Emsal Mahkeme Kararı Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi 2023/1586 E. 2023/1626 K. 13.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
SAKARYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
7. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2023/1586
KARAR NO : 2023/1626

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : SAKARYA ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 10/04/2023
NUMARASI : 2023/186 Esas – 2023/240 Karar

DAVACI : … – … – …
VEKİLİ : Av. … – …
DAVALI : SAKARYA VALİLİĞİ – …
DAVANIN KONUSU : Tespit
DAVA TARİHİ : 07/03/2023
KARAR TARİHİ : 13/10/2023
KR. YAZIM TARİHİ : 12/11/2023

İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacının ayakkabıcılık işi ile meşgul olan bir kişi olduğunu, uzun müddet önce yakın dostları olan … ailesi tarafından kurulan Adakur Uluslararası Nakliyat İthalat ve İhracat A.Ş. Adlı bir şirkette yönetim kurulu başkanı sıfatıyla yapılmış ve kendisi ile hiçbir ilgisi olmayan, hiçbir faaliyetine katkısının, haberi dahi olmadığı adı geçen şirkette yönetim kurulu başkanı sıfatıyla görevli kılındığını, sonradan yapılan araştırma neticesinde şirketin faal olduğu dönemde şirket tarafından … -…- … plaka sayılı araçların alındığının da öğrenildiğini, davacının şirketin hiçbir faaliyetine iştirak etmediğini, şirketin sahiplerinden olan … adlı şahıs tarafından davacıya aralıklarla getirilen bazı evrakları imzalamaktan öte hiçbir işleminde bulunmadığını, Şirketin bazı yasal gerekler yerine getirilmediği için resen terkin edilerek ticaret sicilinden silindiğinin, o tarihten bugüne kadar davacının şirketle fiili hiçbir bağının kalmadığını, bu sebeple, adına vergi tahakkuk ettirilmesi sebebi ile 2016 yılında şirket adına kayıtlı olan araçların hurdaya çıkarılma işlemlerinin yapılması amacıyla Sakarya İl Trafik Müdürlüğü nezdinde işlemlere başlanmış ise de bazı hukuki gerekleri yerine getirememesi sebebi ile başvurunun sonuçsuz kaldığını, söz konusu araçların fiilen mevcut olmadığını, araçların ne olduğu konusunda davacının bilgisi olmadığını belirterek Adakur Uluslararası Nakliyat ve İthalat ve İhracat A.Ş.’nin ticaret sicil kayıtlarında gözüken tarihte münfesih olduğunun tespitini, şirket adına trafikte tescilli bulunan … -…- … plaka sayılı araçların trafikten men edildiği ile hurda olarak çıkarıldığının tespitini, söz konusu araçların şirketin münfesih sayıldığı tarihten itibaren vergi kaydının silinmesini, şirketin vergi kaydının silinmesi tarihinden itibaren tahakkuk ettirilen tüm vergi borçlarının iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI ÖZETİ:
İlk derece mahkemesince; “… Davacı vekilinin tespit talebinin USULDEN REDDİNE …” şeklinde hüküm kurulmuştur.
İlk derece mahkemesince verilen karara karşı davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; “Mahkemenin gerekçesinde belirttiği söz konusu tespit talebimizin müvekkil açısından hukuki yararı bulunmadığı gerekçesiyle davayı usulden reddetmiş ise de müvekkilimin söz konusu davayı açmakta hukuki yararı bulunduğu açıktır. Nitekim dava dilekçemizde de müvekkilimin yöneticisi olarak gözüktüğü şirkete kayıtlı araçlar halihazırda hurda olmuş ve trafikte dahi bulunmayan bu araçlar ile ilgili olarak kendisine devamlı surette vergi borcu tahakkuk ettirilmektedir. Bu nedenle şirketin münfesih olduğunun ve araçların trafikten men edildiğinin mahkemece tespit edilmesi gerektiğinden ve müvekkilim ancak bu tespit sonrasında vergisel işlemlere devam edebileceğinden davanın açılmasında hukuki yararı bulunmaktadır. Bu nedenle yukarıda da açıkladığımız üzere mahkemenin kararında ‘hukuki yarar bulunmadığı’ hususu gerçeği yansıtmamaktadır. Bunun yanı