Emsal Mahkeme Kararı Samsun Asliye Ticaret Mahkemesi 2016/179 E. 2023/293 K. 08.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. SAMSUN ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2016/179 Esas – 2023/293
T.C.
SAMSUN
ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ TÜRK MİLLET ADINA
GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO : 2016/179
KARAR NO : 2023/293

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :

DAVACILAR :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVA : Alacak
DAVA TARİHİ : 18/02/2016
KARAR TARİHİ : 08/03/2023
KARAR YAZIM T : 10/03/2023
Mahkememizde görülmekte bulunan alacak davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İddia ve savunmaların özeti;
Davacı vekili İstanbul Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesi’ne verdiği 27/05/2013 tarihli dava dilekçesinde özetle;müvekkillerinin davalı şirketin Samsun şubesinin … numaralı hesabında borsa işlemleri yaptıklarını, müvekkillerinin iş bu hesabında olması gereken paranın davalı şirketin Samsun Şubesi nin kaşeli ve imzalı olarak müvekkillerine verdiği, 04.11.2010 tarihli hesap dökümünden de anlaşılacağı üzere toplam 517.890.40 TL olduğunu ancak iş bu paranın şirket müdürü ve şube çalışanı olan diğer davalılar … ve … tarafından müvekkilinin hesabından boşaltıldığını, tüm bu kaybın yaşanmasından sadece davalı şirket müdür ve çalışanı olmadığını, aynı zamanda denetim görevini layıkı ile yapmayan denetçi ile denetim ve yönetim görevinde ihmali bulunan şirket yönetim kurulu başkan ve üyelerinin de sorumlu olduğunu, müvekkillerinin hesabından bu şekilde 386.890.00 TL’nin yok edildiğini, hal böyle olmasına rağmen, davalı şirket müvekkillerine hesapta hiçbir para gözükmediğini, ancak buna rağmen 131.000.00 TL ödeme yapabileceklerini, bunun içinde daha önceden tek taraflı olarak hazırladıkları ibraname, hesap kapama, vesair yazılarının imzalanması gerektiğini, iş bu belgelerin imzalanmaması halinde hiçbir ödeme yapmayacaklarını söyleyerek, müvekkiller üzerinde korku ve panik yaratarak ve müvekkillerinin acz halinden faydalanarak, müvekkillerine ibraname imzalattıklarını ve bu ibranameye istinaden de 131.000.00 TL ödeme yapıldığını, söz konusu ibranamenin müvekkili tarafından korku, panik ve yanılgı ve acz halinde imzalanmış olması nedeniyle geçerli sayılamayacağını, belirterek fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla 386.890.00 TL’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı …. vekili İstanbul 36. Asliye Ticaret Mahkemesi’ne verdiği 09/07/2013 tarihli cevap dilekçesinde özetle;Davanın açıldığı tarih itibariyle dava değerinin açıkça belli olması nedeniyle kısmi dava açılamayacağını, davaya konu … nolu hesabın …’ya ait olması nedeniyle diğer davacı …’nın iş bu davada herhangi bir hukuki yararının bulunmadığını, yine davanın hak düşürücü süre içerisinde açılmadığı gibi, aynı zamanda TBK 72. madde de öngörülen 2 yıllık dava zamanaşımı süresinin de geçtiğini, kaldı ki davacıların talebinin hukuki dayanağının bulunmadığını, zira davacıların talebine konu olan … nolu yatırım hesabının davacılardan … adına olup, söz konusu hesabının kendisinin 25.10.2010 tarihli yazılı talimatına istinaden kapatıldığını, davacıların talebine dayanak yaptıkları portföy dökümünün ise 04/11/2010 tarihli olduğunu, oysaki bu tarihten önce dökümün dayanağı olan … nolu yatırım hesabının 25.10.2010 tarihinde kapatıldığını, müvekkili şirketin çifi imza ile temsil ve ilzam edilebileceği dikkate alındığında, davacıların mahkemeye sunduğu ve kim tarafından düzenlendiği belli olmayan tek imza içeren bahse konu portföy durumuna ilişkin belgenin sahte olmasının muhtemel olduğunu, dolaysıyla bu belgeye dayalı olarak müvekkili şirketten alacak talebinde bulunulmasının mümkün olmadığını, kaldı ki bu olay nedeniyle davacılarla karşılıklı olarak 30.12.2010 tarihinde mutabakat yapıldığını ve mutabık kalınan miktarın kendilerine derhal ödendiğini, ve davacıların aynı tarihte müvekkili şirketi ibra ettiklerini söz konusu mutabakat, ibraname ve diğer belgelerin davacılar tarafından baskı altında ve kandırılarak veya yanılgı ile imzalatıldığı iddiasının gerçeği yansıtmadığını, davacı …’nın müvekkili şirket nezdinde diğer davacı … da dahil olmak üzere birden fazla yatırım hesabının vekil sıfatıyla yürültüğünü, ve aynı zamanda sermaye piyasası konusunda deneyimli biri olduğunu dolaysıyla iddia ettiği gibi, zorla ya da kandırılarak birden fazla mutabakat ve ibraname imzalamasının hayatın olağan