Emsal Mahkeme Kararı Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi 2023/18 E. 2023/1758 K. 31.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
SAKARYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
7. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2023/18
KARAR NO : 2023/1758

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN :… (…)
ÜYE :… (…)
ÜYE :… (…)
KATİP :… (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ :GEBZE ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ :27/10/2022
NUMARASI :2022/19 Esas – 2022/799 Karar

DAVACILAR :1-… (T.C.No:…) – …
:2-… (T.C.No:…) – …
VEKİLİ :Av. … – …
DAVALI :EKU FREN VE DÖKÜM SANAYİ ANONİM ŞİRKETİ – …
VEKİLİ :Av. … – …
DAVA :Ticari Şirket (Genel Kurul Kararının İptali İstemli)
DAVA TARİHİ :04/01/2022

KARAR TARİHİ :31/10/2023
KR. YAZIM TARİHİ :30/11/2023
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; davacılar … …’ın, EKU Fren ve Döküm Sanayi A.Ş. unvanlı şirketin halihazırda toplam 3.044.486.016 hissesinin 1.039.954.709 adetine, … …’ın halihazırda davalı şirketin toplam 3.044.486.016 hissesinin 72.357.975 adetine sahip hissedar olduğunu, huzurdaki iptal davasına konu sermaye artırımı teklifinin ilk olarak davalı şirketin ilki 20.10.2020 tarihinde gerçekleştirilen ve ertelenmesine karar verildiği için 07.12.2020 tarihinde gerçekleşen 2019 yılı Ertelenmiş Olağan Genel Kurul Toplantısı’nda gündeme geldiğini, sermayenin 42.500.000,00-TL’ye artırılması ve artırılan sermayenin nakdi olarak pay sahipleri tarafından ödenmesinin öngörüldüğünü, ancak gerek -sermaye artışı açısından kanuni şartları haliz olmasa da- bu amaçla alınmış olan 29.09.2020 tarihli Özel Amaçlı Denetçi Tespit Raporu, gerekse şirketin mali tablolarında yaklaşık 39.964.268,40-TL tutarında özel fon bulunduğunun anlaşılması ve TTK 462/3.maddesi gereğince sermayeye eklenmesi mümkün olan özel fonların varlığı halinde salt nakdi sermaye artışı yapılamayacağı yönündeki davacının haklı itirazları neticesinde, ilgili kararın alınmayarak toplantının sonlandırıldığını, 2019 yılı Olağan Genel Kurul Toplantısı’nın üzerinden dört ay geçmeksizin bu sefer 30.03.2021 tarihli, sermaye artırımına ilişkin tek gündem maddesini ihtiva eden Olağanüstü Genel Kurul Toplantısının yapıldığını, bahse konu toplantıda davacıların sermaye artırımı kararına muhalif kaldığını ve muhalefetlerini de toplantı tutanağına geçirdiğin ancak oy çokluğu ile davalı şirket sermayesinin 30.444.860,16-TL tutarına artırılmasına; artırıma konu olan 7.944.860,16-TL’nin 3.972.430,08-TL’lik kısmının özel fonun içinde yer alan iç kaynaklardan, kalan 3.972.430,08-TLlik kısmının ise nakit olarak şirket pay sahipleri tarafından karşılanmasına karar verildiğini, 30.03.2021 tarihli Olağanüstü Genel Kurul toplantısında alınan haksız sermaye artırımı kararına karşı davacılar tarafından, Gebze Asliye Ticaret Mahkemesi nezdinde 2021/482 Esas sayılı davasının açıldığını, işbu sermaye artırımı kararı, Gebze Ticaret Sicil Müdürlüğü tarafından reddedildiğini, dolayısıyla Gebze Asliye Ticaret Mahkemesi nezdindeki 2021/482 Esas sayılı davanın konusuz kaldığını ve 2021/816 Karar sayılı ilamı ile karara bağlandığını, sonrasında ise, 05.10.2021 tarihinde huzurdaki davaya konu Olağanüstü Genel Kurul toplantısı, henüz 2020 olağan genel kurulu yapılmadığı halde ve olağan bir genel kurul toplantısının gündeminde bulunması gereken gündem maddelerine yer verilerek gerçekleştirildiğini, huzurdaki davaya konu 05.10.2021 tarihinde yapılan Olağanüstü Genel Kurul Toplantısı’nda, Yönetim Kurulu üyeleri olan … …’na aylık net 50.000 TL, … …’na aylık net 75.000 TL, … …’e aylık net 75.000 TL ve Av. … …’e aylık net 10.000 TL huzur hakkı ödenmesi teklif edildiğini, toplantıda davacıların karara muhalif kaldıklarını ve muhalefetlerini tutanağa geçirdiklerini ancak çoğunluk hisse