sıra mahkeme tek bir delil dahi toplamadan yalnızca dava dilekçesine bakarak davanın usulden reddine karar vermiştir. Şirketin münfesih olduğunun tespiti halinde mahkemece vergi kayıtlarının da münfesih olduğu tarih itibarı ile vergi kayıtlarının silinmesi ve silindiğinin tespitinin yapılması zarureti bulunmaktadır. Hal böyle iken mahkemece sadece görevli olunmadığı konusunda gerekçe yazılmıştır. Ancak burada mahkeme adli yargının görevi olmadığı kanaatinde ise bile bu taleplerimiz yönünden dosyayı tefrik etmeli ve görevli vergi mahkemesine gönderilmesine karar vermesi gerekirdi. Mahkeme ise kararında adli yargının görevli olmadığını beyan etmiş lakin görevli mahkemeye dosyanın gönderilmesine karar vermemiştir. Bu sebeple anılan ret gerekçesi de doğru değildir. Ayrıca yerel mahkeme gerekçeli kararda Sakarya Valiliğininde hasım gösterilemeyeceği yönünde bir değerlendirmeye gitmektedir ki bu da doğru değildir. Zira gerek şirketin münfesih olması dolayısı ile ticaret sicilini, gerekse vergisel yönden kayıtların silinmesi yönünden vergi dairesini, gerekse de araçların kaydının iptali açısından emniyet müdürlüğünü temsilen davada taraf gösterilmesi zorunluluğu vardır, tüm bu hususlar dikkate alındığında, mahkemenin vermiş olduğu usulden red kararı kanuna ve usule aykırıdır” beyanı ile yerel mahkeme kararının kaldırılmasına, karar verilmesi talebiyle istinaf yoluna başvurmuştur.
DELİLLER:Sakarya Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 10/04/2023 tarih, 2023/186 Esas – 2023/240 Karar sayılı kararı ve tüm dosya kapsamı.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava; tespit istemine ilişkindir.
İlk derece mahkemesince davanın usulden reddine karar verilmiş karara karşı davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İnceleme; 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Dosyanın incelemesinde; davacının, Adakur Uluslararası Nakliyat İthalat ve İhracat A.Ş. Adlı şirkette yönetim kurulu başkanı olduğu, davacının, yönetim kurulu başkanı sıfatıyla görevli olduğu şirketin faal olduğu dönemde şirket tarafından … -…- … plaka sayılı araçların alındığı, davacının şirketin hiçbir faaliyetine iştirak etmediği, şirketin sahiplerinden olan … adlı şahıs tarafından davacıya aralıklarla getirilen bazı evrakları imzalamaktan öte hiçbir işleminde bulunmadığı, şirketin bazı yasal gerekler yerine getirilmediği için resen terkin edilerek ticaret sicilinden silindiği, o tarihten bugüne kadar davacının şirketle fiili hiçbir bağının kalmadığı, belirtilen nedenlerle davacı adına vergi tahakkuk ettirilmesi sebebi ile 2016 yılında şirket adına kayıtlı olan araçların hurdaya çıkarılma işlemlerinin yapılması amacıyla Sakarya İl Trafik Müdürlüğü nezdinde işlemlere başlanmış ise de bazı hukuki gerekleri yerine getirememesi sebebi ile başvurunun sonuçsuz kaldığı, söz konusu araçların fiilen mevcut olmadığı, araçların ne olduğu konusunda davacının bilgisi olmadığı belirtilerek; Adakur Uluslararası Nakliyat ve İthalat ve İhracat A.Ş.’nin ticaret sicil kayıtlarında gözüken tarihte münfesih olduğunun tespiti, şirket adına trafikte tescilli bulunan … -…- … plaka sayılı araçların trafikten men edildiği ile hurda olarak çıkarıldığının tespiti, söz konusu araçların şirketin münfesih sayıldığı tarihten itibaren vergi kaydının silinmesi, şirketin vergi kaydının silinmesi tarihinden itibaren tahakkuk ettirilen tüm vergi borçlarının iptaline karar verilmesi için eldeki davanın açıldığı, ilk derece mahkemesince açılan davanın usulden reddine karar verildiği, verilen karara karşı davacı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulduğu anlaşılmıştır.
