Emsal Mahkeme Kararı Samsun Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/277 E. 2021/1023 K. 08.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. SAMSUN ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2019/277 Esas – 2021/1023
T.C.
SAMSUN
ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ TÜRK MİLLETİ ADINA
GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO :
KARAR NO :

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVALI : …
FER’İ MÜDAHİL :
VEKİLİ :
: 2-
VEKİLİ :
3-
İHBAR OLUNAN : 1-
DAVA : Rücuen tazminat
DAVA TARİHİ : 03/04/2013
KARAR TARİHİ : 08/12/2021
KARAR YAZIM T. : 13/12/2021
Mahkememizde görülmekte bulunan tazminat davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İddia ve savunmaların özeti;
Davacı vekilinin 02/04/2013 tarihli dava dilekçesinde özetle;04/07/2012 tarihinde Samsun’da meydana gelen kuvvetli yağış ve sel neticesinde müvekkilinin yangın sigorta poliçesi ile sigortalı bulunan Sarar Büyük Mağazacılık Tic. Aş.’nin Canik ilçesindeki Lovelet Alışveriş Merkezindeki mağazasında büyük bir hasar meydana geldiğini, eksper tarafından düzenlenen 05/09/2012 tarihli ekpertiz raporuna göre iş yerinde 330.438,00 TL hasar meydana geldiğini, hasarın rücuen ödenmesi talep ettiklerini, ancak davalının sorumluluğun kendisinde olmadığından ödemekten imtia ettiğini, aynı olayla ilgili Samsun 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2012/58 D.İş sayılı dosyasına sunulan bilirkişi heyet raporu ile davalı şirket ile birlikte DSİ, Samsun Büyükşehir Belediyesi ve Canik Belediyesinin kusurlu ve hatalı bulunduğunu, savcılık soruşturmasında da iş bu kurumların kusurlu ve sorumlu olduğunun tespit edildiğini belirterek, davalı firmanın meydana gelen hasardan sorulmu olması nedeniyle, 330.438,00TL’nin (17/07/2012 tarihinde 150.000,00 TL, 03/10/2012 tarihinde 180.438,00 TL) ödeme tarihlerinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte davalılardan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalılar … Ve … A.Ş. vekilinin 13/05/2014 havale tarihli cevap dilekçesinde özetle; iş bu davanın müvekkili şirkete karşı açılması mümkün olmadığını, müvekkilinin dava konusu taşınmazın ve Lovelet Alışveriş Merkezinin maliki olmadığını, müvekkilinin Lovelet AVM’nin işletmecisi konumunda olduğunu, bu nedenle müvekkili meydana gelen zararlarla ilgisi ve sorumluluğunun mevcut olmadığını, davacı tarafından sunulan Samsun 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2012/58 D.İş sayılı dosyasında anılan bilirkişi raporunda ilgili belediyeler ve proje sahiplerinin hatalı olduğu ve yine projeyi uygulayan DSİ kurumunun hatalı olduğunu belirtildiğini, Lovelet AVM’nin işletmecisi konumunda bulunan müvekkil şirketin Lovelet AVM’nin inşaası, dere ıslahı ve dere üzerine yapı yapılmasının izin vereni konumunda olmaması nedeniyle iş bu davada yapılan taleplerden herhangi bir şekilde sorumlu olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkememizin 2013/212 Esas 2013/297 Karar sayılı ilamıyla görevsizlik kararı verilmiş, Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin 2013/16660 Esas 2013/15747 Karar sayılı ilamıyla bozularak mahkememizin 2014/160 Esas sayılı sırasına kayıt olmuştur. Bu kez mahkememizin 2014/160 Esas 2015/570 Karar sayılı ilamıyla davanın kabulüne