sahibi Yönetim Kurulu üyelerinin huzur hakkı teklifini oy çokluğu ile kabul ettiklerini, davaya konu toplantıda ayrıca, “Şirket paylarının itibari değerinin 100,00-TL nominal değerden 1 kuruşa indirilmesi ve şirket sermayesinin şirket iç kaynakları ve aynı miktarda nakit dış kaynak kullanılarak 22.500.000,00-TL’den 30.444.860,16-TL’ye arttırılmasının” teklif edildiğini ve yine davacıların muhalefetlerini tutanağa geçirdiğini, ancak teklifin oy çokluğu ile kabul edilmediğini, huzurdaki davaya konu sermaye artırımı ve fahiş huzur hakkı kararlarının objektif iyiniyet kurallarına aykırı olduğunu, geçmişten beri süregelen olaylar çogunluga sahip pay sahiplerinin haklarını açıkça kötüye kullandıklarına işaret ettiğini, davalı şirketin bir aile şirketi olduğunu, davacı … …’ın ve eşi … …’ın ise davalı şirketin 26.01.2017 tarihinde gerçekleştirilen genel kurulunun 7.nci maddesinde bahsi geçtiği üzere, ortaklara kar payı avansı dağıtılması vaadini kabul ederek yönetim kurulundan ayrıldığını, ancak o günkü yönetim kurulu tarafından işbu vaadin yerine getirilmediğini ve davacıların yanıltılarak şirketteki tüm yönetim ve mali pay sahipliği haklarından mahrum bırakıldıklarını, davacıların kötü niyetli çoğunluk pay sahipleri sebebiyle şirkete karşı ikame etmek zorunda kaldıkları tek davanın huzurdaki dava olmadığını, sermaye artırımı teklifini genel kurula getiren yönetim kurulu üyelerinin, yalnızca kendilerinin yönetimde olduğu yaklaşık 5 (beş) yıldır şirketin zarar etmesine karşın, önemli meblağlara baliğ huzur hakkı aldıklarını, davacıların ise azınlık payına karşın şirketten tek bir kuruş dahi kazanamadıklarını, buna rağmen yasal olarak ihtiyaç bulunmamasın rağmen nakdi sermaye artışı yapılmak sureti ile pay adetlerinin de azaltılmaya çalışıldığını, davalı şirketin, mali durumu itibariyle sermaye artırımına ihtiyaç duyduğunu, sermaye artırılmasına ilişkin kararın şirketin sermaye ihtiyacından ziyade; davacıları zarara uğratmak, ortaklıktaki pay adetlerini azaltarak kar, tasfiye ve pay oranlarını azaltmak, rüçhan haklarını ihlal etmek amacı ile alındığını, işbu davaya konu olağanüstü genel kurul toplantısının yapıldığı 05.10.2021 tarihinde hesap döneminin ilk üç ayı içerisinde yapılması gereken 2020 yılı olağan genel kurul toplantısının yapılmadığını, davacıların davalı şirketin 2020 yılı mali tablolarını ve finansal durumunu öğrenmesine, genel kurul toplantısında bilgi alma ve inceleme haklarına kullanmalarına olanak tanınmamak sureti ile işbu davaya konu olağanüstü genel kurul toplantısının yapıldığını, huzurdaki davaya konu olağanüstü genel kurul toplantısının yapıldığı tarihte henüz şirketin 2020 yılına ilişkin olağan genel kurul toplantısının gerçekleştirilmediğini ve bağımsız denetime tabi şirketin bağımsız denetim raporunun da hazırlanmadığını, dolayısıyla sermaye artırımına dayanak gösterilmeye çalışılan raporun sermaye artırımına esas alınamayacağını bu sebeple; TTK madde 448/1 maddesi gereği işbu davanın açılmış olduğunun yönetim kurulu tarafından usulünce ilan edilip, şirketin internet sitesinde duyurulmasına karar verilmesini, ve Eku Fren ve Döküm Sanayi A.Ş.’nin 05/10/2021 tarihli Olağanüstü Genel Kurul Toplantısında davacıların muhalefet şerhlerinin hilafına 4. maddesi bağlamında oy çokluğu ile alınan ve objektif iyi niyet kurallarına aykırı olan, 05/10/2021 tarihli Olağanüstü Genel Kurul Toplantısında alınmış olan yönetim kurulu üyelerine huzur hakkı ödenmesine dair 4 numaralı genel kurul kararının iptal edilmesine karar verilmesini, Eku Fren ve Döküm Sanayi A.