hesabından 153.000 TL’nin davalı Emin Jale Selçuk’a gönderildiği hususunda bir inkarlarının olmadığı, ancak davacı şirketin talimatıyla ödeme yapıldığı iddiasında bulunmaları birlikte değerlendirilmiş, 153.000 TL’nin davacı şirket hesabından davalıya gönderildiği hususunun sübuta erdiğine kanaat getirilmiştir.
Tarafların iddia ve savunmaları doğrultusunda somut olayda uyuşmazlığın, davaya konu bedelin zamanaşımına uğrayıp uğramadığı, derdestlik dava şartının söz konusu olup olmadığı ve bedelin başka bir hukuki sebebe dayanarak tekrar talep edilip edilemeyeceği, davalının davacı şirkete borcu olup olmadığı noktalarında toplandığı anlaşılmaktadır.
Derdestlik yönünden yapılan incelemede; mahkememizin 2015/756 Esas (bozma sonrası 2020/71 Esas, 2020/344 Karar) sayılı dosyasında her ne kadar taraflar aynı ise de dava talep miktarının farklı olduğu, talep edilen bedel yönünden hukuki vasıflandırmanın ve dava sebebinin aynı olmadığı, hukuki vasıflandırmanın değişmesi nedeni ile tabi oldukları mevzuat ve yargılama hükümlerinin de farklı olduğu değerlendirilmekle derdestlik itirazının reddine karar verilmiştir.
Zamanaşımı yönünden yapılan değerlendirmede; davacı şirketin sermaye borcu olduğu varsayımı ile alacağın ödenmesine ilişkin davalıya gerekli ihtarları çektiği, sonuç alamaması üzerine dava yoluna başvurduğu ve alacağını tahsil etme yoluna gittiği, söz konusu yargılamada talebin zamanaşımına uğramadığının tespit edildiği anlaşılmaktadır. Yapılan yargılamada verilen kararın, dosyanın istinafa ve Yargıtay’a gitmesi sebebi ile 08/09/2020 tarihinde kesinleştiği, davacı şirket alacağının dayanağı olan dava hukuki sebebinin ortaklık ilişkisi değil, ödünç ilişkisini olduğunu öğrenmesinin bu tarih itibariyle kesin olduğunu kabul etmek gerekmektedir.
6098 sayılı TBK’nın 389. Maddesi uyarınca ödünç alanın, ödünç konusunun teslimine ve ödünç verenin de bu şeyin teslim alınmasına ilişkin istemleri, diğer tarafın bu konuda temerrüde düşmesinden başlayarak altı ayın geçmesiyle zamanaşımına uğrar.
Davacının alacağının dayanağı olan hukuki ilişkinin ödünç verme olduğunu öğrendiği tarihin 08/09/2020 olduğu kabul edildiğinde, tabii olduğu zamanaşımı süresinin de mahkememizin 2020/71 Esas 2020/344 Karar (bozma öncesi 2015/756 Esas) sayılı dosyanın kesinleşme tarihi olan 08/09/2020 tarihinden itibaren başlaması gerektiği değerlendirilmiş, eldeki davanın 19/02/2020 tarihinde açıldığı görülmekle zamanaşımı süresinin dolmadığı kabul edilmiştir.
Aksi halde dahi Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2012/11248 esas, 2013/14690 karar sayılı ilamında, 2013/13293 esas 2014/15076 karar sayılı ilamında, 2016/119 esas, 2016/5924 karar sayılı ilamında, 2014/4717 esas, 2014/7735 karar sayılı ilamında “Her ne kadar bir borçlunun borcunun zamanaşımına uğradığını ileri sürmesi ve bu yolla borcunu ödemekten kaçınması, tüm çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi Türk hukuku bakımından da kanunen kendisine tanınan bir hak olup, zamanaşımı def’inin ileri sürülmesi tek başına borçlunun dürüstlüğe aykırı bir davranışı olarak kabul edilemez ise de bazı hallerde zamanaşımı def’inin ileri sürülmesi dürüstlük kuralıyla bağdaşmayabilir (K.Oğuzman, T.Öz, Borçlar Hukuku Genel Hükümler 2009, s. 482). Zamanaşımı def’inin ileri sürülmesinin hangi hallerde dürüstlük kuralına aykırı bulunduğu hususunda normatif bir düzenleme bulunmadığından, bu hususun varit olup olmadığının her somut uyuşmazlığın özellikleri nazara alınarak değerlendirilmesi gerekir… Yukarıda yapılan özetten de anlaşılacağı üzere davalı taraf davada bir yandan davacıların davalı şirketlerin ortağı olduğunu bildirirken, diğer yandan yatırılan paranın istendiği an geri alınabileceğine inandırılıp, güven telkin edilen ve yurt dışında yatırdığı parasını alamayacağının anlaşılması üzerine işbu davayı açtığı ileri sürülen davacılara karşı, paranın yatırılış tarihine göre zamanaşımı süresinin dolduğunu savunmaktadır. Bu şekilde zamanaşımı def’inin ileri sürülmesinin dürüstlük kuralı ile bağdaşır bir tutum olmadığı açıktır.” olarak belirtilmiştir.
Eldeki davada belirtildiği üzere, davacı şirketin alacağını tahsil yoluna gitmiş olması, gerekli yasal yollara başvurması, yargılamanın uzun sürmesi ve hukuki vasfın değişmesi nedeni ile sabit olan alacağını tahsil edememesi karşısında, paranın yatırılış tarihine göre zamanaşımı süresinin dolduğu belirtilerek zamanaşımı def’i ileri sürülmesinin TMK’nun 2. maddesindeki dürüstlük kurallarına aykırı olduğundan davalı tarafın zamanaşımı defileri nazara alınmamıştır.
