Emsal Mahkeme Kararı Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi 2022/903 E. 2023/843 K. 26.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
SAKARYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
7. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2022/903
KARAR NO : 2023/843

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN :… (…)
ÜYE :… (…)
ÜYE :… (…)
KATİP :… (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ :KOCAELİ 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ :12/01/2022
NUMARASI :2020/109 Esas – 2022/28 Karar

DAVACILAR :1-… (T.C.No: …) – …
:2-… (T.C.No:…) – …
:3-ÖREN TAŞIMACILIK ORMAN TARIM ÜRÜNLERİ ÜRETİM PAZARLAMA KOMİSYONCULUK İNŞAAT TAAHHÜT TURİZM MADENCİLİK SANAYİ VE TİCARET LİMİTED ŞİRKETİ – …
DAVALI :DENİZBANK A.Ş. – …
VEKİLİ :Av…. – …
DAVA :Tazminat
DAVA TARİHİ :19/11/2019

KARAR TARİHİ :26/05/2023
KR. YAZIM TARİHİ :09/06/2023
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Ören Taşımacılk Ltd. Şti. tarafından imza yetkilisi vekaletname ile iki adet kredi çekildiğini ve 10 yaprak çek alındığını, müteselsil yetkili … imzası ile 19.12.2016 tarihli kredinin 16.06.2017 tarihinde kapatıldığını, 28.10.2019 tarihli kredinin 11 taksitte müeccel borçlar ile beraber kredili mevduat hesabıyla beraber 5.000,00-TL olan limitinin 1.000,00-TL yapıldığını ve kredi limitinden ödenen kredilerinin ve yatırılan paranın bu hesaba yatırıldığından kredi ödenmemiş bilgisinin verilmediği gibi kmh kredi limitinin düşürüldüğü bilgisinin de verilmediğini, keza kredili mevduat hesabının ödemesizlik süresinin kredi kartları ile aynı muameleye haiz olduğu halde borçluyu zor duruma sokmak için her yolu her muameleyi hak gören davalı bankanın 2018/1644 esas sayılı icra ödeme emri ile taraflara 21.699,84-TL’lik icra takibi yapıldığının öğrenildiğini, itiraz edildiğini, banka ile görüşüldüğünü ancak sonuç alınamadığını, tüm bu nedenlerle öncelikle kötü niyetle başlatılan takiplerin durdurulmasına akabinde iptaline, 25 İcra Dairesi’nin 2019/26689 esas sayılı icra dosyasına konu 08.07.2016 keşide tarihli 03.05.2019 vade tarihli 250.000,00-TL bedelli teminat senedi olarak mı alındığını bilemedikleri, sonradan doldurulduğu kesin olan senedin tespitine ve teminat senedi ile kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takip yapılamayacağından takibin iptaline, 25 İcra Dairesi’nin 2019/26689 esas ve Şile İcra Dairesi’nin 2018/1644 esas sayılı ödeme emirlerine dayanak teşkil eden kredi sözleşmesi ve kefaletten kaynaklanan sözleşmeden kaynaklanan borcun kapatıldığı ve depo çek sorumluluk bedelinin bankaya yatırılmasında riskin oluşmadığı gibi kredili mevduat hesabının ödemesizlik olmadığı halde takip başlatılarak haksız olarak banka tarafından temerrüte düşürülmelerinde kusurlu davranıldığından sorumluluklarının olmadığının ve borçlu olmadıklarının tespitine, kötü niyetle hareket ederek taraflarını dosya bir bütün sözleşme tek olmasına rağmen iki ayrı yerden iki ayrı icra takibi yaparak gelir kapıları olan ticari taksi ve ticari plakadan ecrimisil olarak haksız alıkoyma ve ticari kayıplara neden olduğu için ticari hayatlarına onarılmaz zararlar veren bankanın %40’tan aşağı olmamakla beraber %10 para cezası hükmedilmesini, belirsiz alacaklarının hükmünün verilerek gelir kayıplarının tespitine, manevi tazminat taleplerinin ıslah yolu ile hesaplanarak rehnin ve yakalamalarının ve takiplerin kaldırılması ile beraber ara karar ile ticari aracın teslimine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; dava açmadan önce zorunlu arabuluculuk kanun yoluna başvurulmadığını, bu sebeple davanın usulden reddinin gerektiğini, menfi tespit talebi ve ecrimisil talebine