Emsal Mahkeme Kararı Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi 2023/508 E. 2023/759 K. 11.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
SAKARYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
7. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2023/508
KARAR NO : 2023/759

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : GEBZE ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 18/01/2023 (ara karar)
NUMARASI : 2023/33 Esas -(derdest)

TALEP EDEN/
DAVACILAR : 1-… (T.C….) …
: 2-… (T.C. …) …
: 3-… (T.C. …) …
: 4-… (T.C….) …
: 5-… (T.C….) …
: 6-… (T.C….) …
VEKİLİ : Av. …İ – …
DAVALI : ŞAHİNAY MAKİNA VE OTOMOTİV SANAYİ TİCARET LİMİTED ŞİRKETİ – …
VEKİLİ : Av. … – …
DAVANIN KONUSU : Ticari Şirket (Genel Kurul Kararının İptali İstemli)
TALEP : Tedbir
DAVA TARİHİ : 12/01/2023
KARAR TARİHİ : 11/05/2023
KR. YAZIM TARİHİ : 05/06/2023

İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkillerinin miras bırakanı …, kardeşi … ve 3. kişi durumundaki … ile birlikte 2000 yılı başında her türlü makine ve yedek parça imalatı, ithalatı ve ihracatı yapmak üzere davalı Şahinay Makine ve Otomotiv San. Tic. Ltd. Şti.’ni kurduklarını, şirketi eski parayla 500.000.000.-TL (Beşyüzmilyon) sermaye ile kuran ortakların şirket sermayesindeki pay dağılımının % 30 miras bırakan …, % 55 … ve % 15 …’a ait olacak şekilde belirlendiğini, davalı şirketin kuruluştan sonra 500.000.000.-TL sermayesini, 99.500.000.000.-TL daha arttırmak suretiyle 100.000.000.000TL’ye yükselttiğini, arttırılan 99.500.000.000.-TL sermayenin 84.281.341.956.-TL’si (% 84,70) geçmiş yıl karlarından, 15.218.658.044.-TL’sinin (% 15,30) ise ortaklar tarafından ödenmesinin kararlaştırıldığını, yine davalı şirketin 15.01.2010 tarihli genel kurulda yeni parayla 100.000.-TL olan şirket sermayesini 900.000.-TL daha arttırmak suretiyle 1.000.000.-TL’ye çıkarmaya karar verdiğini, arttırılan 900.000.-TL sermayenin 417.707,56.-TL’sinin (% 46,41) geçmiş yıl karlarından, 19.572,51.-TL’sinin (% 2,18) enflasyon düzeltmesi olumlu farklarından, geriye kalan 462.719,93.-TL’sinin (% 51,41) ise ortaklar tarafından ödenmesinin kararlaştırıldığını, miras bırakanın % 30 oranında hissedar olduğu kar payından sermaye arttırımına (% 84,70) ve (% 46,41) oranında sermaye konulmasına rağmen miras bırakanın 1.000.000.-TL sermayedeki pay dağılımının 161.175.-TL’ye yani % 16.12’e düşürüldüğünü, şirketin diğer ortağı …’ün sermayedeki pay dağılımının 758.225.-TL’ye karşılık % 75.82’ye çıkarıldığını, üçüncü ortağın 80.600.-TL olan sermaye pay dağılımındaki hisse oranının ise % 8.06 olduğunu, davalı şirketin aynı şekilde 1.000.000.-TL olan sermayesinin 5.000.000.-TL daha arttırmak suretiyle toplam 6.000.000.-TL’ye çıkarma kararı aldığını, bu gündemle 08.11.2021 tarihinde yapılan genel kurula müteveffa …’e usulüne uygun bir çağrı yapılmadığı için katılamadığını, miras bırakanın yokluğunda yapılan genel kurulda, ortakların her bir hissenin TTK 461. maddesindeki rüçhan hakkı kapsamında kullanmayı kabul ettiğini, yine bu genel kurula istinaden 13.12.2021 tarihinde alınan müdürler kurulu kararı ile arttırılan 5.000.000.-TL sermayenin 861.910,16.-TL’sinin (%17,24) geçmiş yıl karlarından, 2.796,881.12.-TL’sinin (% 55,94) ortakların şirketteki nakit ödemelerinden kaynaklanan alacaklarından, geriye kalan 1.341.208,72.