Ş.’nin 05/10/2021 tarihli Olağanüstü Genel Kurul Toplantısında davacıların muhalefet şerhlerinin hilafına gündemin 6. Maddesi bağlamında oy çokluğu ile alınan ve objektif iyi niyet kurallarına aykırı olan, 05/10/2021 tarihli Olağanüstü Genel Kurul Toplantısında alınmış olan ve şirket esas sözleşmesinin “Sermaye” başlıklı 6’ıncı maddesini değiştiren 6 numaralı genel kurul kararının iptal edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı pay sahiplerinin iddialarının aksine usule ve yasalara uygun olarak sermaye artırım kararı alındığını, davalı şirketin, işletme sermayesi ihtiyacı belirdiğinde, şirket yönetiminin ilkin şirketin kullanılmayan ve boşta duran arsasının satışı için tüm pay sahiplerine teklif götürdüğünü, böylelikle pay sahiplerine hiçbir külfet yükletilmemesinin hedeflendiğini, ancak davacı pay sahipleri, TTK.m. 408 uyarınca önemli miktarda varlığın satışına dair genel kurul kararı alınması sürecinde kararı veto edince, şirket açısından sermaye artırımına gidilmesinin kaçınılmaz hale geldiğini, bunun üzerine, pay sahiplerinin tümünün sermaye artırımına hazırlanması için şirketin mali durumunun elverdiği sürelerin beklendiğini, üstelik pay sahiplerinin mevcut mali müşavirlik raporları tahtında yeterli şekilde bilgilendirilmedikleri yönündeki itirazları üzerine, toplantıların çoğunluk pay sahipleri tarafından azlık pay sahipleri lehine ertelenerek, pay sahiplerinin en iyi şekilde bilgilendirilmesinin amaçlandığını, her ne kadar şirketin finansallarında halihazırda sermayeye dönüştürülebilecek nitelikte bir iç kaynak bulunmasa da davacı pay sahibinin 2019 faaliyet yılına ilişkin 07.12.2020 tarihli ertelenen olağan genel kurul toplantısında yer alan talebi üzerine ilgili kuşku ve itirazlarının daha da kapsamlı bir şekilde karşılanacağı hususu gözetilerek, sermaye artırımına konu raporlarda da bu hususun tespit edildiğini ve onaylanmış olması amacı ile sermaye artırım hususunun bir sonraki olağanüstü genel kurul toplantısına konu edilmesinin pay sahiplerinin onayına sunulduğunu, önerinin oy birliği ile kabul edildiğini, davacı pay sahibinin Gebze Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2021/482 Esas sayılı dosyası ile genel kurul kararı iptali talepli dava yöneltmişse de işbu davanın konusuz kaldığını, 05.10.2021 tarihli olağanüstü genel kurul toplantısında alınan sermaye artırım kararının usul ve yasalara uygun olduğunu, sermaye artırımı sürecinde bağımsız denetim kuruluşunca tespit yapıldığını ve şirketin sermayeye eklenebilir iç kaynağı bulunup bulunmadığının tespit edildiğini, davalı davalı şirketin sermaye artırımına ihtiyaç duyduğunu, usul ve yasalara uygun şekilde sermaye artırımı yapılmasının amaçlandığını, alınan sermaye artırımı kararının dürüstlük kuralına da uygun olduğunu, davacı pay sahiplerinin huzurdaki dava ile iddia etmiş oldukları hususların gerçeklik barındırmadığını, genel kurul toplantısında belirlenen huzur hakkı ödemelerinin fahiş nitelikte olmadığını, davacı pay sahibinin, davalı davalı şirkete karşı ikame etmiş olduğu haksız ve mesnetsiz davaların bulunduğunu, bunların çoğunda davalı davalı şirketin lehine kararlar verildiğini, kanun hükümleri uyarınca huzurda ikame edilen genel kurul karar iptali talepli davanın, davalı davalı şirket itibarını zedeleme ihtimali bulunduğundan davacı pay sahipleri tarafından mahkemeye teminat tevdi edilmesi gerektiğini bu sebeple; davacı pay sahiplerinin Türk Ticaret Kanunun’un 448. maddesinin 3. fıkrası gereği Mahkemece belirlenecek teminat tutarının Mahkeme veznesine depo etmesine, şirket ihtiyacının ihtiva etmesi dolayısıyla 05.10.2021 tarihinde yapılan Genel Kurul Toplantısı’nda alınan sermaye artırım kararı ile olağan nitelikte olan yönetim kurulu üyelerine tanınan huzur hakkı ödemelerine ilişkin gündemin 4. ve 6. numaralı kararlarının iptali talebinin ve işbu davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI ÖZETİ:
İlk derece mahkemesince; “… Davanın KABULÜNE, davalı şirketin 05/10/2021 tarihli olağanüstü genel kurul toplantısında alınan 4 ve 6 nolu genel kurul kararlarının İPTALİNE …” şeklinde hüküm kurulmuştur.