ilişkin dava değeri belirtilmediğini, menfi tespit davasının belirsiz alacak davası olarak açılamayacağını, davacı tarafından 125.000,00-TL maddi 125.00,00-TL manevi tazminat talep edilmesine rağmen menfi tespit ve ecrimisil talebi için bir dava değeri belirtilmediğini, bu sebeple bu taleplerinin usulen reddini gerektiğini, Şile İcra Dairesi’nin 2018/1644 Esas sayılı dosyası bakımından davalı banka ile borçlu şirket arasında Genel Kredi Sözleşmesi imzalandığı ve diğer davacıların bu sözleşmeye kefil olduklarını, GKS kapsamında borçluya krediler kullandırıldığını ve kredili mevduat hesabı açıldığını, davacıların ihtiyaç kredisi sözleşmesi ve kredili mevduat hesabı sözleşmesinden kaynaklı borçlarından dolayı davacılara ihtarname gönderildiğini ve mevcut borçlarının yasal süresi içerisinde ödenmesi aksi halde takibe geçileceğinin belirtildiği, davacıların ihtarnameye rağmen borçlarını ödemediklerini, davacılar tarafından Şile İcra Hukuk Mahkemesi’nin 2019/76 Esas sayılı dosyası ile takibe ve yetkiye itiraz ettiklerini, mahkemece işbu davanın reddine karar verildiğini, İstanbul 25. İcra Dairesi’nin 2019/26689 Esas sayılı dosyası bakımından davacı tarafın işbu takibe ilişkin olarak İstanbul 15. İcra Hukuk Mahkemesi’nin 2019/1431 Esas sayılı dosyası ile takibin iptali davası ikame ettiğini, davanın devam ettiğini, davacıların senedin sonradan doldurulduğunu iddia ettiğini, itiraz edenlerin bu iddiasının gerçek dışı ve geçersiz olduğunuzu itiraz edenlerin senet altındaki imzaya itiraz etmediğini, senedin anlaşmaya aykırı olarak doldurulduğu iddiası var ise bunu yazılı delil ile kanıtlaması gerektiğini, aksi halde bu iddiasının reddinin gerektiğini, takip kesinleşmeden rehinli araca yakalama koyulmasında bir hukuka aykırılık bulunmadığını, araç icra müdürlüğü tarafından yakalanmış ve yediemine çekildiğini, davacı tarafça borçlarını ödemediğinden takibe düşmüş ve bu takipte rehinli araç yakalandığını, takibin iptali taleplerinin reddi gerektiğini, manevi tazminata hükmedilebilmesi için hukuka aykırı ve kusurlu bir eylemin varlığı gerektiğini, somut olayda bahsi geçen eylemin varlığının söz konusu olmadığını, davalı müvekkilinin herhangi bir hukuka aykırı ve kusurlu davranış söz konusu olmadığını, bu durumun varlığını ispat yükü davacıda olduğunu, manevi tazminat kuralı olarak zenginleşme aracı olarak kullanılamayacağını, davacı tarafın müvekkili banka olmasından dolayı haksız yere tazminat talepte bulunmakta ve haksız kazanç elde etmeye çalıştığını, davacıların söz konusu olaydan dolayı manevi bir zararlar söz konusu olmadığını belirterek davanın reddine, davacının tüm taleplerinin reddine, davacıların %20 oranında icra inkar tazminatı ödemesine, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davacılar üzerine bırakılmasını talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI ÖZETİ:
İlk derece mahkemesince; “… Davanın KISMEN KABULÜ ile,
Davacı şirketin,( Şile İcra Müdürlüğünün 2018/ 1644 E sayılı dosyasından tekerrür olmamak koşulu ile) İstanbul 25.İcra Müdürlüğünün 2019/26689 E sayılı takip dosyasından 12.255,74 TL borçlu olmadığının tespitine,
Şile İcra Müdürlüğünün 2018/ 1644 E sayılı takip dosyasından 14.065,90 TL borçlu olmadığının tespitine ,
Davacı Hacer Uzman ve Murat Uzman’ın ( Şile İcra Müdürlüğünün 2018/ 1644 E sayılı dosyasından tekerrür olmamak koşulu ile) İstanbul 25.İcra Müdürlüğünün 2019/26689 E sayılı takip dosyasından 12.255,74 TL borçlu olmadığının tespitine,
Şile İcra Müdürlüğünün 2018/ 1644 E sayılı takip dosyasından 14.208,63 TL borçlu olmadığının tespitine ,
Fazlaya ilişkin talebin reddine,
Maddi ve manevi tazminat taleplerinin reddine …” şeklinde hüküm kurulmuştur.