-TL (% 26,82) ise ortaklar tarafından nakit olarak ödenmesinin kararlaştırıldığını, kuruluş aşamasında sermayede % 30 pay sahibi olan murisin, şirketin sermaye arttırımının büyük bir oranı (% 84,70), (% 46,41) ve (% 17,24) geçmiş yıl karlarından karşılanmasına rağmen, haksız genel kurul kararları ve bu kararlara istinaden alınan müdürler kurulu kararı ile rüçhan hakkının kullanılması sonucu sermayedeki payının usul ve yasaya aykırı şekilde % 5’e düşürüldüğünü, ortakların bu sermaye arttırımının açıkçası sermayenin korunması ilkesi ile dürüstlük kurallarına aykırı ve dolayısıyla hükümsüz olduğundan 3 aylık hak düşürücü süreye tabii olmadığını, davalı şirket ortakları arasındaki hisse pay devrinin yasal düzenlemelere özellikle şirket ana sözleşmesine uygun olmadığından yoklukla malul olup, hükümsüzlüğü sebebiyle iptali gerektiğini bu sebeple; davalı şirketin haksız ve hukuka aykırı sermaye arttırımı suretiyle müvekkillerinin miras bırakanı …’ün payına düşüren 15.01.2010 ve 08.11.2021 tarihli genel kurul kararları ile buna bağlı 13.12.2021 tarihli müdürler kurulu kararlarının yoklukla malul, butlan ve hükümsüzlüğü sebebiyle iptaline, şirket ana sözleşmesinin 7. maddesindeki “Ortaklardan biri payını ancak diğer ortağın izni ile başkasına kısmen veya tamamen devir yapabilir, aksine yapılan devirler hükümsüzdür” şeklindeki emredici düzenlemeye rağmen 11.03.2020 tarihli genel kurulda payın %18’ini devralan ve şirkete müdür olarak atanan …’a yapılan pay devrinin ve müdür atamasının yoklukla malul, hükümsüz ve butlan olduğundan iptaline, miras bırakanın esas sermaye payının mirasçılara intikalini onaylamayı ret ile şirket ortaklarınca satın alınmasına ilişkin 16.12.2022 tarihli genel kurul kararının iptali ile varsa buna bağlı olarak alınan müdürler kurulu kararının iptaline, miras bırakan Ahmet Şahingöz’ün payının %30 olduğunun tespiti ile bu hisse oranı üzerinde müvekkillerinin pay defterine tescili ve ticaret sicilde ilanına, diğer ortaklara haksız şekilde dağıtılan veya sermaye arttırımında kullanılan huzur hakkı, kar payı ve yedek akçenin şirkete iadesine, miras bırakan …’e yıllardır ödenmeyen huzur hakkı, kâr payı ve yedek akçe alacaklarının tespiti ile müvekkillere payları oranında ödenmesine, Mahkemenin aksi kanaate varması halinde ise; şirketin gerçek değerinin tespiti ve muacceliyeti ile müvekkillerine payları ile birlikte ayrılma akçesi ödenmesine, şirket ortak ve müdürlerinin müteveffa ortağa karşı eşit işlem uygulamaması, özen ve bağlılık yükümlülüğünü ile müteveffanın yazılı onayını almaksızın TTK 613 ve 626. maddelerine aykırı şekilde haksız rekabet yasağını ihlali ile doğan zararın tespiti ve müvekkillerine payları oranında ödenmesine, yargılama sürecinde şirketin ve müvekkillerinin paylarının değerini düşürecek işlemlere engel olmak amacıyla şirkete yönetici ya da denetici kayyum atanmasına, Müvekkillerin TTK 614. maddesindeki bilgi alma ve inceleme hakkı haksız şekilde engellendiğinden, şirketin ve müvekkillerinin haklarının korunması için gerekli her türlü tedbirin alınmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ 18/01/2023 TARİHLİ ARA KARARI ÖZETİ:
İlk derece mahkemesince; “… davacılar vekilinin, davalı şirkete yönetici ya da denetçi kayyımı atanması talebinin reddine …” şeklinde hüküm kurulmuştur.
İlk derece mahkemesince verilen karara karşı davacılar vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davacılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; yerel mahkeme gerekçesi usul ve yasaya aykırı olduğu zira davacı müvekkillerin miras bırakanı … vefat etmiş, miras bırakanın şirketteki hissesi % 30 iken, haksız ve hukuka aykırı sermaye arttırımı ile vefatı sırasında % 5’e kadar düşürülmüş yani mirasçıların şirketteki tereke hakları ihtilaflıdır zira TMK 427. maddesi yönetimi kimseye ait olmayan mallar için kayyum dahil gerekli önlemlerin alınması gerektiğini açıkça belirtmiştir, bu kapsamda TMK 427/3. fıkrasına göre de “Bir terekede mirasçılık