akışlına aykırı olduğunu, …’nın asaleten ve vekaleten iddia konusu hesap da dahil olmak üzere 25.10.2010 farihinde ayrı ayrı başka bir çok ibraname imzaladığını daha sonra da 30.10.2010 tarihinde zararlarının 131.000.00 TL olduğunu kabul ederek tekrar ibraname imzalandığını, kaldı ki ibraname de … ve …’na karşı yasal haklarımız saklıdır yazıldığı dikkate alındığında ibranamenin müzayaka altında imzalandığını iddiasının kabul edilemeyeceğini bu durumun davacıların ibranamenin anlam ve hukuki sonucunu bildiklerini açıkça gösterdiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili İstanbul 36. Asliye Ticaret Mahkemesi’ne verdiği 08/07/2013 tarihli cevap dilekçesinde özetle;davanın 1 yıllık hak düşürücü süre içerisinde açılmadığını, davacı …’nın davada taraf sıfatı bulunmadığını davacı …’nın şirket nezdinde bulunan yatırım hesabının yazılı talimatı üzerine 25.10.2010 tarihinde kapatıldığını, davacının dilekçesinde bahsettiği müfettişlerin 05.11.2010 tarihinde şirkete gelerek inceleme yaptığını, bizzat davacının kendisinin 30.12.2010 tarihinde verdiği “hesaplarımda toplam 131.000.00 TL mutabakatsızlığım bulunmaktadır.. ” yazılı beyanı ile davalı şirkete başvurduğunu ve aynı gün içerisinde de bankaya ibraname verdiğini, ortada davacının iddia ettiği gibi hata yanılma ve kandırılma olgusunun bulunmadığını, nitekim aynı konuda Samsun Ticaret Mahkemesi’nde açılan 2011/13 esas sayılı dosyasının ibranamenin geçerliliği nedeniyle red edildiğini banka kayıtları ve SPK’nın yapmış olduğu incelemelerde davacılar tarafından yapılan tüm işlemlerde kendi ıslak imzalarının bulunduğunun tespit edildiğini bu bağlamda müvekkili adına yüklenebilecek her hangi bir kusur bulunmadığını, davacılar adına tüm işlemlerin diğer davalı müdür … tarafından yürütüldüğünü, müvekkilinin de müşteri ve müdür tarafından gelen talimatlara istinaden işlem yaptığını, davacının sunduğu belgelerde banka müdürü davalı …’ın imzası bulunduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili İstanbul 36. Asliye Ticaret Mahkemesi’ne verdiği 05/074/2013 tarihli cevap dilekçesinde özetle;davanın hak düşürücü süre içerisinde açılmadığını, davacı tarafından sunulan Müşteri portföy durum belgesinin hukuki nitelikçe belge niteliğine haiz olmayıp bu olayın ortaya çıkmasından sonra davacı tarafından uygulanan manevi baskı sonucu müvekkili tarafından verilmek zorunda kalınan bir belge olduğunu, zaten SPK tarafından yapılan şikayet üzerine Samsun Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan soruşturma sonucunda söz konusu belgenin bilgisayar çıktısından ibaret yasal herhangi bir sorumluluk doğurmayan ve şirkte belgesi niteliği bulunmadığı gerekçesiyle takipsizlik kararı verildiğini, yine davacının söz konusu olay nedeniyle 25.10.2010 ve 30.12.2010 tarihli ibraname verdiğini, belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İstanbul 36. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2013/149 Esas 2014/34 Karar sayılı dosyası ile yetkisizlik kararı ile dosyanın mahkememize gönderilmesine karar verilmiş, karara yapılan temyiz başvurusu üzerine Yargıtay 11. HD’nin 2015/10640 Esas 2015/10333 Karar sayılı ilamıyla mahkeme ilamı onanmış, dosya mahkememizin yukarıdaki esasına kayıt olmuştur.
Toplanan deliller:
Davalı ….’nin 23/02/2013, davalı …’ın 20/05/2016 davalı …’nun 12/05/2016 tarihli delil listeleri, davacı vekilinin 06/06/2016 havale tarihli delil listesi.
“Menkul değerler” başlıklı 3 adet 26/10/2010 ve 04/11/2010 tarihli portföy durum dekontları, davacı … tarafından verilen 25/10/2010 tarihli … nolu hesapların kapatılması talebini içeren dilekçe, davacı … tarafından verilen 30/10/2010 tarihli mutabakatsızlık dilekçesi, aynı hesaplara ve davacı …’ya ait … nolu hesaba ilişkin ayrı ayrı düzenlenen 25/10/2010 tarihli ibraname başlıklı belgeler, …, … nolu hesaplara ilişkin 30/12/2010 tarihli taahhütname ve ibraname başlıklı belge, Beyoğlu 10. Noterliği’ne ait 23/10/2012 tarih 31894 yevmiye nolu ihtarname, davalı ….’nin Beşiktaş 15. Noterliği’ne ait 01/11/2012 tarih 12228 yevmiye nolu cevabi ihtarnamesi,
Samsun Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2012/19414 soruşturma sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair 24/01/2013 tarihli kesinleşen kararı, davalı …. müfettişi tarafından hazırlanan 24/12/2010 tarihli rapor, SPK Denetleme Dairesi’nin 02/05/2012 tarihli denetleme raporu, mahkememizin 2011/13 Esas 2011/230 Karar sayılı ilamı, SPK Hukuk İşleri Daire Başkanlığı’nın 19/01/2017 tarihli yazısı.
3. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2021/314 Esas 2022/707 Karar sayılı ilamı (öncesi 4. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2013/145 Esas 2018/487 Karar sayılı ilamı) ile bu ilama ilişkin Samsun BAM 5 Ceza Dairesi’nin 2022/2257 Esas 2022/2661 Karar sayılı ilamı, Samsun 3. İş Mahkemesi’nin 2011/60 Esas 2022/95 Karar sayılı ilamı, davalı …. ile davacı … arasında … hesap numarası ile 06/05/2010 tarihinde yapılan “Türev araçların alım satımına aracılık çerçeve sözleşmesi”, ….’nin 06/11/2018 tarihli yazısı ve ekleri.
Davalı tanıkları …in talimatla alınan beyanları, davacı tanıkları …’in duruşmada alınan beyanları.
Davacı vekilinin 23/07/2018 tarihli, 02/10/2018 tarihli, 07/03/2023 tarihli yazılı beyanları, 14/12/2016, 15/03/2017 tarihli celselerdeki beyanları, 15/03/2017 tarihli celsedeki mahkememizce verilen ara kararlar.
Ceza yargılaması sırasında alınan 08/06/2015 tarihli mali müşavir/bağımsız denetçi tarafından hazırlanan rapor, aynı dosyada alınan 14/04/2017 tarihli emekli başmüfettiş ve mali müşavir/bağımsız denetçiden oluşan heyetten alınan rapor ile aynı heyetten alınan 07/12/2017 tarihli ek rapor, mahkememizce emekli banka müfettiş/müdürü ve nitelikli hesap uzmanı bilirkişiden alınan 05/06/2018 tarihli rapor.
Davalı … ve …’nun soruşturma aşamasında alınan ve diğer davalılara hitaben yazılan dilekçeleriyle verdikleri beyanlar, TTK, TBK, Yüksek Yargı kararları ve tüm dosya kapsamı.
Delillerin tartışılması, değerlendirilmesi ve GEREKÇE:
Dava, 818 sayılı BK’nın 41, 100. maddelere dayanan alacak talebine ilişkindir.
1-Tüm dosya kapsamından;davacıların, davalı ….’nin Samsun şubesi müşterisi, davalı …’ın şube müdürü, davalı …’nun ise şef yardımcısı olduğu; davacıların bilgi ve rızası dışında emniyeti suistimal yoluyla yaptıkları, işlemler sebebiyle davacıları zarara uğrattıkları hesaplarında 04/11/2010 tarihli hesap döküm belgesine göre 517.897,40 TL olması gerektiği ancak baskı ve davacıların zor durumundan yararlanmak suretiyle ve yanılgıya da düşürülerek 131.000,00 TL ödeme yapılıp ibraname alındığı, alınan ibranamenin hukuken geçerli olmadığından bahisle davacıların hesabında olması gereken bakiye 386.890,00 TL’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilinin talep edildiği anlaşılmaktadır.
2-Uygulanacak Kanunun tespiti:
06/05/2010 tarihli … hesap nolu “türev araçlarının alım satımına aracılık çerçeve sözleşmesi”, 25/10/2010 tarihli hesapların kapatılmasıyla ilgili belgeler aynı tarihli ve 30/10/2010 tarihli ibranameler, davacıların hesaplarında yapılan işlemlerin tarihleri, 3. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2021/314 Esas 2022/707 Karar sayılı dosyasında kabul edilen suç tarihi ve diğer bilgi ve belgeler nazara alındığında davanın dayanağını teşkil eden fiil ve işlemlerin 818 sayılı BK’nın yürürlüğü sırasında meydana geldiği tespit edilmiştir. Bu nedenle iş bu davada 6101 sayılı “Türk Borçlar Kanunun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun” 1. maddesi gereği 818 sayılı Borçlar Kanunu (BK) hükümlerinin uygulanması gerekir.
3-Davalıların eylemlerinin niteliğinin tespiti:
a)Davalılardan … ve … diğer davalı çalışanları olup, davacılar ile aralarında doğrudan sözleşmesel bir ilişki bulunmamaktadır. Eylemleri davacılar yönünden haksız fiil niteliğindedir. Nitekim İstanbul 36. ATM’nin 2013/149 Esas 2014/34 Karar sayılı ilamında iş bu davalılara atfedilen eylem haksız fiil olarak nitelendirilmiş, verilen görevsizlik kararı Yargıtay 11. HD’nin 12/10/2015 tarihli ilamıyla onanmıştır. Bu nedenle davalılar … ve … yönünden 818 sayılı BK’nın 41. maddesi davanın dayağını teşkil etmektedir.
b)Davalı …. ile davacılar arasında bankacılık işlemleri sebebiyle sözleşmesel ilişki bulunmaktadır. Diğer davalılar ise bu davalının çalışanıdır. Bu nedenle iş bu davalı yönünden davanın yasal dayanağı 8181 sayılı BK 100. maddesinde düzenlenen “yardımcı kişilerin fiillerinden sorumluluk” kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.
4-Davacıların ileri sürdüğü vakıaların tespiti:
Davacı taraf, dava dilekçesinde “… ya param 131.000,00 TL dersin ve bu ibraları imzalarsın ya da hiç hesapta paran gözükmüyor bu miktara razı olmazsan hiçbir para alamazsın”, “baskı ve acz durumundan yararlanma”, “müvekkil o korku ve panikle kendisine uzatılan ibraname ve diğer evrakları imzalayarak”, “kandırılarak mevcut zor durumdan yararlanılarak ve yanılgıya düşürülerek” şeklindeki ifadeler ile zarara uğratıldığını ileri sürmüştür. Buna göre davacı taraf alınan ibranamelerin aşırı yararlanma ve irade bozuklukları sebebiyle geçerli olmadığını ileri sürmektedir ki aşağıdaki paragraflarda ayrıntılarıyla incelenecektir.