İlk derece mahkemesince verilen karara karşı davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davalının şirket sermaye artırımına ihtiyaç duymakta olup, usul ve yasalara uygun şekilde sermaye artırımı yapılmasını amaçladığını, alınan sermaye artırımı kararının dürüstlük kuralına da uygun olduğunu, bu itibarla yasal süresi içerisinde ek bilirkişi raporu tanzim edilmesi talebi ile sunulan itirazların Gebze Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından reddedildiğini ve usul ve yasalara aykırı şekilde düzenlenen bilirkişi raporunun hükme esas alındığını, taraflar arasında hukuki uyuşmazlıklar meydana gelmiş olmasının işbu davanın konusu olmamakla birlikte Gebze Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından tüm bu davaların davalı aleyhine sonuçlandığı değerlendirmesi yapılmışsa da; içerik anlamında bu tespite itibar edilmemesi gerektiğini, huzur hakkı ödemelerinin örtülü kar dağıtımı olduğuna yönelik bilirkişi raporunda yer alan değerlendirmelerin hükme esas alınmasının usul ve yasalara aykırı olduğunu, hükme esas bilirkişi raporu kapsamında şirketten edinilen tüm bilgi ve belgelerin rapor ekinde sunulmasının ticari sırların ihlali niteliğinde olduğunu, şirket yönetim kurulu üyeleri duruşmada dinlenilmeden ve dosya kapsamında ek bilirkişi raporu tanzim edilmeden hüküm kurulmasının usul ve yasalara aykırı olduğunu belirterek; istinaf taleplerinin kabulüne, yerel mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesi talebiyle istinaf yoluna başvurmuştur.
Davacılar vekili cevap dilekçesinde özetle; her ne kadar davalı taraf istinaf başvuru dilekçesinde dava konusu uyuşmazlığı ve mahkeme kararını “şirkette yeterli özvarlık bulunduğu” gerekçesine indirgemiş ise de, işbu beyanların yalnızca mahkemeyi haksız şekilde yönlendirme amacına matuf olduğunu ve kabul edilemez mahiyette olduğunu, davalı tarafın iddialarının aksine, bir hukuk profesörü ve bir mali müşavirden müteşekkil bilirkişi heyetinin raporunun son derece kapsamlı ve gerekçeli olmakla birlikte hükme esas alınacak mahiyette olduğunu, tüm diğer iddiaları gibi davalı tarafın huzur hakkı ödemelerinin örtülü kar dağıtımı mahiyetinde olmadığı iddiasının da gerçek dışı olduğunu, davalı tarafın, şirket yönetim kurulu üyeleri duruşmada dinlenilmeden ve dosya kapsamında ek bilirkişi raporu tanzim edilmeden hüküm kurulmasının usul ve yasaya aykırı olduğu iddiasının mesnetsiz olduğunu, sermayenin huzurdaki dava devam ederken 100.000.000,00-TL daha artırılarak davacıların azlık haklarını da kaybetmelerinin sağlanmasına çalışıldığı hususunun dürüstlük kuralı bağlamında gözetilmesi gerektiğini belirterek; haksız istinaf başvurusunun reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER:Gebze Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 27/10/2022 tarih, 2022/19 Esas – 2022/799 Karar sayılı kararı ve tüm dosya kapsamı.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava; davalı şirketin 05/10/2021 tarihinde yapılan olağanüstü genel kurul toplantısında alınan 4 ve 6 nolu genel kurul kararlarının iptali istemine ilişkindir.