hakları henüz belli değilse..” diyerek kayyum atanması gereken şartlar dahilinde gösterildiğini, Kaldı ki, TMK 427/3. fıkrası kapsamında mirasçılardan … küçüktür, küçük çocuğun şirketteki hissesinin de yasal olarak korunması gerekmektedir zira Yargıtayın istikrar kazanmış kararlarında da bu durumlarda kayyum atanması gerektiği belirtildiğini (Yargıtay 2. HD. 2010/22588 E. 2011/12782 K. 20.07.2011 T.), ilk derece mahkemesinde açılan dava ile durumun daha da ileri bir aşamaya taşınacağı kuşkusuz olup diğer ortaklar kendilerini şirketin tek sahibi kabul etmekte ve mirasçı müvekkilleri adeta yok saydıkları, bu durum davalı şirket ortak ve müdürlerinin iyiniyetli olmadığını gösterdiğini, yapılan genel kuruldan sonra şirkete ait ticari defter ve kayıtların yeminli mali müşavir tarafından incelenmesini talep ettiklerini ancak davalı şirket yetkilileri bilgi ve belge paylaşmaktan imtina ettikleri de nazara alınarak yargılama sürecinde şirketin ve müvekkillerin payının değerinin düşürmesine yönelik işlemlere mani olmak amacıyla şirkete yönetici ya da denetici kayyum atanması gerektiğini beyan ederek, yerel mahkeme 18/01/2022 tarihli ara kararının kaldırılması talebiyle istinaf yoluna başvurmuştur.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; usuli olarak, davacılar TTK 596/2 hükmüne göre (16 12 2022 tarihinde şirkete ortaklıkları reddedilmiş olmakla) ortak olmadıklarından davada sıfatları yoktur, bu nedenle (ttk 597 hükmüne göre yapılan talep harici) diğer taleplerin tümünün sıfat yokluğundan reddi, Mahkemece sıfatın varlığının kabulü halinde, dava konusu talepler yönünden; hak düşürücü süreler geçtiğinden resen, zamanaşımı itirazında bulunulduğundan da zamanaşını yönünden usulden reddi gerektiği ki bu durumda kayyum atanması talebinin maddi ve hukuki temeli bulunmadığını; esasa ilişkin ise sermaye arttırımına dair genel kurul çağrıları davacıların murisievveline usulüne uygun yapılmış, genel kurula davet edilmiş, sözlü olarak da kendisine izahat verilmiş olmasına rağmen, davacıların murisievvelleri toplantılara katılmamış, sermaye artışına katılmamıştır kii alınanan kararların üzerinden 10 yıl ve 1 yıldan fazla süreler geçmesine rağmen itirazda da bulunmamıştır, hükümsüzlük yönünden; lgili kişiler sakatlığı belli bir sure icinde dikkate alınması ve iptalini istemezlerse sakatlığa rağmen gecerliliğini muhafaza edecektir, genel kurul kararlarının iptali davası ancak üç ay içinde açılabilir (TTK.445), davacıların iptalini istedikleri genel kurul kararlarının iptal ve hükümsüzlüğü mevcut olmadığı gibi 3 aylık hak düşürücü süre de geçmiş olmakla, davanın reddi gerektiği, bu durumda şirkete kayyum atanması talebinin de hiçbir maddi hukuki dayanağı bulunmadığını, dava konusu edilen meselelerle ilgili olarak; davacıların TTK 596/2 nin uygulanmış olmaları nedeniyle ortaklık sıfatı dahi bulunmadığını, sermaye arttırımlarından biri ortağın vefatından 12 yıl önce, diğeri ise neredeyse 1 yıl önce yapıldığını, mirasçılardan birinin küçük çocuk olduğu ve bu çocuğun haklarının korunması için kayyum tayini gerektiğine dair ise bu gerekçeye ilişkin sunulan Yargıtay kararı incelendiğinde; kayyumun; şirket idaresi ve denetimi için değil “küçüğe miras yoluyla intikal eden şirket hisselerinin sevk ve idaresi için gerekli olduğu” şeklindedir, kayyumun; şirket idaresi ve denetimi için değil “küçüğe miras yoluyla intikal eden şirket hisselerinin sevk ve idaresi için gerekli olduğu” şeklindedir, TMK 426/2 maddede yasal temsilci olan veli ile küçük arasında menfaat çatışması olduğunda küçüklerin temsili için temsil kayyımı atanması gerektiği hususunun düzenlendiği, bunun ya yasal zorunluluk olduğu izahtan varestedir, beyanı ile ara karara karşı yapılan istinaf başvurusunun reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER:Gebze Asliye Ticaret Mahkemesi 18/01/2023 tarih, 2023/33 Esas sayılı ara kararı ve tüm dosya kapsamı.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava; genel kurul kararının iptali istemine yöneliktir.