dair karar Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin 04/02/2019 tarih 2018/6045 Esas 2019/805 Karar sayılı ilamı ile özetle “…Davacı tarafça aynı alacak için, eldeki davaya konu sel hasarının oluşumunda kusurlu olduğu iddiası ile fer’i müdahiller Samsun Büyükşehir Belediye Başkanlığı ve Canik Belediye Başkanlığı ile dava dışı Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü aleyhine, Samsun 1. İdare Mahkemesi’nin 2013/204 Esas sayılı dosyasında da rücuen tazminat davası açıldığı; İdare Mahkemesi tarafından, eldeki dava bakımından alınan kusur raporu esas alınmak suretiyle, sel hasarının oluşumunda … A.Ş. ve İdart Tur. A.Ş. ile birlikte davalı belediyelerin de kusurlu olduğu kabul edilerek, olayda kusuru bulunmayan DSİ Genel Müdürlüğü hakkındaki davanın reddine ve 220.292,00 TL. tazminattan belediyelerin sorumluluğuna karar verildiği; kararın temyizi üzerine, Danıştay 8. Dairesi’nin 09.02.2016 tarih, 2015/8964 Esas ve 2016/795 Karar sayılı ilamı ile Samsun 1. İdare Mahkemesi kararının bozulduğu görülmektedir…. Davacı tarafın aynı zarar için, zararın meydana geldiği yapıyı inşa eden davalı … A.Ş’ye yapım izni veren, yapıyı yeterince denetlemeyen ve hizmet kusuru olduğu iddia edilen idareler (eldeki davada fer’i müdahil olan) aleyhine de idari yargıda dava açtığı; idareler aleyhine açılan dava hakkında idari yargıda verilen kısmen kabul kararının bozulduğu; idari yargıda verilen bozma kararında, yapıya ilişkin yapım izni ile kullanım belgesini veren idarelerin zarardan sorumlu olup olmadıkları ve zarar ile idarelerin eylemi arasında illiyet bağı bulunup bulunmadığına ilişkin araştırmanın yetersiz bulunduğu; sigortalı işyerinin bulunduğu ana yapıyı inşa eden- işleten davalıların, idareler tarafından verilen izin ve onaylara bağlı olarak yapıyı inşa etiği ve işlettiği dikkate alındığında; idareler yönünden yapılacak illiyet bağına ilişkin araştırmanın, eldeki davanın davalılarının durumunu da etkileyeceği gözetilip, idari yargıda süren davanın sonuçlanmasının beklenmesi, orada yapılacak tespitler ve verilecek karar dikkate alınmak suretiyle oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeyle, yazılı şekilde hüküm tesisi bozmayı gerektirmiştir.” şeklinde gerekçe ile bozularak dosya mahkememize gönderilmiş, yeniden yapılan yargılamada bozmaya uyularak dosya esasın yukarıdaki sırasına kayıt edilmiştir.
Toplanan deliller:
320555512/0 nolu poliçe, 05/09/2012 tarihli ekspertiz raporu, temlikname ibra ve feragatname, inşaat ve yapı ruhsatı, davalılar arasında yapılan kira sözleşmesi, ödeme dekontları, iş yeri açma ve çalışma ruhsatı, Samsun 1.Sulh Hukuk Mahkemesinin 2012/58 D.İş sayılı dosyası, mahkememiz 2014/587 Esas sayılı dosyasında alınan …’dan oluşan bilirkişi heyetinden alınan 05/03/2015 tarihli rapor, Av. Bülent Köksal ve Mali Müşavir Adem Temiz’den alınan 12/05/2015 tarihli rapor, mahkememizin aynı olaya ilişkin Yargıtay 11. HD. tarafından onanarak kesinleşen 2014/593 Esas 2016/204 Karar, Samsun 1. İdare Mahkemesi kesinleşen 2017/910 Esas 2018/1774 Karar sayılı ilamı, aynı mahiyetteki mahkememizin 2020/478 Esas sayılı dosyasında alınan 11/03/2021 tarihli bilirkişi raporu ve dosya kapsamı.
Delillerin tartışılması, değerlendirilmesi ve gerekçe:

Dava, rücuen tazminat talebine ilişkindir.