5-Aktif husumet değerlendirmesi:
Dosya kapsamından davacıların, davalı ….’nin nezdinde …, …, … nolu hesapların bulunduğu bu hesaplardan … nolu hesabın … adına diğerlerinin … adına kayıtlı olduğu görülmektedir. Dava dilekçesinde ise … nolu hesapta yapılan işlemler sebebiyle zarara uğranıldığı bu hesapta bulunması gereken 517.890,40 TL’den ödenen 131.000,00 TL’nin mahsubu sonrası kalan 386.890,00 TL’nin ödenmesinin talep edildiği anlaşılmaktadır. Davacı vekili yargılama süresi boyunca hep … nolu hesaptan bahsetmiştir. Nitekim mahkememizce yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu alınan 05/06/2018 tarihli rapora karşı verdiği 23/07/2018 tarihli itiraz dilekçesinde müvekkilinin bu hesapta parası olduğunu bildiğini ileri sürmüş, 02/10/2018 tarihli yazılı dilekçesinde yine aynı hesap numarası üzerinden beyanda bulunmuştur. 08/02/2023 tarihli celsedeki ara karar üzerine verilen 07/03/2023 tarihli dilekçesinde de “müvekkillerin hesap bilgileri … nolu hesap olup…” şeklindeki beyanı ile dava konusu yapılan hesap numarası bildirilmiştir. Davacı tarafın tüm bu açıklamaları değerlendirildiğinde dava konusu yapılan hesap numarasının … nolu hesap numarası olduğu sonucuna varılmıştır. … nolu hesap numarası ise davacılardan … adına açılmıştır. Her ne kadar 04/11/2010 ve diğer portföy durum belgesinde müşteri adı olarak … gözükmekte ise de dosyadaki 06/05/2010 tarihli sözleşme örneği, davalı ….’nin cevabi yazıları ile portföy belgelerinin geçerli sonuç doğurucu belge olmadığını tespiti sebebiyle …’nın iş bu hesap numarasıyla ilgisinin olmadığı, dolayısıyla aktif husumet ehliyetinin bulunmadığı anlaşılmakla açtığı davanın usulden reddine karar vermek gerekmiştir.
6-İbranamelerin ve geçerliliğinin değerlendirilmesi:
a)Dava konusu olduğu 5. paragrafta kabul edilen … nolu hesap davacı …’nın 25/10/2010 tarihli dilekçesi üzerine kapatılmış ve aynı tarihli ibraname başlıklı belge iş bu davacı tarafından imzalanmıştır. Bundan ayrı olmak üzere tüm hesap numaraları yazılarak davacılar tarafından imzalanan 30/12/2010 tarihli ibraname tanzim edilmiştir. İbraname içeriğinden tarihi itibari ile 130.333,00 TL mutabakatsızlık bulunduğu, bu bedelin nakden ve defaten ödendiği, başkaca alacağın kalmadığı anlaşılmaktadır. İbraname altında “Remark:… ve …’na karşı yasal haklarım saklıdır” ibaresi mevcuttur.
b)İbranamenin geçerliliği yönünden 818 BK’nın 21-31. maddeleri incelenmelidir. Yani aşırı yararlanma yahut irade bozukluğu hallerinin mevcudiyeti durumunda geçerli bir ibranameden bahsedilemez. Bu hususların ise bir yıllık yasal süre içerisinde ileri sürülmesi gerektiği izahtan varesedir. Varlığı şüpheli borçlar ibrayla sona erdirilemez. Miktar içermeyen ibranamede ise irade bozukluğu denetimi yapılmalı, somut olayın özellikleri değerlendirilmelidir. İbranamenin miktar içermesi halinde bedelin tamamı ödenmiş olmalı, kısmi ödemenin makbuz hükmünde olduğu nazara alınmalıdır. Yasal hakların saklı tutulduğuna ilişkin kayıt ibra iradesinin bulunmadığını gösterir.
c)Yapılan açıklamalara göre 25/10/2010 tarihindeki ibranamede ibra konusu miktarın bulunmadığı bu nedenle geçerli olmayacağı değerlendirilmiştir. 30/12/2010 tarihli ibranamede ise davalılar … ve … yönünden ihtirazi kayıt konulduğu görülmekle iş bu davalılar için ibra iradesinin bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
d)Davalı …. yönünden ibranamenin geçerliliğinin değerlendirilmesi bakımından öncelikle aşırı yararlanma ve irade bozukluğu hallerinin bulunup bulunmadığının incelenmesi gerekmektedir. Zira dava dilekçesinde hangi irade bozukluğu hallerine dayanıldığı açıkça bildirilmemiştir. Dava dilekçesi ve yargılama tutanaklarına geçen “baskı, aciz, korku, panik, kandırılma, zor durumdan yararlanma, yanılgıya düşürülme, müzayaka halinden faydalanma” ibareleri nazara alındığında tüm irade fesadı hallerine dayanıldığına kanaat getirilmiş, bu sebeple tüm irade bozukluğu hallerinin ayrı ayrı incelenmesi gerekmiştir.