Talep; kayyım atanması talebinin reddi kararının kaldırılması istemine ilişkindir.
İlk derece mahkemesince davacılar vekilinin, davalı şirkete yönetici ya da denetçi kayyımı atanması talebinin reddine karar verilmiş karara karşı davacılar vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İnceleme; 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Dosyanın incelemesinde; davacıların miras bırakanı …, kardeşi … ve 3. kişi durumundaki … ile birlikte 2000 yılında, davalı Şahinay Makine ve Otomotiv San. Tic. Ltd. Şti.’ni kurdukları, murisin vefatından sonra sermaye artırımı yoluyla şirket ortaklık yapısının değiştirildiği, davacıların bu nedenle davalı şirketteki haklarının zedelendiği ve zarara uğradıkları belirtilerek eldeki davanın açıldığı, açılan davada ayrıca, dava sürecinde şirketin ve davacıların paylarının değerini düşürecek işlemlere engel olmak amacıyla şirkete yönetici ya da denetici kayyum atanması, davacıların TTK 614. maddesindeki bilgi alma ve inceleme hakkı haksız şekilde engellendiğinden, şirketin ve davacıların haklarının korunması için gerekli her türlü tedbirin alınmasına karar verilmesinin talep edildiği, ilk derece mahkemesince talep edilen tedbir taleplerinin reddine karar verildiği, verilen karara karşı davacı/ tedbir eden tarafından istinaf kanun yoluna başvurulduğu anlaşılmıştır.
6100 sayılı HMK’nın “ihtiyati tedbirin şartları”na ilişkin 389-(2) maddesinde; “Mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkânsız hâle geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hâllerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir” düzenlemesi bulunmaktadır.
Aynı Kanunun 390-(3) maddesinde ise; “Tedbir talep eden taraf, dilekçesinde dayandığı ihtiyati tedbir sebebini ve türünü açıkça belirtmek ve davanın esası yönünden kendisinin haklılığını yaklaşık olarak ispat etmek zorundadır” hükmü bulunmaktadır.
Geçici hukuki koruma yargılamasını asıl hukuki koruma yargılamasından ayıran özelliklerden biri ispat ölçüsü noktasındadır. HMK’nın ihtiyati tedbirle ilgili 390. maddesinin gerekçesinde geçici hukuki korumalarda ispat hususu üzerinde durulmuştur. Kanunda açıkça öngörülmemişse ya da işin niteliği gerekli kılmıyorsa, bir davada (normal bir yargılamada yaklaşık ispat değil, tam ispat aranır. Çünkü, hakim, mevcut ispat ve delil kuralları çerçevesinde, tarafların iddia ettiği bir vakıa konusunda tam bir kanaate varmadan o vakıayı doğru kabul edemez.
Ancak kanun koyucu bazen ya doğrudan kendisi düzenleme yaparak ya da işin niteliği ve olayın özelliği gereği hakime, bu durumu belirterek, ispat olgusunu düşürme imkanı vermiştir. Bu düşürülmüş ispat ölçüsü çerçevesinde, tam kanaat değil, kuvvetle muhtemel, yaklaşık bir kanaat yeterli görülmektedir. Doktrinde bu yön karar verilmesi için tam ispat ölçüsü yerine yaklaşık ispat ölçüsü olarak ifade edilmektedir. Ancak, yaklaşık ispatla yetinilmiş olması, ispatın aranmayacağı ya da ispat kurallarının tamamen dışına çıkılacağı anlamına gelmez.
Bir taraf iddiasını mahkeme önüne ne kadar inandırıcı şekilde getirirse getirsin, bu sadece bir iddiadan ibarettir. İddia edilen vakıanın sabit yani doğru kabul edilebilmesi için, ispat yükü üzerine düşen tarafın bunu kanundaki delil sistemi içinde yine kanunun aradığı ispat ölçüsü çerçevesinde ispat etmesi gerekir.