Eldeki davada, ilk derece mahkemesince; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Tespit davası başlıklı 106. Maddesi; “Tespit davası yoluyla, mahkemeden, bir hakkın veya hukuki ilişkinin varlığının ya da yokluğunun yahut bir belgenin sahte olup olmadığının belirlenmesi talep edilir. Tespit davası açanın, kanunlarda belirtilen istisnai durumlar dışında, bu davayı açmakta hukuken korunmaya değer güncel bir yararı bulunmalıdır. Maddi vakıalar, tek başlarına tespit davasının konusunu oluşturamaz” düzenlemesini içermekte olup, davacının dava dilekçesinde belirttiği tespit talepleri açısından HMK’nın 106. maddesi uyarınca hukuki yararı bulunmadığı nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmişse de; verilen karar, davacının tüm talepleri hakkında bir sonuç içermediğinden dolayı eksik ve hatalı olmuştur.
6100 sayılı HMK’nın “Hâkimin davayı aydınlatma görevi” başlıklı 31. maddesine göre; “Hâkim, uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu olduğu durumlarda, maddi veya hukuki açıdan belirsiz yahut çelişkili gördüğü hususlar hakkında, taraflara açıklama yaptırabilir; soru sorabilir; delil gösterilmesini isteyebilir.”
Taraflarca getirilme ilkesinin bir sonucu olarak davacının iddiasının dayanağı olan bütün vakıaları dava dilekçesinde bildirmesi gerekir. Bu şekilde somutlaştırma yükü (HMK. m.194) yerine getirileceği gibi davalı da bu vakıalara göre savunmasını yapacaktır. Dayanılan vakıalara uygulanacak hukuki sebepler de dava dilekçesinin zorunlu olmayan unsurları arasında sayılmıştır. Türk hukukunu resen uygulamakla görevli olan hâkim (HMK. m. 33) için gösterilen hukuki sebepler bağlayıcı değilse de vakıalara uygun hukuki nitelendirmenin doğru yapılmasının uyuşmazlığın çözümünü kolaylaştıracağı açıktır. Talep sonucu kısmında ise talebin ne olduğu açık bir şekilde belirtilmelidir. Çünkü, taleple bağlılık ilkesi gereğince hâkim talep sonucuyla bağlı olup, ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Bu ilke uyarınca davacının talep etmediği bir şey hakkında karar verilemez. Dava sonucunda kurulacak hükmün sınırını, tarafların karara bağlanmasını istediği talep sonucu belirler. Bu nedenle talep sonucu yeterince açık değilse hâkimin davayı aydınlatma ödevi (HMK. m. 31) kapsamında açık olmayan talep sonucunu açıklatması gerekir.
Taraflarca getirilme ilkesi, hâkimin soru sorma ve davayı aydınlatma ödevi (HMK. 31. md.) çerçevesinde yumuşatılmıştır.
Mahkemenin hüküm vermesi için, kendisine yöneltilen talebin formüle edilmesi ve ileri sürülmesi tarafların görevi ise, bunları anlamlandırmak veya gerektiğinde açıklattırmak hâkimin görevidir. Ancak bu durum, hâkimin tarafların ileri sürmediği vakıaları ileri sürmelerine imkan vermesi veya hatırlatması anlamını taşımaz. Burada mevcut olmayanın talep edilmeyenin ortaya çıkartılması değil, talep edilenin netleştirilmesi, aydınlatılması, belirlenmesi söz konusudur.
Hâkimin davayı aydınlatma ödevi olarak ifade edilen bu düzenleme ile doğru hüküm verebilmesi ve maddi gerçeğin bulunabilmesi amaçlanmıştır. Düzenlemede her ne kadar “açıklama yaptırabilir” denilmişse de, bunun, hâkimin davayı aydınlatması için bir “ödev” olduğunu kabul etmek gerekir. Çünkü davayı aydınlatma ödevi sayesinde hâkim, iddia ve savunmanın doğru ve tam olarak anlaşılmasını sağlayacak ve bu şekilde doğru olmayan bir kararın verilmesini önleyecektir.
Görüldüğü üzere, hakimin davayı aydınlatma ödevine ilişkin 31. maddede, hakimin, uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu kıldığı durumlarda, maddi veya hukuki açıdan belirsiz ya da çelişkili gördüğü konular hakkında taraflara açıklama yaptırabileceği, soru sorabileceği, kanıt gösterilmesini isteyebileceği belirtilmiştir.