aa)Hata (Yanılma):818 sayılı BK 23. maddesine göre akit yapılırken esaslı bir hataya düşen taraf sözleşmeyle bağlı olmaz. Esaslı hata halleri ise 24. maddede gösterilmiştir. Davada uygulanabilecek olan esaslı hata ise 3. bentte geçen “hata ettiğini iddia eden tarafın taahhüt ettiği ivazın kast ettiği şeyden ehemmiyetli surette çok ve mukabil ivazın ehemmiyetli suretle az olması” durumudur. Hatada sözleşme ilişkisini kurmaya sebep olan hususların yanlış değerlendirilmesi söz konusudur. Kişi diğer tarafın etkisinde değildir. Hatalı değerlendirmesi sonucu olarak iradeyle irade açıklaması arasında uyumsuzluk ortaya çıkmaktadır. Bir olay veya duruma ilişkin düşünce veya tasavvurun doğruluk ve gerçekliği hakkında şüphe ise hatayı ortadan kaldırır. Dava dilekçesinin temelini teşkil eden 04/11/2010 tarihli dekontta yazan miktara göre ibranamedeki rakamda davacıların şüpheli olmaları gerekirdi. Zira dekontun tek imzalı olması, hesap sahibinin farklı gösterilmesi ve daha önemlisi üzerinde yazan tarihten önce bizzat davacı …’nın talebiyle kapatılmış olması sebebiyle dekontun geçerliliğinin değerlendirilmesi gerekirdi. Esasen Cumhuriyet Başsavcılığı’nın kesinleşen 24/01/2013 tarihli kovuşturmaya yer olmadığına dair ek kararda dava dilekçesine ekli belgelerin geçerli bir sonuç doğurmayacağı kabul edilmiştir. Bu durumda yanılma şartlarının gerçekleştiğinden bahsedilemez.
bb)Hile (Aldatma):818 sayılı BK 28. maddesi gereği taraflardan biri diğerini aldatması sonucu bir sözleşme yapmışsa esaslı yanılmış olmasa bile sözleşmeyle bağlı değildir. Burada kişinin iradesinin fesada uğrama sebebi başkası tarafından aldatılmasıdır. Olumlu davranışla yapılan aldatmada aldatan taraf aktif bir hareketle gerçekte olmayan bir şeyi, olayı mevcutmuş gibi gösterir ya da gerçekte mevcut olanı gizler inkar eder. Aldatan aldatılanı sözleşmeye yapmaya sevk etmek için bilerek ve isteyerek gerçek dışı beyanlarda bulunmuş olmalıdır. Davalı …. müfettişinin 24/12/2010 tarihli raporuna göre ibraname konusu miktar dışında davacıların alacağı tespit edilememiştir. Dava dilekçesine ekli dekontun bankayı bağlayıcı ve hukuki kıymete haiz bir belge olmadığı banka tarafından bilinmekte ve ileri sürülmekte olduğundan ibranameye konu miktarın ise davacı Yücel’in beyanlarda bildirdiği 80.000,00 TL ve 50.000,00 TL’den oluştuğunun anlaşılması karşısında gerçek dışı olduğu banka yönünden söylenemeyeceğinden aldatma iradesinden bahsetmek mümkün değildir.
cc)İkrah (Korkutma):818 sayılı BK 28. maddesine göre taraflardan biri diğerinin veya üçüncü bir kişinin korkutması sonucu sözleşme yapmışsa, sözleşmeyle bağlı değildir. Burada taraflardan biri diğer tarafa bir hukuki işlemi yapmaması halinde kendisinin veya yakınlarının birinin bir kötülüğe uğrayacağını bildirir. Normal şartlar altında sözleşme yapmayacak olan taraf korkutma sonucu irade beyanında bulunmaya mecbur kalır. Korkutmanın unsurları 818 sayılı BK’nın 30. maddesinde açıklanmıştır. Maddeye göre korkutmanın irade bozukluğu kapsamında değerlendirilebilmesi için sözleşmeyi yapan kimseye veya yakınlarına yönelmiş bir tehlike söz konusu olmalı, ağır ve yakın bir zarar tehlikesi doğmuş olmalı, korkutma hukuka aykırı olmalı, korkutmayla sözleşmenin kurulması arasında illiyet bağı bulunmalıdır.
dd)Dinlenilen davacı tanıklarının beyanlarına göre banka yetkilileri davacı Yücel’e bütün belge ve dekontlarda imzası olduğu, verilen parayı kabul etmemesi halinde hiçbir şey alamayacağını söylemiştir. Ancak davalı …. tanıkları ise söz konusu beyanları doğrulamamıştır. Davacı tanıklarının beyanlarını teyit eden başkaca delil tespit edilememiştir. Davacılardan özellikle …’nın dosyaya yansıyan bankacılık bilgisi de değerlendirildiğinde söz konusu ifadeler sabit kabul edilse dahi irade bozukluğu kapsamında ikrah şartlarının gerçekleşmediği ….’nin yetkilileri tarafından söylediği ileri sürülen sözlerin davacı Yücel’in üzerinde ikrah etkisi yapmayacağı kanaatine varılmıştır.