Tam ispatın arandığı durumlarda bu ölçü tereddütsüz ortaya konmalıdır. Yaklaşık ispat durumunda ise hakim o iddianın ağırlıklı ihtimal olarak doğru olduğunu kabul etmekle birlikte, zayıf bir ihtimal de olsa, aksinin mümkün olduğunu göz ardı etmez. Bu sebepledir ki, genelde geçici hukuki korumalara, özel de ihtiyati tedbire ve ihtiyati hacze karar verilirken haksız olma ihtimalide dikkate alınarak talepte bulunandan teminat alınması öngörülmüştür.
Geçici hukuki korumalarda, bazen karşı tarafın dinlenmemesi, tüm delillerin ayrıntılı bir biçimde incelenmesine yeterli zamanın olmaması gibi sebeplerle yaklaşık ispat yeterli görülmüştür; bu çerçevede, aslında ispat ölçüsü bakımından HMK’da bir yenilik getirilmemekle birlikte, “yaklaşık ispat” kavramı kullanılarak doktrinde kabul gören ifade tasarıya alınmış, ayrıca burada hem tam ispatın aranmadığı belirtilmiş hem de basit bir iddianın yeterli olmadığı vurgulanmak istenmiştir.
Somut olayda, incelenen dosya kapsamına göre; dava dosyasına sunulan kanıtlara, davacı tarafından ileri sürülen dava konusu olaylara ve iddialara göre, davacının talep ettiği ihtiyati tedbir yönünden haklılığını yasaya uygun şekilde ve yaklaşık olarak ispat edemediği, ayrıca ihtiyati tedbir kararı verilebilmesi için davacının ihtiyati tedbir kararı verilmediğinde zarar görme ihtimaline dair yapılan değerlendirmede, şirketin zarara uğratılma ihtimaline dair delil de davacı tarafından sunulamadığından ve talep edilen tedbir davanın özü ile uyumlu olmadığı, iddiaların doğruluğunun ancak yargılama ile ortaya çıkabileceği, şirketin bu aşamada faal olduğu ve organ boşluğu bulunmadığı anlaşılmakla ihtiyati tedbir için yaklaşık ispat koşulunun gerçekleşmediği, kayyım atanması şartlarının da gerçekleşmediği sonucuna varılarak davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
Tüm bu açıklamalara, dosya kapsamına, kararın dayandığı delillerle, yasaya uygun gerektirici nedenlere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında; mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmamasına, HMK’nın 355. maddesi uyarınca; kamu düzenine ilişkin konularda da kararın esasına etkili bir aykırılık bulunmaması nazara alınarak, davacının istinaf sebepleri yerinde görülmediğinden istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-HMK’nın 353/1-b.1 maddesi uyarınca; Davacının İSTİNAF BAŞVURUSUNUN ESASTAN REDDİNE,
2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca alınması gereken harç peşin alındığından, yeniden alınmasına yer olmadığına,
3-İstinaf Kanun Yoluna Başvurma Harcının hazineye gelir kaydına,
4-İstinaf yolu için yapılan giderlerin ilk derece mahkemesince esas hükümle birlikte yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine,
5-İstinaf eden davacı tarafından yatırılan, istinaf avansından kullanılmayan kısmın HMK’nın 333. maddesi uyarınca; ilk derece mahkemesince istinaf eden davacıya iadesine,
6-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
7-Gerekçeli kararın tebliği işlemlerinin ilk derece mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
8-Dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine,
İlişkin; Dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, HMK’nın 362. maddesi uyarınca KESİN olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 11/05/2023


Başkan …
¸e-imzalıdır

Üye …
¸e-imzalıdır

Üye …
¸e-imzalıdır

Katip …
¸e-imzalıdır

* Bu belge, 5070 sayılı Kanun hükümlerine uygun olarak elektronik imza ile imzalanmıştır.*