İlk derece mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiş karara karşı davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İnceleme; 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Dosyanın incelenmesinde; davalı şirketin 05.10.2021 tarihinde yapılan Olağanüstü Genel Kurul Toplantısı’nda alınan 4 nolu kararla yönetim kurulu üyelerine huzur hakkı ödenmesinin, 6 nolu kararla sermaye artışına gidilmesinin kararlaştırıldığı, davacıların muhalefet şerhlerini tutanağa yazdırdıkları, her iki kararın iptali için eldeki davanın açıldığı, ilk derece mahkemesince 16/06/2022 tarihli bilirkişi raporu esas alınarak davanın kabulüne karar verildiği anlaşılmaktadır.
6100 sayılı HMK hükümlerine göre; mahkeme, çözümü hukuk dışında özel veya teknik bilgiyi gerektiren hallerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir (266/1). Taraflar, bilirkişi raporunun, kendilerine tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içinde, raporda eksik gördükleri hususların, bilirkişiye tamamlattırılması; belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını mahkemeden talep edebilirler (281/1). Mahkeme, bilirkişi raporundaki eksiklik yahut belirsizliğin tamamlanması veya açıklığa kavuşturulmasını sağlamak için, bilirkişiden, yeni sorular düzenlemek suretiyle ek rapor alabileceği gibi, tayin edeceği duruşmada, sözlü olarak açıklamalarda bulunmasını da kendiliğinden isteyebilir (281/2). Mahkeme gerçeğin ortaya çıkması için gerekli görürse, yeni görevlendireceği bilirkişi aracılığıyla tekrar incelemede yaptırabilir (281/3). Hakim, bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirir.
6100 Sayılı HMK’nın 266.maddesi gereğince “Mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hallerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. Hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz”.
Raporu serbestçe değerlendirme yetkisi hakimin, bilirkişinin yerine geçerek hakimlik mesleği dışında özel ve teknik bilgi gerektiren bir durumda şahsi bilgisiyle karar verebileceği anlamına gelmez. HGK’nın 04.02.2009 tarihli 2008/4-823 Esas, 2009/50 Karar sayılı kararında da hakimin kendisini bilirkişi veya bilirkişi kurulu yerine koyamayacağı, özel ve teknik bilgiyi gerektiren konularda şahsi bilgisiyle sonuca gidemeyeceği, o konuda bilirkişi incelemesi yaptırması gerektiği belirtilmiştir.
Diğer yandan;Basit yargılama usulünde; tahkikat işlemleri, HMK.’nun 320. maddesindeki bazı önemli farklılıklar hariç, kural olarak yazılı yargılama usulüne göre yapılacaktır (320. maddenin gerekçesi). Basit yargılama usulünde tahkikatın sona ermesinden sonra (HMK. m. 184), sözlü yargılama için ayrıca gün tayin edilmez.
AİHM.’si, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6’ıncı maddesi altında sınırlı bir hakkı ihdas ederken, neyin Adil Yargılanma olduğunun tek başına değişmeyen bir prensiple belirlenemeyeceğini; fakat, bunun zorunlu olarak belirli bir vakıanın/davanın koşullarına bağlı olduğunu ifade etmiştir (Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru Sisteminin Desteklenmesi Ortak Projesi-Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Kapsamında Adil Yargılanma Hakkının Korunması Uygulamacılar İçin El Kitabı, Dovydas Vitkauskas tarafından hazırlanan 2. Baskı, Türkçe’ye Çeviren: Av. Serkan Cengiz, Avrupa Konseyi, 2018 (Türkçe baskı), Nisan 2018,s:15 ).
Anayasa’nın 138. ve 141. maddeleri uyarınca; Hakimler, Anayasaya, Kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanı kanaatlerine göre hüküm verirler ve bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır. Bu gerekçede hukuki esaslara ve kurallara dayanmalı, nedenleri açıklanmalıdır.
Diğer taraftan, 6100 sayılı HMK.’nun 27. maddesi’nde; hukuki dinlenilme hakkı kurala bağlanmıştır. Hukukî dinlenilme hakkı, Anayasa’nın 36’ncı maddesi’nde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6’ncı maddesi’nde düzenlenen; adil yargılanma hakkının en önemli unsurudur. “Hukuki Dinlenilme Hakkı” gereğince; davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olup, bu hakkın yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini içermektedir.