İlk derece mahkemesince verilen karara karşı davalı vekili ile davacılar tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davacılar istinaf dilekçesinde özetle; kötüniyet tazminatına hükmedilmesi gerektiğini, borcun ifa zamanı gelmediğini, asıl borçlu şirketin ödeme güçlüğünde olmadığını, asıl borçlu şirkete tebligatın usule uygun olarak yapılmadığını, bilirkişi raporuna itirazlarının süre yönünden reddedilmiş ise de; yasal sürenin geçmediğini, borçlunun ödeme emri tebliğ edilmeden icra dairesine itirazının geçerli olduğunu, bankaların hafif kusurlarından dahi sorumlu olduklarını, ipoteğin kapsamının öngörülemez biçimde genişletilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edilmesi net ve somut olup, hem sözleşmeye hem de senet ile ipotek altına alınmasının, sözleşme kat icra takibinin takipsiz bırakılması senet ile icra takibinin ipoteğin paraya çevrilmesi kanunen mümkün olmayıp, davalının banka olması İİK 169/a delil olup 2 ayrı ilişki olmadığının kanıtı olduğunu, hayatın olağan akışına ters düştüğünü, kambiyo senedinde (çekte)sahtecilik iddiası herkese karşı ileri sürülebilen defilerden olup, senet hamilinin iyi niyetli olup olmaması durumu değiştirmeyeceğinden menfi tespit talebinin kabulüne karar verilmesi gerektiğini, menfi tespit davasının açılmasından sonra yargılama sürecinde borç ödenmiş ise ıslaha, davacının talebine gerek olmaksızın, hatta davacının istemi olmasa bile davaya istirdat davası olarak devam edilmesi gerektiğini, zamanaşımı asıl borçluya karşı kesilince kefile karşı da kesilmiş olacağını, tebliğ yapılmaması veya usulsüz tebliğ yapılmasının başlı başına ihalenin feshi sebebi olduğunu, haksız bir şekilde yediemine alınan aracın yediemine ücretinin de faizi ile birlikte ödenmesi gerektiğini belirterek; istinaf taleplerinin kabulüne, yerel mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesi talebiyle istinaf yoluna başvurmuştur.
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; kararın bilirkişi raporuna uygun olarak hazırlanmadığını, borçlu ve kefillerin sorumluluğuna ilişkin yanlış tespitte bulunulduğunu, hükmün icrada tereddüt uyandıracak mahiyette olduğunu, adli yardım talebi nedeniyle harçların davalı tarafından ödeneceğine dair kararın yerinde olmadığını belirterek; istinaf taleplerinin kabulüne, yerel mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesi talebiyle istinaf yoluna başvurmuştur.
DELİLLER:Kocaeli 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 12/01/2022 tarih, 2020/109 Esas – 2022/28 Karar sayılı kararı ve tüm dosya kapsamı.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava; menfi tespit ve tazminat istemine ilişkindir.
İlk derece mahkemesince toplanan deliller ve yapılan yargılama sonunda; “…Tüm dosya kapsamı değerlendirildiğinde; davacı Ören Taşımacılık Ltd.Şti ile davalı banka arasında genel kredi sözleşmesi düzenlendiği, diğer davacıların genel kredi sözleşmesine kefil olarak imzaladıkları, davalı banka tarafından borcun ödenmemesi üzerine hesabın kat edildiğ, davacının İstanbul 25.İcra Müdürlüğünün 2019/26689 E sayılı dosyasında icra takibine konu edilen bonoda imza inkarının bulunmadığı , dosya bankacı bilirkişiye tevdi edilmiş, alınan kök ve ek raporlar değerlendirildiğinde bilirkişi kefillerin temerrüde düştüğü belirtmiş ise de gksye ek olan 22.06.2016 tarihli kefalet sözleşmesi incelendiğinde kefilin … adresine ihtarnamenin gönderilmediği anlaşılmakla, kefillerin temerrüde düşmediği kabul edilmiş , davalı vekilinin 24.12.2021 tarihli dilekçesinde borçlunun kredi ödemesinde gecikmeye düşmesinden kanuni takibe aktarıldığı süreye kadar işleyen faizin geçmiş gün faizi, kat tarihinden icra takibinin açıldığı süreye kadar işleyen faizin ise faiz alacağı olarak belirtildiğini beyan ettiği, Yargıtay 19HD nin E : 2018/2703 K : 2019/5595 sayılı ilamında ”……bu itibarla davacı bankanın davalı borçludan alacağının dava konusu takip tarihi itibariyle bilirkişi tarafından hesaplanması gerekir. Bu hesap yapılırken borçlunun borcu hesap kat tarihindeki muaccel alacak ile bu alacağın ödenmesi için çıkartılan ihtarname ile tebliğ tarihi arasındaki dönem için uygulanacak akdi faiz toplamı üzerinden bir hesap yapılır. Daha sonra temerrüt tarihinden dava konusu takip tarihine kadarki dönem içinse temerrüt faizi ve BSMV