Diğer yandan; bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır (Anayasa m.141/3). İlke, adil yargılanma hakkı kapsamında ve kamu düzenine ilişkin bulunmaktadır (Anayasa m. 36/1 ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi m.6).
Mahkeme kararlarının gerekçe bölümünde; sav ve savunmaların özeti, çekişmeli ve çekişmesiz noktalar ile ret ve üstün tutulma nedenleri; sabit görülen olgulardan çıkarılan sonuçlar ile hukuki nedenin gösterilmesi gerekir (HMK m. 297/1-c). Bundan ayrı, HMK’nın 297/2 madde hükmüne göre; hakim, hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar etmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakları açıkça bildirmesi gerekir.
Gerekçe, mahkemenin benimsediği olgular ile hüküm bölümü arasındaki yasal bağ niteliğinde olup; taraflar nezdinde ve yasa yolu incelemesi bakımından denetim olanağı sağlamalı ve hüküm bölümüyle de tam olarak örtüşmelidir.
Dava dilekçesinde davacı; Adakur Uluslararası Nakliyat ve İthalat ve İhracat A.Ş.’nin ticaret sicil kayıtlarında gözüken tarihte münfesih olduğunun tespiti, şirket adına trafikte tescilli bulunan … -…- … plaka sayılı araçların trafikten men edildiği ile hurda olarak çıkarıldığının tespiti, söz konusu araçların şirketin münfesih sayıldığı tarihten itibaren vergi kaydının silinmesi, şirketin vergi kaydının silinmesi tarihinden itibaren tahakkuk ettirilen tüm vergi borçlarının iptaline karar verilmesinin talep edildiği, ilk derece mahkemesince davacının tespite ilişkin istemleri hakkında karar verildiği ancak davacının diğer istemleri yönünden gerekçe kısmında açıklama yapıldığı halde hükümde bu talepler hakkında herhangi bir karar verilmediği görülmüş, bu nedenle de verilen karar yukarıda anlatılan ilkeler ışığında dairemizce usule ve yasaya uygun bir karar olarak değerlendirilmemiş, ne var ki bu eksikliğin yeniden yargılamayı gerektirmediği bu nedenle de verilen kararın kaldırılarak dairemizce bu istemler hakkında, davacı tarafın temsilcisi göründüğü terkin edilmiş şirketin vergi kaydının silinmesi ve vergi borçlarının iptali konulu talepleri hakkında adli yargının görevli olmamasından bu talep hakkında bu istemin reddine şeklinde karar vermek gerektiği anlaşılmıştır.
Öte yandan;
Bilindiği üzere; dava konusu sübjektif hak (dava hakkı) ile taraflar arasındaki ilişkinin varlığı medeni usul hukukumuzda “sıfat” olarak tanımlanmaktadır ve bir davada taraf olarak gösterilen kişilerin o dava ile ilgili kimseler olması zorunludur. Taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve davayı takip yetkisi, dava- nın taraflarının kişilikleriyle ilgili olmasına karşın, taraf sıfatı dava konusu sübjektif hakka ilişkindir. Sübjektif bir hakkı dava etme yetkisi (dava hakkı) kural olarak o hakkın sahibine ait olduğundan, anılan hakka ilişkin bir davada davacı olma sıfatı da hakkın sahibine aittir ve buna aktif husumet denilmektedir. Bir sübjektif hak kendisinden istenebilecek olan kişi ise, o hakka uymakla yükümlü olan kimsedir ve bu da pasif husumet (davalı sıfatı) olarak adlandırılmaktadır. Sübjektif hakkın sahibi olan kimse ile o hakka uymakla yükümlü bulunan kişinin kimler olduğunun saptanması, bir başka anlatımla davada davacı ve davalı sıfatlarının kimlere ait olduğu hususu, dava konusu (sübjektif) hakkın özüne ilişkin maddi hukuk sorunudur. Dava açan veya aleyhine dava açılan kişiler o davada davacı veya davalı olarak taraf sıfatına sahip değillerse, mahkemece dava konusu hakkın esası (var olup olmadığı) hakkında inceleme yapılmadan dava sıfat yokluğundan reddedilir. Taraf sıfatı (husu met) ve sıfat yokluğu, davada taraf olarak görünen kişiler arasında dava konusu hakkın doğumuna engel olan bir itiraz niteliğindedir ve yargılamanın her aşamasında, isteme gerek kalmaksızın mahkemece kendiliğinden gözetilmesi zorunludur (Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 2022/4844 Esas- 2022/6372 Karar sayılı ilamı).