ee)Gabin (Aşırı yararlanma):818 sayılı BK’nın 21. maddesi gereği bir sözleşmede karşılıklı edimler arasında açık bir oransızlık olması ve bu oransızlık zarar görenin zor durumda kalmasından veya düşüncesizliğinden ya da deneyimsizliğinden yararlanmak suretiyle gerçekleştirilmesi halinde zarar gören bir yıl içerisinde akdi fesih ettiğini beyan ederek verdiği şeyi geri alabilir. Aşağıda ayrıntılarıyla açıklanacağı üzere davacıların ibraname kapsamı dışında alacakların varlığı tespit edilememiştir. Bu halde aralarında açık oransızlık olan edimlerin varlığından söz etmek mümkün değildir. Öte yandan davacıların zor durumda kaldıklarına ilişkin kanaat verici delil elde edilememiştir. Açıklandığı üzere davacı …’nın bankacılık bilgisi üst seviyede olup, deneyimsizliğinden yahut düşüncesizliğinden bahsetmek olası değildir. Dolayısıyla gabin şartlarınında gerçekleşmediği kanaatine varılmış, böylece iradeyi bozukluğu halleri ve aşırı yararlanma hususunun mevcut olmadığı sonucuna varılmıştır.
ff)Davalı …. yönünden irade bozukluğu halleri ile aşırı yararlanma hususunun mevcut olmadığı, ibranamede bedelin bulunduğu, bu bedel dışında başkaca bir alacağın tespit edilemediği dolayısıyla varlığı şüpheli bir borcun bulunduğundun bahsedilemeyeceğinden 30/12/2010 tarihli ibranamenin iş bu davalı yönünden geçerli olduğu, davacılar tarafından iş bu davanın ibra edildiği sonucuna varılmıştır.
7-Hak düşürücü süre değerlendirmesi:
818 sayılı BK’nın 31. maddesine göre yanılma veya aldatma sebebiyle ya da korkutma sonucunda sözleşme yapan taraf yanılma veya aldatmayı öğrendiği ya da korkutmanın etkisinin ortadan kalktığı andan başlayarak bir yıl içinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirmez veya verdiği şeyi geri istemez ise sözleşmeyi kabul etmiş sayılır. Açıklandığı üzere irade bozukluğu hallerinin bulunmadığı kabul edilmiştir. Bu sebeple bir yıllık hak düşürücü sürenin uygulama kabiliyeti bulunmamaktadır. İrade bozukluğu hallerinin bulunduğu kabul edilse dahi davacı …’nın dosyaya yansıyan bankacılık bilgisi, ibraname sonrasında davalı şirket ile bir müddet daha çalışmaya devam etmesi ve diğer deliller nazara alındığında ibraname tarihiden itibaren bir yıl içerisinde ibranameyle bağlı olmadığını bildirmesi gerekirdi. Oysa davacılar Beşiktaş 15. Noterliği’nin 22/10/2012 tarihli 12228 yevmiye nolu ihtarname ile bu hakkını kullanmıştır. Aradan geçen süre zarfında davacıların irade bozukluğunun etkisinde olduğunun ileri sürülmesi hayatın olağan akışına da uygun değildir. Açıklanan gerekçelerle davalı …. yönünden davanın öncelikle geçerli ibraname sebebiyle reddi gerekmiştir.
8-Davalılar … ve … yönünden esasa ilişkin değerlendirme:
a)İş bu davalılar banka çalışanları olup, davacılar ile doğrudan sözleşmesel ilişkileri bulunmamaktadır. Üzerlerine atılı eylem haksız fiil niteliğinde olup, sorumluluklarının kabulü için 818 BK’nın 41. maddesinde düzenlenen haksız fiil şartlarının gerçekleşmiş olması gerekir. Bilindiği üzere haksız bir eylemin varlığı, kusur, zarar ve illiyet bağı haksız fiilin şartlarıdır ve hepsinin birlikte gerçekleşmesi gerekir. Dosya kapsamından davalıların davacı tarafın rıza ve onayı olmaksızın hesaplarında bir kısım bankacılık işlemleri gerçekleştirdikleri, bu eylemlerinin haksız olduğu ve kusurun varlığı sabittir.
b)Zararın ve illiyet bağının tespiti yönünden bilirkişi incelemesi yaptırılmış, 05/06/2018 tarihli rapor alınmıştır. Gerek rapor gerekse dosya kapsamından anlaşılacağı üzere dava konusu hesabın davacı … adına açılan … nolu hesap olduğu, bu hesabın 06/05/2010 tarihinde açıldığı 25/10/2010 tarihinde talep üzerine kapatıldığı, hesapta hiçbir hareket olmadığı tespit edilmiştir. Davacı taraf dava konusunu … nolu hesabına hasrettiğine ve bu hesapta hiçbir hareket olmadığına göre ortada bir zararın varlığından söz edilemez. Öncelikle bu husus gözardı edilmemelidir.
c)Davacı taraf davalı … tarafından verildiği ileri sürülen 04/11/2010 ve 26/10/2010 tarihli portföy durum belgelerinin alacağını gösterdiğini ileri sürmektedir. Oysa imzası inkar edilmeyen örneği dosyada bulunan davacı …’ya ait 25/10/2010 tarihli dilekçe ile aynı tarihli … dahil tüm hesaplar kapatılmıştır. Kapatılan bir hesaptan herhangi bir işlem yapılması, belge verilmesi hayatın olağan akışına uygun olmadığı gibi davacı …’nın bankacılık mevzuatına hakimiyeti nazara alındığında bilmediği, hataya düştüğünü ileri sürmesi de mümkün değildir. Cumhuriyet Başsavcılığı’nın kesinleşen 2012/19414 hazırlık dosyasında verilen ek kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda da söz konusu belgelerin bilgisayar çıktısından ibaret bulunduğu, yasal olarak geçerli herhangi bir sonuç doğurmayacağı belge niteliğinde bulunmadığı kabul edilmiştir. Kaldı ki davalı …. tarafından gönderilen belgelerden bu davalının çift imza ile temsil edildiği, oysa söz konusu belgelerde tek imzanın bulunduğu anlaşılmakla geçerli bir belge olmadığı sonucuna varılmış, davacı tarafın belgeye yönelik beyanları kabul edilmemiştir.