Dosya kapsamından 320555512/0 nolu ”KOBİ Paket Sigorta Poliçesi” ile 12/06/2012-31/12/2012 tarihleri arasında sigortalanan ve 04/07/2012 tarihlerinde meydana gelen sel baskını sonucu hasarlanan sigortalı işyerinin hasarının davacı sigorta şirketi tarafından ödendiği ve iş bu dava ile öncelikle TTK’nun 1472 maddesi gereği halefiyet esasına dayalı olarak, olmadığı taktirde TBK’nun 183 vd. maddesinde düzenlenen alacağın temliki hükümlerine göre ödenen bedelin rücuen tahsilinin talep edildiği anlaşılmıştır. Buna göre öncelikle TTK’nun 1472. maddesindeki rücu koşullarının oluşup oluşmadığı ve bu arada somut olay bakımından işyeri sigorta poliçesinin geçerli olup olmadığı irdelenmeli, bu irdeleme sonucunda sözleşmenin ve dolayısıyla poliçenin geçerli olmadığı saptanır ise rücu talebinin “alacağın temliki” hükümlerine göre kabul edilebilir olup olmadığına bakılmalıdır.
6102 sayılı TTK’nun “Halefiyet” başlıklı 1472/1. maddesine göre, “Sigortacı, sigorta tazminatını ödediğinde, hukuken sigortalının yerine geçer. Sigortalının, gerçekleşen zarardan dolayı sorumlulara karşı dava hakkı varsa bu hak, tazmin ettiği bedel kadar, sigortacıya intikal eder. Sorumlulara karşı bir dava veya takip başlatılmışsa, sigortacı, mahkemenin veya diğer tarafın onayı gerekmeksizin, halefiyet kuralı uyarınca, sigortalısına yaptığı ödemeyi ispat ederek, dava veya takibi kaldığı yerden devam ettirebilir.”
Sigortacının kanuni halefiyetinden söz edilebilmesi için; a-geçerli bir sigorta sözleşmesinin olması, b-sigortacının bu sigorta sözleşmesine dayalı tazminat ödemesi ve c-ödeme yaptığı sigortalının zarar verene karşı bir talep ve dava hakkının bulunması gerekir. Bu üç şartın birlikte gerçekleşmesi durumunda, sigortacının halefiyeti kanun gereği kendiliğinden doğar.
Geçerli bir sigorta sözleşmesinin bulunması, sigortacının sigorta tazminatı ödeme borcunun hukuki sebebini teşkil etmektedir. Dolayısıyla sigorta tazminatı ödemesinin geçersiz ve yürürlükte olmayan bir sigorta sözleşmesine dayalı olarak yapılmış olması durumunda sigortacının kanuni halefiyetinden söz edilemez. Böyle bir durumda, sigortacının yapmış olduğu ödemeye ilişkin olarak zarar sorumlusuna talep yöneltebilmesinin yegâne yolu, 6098 sayılı TBK’nun 183 vd. hükümlerine göre alacak ve dava hakkını devralmış olmasıdır.
3572 sayılı İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanunun 5. maddesinin 2. fıkrasında; ilgililerin, işyeri açma ve çalışma ruhsatı adlı belgeye dayanarak işyeri açabileceği belirtilmiş, İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmelik’in 6. maddesinde de, yetkili idareden usulüne uygun işyeri açma ve çalışma ruhsatı alınmadan açılan işyerlerinin yetkili idarelerce kapatılacağı düzenlenmiştir.
6102 sayılı TTK’nun “Geçerli olmayan sigorta” başlıklı 1404. maddesinde, sigorta ettirenin ya da sigortalının, kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı bir fiilinden doğabilecek bir zararını teminat altına almak amacıyla sigorta yapılamayacağı; 1452. maddesinde ise, 1404 ve 1408. madde hükümleriyle 1429. maddenin birinci fıkrasının ikinci cümlesine aykırı sözleşmelerin geçersiz olduğu düzenlenmiştir.