hesaplanmalıdır.” belirttiği hususlar gözönüne alındığında davacı şirketin taksitli ticari kredi yönünden borcunun 4.641,29 TL asıl alacak, KMH yönünden 1.061,21 TL asıl alacak olmak üzere toplam 5.702,5‬0 tl asıl alacak,geçmiş gün faizi asıl alacak içinde hesaplandığından temerrüt faizi olarak 135.93 TL (taleple bağlılık ilkesi gereği ) faiz, , 6,80 tl bsmv 1,410 çek bedeli ve 378,71 TL masraf olmak üzere Şile İcra Müdürlüğünün 2018/ 1644 E sayılı takip dosyasında toplam 7.633,94‬ TL borcunun bulunduğu ,davacı … ve …’ın ise taksitli ticari kredi yönünden borcunun 4.641,29 TL asıl alacak, KMH yönünden 1.061,21 TL asıl alacak olmak üzere toplam 5.702,5‬0 TL asıl alacak, sözleşmede kefillerin gayri nakdi alacaktan sorumlu oldukları düzenlenmiş olmakla 1,410 TL çek bedeli ve 378,71 TL masraf olmak üzere Şile İcra Müdürlüğünün 2018/ 1644 E sayılı takip dosyasında toplam 7.491,21 TL borçlarının bulunduğu kabul edilmiş, bankaların Bankalar Kanunu çerçevesinde faaliyet göstermek zorunda oldukları, bu yüzden de bir kimseye mal satarak veya açıktan para vererek bono alamayacakları, taraflar arasındaki kredi ilişkisi nedeniyle davacının davalıya borcu varsa davacının bu borcu kadar bu bonodan sorumlu olduğunu değerlendirilmesi gerektiğinden ( Yargıtay 19HD nin E: 2016/14044 K: 2018/999 sayılı ilamı) davacıların İstanbul 25.icra Müdürlüğünün 2019/26689 E sayılı takip dosyasından geçmiş gün faizi asıl alacak içinde imzalandığından 5.702,50 TL asıl alacak borcunun bulunduğu anlaşılmakla, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, davalı tarafından yapılan icra takiplerinin haksız olmadığı anlaşılmakla davacıların maddi ve manevi tazminat taleplerinin reddine karar verilmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.” şeklindeki gerekçeyle yukarıda anılan hüküm kurulmuş,karara karşı taraf vekillerince istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İnceleme; 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Kamu düzeni yönünden yapılan incelemede;
1-Bilindiği üzere; Anayasa’nın “hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir;
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
31. Sözleşme’nin “Adil Yargılanma Hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir;
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
İddia ve savunma hakkı, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun hukuki dinlenilme haklı başlıklı 27. maddesi ile usul hukukumuza yansıtılmıştır.
Açılan dava, HMK’nın 316/1. maddesine göre basit yargılama usulüne tabidir. 6100 sayılı HMK’nun “Ön İnceleme ve Tahkikat” başlıklı 320.maddesinde göre;
”(1) Mahkeme, mümkün olan hâllerde tarafları duruşmaya davet etmeden dosya üzerinden karar verir.
(2) Daha önce karar verilemeyen hâllerde mahkeme, ilk duruşmada dava şartları ve ilk itirazlarla hak düşürücü süre ve zamanaşımı hakkında tarafları dinler; daha sonra tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları tek tek tespit eder. Uyuşmazlık konularının tespitinden sonra hâkim, tarafları sulhe teşvik eder. Tarafların sulh olup olmadıkları, sulh olmadıkları takdirde anlaşamadıkları hususların nelerden ibaret olduğu tutanağa yazılır; tutanağın altı hazır bulunan taraflarca imzalanır. Tahkikat bu tutanak esas alınmak suretiyle yürütülür.

(3) Mahkeme, tarafların dinlenmesi, delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemlerinin yapılmasını yukarıdaki fıkrada belirtilen duruşma hariç, iki duruşmada tamamlar. Duruşmalar arasındaki süre bir aydan daha uzun olamaz. İşin niteliği gereği bilirkişi incelemesinin uzaması, istinabe yoluyla tahkikat işlemlerinin yürütülmesi gibi zorunlu hâllerde, hâkim gerekçesini belirterek bir aydan sonrası için de duruşma günü belirleyebilir ve ikiden fazla duruşma yapabilir.” düzenlemesi ile basit yargılama usulünde öninceleme ve tahkikat aşamasının ne şekilde yapılması gerektiği belirtilmiştir.
Kural olarak hakim tarafları dinlemeden veya iddia ve savunmalarını bildirmeleri için kanuna uygun biçimde davet etmeden hüküm veremez (HMK md.27). Yasanın bu hükmü yargılamanın sağlıklı bir şekilde yürütülmesi ve davanın sonuçlandırılabilmesi için konulmuştur. Bu nedenle, taraf teşkilinin sağlanması ve davalının savunma hakkını kullanması kamu düzeni ile ilgili olmakla mahkemece kendiliğinden dikkate alınması gerekir.