Davalı …’un davacı şirkete borcu olmadığı iddiasının değerlendirilmesinde; davacı şirket hesabından davalıya yapılan ödemelere ilişkin banka dekontları mahkememiz 2015/756 Esas (bozma sonrası 2020/71 Esas, 2020/344 Karar) sayılı dosyasında istenmiş olup, yapılan incelemede 01/06/2009 tarihinde Yapı Kredi Bankasında bulunan hesaptan çekilen 59.000 TL’lik dekont açıklamasında “tal … ödenen” yazdığı, 09/04/2009 tarihinde … nezdinde bulunan hesaptan 59.000 TL, 10/06/2009 tarihinde yine … nezdinde bulunan hesaptan 35.000 TL’lik dekont açıklamalarında da yine “…” yazıldığı anlaşılmakta olup, davalının davacı şirketten 153.000 TL aldığı sabittir.
Nitekim eldeki davada sunulan 11/03/2020 havale tarihli cevap dilekçesinde davalı yanın davacı şirketten alınan miktarlara ilişkin, paraların davacı şirket talimatı ile kendisine ödendiği savunmasından başka, ödemenin sebebe yönelik herhangi bir iddiası da bulunmamaktadır. Davalının mahkememizin 2015/756 Esas sayılı dosyasında ileri sürdüğü şirketçe kendisine yapılan ödemenin şirketin eşine olan borcu nedeni ile yapıldığı iddiası her ne kadar eldeki davada ileri sürülmemiş ise de; dosyada davacı şirketin eşinin borcuna yönelik davalıya ödeme yapıldığına ilişkin bilgi ve belge bulunmadığı, davalı vekilinin cevap dilekçesinde delil olarak davacı şirket ticari defterlerine dayandığı, 2015/756 Esas sayılı dosyada yapılan davacı şirkete ait ticari defter incelemesi sonucu alınan 18/08/2017 tarihli bilirkişi raporunda “Davalı … eşi…’un davacı şirket ile ticari ilişkisine veya herhangi bir cari hesabına (borç/alacak kaydına) rastlanmamıştır” denilerek yapılan ödemeler bakımından davalının davacı şirkete borçlu olduğunun tespiti yapıldığı anlaşılmış, usul ekonomisi gereği tekrar ticari defter incelemesi yaptırılması gerekli görülmemiş olup, işbu yönden de davalının ispat yükünü yerin getiremediği kabul edilmiştir.
Davacı vekilince her ne kadar ihtarname tarihi olan 20/01/2015 tarihinden itibaren faiz istenmiş ise de, söz konusu ihtarnamede sermaye taahhüdünün istendiği, şirket bünyesinden alınan ödünce ilişkin bir ibarenin olmadığı görülmüş olup, davalının bu ihtarname ile temerrüde düşmediği değerlendirilmiş, dava tarihinden itibaren faize hükmedilmiştir.
Yapılan tüm değerlendirmeler sonucunda; davalı …’un davacı şirket hesabından banka dekontlarıyla çektiği sabit olan ve cevap dilekçesinde de çekildiği ikrar edilen 153.000 TL’ye yönelik olarak davacı şirketin davalıdan alacaklı olduğu kanaatine varılmış, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM :Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:
1-DAVANIN KABULÜNE,
153.000,00TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
2-Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 10.451,43 TL karar ilam harcından peşin alınan 2.612,86 TL’nin mahsubu ile bakiye karar ilam harcı olan 7.838,57 TL’nin davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
3-Davacı tarafından yatırılan 54,40 TL başvurma harcı ile peşin karar ilam harcı olarak yatırılan 2.612,86TL’nin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
4-Davacı tarafından ödenen 81,50 TL tebligat ve posta giderinin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
5-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden yürürlükte bulunan avukatlık asgari ücret tarifesince hesaplanan 18.485,00TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
6-Davalı tarafın sarf ettiği yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
7-Kararın talep halinde Yazı İşleri Müdürü tarafından taraflara tebliğine,
8-Kullanılmayan gider avansının karar kesinleştiğinde, müracaat etmeleri halinde kalemde, müracaat etmemeleri halinde dosyaya hesap numarası bildirmiş ise hesaba aktarmak sureti ile, hesap numarası da bildirilmemiş ise masrafı gider avansından karşılanmak sureti ile PTT vasıtasıyla adreste ödemeli olarak taraflara iadesine,
Dair, davacı vekili, davalı asil ile vekilinin yüzüne karşı kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Samsun Bölge Adliye Mahkemesinde istinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usülen anlatıldı.17/06/2021

Katip
¸e-imza

Hakim
¸e-imza

Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu kapsamında E-İMZA ile imzalanmıştır.