İşbu davada davacı sigorta şirketince düzenlenen işyeri sigorta poliçesinin 12/06/20212 tarihli olduğu ve rizikonun 03-04/07/2012 tarihinde gerçekleştiği, riziko tarihi itibariyle işyeri açma ve çalıştırma ruhsatının bulunmadığı, Canik Belediyesi tarafından 27/11/2012/187 tarih ve sıra no ile alındığı, davacının işyeri açma ve çalıştırma ruhsatı olmayan bir işyeri hakkında poliçe düzenlemek suretiyle yasanın yukarıda işaret edilen emredici hükümlerine aykırı davrandığı, sigorta sözleşmesinin 6102 sayılı TTK’nun 1404. maddesi delaletiyle 1452. maddesi gereğince geçersiz olduğu anlaşılmaktadır. Buna göre, davacı sigorta şirketi geçersiz bir sözleşmeye göre ödeme yapmış olup, kanuni halefiyete göre ikame ettiği işbu davada zarar sorumlularından ödediği tutarın rücuen tazminini talep etmektedir. Sigorta sözleşmesinin açıklanan sebeplerle geçerli olmadığı sonucuna varıldığına göre, kanuni halefiyetin ilk şartı olan “ortada geçerli bir sözleşme bulunması” koşulu gerçekleşmemiştir ve davacı sigorta şirketinin davalılardan 6102 sayılı TTK’nun 1472. maddesi kapsamında tazminat talep etmesi mümkün değildir.
Davacının, “alacağın temliki” hükümlerine göre rücu isteminde bulunup bulunamayacağına gelince; sigortacının kanuni halefiyeti, kanuni temlik niteliğinde olduğundan, alacağın devrine ilişkin TBK’da yer alan düzenlemeler, niteliğine aykırı düşmedikçe sigortacının kanuni halefiyeti bakımından da uygulanır. Bunun yanı sıra, sigortacının kanuni halefiyetine ilişkin şartların mevcut olmadığı bir durumda, sigortacının TBK’da düzenlenen alacağın temliki hükümlerine dayalı olarak sigortalının zarar sorumlusuna karşı alacak hakkını devralması da mümkündür. Nitekim uygulamada sigorta şirketleri, kanuni halefiyet şartlarının oluşmaması ihtimaline karşı, ödeme yaptıktan sonra sigortalıya “Temlikname” adı altında bir belge imzalatmakta ve bu suretle sigortalının zarar sorumlusuna karşı alacak hakkını devralmaktadır. Geçerli bir sigorta sözleşmesine dayanmaksızın ya da sigorta teminatı kapsamında olmayan bir rizikoya ilişkin olarak sigortalıya ödeme yapılmış olması durumunda sigortacının sigortalıya ait alacak hakkını devralarak zarar sorumlusuna rücu etmesi mümkündür. Aynı şekilde, geçerli bir sigorta sözleşmesi olmakla birlikte mevcut sigorta tazminatında yanılgıya düşülerek bir “hatır ödemesi” yapılması durumunda da sigortalının 6098 sayılı TBK’nun 183 vd. maddeleri uyarınca alacak ve dava hakkını sigortacıya devredebileceği kabul edilmektedir. Bu şekilde, sigortacı kanuni halefiyetinden bağımsız olarak, alacağın temliki hükümleri uyarınca ödemiş olduğu tazminat tutarını zarar sorumlusundan talep edebilmektedir.