d)Öte yandan olay sonrası davalı …. müfettişi tarafından yapılan soruşturma sonucu hazırlanan 24/10/2010 tarihli raporda davacıların hesabında olması gereken tahsil ve tediye farkı 581.893,84 TL’nin hisse senedi işlem zararıyla eridiği, işlemlerin büyük zararla kapatıldığı, davacı Yücel’in hesabında olması gereken 80.000,00 TL ile 50.000,00 TL’yi hesap hareketleri içerisinde göremediğini ifade ettiği bilgisi bulunmaktadır. 3. Asliye Ceza Mahkemesi yargılaması sırasında alınan 08/06/2015 tarihli raporda; hangi işlemin müşteri hanesine hangisinin sanık veya sanıklar hanesine mal edildiğinin tespit edilemediği, mağdur şikayetçinin kurumca karşılanan kayıp ve zarar miktarının esas alınması gerektiği, zarar miktarının 130.332,29 TL hesaplandığı ve ödendiği tespiti yapılmıştır. 14/04/2017 tarihli raporda ise … hesaplarında izinsiz yapılan işlemlerden dolayı toplam 130.333,00 TL zarar oluştuğunun iddia edildiği, bu zararın yatırımcı firma tarafından karşılandığı, ancak zararın şüphelilerce gerçekleştirilen işlemlerden kaynaklanıp kaynaklandığının tespiti için yatırımcının bilgisi dışında gerçekleştirilen menkul kıymet işlemlerinin ve bu işlemler sonucu oluşan zararın işlem bazında dosyaya bildirilmesi gerektiği açıklanmıştır. Aynı heyet tarafından düzenlenen 07/12/2017 tarihli raporda; ise SPK denetleme raporunda 2009 ve 2010 yıllarında toplam 692.788,00 TL zarar oluştuğunun hesaplandığı ancak gerçekleştirilen işlemlerle ilgili işlem bazında yatırımcınında herhangi bir beyanı olmadığı için hangi işlemin … tarafından hangi işlemin … tarafından yapıldığının tespit edilemediği rapor edilmiştir.
e)SPK Denetleme Dairesi’nin 02/05/2012 tarihli raporunda davacı …’nın hesaplarında meydana gelen şikayete konu işlemlerin 05/02/2009, 09/11/2010 tarihleri arasında gerçekleştiği, davacının hesabına yatırdığı 80.000,00 TL ve 50.000,00 TL’nin …. tarafından hesabına 130.000,00 TL aktarılmak suretiyle 29/12/2010 tarihinde ibraname imzalatıldığı, davacının 2009-2010 yıllarında gerçekleştirdiği hisse alım satım işlemlerinden dolayı zarar ettiği tespitleri yapılmış, ibraname dışında herhangi bir zarar tespiti yapılamamıştır.
f)Böylece gerek mahkememizce alınan bilirkişi raporunda, gerekse ceza mahkemesince yaptırılan bilirkişi incelemeleri sonucu alınan raporlarda ve SPK ile banka tarafından düzenlenen raporlarda dava konusu … nolu hesap ile davacılara ait diğer hesaplarda davacı …’nın hesabında olması gereken 80.000,00 TL ve 50.000,00 TL toplamı 130.000,00 TL’nin üzerinde başkaca miktara rastlanmadığı ispat yükü üzerinde olan davacı tarafın ibraname miktarının üzerinde zararının bulunduğunu yasal/takdiri her türlü delillerle ispatlayamadığı dolayısıyla haksız fiil eylemi sebebiyle sorumluluğun şartlarından zarar unsuru ve illiyet bağının tespit edilemediği anlaşılmakla davalılar … ve … arasındaki davanın reddi gerekmiştir.
9-Davalı …. yönünden esasa ilişkin değerlendirme:
İş bu davalı yönünden yukarıda açıklandığı üzere dava öncelikle geçerli ibraname bulunması sebebiyle reddedilmiştir. İbranamenin geçersizliğinin kabulü halinde ise sorumluluğu 818 sayılı BK’nun 100. maddesinde düzenlenen ifa yardımcının eyleminden sorumluluk kapsamında değerlendirilmesi gerekecektir. Burada ise yine zarar unsuru karşımıza çıkmakta olup, ibraname kapsamı dışında başkaca zararın varlığı ve miktarı ispat edilemediğine göre bu gerekçeyle dahi hakkındaki davanın reddi gerekmektedir.
10-Davalı …. vekili cevap dilekçesiyle kısmi dava açılamayacağını ileri sürmüş ise de esasen kısmi davanın bulunmadığı davacı tarafın zararı olduğunun bildirdiği miktarın tamamı yönünden davacısını ikame ettiği bu miktar üzerinden harcın yatırılmış olduğu tespit edilmekle yerine görülmemiştir.
11-Davacılar vekili 07/03/2023 tarihli dilekçesiyle bir kısım belgelerin toplanmasını talep etmiş ise de mahkememizce davanın esasına tesir edeceği düşünülen tüm bilgi, belgelerin toplandığı, bilirkişi incelemesinin yapıldığı, ileri sürülen belgelerin toplanmasının zarara yönelik ispat yönünde gerekli olmadığı esasen bu belgelerle de zararın ispatlanamayacağı anlaşılmakla talebin reddi gerekmiştir.