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 27. maddesinde “Hukuki dinlenilme hakkı” düzenlenmiştir. Buna göre, davanın taraflarının yargılama ile ilgili bilgi sahibi olma, açıklama ve ispat hakkı bulunmaktadır. Maddenin gerekçesinde açıklandığı üzere bu hak Anayasanın 36. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsurudur. İddia ve savunma hakkı olarak da bilinen bu hak, tarafların yargılama konusunda tam bilgi sahibi olmalarını, açıklama ve ispat hakkını tam ve eşit olarak kullanabilmelerini, yargı organlarının da bu açıklamaları dikkate alarak gereği gibi değerlendirme yapıp karar vermelerini zorunlu kılmaktadır. Hakim tarafları dinlemeden veya açıklama ve ispat hakkını kullanmaları için kanuna uygun biçimde davet etmeden hükmünü veremez. (YHGK.’nun 2009/52 Esas, 2009/105 Karar sayılı kararı)
HMK’nın 297/1-c bendine göre mahkemelerin gerekçeli kararlarında, tarafların iddia ve savunmalarının özeti, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususlar, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan deliller, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi ile sabit görülen vakıalar ile bunlardan çıkarılan sonuçlar ve hukuki sebeplerin bulunması gerekir. Bunun için de tarafların duruşmaya davet edilip, dinlenmeleri gerekir.
Her ne kadar HMK’nın 320/1. maddesinde, taraflar duruşmaya davet edilmeden dosya üzerinden karar vereceği belirtilmiş ise de; bunun ancak ön inceleme aşamasında ve mümkün olan hallerde olduğu belirtilerek uygulama alanı dar bir çerçeve ile belirlenmiştir.
Basit yargılama usulünde de, dilekçeler teatisi, ön inceleme, tahkikat, sözlü yargılama ve hüküm aşamaları mevcuttur. Ancak bunlar yazılı yargılama usulünde olduğu gibi kesin şekilde birbirinden ayrılmamıştır.
Hâkim, Türk Hukukunu re’sen uygular (HMK. 33. madde). Mahkeme Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun emredici düzenlemelerinin gereğini yerine getirmek zorundadır (Yargıtay HGK. 13/03/2013 tarih, 2013/802 Esas – 2013/347 Karar).
Açıklanan nedenlerle; Anayasa’nın 36. maddesi ile Hukuk Muhakemeleri Kanunu 27., 321. maddelerinin açık ve emredici hükümlerine rağmen, davalı tarafın savunma hakkını sınırlar mahiyette, davalılar Ören Taşıma Ltd. Şti yetkilisi sıfatıyla davalı … karar duruşmasından önce mazeret dilekçesi sundukları halde, bu hususta her hangi bir karar verilmeksizin, son beyanı sorulmadan yokluğunda karar verilmesi doğru bulunmamıştır.
2-6100 sayılı HMK’nın “Hâkimin davayı aydınlatma görevi” başlıklı 31. maddesine göre; “Hâkim, uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu olduğu durumlarda, maddi veya hukuki açıdan belirsiz yahut çelişkili gördüğü hususlar hakkında, taraflara açıklama yaptırabilir; soru sorabilir; delil gösterilmesini isteyebilir.”
Taraflarca getirilme ilkesinin bir sonucu olarak davacının iddiasının dayanağı olan bütün vakıaları dava dilekçesinde bildirmesi gerekir. Bu şekilde somutlaştırma yükü (HMK. m.194) yerine getirileceği gibi davalı da bu vakıalara göre savunmasını yapacaktır. Dayanılan vakıalara uygulanacak hukuki sebepler de dava dilekçesinin zorunlu olmayan unsurları arasında sayılmıştır. Türk hukukunu resen uygulamakla görevli olan hâkim (HMK. m. 33) için gösterilen hukuki sebepler bağlayıcı değilse de vakıalara uygun hukuki nitelendirmenin doğru yapılmasının uyuşmazlığın çözümünü kolaylaştıracağı açıktır. Talep sonucu kısmında ise talebin ne olduğu açık bir şekilde belirtilmelidir. Çünkü, taleple bağlılık ilkesi gereğince hâkim talep sonucuyla bağlı olup, ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Bu ilke uyarınca davacının talep etmediği bir şey hakkında karar verilemez. Dava sonucunda kurulacak hükmün sınırını, tarafların karara bağlanmasını istediği talep sonucu belirler. Bu nedenle talep sonucu yeterince açık değilse hâkimin davayı aydınlatma ödevi (HMK. m. 31) kapsamında açık olmayan talep sonucunu açıklatması gerekir.
Taraflarca getirilme ilkesi, hâkimin soru sorma ve davayı aydınlatma ödevi (HMK. 31. md.) çerçevesinde yumuşatılmıştır.
Mahkemenin hüküm vermesi için, kendisine yöneltilen talebin formüle edilmesi ve ileri sürülmesi tarafların görevi ise, bunları anlamlandırmak veya gerektiğinde açıklattırmak hâkimin görevidir. Ancak bu durum, hâkimin tarafların ileri sürmediği vakıaları ileri sürmelerine imkan vermesi veya hatırlatması anlamını taşımaz. Burada mevcut olmayanın talep edilmeyenin ortaya çıkartılması değil, talep edilenin netleştirilmesi, aydınlatılması, belirlenmesi söz konusudur.