Yeri gelmişken sigortacının kanuni halefiyetinin yanında alacağın aynı zamanda temlik edilmiş olduğu durumlarda, sigortacının kanuni halefiyetine ilişkin hükümler uyarınca dava açmış olmasına rağmen hakimin alacağın temliki hükümlerine göre karar verip veremeyeceğine ayrıca değinmek gerekir. Öğretide çoğunluğun da kabul ettiği üzere, davanın maddi vakıaların imkan tanıdığı kanun hükümlerinden yalnızca birine dayanılarak ikame edilmesi halinde, hakim, tarafın dayanmadığı kanun hükmü uyarınca da karar verebilecektir; meğerki davacı davasını taleplerden yalnızca birine hasretmiş olsun. Böyle bir durumda, hukuku re’sen uygulamakla yükümlü hakim, gerekliliği konusunda öğretide aksi görüşler olsa da ıslaha dahi gerek olmaksızın, alacağın temliki hükümlerine göre karar verebilecektir. Nitekim, Yargıtay’ın, sigortacının alacağı devraldığı hallerde, davanın kanuni halefiyet ile ilgili sınırlamalara bağlı kalınmaksızın ele alınması, gerekmesi durumunda alacağın temliki hükümlerine göre yargılama yapılması gerektiği yönünde müstakar uygulamaları mevcuttur (Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2014/1024 Esas 2014/8041 Karar sayılı ilamı).
Davaya konu olaya ilişkin İdareler aleyhinde açılan tam yargı davalarında verilen kararları inceleyen Danıştay 8. Dairesi, sigortalı işyerinin riziko tarihi itibariyle işyeri açma ve çalıştırma ruhsatının bulunmamasını sözleşmenin geçersizliği şeklinde bir sonuca bağlamış ve işyeri açma ve çalıştırma ruhsatı olmayan yer hakkında poliçe düzenleyen sigorta şirketinin ağır kusurlu olduğunu kabul edip, sigorta şirketinin ağır kusurunun İdarelerin hizmet kusurları ile zarar arasındaki illiyeti kestiğini içtihat etmiştir. Ancak eldeki davada, bu şekilde değerlendirme yapılması, yani sigorta şirketinin ruhsatı olmayan bir işyeri hakkında poliçe düzenlemiş olması sebebiyle ağır kusurlu kabul edilip onun bu ağır kusurunun davalılar ile zarar arasındaki illiyeti kestiğinin kabul edilmesi mümkün değildir; zira tam yargı davalarındaki hizmet kusuru ve illiyet bağının içeriği, TBK’nun haksız fiile ilişkin 49 vd. maddelerinde unsurların içeriğinden farklı olup, eldeki davada davacının tazminat isteminin dayanağı mahkememizin değerlendirmesi ve kabulüne göre, alacağın temliki ve 6098 sayılı TBK’daki haksız fiile ilişkin hükümlerdir.
Tazminat talebinin kanuni dayanağı “alacağın temliki” hükümleri olduğuna göre, uyuşmazlığın alacağı temlik eden Sarar Büyük Mağazacılık Tic. A.Ş. ile davalılar arasındaki hukuki ilişkiye bakılarak çözüme kavuşturulması gereklidir. Sarar Büyük Mağazacılık Tic. A.Ş. ile davalılar arasında ise TBK’nun 69. maddesindeki yapı eseri malikinin sorumluluğu kapsamında bir ilişki bulunmaktadır. Bina veya yapı eseri malikinin sorumluluğu, yapı eserinin yapımındaki bozukluğa veya bakımındaki eksikliğe dayanmakta olup, sorumluluğun doğmasında, yapılıştaki bozukluk – bakım eksikliği ayrımının bir önemi yoktur. Zira, malikin sorumlu olması için bakım eksikliği veya yapılıştaki bozukluktan herhangi birinin varlığı yeterli görülmektedir. Her iki olasılıkta da yalnızca malikin sorumluluğu söz konusu olmaktadır. Bina veya yapı eseri malikinin sorumlu tutulabilmesi için; yapım bozukluğu veya bakım eksikliğinden zararın doğması, yapım bozukluğu veya bakım eksikliği ile zarar arasında uygun illiyet bağının bulunması yeterlidir. Bina veya yapı eseri malikinin sorumluluğu bakımından bulunması zorunlu unsur olan illiyet bağı yönünden ise, bu bağın kesilmesine yol açacak sebeplerin somut olayda gerçekleşmemiş olması gereklidir. İlliyet bağını kesen sebepler ise; mücbir sebep, zarar görenin ya da üçüncü kişinin ağır kusurudur. Zarar, aradaki illiyet bağını kesecek derecede bir mücbir sebepten, zarar görenin ya da üçüncü bir kişinin kusurundan doğmuş ise yapı malikinin sorumluluğu söz konusu olmaz (Yargıtay HGK’nun 2017/3-439 Esas ve 2017/1463 Karar sayılı ilamı).