Eldeki davada; ilk derece mahkemesince; davacı tarafından dava dilekçesinde davalı olarak gösterilen Sakarya Valiliğinin davalı sıfatı dahi bulunmadığı, bu nedenle de dava dilekçesinin tebliğine lüzum görülmemiş ve dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde davacının davasının usulden reddine şeklinde karar verilmesinde yukarıda verilen bilgiler ışığında herhangi bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Gerekçeli karar başlığında; davacı vekilinin ve davalı kurum adreslerinin yazılmaması 6100 sayılı HMK’nın 297. maddesine aykırı ise de, bu eksiklik mahallinde her zaman düzeltilebileceğinden eleştirilmekle yetinilmiştir
Bu nedenlerle; davacı vekilinin istinaf başvurusunun açıklanan nedenlerle esastan reddine, yerel mahkemenin kararının kamu düzeni gereğince kaldırılmasına, dosyada toplanacak başkaca delil bulunmadığı anlaşıldığından ve yeniden yargılama yapılmasını gerektirir bir husus da bulunmadığından; dairemizce davanın esası hakkında HMK’nın 353-(1)-b)-2) madde gereğince hüküm kurulmasına karar verilmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacının İSTİNAF BAŞVURUSUNUN ESASTAN REDDİNE; SAKARYA ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’nin 10/04/2023 tarih, 2023/186 Esas ve 2023/240 Karar sayılı kararının HMK’nın 353-(1)-b)-2) maddesi gereğince kamu düzeni gereğince KALDIRILMASINA,
2-YENİDEN YARGILAMA YAPILMASI GEREKMEDİĞİNDEN AŞAĞIDAKİ ŞEKİLDE HÜKÜM KURULMASINA,
a-Davacının dava dilekçesinde belirttiği tespit talepleri yönünden HMK’nın 106. maddesi uyarınca hukuki yarar bulunmadığından bu istem yönünden, tespit isteminin HMK’nun 106/2 ve 114-(1)-h) maddeleri gereğince USULDEN REDDİNE,
b-Davacının temsilcisi göründüğü terkin edilmiş şirketin vergi kaydının silinmesi ve vergi borçlarının iptalini konu eden talepleri hakkında adli yargının görevli bulunmaması nedeniyle bu yöndeki istemlerin yargı yeri dava şartı yokluğu nedeniyle HMK’nun 114-(1)-b) maddesi gereğince USULDEN REDDİNE,
c-Davacı tarafından, eldeki davada davalı olarak gösterilen Sakarya Valiliğinin pasif husumet ehliyeti bulunmadığından, davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle USULDEN REDDİNE,
ç-Alınması gerekli 269,85 TL karar ve ilam harcının, peşin yatırılan 179,90-TL harçtan mahsubu ile bakiye 89,95-TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
d-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
e-Davalı tarafça yapılan yargılama gideri olmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
f-Kullanılmayan gider avansının karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
3-İstinaf incelemesi yönünden harç ve yargılama masrafları;
a-İstinaf Kanun Yoluna Başvuru harcının hazineye irad kaydına,
b-Bakiye 89,95 TL harcın davacıdan alınarak hazineye irat kaydına, harç tahsili ve harç tahsil müzekkeresi yazılması işlemlerinin HMK’nın 302-(5) maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
c-İstinaf eden davacı tarafından yatırılan, istinaf avansından kullanılmayan kısmın HMK’nın 333. maddesi uyarınca; ilk derece mahkemesince istinaf eden davacıya iadesine,
ç-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
d-Kararın 6100 sayılı HMK’nın’nın 359-(4) maddesi uyarınca temyizi kabil kararın Dairemizce taraflara tebliğine,
İlişkin; Dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, 6100 sayılı HMK’nın 361. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren (2) hafta içerisinde Yargıtay İlgili Hukuk Dairesi’ne TEMYİZ yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 13/10/2023


Başkan …
¸e-imzalıdır


Üye …
¸e-imzalıdır


Üye …
¸e-imzalıdır


Katip …
¸e-imzalıdır

* Bu belge, 5070 sayılı Kanun hükümlerine uygun olarak elektronik imza ile imzalanmıştır.*