Hâkimin davayı aydınlatma ödevi olarak ifade edilen bu düzenleme ile doğru hüküm verebilmesi ve maddi gerçeğin bulunabilmesi amaçlanmıştır. Düzenlemede her ne kadar “açıklama yaptırabilir” denilmişse de, bunun, hâkimin davayı aydınlatması için bir “ödev” olduğunu kabul etmek gerekir. Çünkü davayı aydınlatma ödevi sayesinde hâkim, iddia ve savunmanın doğru ve tam olarak anlaşılmasını sağlayacak ve bu şekilde doğru olmayan bir kararın verilmesini önleyecektir.
Görüldüğü üzere, hakimin davayı aydınlatma ödevine ilişkin 31. maddede, hakimin, uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu kıldığı durumlarda, maddi veya hukuki açıdan belirsiz ya da çelişkili gördüğü konular hakkında taraflara açıklama yaptırabileceği, soru sorabileceği, kanıt gösterilmesini isteyebileceği belirtilmiştir.
Diğer yandan; bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır. (Anayasa m.141/3). İlke, adil yargılanma hakkı kapsamında ve kamu düzenine ilişkin bulunmaktadır. (Anayasa m. 36/1 ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi m.6).
Mahkeme kararlarının gerekçe bölümünde; sav ve savunmaların özeti, çekişmeli ve çekişmesiz noktalar ile ret ve üstün tutulma nedenleri; sabit görülen olgulardan çıkarılan sonuçlar ile hukuki nedenin gösterilmesi gerekir. (HMK m. 297/1-c). Bundan ayrı, HMK’nın 297/2 madde hükmüne göre; hakim, hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar etmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakları açıkça bildirmesi gerekir.
Gerekçe, mahkemenin benimsediği olgular ile hüküm bölümü arasındaki yasal bağ niteliğinde olup; taraflar nezdinde ve yasa yolu incelemesi bakımından denetim olanağı sağlamalı ve hüküm bölümüyle de tam olarak örtüşmelidir.
Dava dilekçesinde davacı taraf; öncelikle kötü niyetle başlatılan takiplerin durdurulmasına akabinde iptaline, 25 İcra Dairesi’nin 2019/26689 esas sayılı icra dosyasına konu 08.07.2016 keşide tarihli 03.05.2019 vade tarihli 250.000,00-TL bedelli teminat senedi olarak mı alındığını bilemedikleri, sonradan doldurulduğu kesin olan senedin tespitine ve teminat senedi ile kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takip yapılamayacağından takibin iptaline, 25. İcra Dairesi’nin 2019/26689 esas ve Şile İcra Dairesi’nin 2018/1644 esas sayılı ödeme emirlerine dayanak teşkil eden kredi sözleşmesi ve kefaletten kaynaklanan sözleşmeden kaynaklanan borcun kapatıldığı ve depo çek sorumluluk bedelinin bankaya yatırılmasında riskin oluşmadığı gibi kredili mevduat hesabının ödemesizlik olmadığı halde takip başlatılarak haksız olarak banka tarafından temerrüte düşürülmelerinde kusurlu davranıldığından sorumluluklarının olmadığının ve borçlu olmadıklarının tespitine, kötü niyetle hareket ederek taraflarını dosya bir bütün sözleşme tek olmasına rağmen iki ayrı yerden iki ayrı icra takibi yaparak gelir kapıları olan ticari taksi ve ticari plakadan ecrimisil olarak haksız alıkoyma ve ticari kayıplara neden olduğu için ticari hayatlarına onarılmaz zararlar veren bankanın % 40’tan aşağı olmamakla beraber % 10 para cezası hükmedilmesini, belirsiz alacaklarının hükmünün verilerek gelir kayıplarının tespitini, manevi tazminat taleplerinin ıslah yolu ile hesaplanarak rehnin ve yakalamalarının ve takiplerin kaldırılması ile beraber ara karar ile ticari aracın teslimine karar verilmesini, her türlü yargılama gideri ve ücreti vekaletin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiş, davanın değerini ise,her bir taraf için(her üç davalı yönünden ayrı ayrı) 125.000,00-TL maddi,125.000,00-TL manevi tazminat ile ecrimisil ve gelir kaybı tazminatının ise hesaplanarak eklenmesini talep etmiş, tevzi formunda ise dava değeri 40.000,00-TL olarak gösterilmiştir.
Davacı … tarafından 06.03.2020 tarihli beyan dilekçesi ile maddi ve manevi tazminat taleplerini sonradan arttırılmak koşuluyla 750.000,00-TL olarak bildirmiş, her üç davalı tarafından imzalanan 18.02.2021 tarihli dilekçe ile, dava dilekçesindeki talepler yinelendikten sonra 20 milyon manevi tazminat talebinde bulunulmuş, davalı … tarafından imzalanan 09.06.2020 tarihli dilekçe ile de, manevi tazminat davasının 20 milyon TL olarak ıslah edildiği beyan edilmiştir. Eldeki dosyada ise 25.02.2020 tarihli tensip zaptında dava, “Haksız Fiilden Kaynaklanan Tazminat” davası olarak nitelenmiş ve “Davanın, HMK’nun 105-113.maddeleri gereği tazminat davası olarak yürütülmesine,” karar verilmiştir.