Mahkememizce gerek bozmadan önce ve gerekse bozmadan sonra alınan bilirkişi raporlarında, AVM’nin maliki … Sanayi ve Ticaret A.Ş.nin olayın meydana gelmesinde kusurlu olduğu, ayrıca bu dosyadaki fer’i müdahil ve ihbar olunan Samsun Büyükşehir Belediye Başkanlığı, Canik Belediye Başkanlığı, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü ve dava dışı Karayolları Genel Müdürlüğü’nün de olayda ihmallerinin bulunduğu bildirilmiş olup, birden çok kişinin birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri veya aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu oldukları takdirde, haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümler uygulanacağından tarafların olayın meydana gelmesinde ne oranda kusurlu olduklarının bir önemi yoktur. Nitekim bozmadan önceki kararda da AVM’yi işleten … Hizmetleri Tic. A.Ş ile AVM’nin maliki … Sanayi ve Ticaret A.Ş.’nin birlikte sorumluluklarına hükmedilmiş, davalı … Hizmetleri Tic. A.Ş. birlikte sorumluluğa ilişkin temyiz itirazları yerinde görülmeyip reddedilmiştir. Bu nedenle hasardan davalıların müştereken ve müteselsilen sorumlu olmaları gerektiği kanaatine varılmıştır.
Öte yandan alacağı temlik eden Sarar Büyük Mağazacılık Tic. A.Ş.’ne ait işyerinin olay tarihi itibariyle işyeri açma ve çalıştırma ruhsatının bulunmamasının müterafik kusur kabul edilip edilmeyeceğinin de ayrıca değerlendirilmesi gerekir. Davada, işyeri sahibinin zararın artmasına etkili bir davranışının bulunduğu yönünde bir iddia ileri sürülüp ispat edilmiş değildir. Salt işyeri açma ve çalıştırma ruhsatının bulunmaması gerçekleşen olay karşısında kusura veya zararın doğmasına/artmasına bir etkisi yoktur. Nitekim, rücuen tazminat talepli benzer Kayseri 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nde görülen 2019/192 Esas 2020/156 Karar sayılı dava dosyasında, sigortalı işyerine ait işyeri açma ve çalıştırma ruhsatının bulunmaması müterafik kusur olarak görülmemiş, KASKİ vekili 18/03/2020 tarihli temyiz dilekçesinde Danıştay 8. Dairesi’nin işyeri açma ve çalıştırma ruhsatı olmayan işyerleri hakkında poliçe düzenleyen sigorta şirketlerinin ağır kusurlu olduğu ve bu durumun idarelerin hizmet kusuru ile zarar arasındaki illiyeti keseceği yönündeki içtihatlarına dikkat çekip müterafik kusur itirazında bulunmuş ise de temyiz itirazlarının tamamı Yargıtay 17.HD.nin 16/03/2021 tarih ve 2334/2753 sayılı kararı ile reddedilmiştir. Yine aynı sel olayında AVM’deki başka bir işyerinde oluşan hasarın rücuen tazmini talebi ile açılan Mahkememizin 2014/593 Esas 2016/204 Karar sayılı dosyasında müterafik kusur indirimi yapılmadan sonuca gidilip karar verilmiş ve davanın tam kabulüne ilişkin karar Yargıtay 11. HD’nin 2016/13649 Esas 2017/7564 Karar sayılı kararı ile onanmış olup, aynı olaya ilişkin işbu davada farklı sonuca gidilmesi hukuksal güvenlik ilkesi yönünden mümkün görülmemiş, müterafik kusur indirimi yapılması için gerekli şartlar oluşmadığı sonucuna varılmıştır.