Hukuki dinlenilme hakkı, sadece belli bir yargılama için ya da yargılamanın belli bir aşaması için geçerli bir ilke değildir. Tüm yargılamalar için ve yargılamanın her aşamasında uyulması gereken bir ilkedir (Yargıtay HGK, E.2012/12-367, K.2012/616 T. 26/09/2012). HMK.’nun 27-(2) uyarınca; Hukuki Dinlenilme Hakkının üç unsuru bulunmaktadır; bu kapsamda, Bilgilenme Hakkı uyarınca; hak sahibinin kendisi ile ilgili yargılama ve yargılamanın içeriği hakkında tam bir bilgi sahibi olması sağlanmalıdır. Bilgilenme hakkı; gerek karşı taraf gerekse yargı organlarının işlemleri ve dosya kapsamına girip yargılamayı etkileyen her şeyi kapsar. Tarafın bilgi sahibi olmadığı işlemler, belge ve bilgiler yargılamada esas alınamaz. Bilgilenmenin şekli bakımından, hukuki dinlenilme hakkına uygun davranılmalı, ilgilinin bilgilenmesi şeklen değil, gerçekten sağlanmaya çalışılmalıdır. Özellikle tebliğat ve davetiye kurallarının uygulanmasında özen gösterilmelidir. Usûlüne uygun tebliğat yapılmadan, davetiye çıkartılmadan, tefhimi mümkünse tefhim edilmeden yapılan işlemler taraflar bakımından sonuç doğurmaz (Prof. Dr. Hakan Pekcanıtez: Hukuk Muhakemeleri Kanunu Hükümlerine Göre Medenî Usûl Hukuku 10. Bası; Yetkin Yayınları, Ankara, 2011, s:269).
Yukarıdaki açıklamalara göre somut olayda; davalı vekilinin 27/10/2022 tarihli mazeret dilekçesini gönderdiği, dilekçede tarafının Covid riski bulunması nedeniyle duruşmaya katılamayacağını, yönetim kurulu üyelerinin bir sonraki celsede hazır edileceğini belirterek yönetim kurulu üyelerinin bir sonraki celse dinlenmelerini ve mazeretinin kabulünü talep ettiği, yine celse arasında bilirkişi raporuna karşı esaslı beyanlarda bulunarak yeni bir bilirkişi heyetinden rapor alınmasını veya itirazları doğrultusunda ek rapor alınmasını talep ettiği, ilk derece mahkemesinin 27/10/2022 tarihli duruşmasında; “1- davalı vekilinin mazeretinin kabulüne, dosyada basit yargılama usulü uygulandığından ve kısa sürede karar verilmesi zorunluluğu bulunduğundan yokluğunda duruşmaya devam edilmesine”, “2-Dosyada alınan bilirkişi raporu hüküm kurmak için elverişli ve yeterli görüldüğünden, davalı tarafça genel olarak hukuki değerlendirmelere yönelik ek bilirkişi raporu alınması veya başka bir heyetten rapor alınması talep edildiğinden ve hukuki değerlendirme mahkememize ait olduğundan bilirkişiden ek rapor alınmasına veya başka bir heyetten bilirkişi raporu alınmasına yönelik taleplerin ayrı ayrı reddine”, “3-Davalı vekiline ve şirket temsilcilerine yönetim kurulu üyelerinin hazır bulunması için ihtaratta bulunulmasına ve tebligat yapılmasına rağmen şirket yetkililerinin duruşmada hazır olmaması nedeniyle dinlenilmelerinden sarfı nazar edilmesine, ihtiyati tedbir konusunda mevcut delil durumuna göre karar verilmesine”, şeklinde ara kararlar kurularak aynı duruşmada tahkikata son verilerek esas hakkında karar verildiği, davalı vekilinin bilirkişi raporuna itirazlarının hakimlik mesleği dışında özel ve teknik bilgi gerektiren hususlara ilişkin olduğu (örneğin öz sermaye tespitinin yanlış yapıldığı v.b.) , mahkemece gerek sermaye artışı gerekse huzur hakkı ödenmesine ilişkin hususlarda yeterli araştırma yapılmadığı, mevcut haliyle alınan bilirkişi raporunun hüküm kurmaya elverişli olmadığı, sermaye artırımı ihtiyacının gerçek olup olmadığı, dürüstlük kurallarına uygun olup olmadığına ilişkin yeterince kanaat oluşturmaya yeterli olmadığı, özel denetçi raporunda şirket varlıklarının kısa vadeli borçların ödenmesi için yeterli olmadığının ve bunun için sermaye artırımı yapılmasının gerektirdiğinin belirtildiği, bu noktada bilirkişi raporu ile özel denetçi raporu arasındaki farklılığın nedenlerinin ortaya konulması gerektiği, dava konusu olağanüstü genel kurul toplantısında yer alan kararların iptali şartları yeterince incelenmediği, kısa sürede karar verilmesinin tarafların adil yargılanma hakkının önüne geçemeyeceği değerlendirilmiştir.