HMK’nın “Belirsiz alacak davası(1)” nın düzenlendiği 107/1. maddesi ise ;
MADDE 107– (1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.” şeklinde olup, ilk derece mahkemesince davayı aydınlatma ödevi çerçevesinde, davacılardan talep sonucundaki maddi tazminat ve ecrimisil kalemleri yönünden ayrı ayrı açıklama istenilmesi, belirsiz alacak davası olarak talep edilen ecrimisil davası yönünden asgari miktarın ne olduğunun davalılara açıklattırılmaksızın yargılamaya devam edilmesi ayrıca; reddine karar verilen maddi ve manevi tazminat davaları yönünden gerekçe gösterilmemesi,adli yardım talebinin kabul edildiği eldeki davaya ait dilekçedeki tüm talepler hakkında (Bazı talepler İcra Hukuk Mahkemelerinin görev alanına girdiği halde) olumlu ya da olumsuz herhangi bir karar verilmemesi karar gerekçesinde de bu hususa ilişkin herhangi bir değerlendirme yapılmaması dolayısıyla taraf ve mahkeme denetimine elverişli şekilde gerekçe yazılıp, hüküm kurulmamış olması nedeniyle karar
yukarıda anılan Yasa hükümlerine aykırıdır.
3-Diğer yandan, 6100 sayılı HMK’nın 211. Maddesinde imza incelemesinin yapılma usulü;
“Bir belgenin sahteliğinin iddia edilmesi durumunda, bu hususta karşı tarafın açıklamaları da dikkate alınarak, aşağıdaki sıra ile inceleme yapılarak öncelikle karar verilir:
a) Hâkim, yazı veya imzayı inkâr eden tarafı isticvap ettikten sonra bir kanaat edinememişse, huzurda bu kişiye yazı yazdırıp imza attırmak suretiyle elde ettiği belge ve diğer delilleri değerlendirir. Hâkim, sahtelik konusunda başka bir incelemeye gerek duymadan karar verebilecek durumda ise gerekçesini açıkça belirtmek suretiyle, senedin sahteliği hakkında bir karar verir. İsticvap için mahkemeye davet edilen taraf, belirtilen günde hazır bulunmadığı takdirde, inkâr etmiş olduğu belgedeki yazı veya imzayı ikrar etmiş sayılır; bu husus kendisine çıkartılacak davetiyede ayrıca ihtar edilir.
b) (a) bendi hükmüne göre yaptığı incelemeye rağmen, hâkimde sahtelik konusunda kesin bir kanaat oluşmamışsa, bilirkişi incelemesine karar verir. Bilirkişi incelemesinden önce, mevcutsa, o tarafa ait olan karşılaştırma yapmaya elverişli yazı ve imzalar, ilgili yerlerden getirtilir. Bilirkişi, bu yazı ve imzalarla, o mahkemede elde edilen yazı ve imzaları esas alarak inceleme yapar. Bilirkişi, inceleme için gerekli görürse, kendi huzurunda tarafın yeniden yazı yazması veya imza atmasını mahkemeden talep edebilir.” biçiminde düzenlenmiştir.
Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin 2018/1236 Esas, 2019/12073 Karar sayılı kararında da;”…Özetlemek gerekir ise, imza incelemesinde öncelikle senedin keşide tarihinden öncesine ilişkin borçlunun uygulamaya elverişli imzalarını taşıyan belgeler, keşide tarihine en yakın tarihli olanından başlayarak bilirkişice mukayeseye esas alınmalıdır. Senedin keşide tarihinden öncesine ilişkin belge bulunamazsa, daha sonraki tarihli belgeler, uygulamaya elverişli imza örneği taşıyan herhangi bir belge temin edilemez ise, borçlunun duruşmada alınan medari tatbik imza ve yazı örnekleri üzerinden inceleme yapılmalıdır.” denilmiştir.
Somut uyuşmazlıkta davacı taraf icra dosyasına konu 08.07.2016 keşide tarihli 03.05.2019 vade tarihli 250.000,00-TL bedelli senedin sonradan doldurulduğu kesin olan senedin lehtar cirantası imzasının sahte olduğunu ileri sürmüştür.

O halde Mahkemece, HMK’nın 211. maddesi gereği çek tanzim tarihinden öncesine ait davacının imzasının bulunduğu mukayese belgelerinin toplanarak, çekteki imzanın davacının eli ürünü olup olmadığı konusunda uzman bilirkişi kurulundan veya ATK Fizik İhtisas Dairesi’nden rapor alınarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile soruşturma dosyasında alınan rapor benimsenerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir. Davacının iddialarının gerçekliğinin araştırılması gerekir. Araştırma neticesinde oluşacak sonuca göre elde edilecek kanaat ile karar verilmelidir.