Böylece meydana gelen olayda davalıların müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğu müterafik kusur indiriminin yapılmasına gerek olmadığı tespit edildikten sonra tazminat miktarının belirlenmesi gerekmektedir. Burada hemen belirtelim ki mahkememizin kabule ilişkin 2014/160 Esas 2015/570 Karar sayılı ilamı yalnızca davalı … Hiz. A.Ş ile feri müdahil Büyükşehir Belediye Başkanlığı tarafından temyiz edildiği gibi temyiz dilekçesi içeriğinden zarar miktarına ilişkin bir itirazın bulunmadığı görülmektedir. Bozma öncesi mahkememizce yaptırılan 12/05/2015 tarihli bilirkişi raporunda davacının talep edebileceği hasar miktarı 330.438,00 TL belirlenmiş olmakla bu miktarın 150.000,00 TL’sine 17/08/2012 tarihinden, 180.438,00 TL’sine 03/10/2012 tarihinden itibaren işleyecek reeskont faiziyle birlikte davalılardan tahsiline karar vermek gerekmiştir.
Yukarıda açıklandığı üzere Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin bozma ilamı sonrası Samsun 1. İdare Mahkemesi’nin 2017/910 Esas 2018/1774 Karar sayılı dosyanın kesinleşmesi beklenmiş, bu dosyada dava konusu işyerine ait işyeri açma çalıştırma ruhsatının sigorta sözleşmesinin imzalandığı tarihte ve en geç rizikonun gerçekleştiği 04/07/2012 tarihi itibariyle mevcut olmaması sebebiyle davacının sigortalısının ağır kusuru sebebiyle tazminat talebi reddedilmiş ise de, her iki yargı kolunda zarar ve sorumluluğa dolayısıyla illiyet bağına ilişkin yapılan değerlendirmede dikkate alınan unsurlar birbirinden farklı olmakla ve hususiyle mahkememizce TBK’nun 69. maddesi kapsamında değerlendirme yapılmış olmakla İdare Mahkemesince davacının sigortalısının ağır kusuruna ilişkin tespitlerin kabulü mümkün görülmemiştir. Esasen mahkememizce de İdari Yargı gibi poliçenin geçerli olmadığı değerlendirmesi yapılmış, ancak ”alacağın temliki” hükümlerinin hükümlerinin uygulanması ile sonuca gidilmiş, aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM;Yukarıda açıklanan nedenlerle;
Davanın KABULÜ ile,
1-330.438,00 TL’nin 150.000,00 TL’sine 17/08/2012 tarihinden, 180.438,00 TL’sine 03/10/2012 tarihinden itibaren işleyecek reskont faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine,
2-Alınması gerekli 22.572,22 TL harçtan peşin alınan 5.643,10 TL harcın mahsubu ile bakiye 16.929,12 TL harcın davalılardan alınarak hazineye irat kaydına.
3-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca kabul edilen miktar üzerinden hesaplanan 31.580,66 TL vekalet ücretinin davalılardan alınarak davacı tarafa verilmesine.
4-Davacı tarafça mahkememiz dosyasına yatırılan 5.643,10 TL harç, 509,95 TL posta masrafı ve 1.000,00 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 7.153,05 TL yargılama giderinin davalılardan alınarak davacı tarafa verilmesine.
5-Kullanılmayan gider avansının talep halinde taraflara iadesine.
Dair, davacı vekilinin, davalı İdart vekilinin ve ihbar olunan SASKİ vekilinin yüzüne diğer davalı ve ihbar olunanlar vekillerinin yokluğunda karşı mahkememiz gerekçeli kararının taraflara tebliği tarihinden itibaren 15 gün içinde YARGITAY yolu açık olmak üzere oybirliğiyle verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.08/12/2021

Başkan
¸e-imzalıdır
Üye
¸e-imzalıdır
Üye
¸e-imzalıdır
Katip
¸e-imzalıdır

Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu kapsamında E-İMZA ile imzalanmıştır!