Bu durumda; mahkemece, tarafların iddia ve savunmaları kapsamında tüm delillerinin eksiksiz toplanması, davalı şirketin pay ve paydaş sayısı, şirketin finansal yapısı, faaliyet gösterdiği piyasa koşullarındaki rekabet koşulları, yatırım teşvik belgesi, şirketin ticari defter ve belgeleri, öz sermayesine konu değerler, vergisel ve tabi olduğu diğer mevzuatın gerektirdiği yükümlülükler v.b. hep birlikte gözönünde bulundurularak içerisinde ticaret hukuku, mali müşavir ile vergi ve finans konularında uzman kişinin de bulunduğu bilirkişi heyetinden özellikle davalının öz sermaye tespitine ilişkin itirazları da dikkate alınarak öz sermayenin doğru tespit edilerek, Kurumlar Vergisi Kanunu uyarınca sermeye artırımı gerekip gerekmediği üzerinde durularak, şirketin faaliyetlerinin devamı, ticaret hacminin artması ve sermaye artırım kararına dayanak hususlar için sermaye artırım gereksiniminin olup olmadığının, var ise ne kadar olduğu incelenerek, alınan kararın yasaya, anasözleşmeye, objektif iyiniyet kurallarına aykırı olup olmadığının değerlendirilmesi gerektiği, yine huzur hakkı ödenmesine ilişkin tarafların iddia ve savunmaları, davalının önceki rapora itirazları dikkate alınarak somut verilere dayalı varsayımsal olmayan tespitler yapılarak bu husustaki Yargıtay içtihatları da dikkate alınması gerektiği, bu doğrultuda rapor alındıktan sonra da tarafların hakimlik mesleği dışında özel ve teknik bilgi gerektiren hususlara ilişkin itirazlarının bulunması durumunda bilirkişi heyetinden itiraz konularıyla ilgili ek rapor alındıktan sonra oluşacak duruma göre bir karar verilmelidir.
Açıklanan tüm bu gerekçelerle; davalı vekilinin istinaf başvurusunun yukarıda açıklanan nedenlerle kabulüne, diğer istinaf nedenlerinin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, kararın açıklanan gerekçeler doğrultusunda kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a.6 maddesi gereğince; dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davalının ilk derece mahkemesinin kararına ilişkin istinaf başvurularının 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a.6 maddesi gereğince; yukarıda açılanan hususlara ilişkin olmak üzere ESASTAN KABULÜNE,

2-Gebze Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 27/10/2022 tarih, 2022/19 Esas ve 2022/799 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3-Dosyanın açıklanan eksikliklerin giderilmesi için mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
4-İstinaf eden tarafından yatırılan istinaf karar harcının talebi halinde ve ilk derece mahkemesi tarafından istinaf edene iadesine,
5-İstinaf eden tarafından istinaf başvurusu için yapılan giderlerin, esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesi tarafından yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine,
6-Kararın 6100 sayılı HMK’nın 359/4 maddesi uyarınca; ilk derece mahkemesi tarafından taraflara tebliğine,
7-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
İlişkin; 6100 sayılı HMK’nın 362/1-g maddesi gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile KESİN olarak karar verildi.31/10/2023


Başkan …
¸e-imzalıdır

Üye …
¸e-imzalıdır

Üye …
¸e-imzalıdır

Katip …
¸e-imzalıdır

* Bu belge, 5070 sayılı Kanun hükümlerine uygun olarak elektronik imza ile imzalanmıştır.*