Saptanan ve hukuksal duruma göre; dayanılan belgelere, delillere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dosyadaki tespitlere ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, ispat kuralları çerçevesinde taleple bağlı kalınarak yargılama ve değerlendirme yapılması gerekmekle, ilk derece Mahkemesi tarafından uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde delillerin toplanmadığı ve değerlendirilmediği belirlenerek, tarafların ispata yönelik tüm delilleri toplanıp yargılama yapılarak oluşacak tam kanaat gereği sonuca varılıp karar verilmesi gerekirken, davacının imza inkarı konusunda çekin düzenlendiği tarihe yakın tarihlerde davacı tarafından resmi (seçim, nüfus, muhtarlık, emniyet, noter, tapu, adli, …vb.) veya özel (banka, … vb.) merciler huzurunda atılmış kıyasa elverişli ıslak imza örnekleri celp edilmeksizin, çek üzerindeki keşideci ıslak imzası ile dosyaya kazandırılacak kıyaslama imzaları mukayese edilmeksizin neticeten teknik inceleme yaptırılmaksızın sadece bir kıyasa elverişli belge ile tek bir grafolog tarafından düzenlenen raporun esas alınarak davanın kabulüne karar verilmiş olması da yerinde bulunmamıştır.
HMK’nın 11/04/2013 tarih 6459 sayılı Kanunla değişik, “adli yardımdan yararlanabilecek kişiler” başlıklı 334.maddesine göre, kendisi ve ailesinin geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin, gereken yargılama veya takip giderlerini kısmen veya tamamen ödeme gücünden yoksun olan kimseler, iddia ve savunmalarında, geçici hukuki korunma taleplerinde ve icra takibinde, taleplerinin açıkça dayanaktan yoksun olmaması kaydıyla; kamuya yararlı dernek ve vakıflar, iddia ve savunmalarında haklı göründükleri ve mali açıdan zor duruma düşmeden gerekli giderleri kısmen veya tamamen ödeyemeyecek durumda oldukları takdirde adli yardımdan yararlanabilirler. Hükme göre adli yardımdan yararlanma hakkı, şartların oluşması halinde, gerçek kişiler ile kamuya yararlı dernek ve vakıflara tanınmıştır. Ticaret şirketleri ise adli yardımdan yararlanamaz.
Somut olayda davacılardan Ören Taşımacılık Orman Tarım Ürünleri Üretim Pazarlama Komisyonculuk İnşaat Taahhüt Turizm Madencilik Sanayi ve Ticaret Limited Şirketinin adli yardım talebinin de kabul edilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup,bu hususta eleştiri yapmakla yetinilmiştir.
Mahkemece, gerekçeli karar başlığında; davalı vekilinin adresinin yazılmamış olması, 6100 sayılı HMK’nın 297/1-b maddesine aykırı olmakla birlikte sonuca etkili olmadığından, kaldırma nedeni yapılmamış ve bu hususa eleştiri getirilmekle yetinilmiştir.
Açıklanan tüm bu gerekçelerle; tarafların sair istinaf nedenlerinin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, kararın kamu düzeni nedeniyle açıklanan gerekçeler doğrultusunda kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a.4-6 maddesi gereğince; dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Kocaeli 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 12/01/2022 tarih, 2020/109 Esas ve 2022/28 Karar sayılı kararının 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a.4-6 maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
2-Dosyanın açıklanan eksikliklerin giderilmesi için mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf edenler tarafından yatırılan istinaf karar harcının talebi halinde ve ilk derece mahkemesi tarafından istinaf edenlere iadesine,
4-İstinaf edenler tarafından istinaf başvurusu için yapılan giderlerin, esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesi tarafından yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine,
5-Kararın 6100 sayılı HMK’nın 359/4 maddesi uyarınca; ilk derece mahkemesi tarafından taraflara tebliğine,
6-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
7-Davalı hakkında düzenlenen 31/03/2022 tarihli ve 3.805,09-TL bedelli harç tahsil müzekkeresinin iptaline, mahkemesince işlem yapılmaksızın geri istenilmesine,
8-Davacılar hakkında düzenlenen 31/03/2022 tarihli ve 1.186,41-TL bedelli harç tahsil müzekkeresinin iptaline, mahkemesince işlem yapılmaksızın geri istenilmesine,
İlişkin; 6100 sayılı HMK’nın 362/1-g maddesi gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile KESİN olarak karar verildi.26/05/2023


Başkan …
¸e-imzalıdır

Üye …
¸e-imzalıdır

Üye …
¸e-imzalıdır

Katip …
¸e-imzalıdır

* Bu belge, 5070 sayılı Kanun hükümlerine uygun olarak elektronik imza ile imzalanmıştır.*