12-Davalı …. vekili ceza dosyasının beklenmesine ilişkin ara karardan vazgeçilmesine yönelik ara karardan vazgeçilmesini talep etmiştir. Bilindiği üzere 818 sayılı BK’nın 53. maddesine (TBK’nın 74. maddesi) göre hukuk hakimi zarar verenin kusurunun olup olmadığı ve ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi beraat kararıyla dahi bağlı değildir. Yine ceza hakiminin kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı hukuk hakimini bağlamaz. Buna göre hukuk hakimi ancak ceza yargılamasında kabul edilen maddi vakıalarla bağlıdır. 3. Asliye Ceza Mahkemesi’nde yapılan yargılama 2499 sayılı yasaya muhalefet eylemine dayanmakta olup, atılı suçun unsurlarının bulunmadığı gerekçesiyle beraat kararı verilmiş, BAM 5. Ceza Dairesi ise zamanaşımı gerçekleşmesi gerekçesiyle davalılar hakkındaki kamu davasının düşmesine karar vermiş olup, karar henüz kesinleşmemiştir.
13-Mahkemizce davalılar … ve …’nun eylemlerinin hukuka aykırı olduğu ve kusurlu oldukları tüm dosya kapsamı ile kabul edilmektedir. Bu davalılar yönünden davanın kabul edilebilmesi için ise haksız fiil sorumluluğunun diğer şartları olan zarar ve illiyet bağı unsurlarının sabit olması gerekir. Oysa ceza yargılaması sırasında alınan bilirkişi raporlarıyla da zarar miktarı tespit edilememiştir. Beraat gerekçesi ise esasen suçun unsurlarının olmadığına yönelik olup, düşme kararının kaldırılması ve davalıların mahkumiyetine karar verilmesi halinde dahi mahkememizi bağlayıcı bir yönü bulunmayacağı gibi verilecek karara etkisinin olmayacağı da tespit edilmekle ceza dosyasının kesinleşmesi beklenmemiş, ara karardan vazgeçilmiştir.
14-Böylece iş bu davada zararın oluştuğu hesabın … olarak kabul edildiği, davacılardan …’nın hesapla ilgisi olmaması sebebiyle hakkındaki davanın usulden reddedildiği, davacı …’nın davası yönünden davalılar … ve … bakımından haksız fiilin zarar unsurunun ve illiyet bağının ispatlanmaması sebebiyle davanın reddine karar verilmiştir. Davalı …. hakkındaki davanın ise öncelikle geçerli ibraname sebebiyle reddine karar verilmiştir. İbranamenin geçersiz olduğunun ileri sürülmesi halinde dahi ibraname tarihi ile ihtarname tarihi nazara alındığında bir yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği, hak düşürücü sürenin geçmediğinin kabulü halinde ise sorumluluğun dayanağı olan 818 sayılı BK 100. maddesindeki özellikle zarar şartların gerçekleşmediği anlaşılmakla yine davanın reddinin gerektiği sonucuna varılmış, gerekçe dışındaki itirazlar yerinde görülmemiştir.
15-Dava, davacılardan … yönünden usulden, davalı … yönünden esastan reddedilmiştir. Davalılar yönünden ise red sebepleri ortaktır. Bu nedenle her bir davacının davasının reddedilmesi sebebiyle ve davalılar lehine … yönünden maktu, … yönünden nispi vekalet ücretine hükmetmek gerekmiş, aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacı … yönünden açılan davanın aktif husumet yokluğu sebebiyle HMK 114/1-d, 115/2 gereği USULDEN REDDİNE,
2-Davacı … yönünden açılan davanın REDDİNE,
3-Alınması gereken 179,90 TL harçtan peşin yatırılan 6.607,15 TL harçtan mahsubu ile fazla 6.427,25‬ TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
4-Davalılar kendilerini vekil ile temsil ettirdiğinden ve red sebebi ortak olmakla yürürlükte bulunan avukatlık asgari ücret tarifesince belirlenen 9.200,00 TL vekalet ücretinin davacı …’dan alınarak davalılara verilmesine,
5-Davalılar kendilerini vekil ile temsil ettirdiğinden ve red sebebi ortak olmakla yürürlükte bulunan avukatlık asgari ücret tarifesince belirlenen 57.164,60 TL vekalet ücretinin davacı …’dan alınarak davalılara verilmesine,
6-Davacılar tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına.
7-Davalı … tarafından yapılan 5,10 TL yargılama giderinin davacılardan alınarak iş bu davalıya verilmesine.
8-Kararın talep halinde Yazı İşleri Müdürü tarafından taraflara tebliğine.
9-Kullanılmayan gider avansın karar kesinleştiğinde taraflara iadesine.
Dair, davacı vekilinin ve davalı …, davalı … ve davalı Yatırım Finansman vekilinin yüzüne karşı mahkememiz gerekçeli kararının taraflara tebliği tarihinden itibaren iki hafta içinde İstinaf yasa yolu açık olmak üzere oybirliğiyle verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.08/03/2023

Başkan
¸e-imzalıdır
Üye
¸e-imzalıdır
Üye
¸e-imzalıdır
Katip
¸e-imzalıdır

Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu kapsamında E-İMZA ile imzalanmıştır!