Emsal Mahkeme Kararı Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi 2022/771 E. 2023/767 K. 11.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
SAKARYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
7. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2022/771
KARAR NO : 2023/767

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KOCAELİ 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 05/01/2022
NUMARASI : 2020/549 Esas – 2022/4 Karar

DAVACI : SARAL VİNÇ AĞIR NAKLİYE OTEL İNŞAAT ÖZEL EĞİTİM SANAYİ TİCARET LİMİTED ŞİRKETİ – …
VEKİLİ : Av. … – …
DAVALILAR : 1- GAMA ENDÜSTRİ TESİSLERİ İMALAT VE MONTAJ ANONİM ŞİRKETİ – …
: 2- TÜRKERLER İNŞAAT TURİZM MADENCİLİK ENERJİ ÜRETİM TİCARET VE SANAYİ A.Ş.- …
VEKİLİ : Av. …- …
DAVA : İtirazın İptali
KARAR TARİHİ : 11/05/2023
KR. YAZIM TARİHİ : 01/06/2023

İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacı firmanın davalıların oluşturduğu Gama Türkerler Adi Ortaklığı ile yapmış olduğu ticari iş sebebiyle cari hesap ekstreleri uyarınca; davalılardan 1.009.505,36 TL alacağı olduğunu, davalılarca iş bu borcun davacı firmaya ödenmediğini, davacı firma tarafından bahse konu cari alacağın tahsili amacı ile davalılar aleyhine Kocaeli 8. İcra Müdürlüğü’nün 2020/96110 Esas sayılı dosya ile icra takibine girişildiğini, davalılarca iş bu takibe 06/10/2020 tarihinde haksız ve kötü niyetli olarak itiraz edildiğini, davalı Gama – Türkerler adi ortaklığı Kocaeli Şehir Hastanesi inşaatı yüklenici firması olduğunu, davacı firma ise vinç kiralama ve operatör hizmeti sunduğunu, davalı firmalara Kocaeli şehir Hastanesi inşaatında yaklaşık üç yıla kadar hizmet sunduğunu, davalı firma yetkilileri tarafından hakediş raporları oluşturulup imzalandıktan sonra bu raporlar kapsamında davacı firma tarafından faturalandırıldığını, davalı firma ile davacı firma arasında her ay neredeyse yazılı olarak mutabakat yapıldığını, davalı firma ile davacının 2017 yılından beri çalıştığını, davalı firma tarafından sürekli ödemelerin geciktiğini ve davacının mali açıdan çok zor duruma soktuğunu, davacının ticari açıdan mahvına sebep olunmaması için davalı tarafın bu kötü niyetli tutumu karşısında ayrıca alacaklarını harfiyen belgelendirilmiş olmaları karşısında ilgili icra dosyası bakımından dava değeri tutarında ihtiyati haciz kararı verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; söz konusu takip dayanağı cari hesap ektresi olup ilgili cari hesap ektresinin kesin bir borç kabulü olmadığı açık ve net olduğunu, davacı taraf alacaklı olduğunu ispat etmelisi gerektiğini, davacı tarafın söz konusu cari hesap ektresine dayalı olarak borcun varlığını ortaya koyduğu düşünülemeyeceğini, davalıların alacaklıya karşı herhangi bir borcu bulunmadığını, davacı tarafın dayandığı cari hesap geçerli bir cari hesap sözleşmesi olmadığını, cari hesap sözleşmesinin mutlaka yazılı olarak yapılması gerektiğini, yazılı olma şartı, kanunun aradığı bir geçerlilik şartı olduğunu, davacı taraf davalı tarafından imzalanmış geçerli bir cari hesap sözleşmesi sunmadığını, dava dilekçesinde kendisine gelen bir mailden bahsetmekte ise de söz konusu mailin varlığının davalının bağlaması ve borç kabulü olduğunun düşünülemeyeceğini belirterek; davanın reddine karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI ÖZETİ:
İlk derece mahkemesince; “… davanın kabulü ile davalıların Kocaeli 8. İcra Müdürlüğü 2020/96110 Esas sayılı dosyasına yapmış olduğu itirazın iptali ile takibin 1.009.505,36-TL üzerinden devamına (Dava açıldıktan sonra davalılar tarafından yapılan 1.009.505,36- TL ödemenin infazda dikkate alınmasına), 1.009.505,36 TL üzerinden hesaplanacak %20 icra inkar tazminatının davalılardan alınıp davacıya verilmesine …” şeklinde hüküm kurulmuştur.
İlk derece mahkemesince verilen karara karşı davalılar vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davalılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; yerel mahkeme tarafından aldırılan bilirkişi raporunda her ne kadar müvekkillerinin davacıya borçlu olduğuna yönelik tespitlerde bulunulmuş ise de hesaplamalar hatalı yapıldı, buna ilişkin itirazlarının değerlendirilmediği, taraflar arasındaki sözleşme ayrıntılı bir şekilde incelenmemiş ve söz konusu iddia edilen borcun vadesinin gelip gelmediğine ilişkin de herhangi bir inceleme yapılmadığını, davacı tarafın dayandığı cari hesap geçerli bir cari hesap sözleşmesi olmayıp, cari hesap sözleşmesinin mutlaka yazılı olarak yapılması gerektiği, yazılı olma şartı, kanunun aradığı bir geçerlilik şartı olup davacı taraf müvekkil tarafından imzalanmış geçerli bir cari hesap sözleşmesi sunmadığını, dava dilekçesinde kendisine gelen bir mailden bahsetmekte ise de söz konusu mailin varlığının müvekkili bağlaması ve borç kabulü olduğunun düşünülemeyeceğini, 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 89 ila 101. maddeleri arasında düzenlenmiş olan cari hesap, ödeme aracı olma veya güvence sağlama gibi önemli fonksiyonları bünyesinde barındıran bir sözleşmedir, Ticaret Kanununun 89. Maddesine göre cari hesap; “İki kişinin herhangi bir hukuki sebep veya ilişkiden doğan alacaklarını teker teker ve ayrı ayrı istemekten karşılıklı olarak vazgeçip bunları kalem kalem alacak ve borç şekline çevirerek hesabın kesilmesinden sonra çıkacak artan tutarı isteyebileceklerine ilişkin sözleşme” şeklinde tanımlanmıştır, Türk Borçlar Kanunu’nun 134’üncü maddesiyle 143 üncü maddesinin ikinci fıkrası hükümleri saklı kalmak üzere cari hesap sözleşmesinin hükümleri belirtilmiştir, davacı tarafın icra takibine dayanak yapmış olduğu cari hesap Türk Ticaret Kanunu ve Borçlar kanunu’na göre gerekli unsurları taşımamakta olup bu nedenle cari hesaba dayalı olarak takip yapması mümkün bulunmadığını, alacağın likit olduğundan bahisle icra inkar tazminatına hükmedildiyse de yerel mahkeme alacağın varlığına ve doğmuş olup olmadığına ilişkin yeterli inceleme yapmaksızın usul ve yasaya aykırı karar verildiği beyan ederek, yerel mahkeme kararının kaldırılmasına, davanın reddime karar verilmesi talebiyle istinaf yoluna başvurmuştur.
Davacı vekili cevap dilekçesinde özetle; Yargıtay daha önceleri de kabul etmiş olduğu gibi yakın tarihte vermiş olduğu kararında mail yazışmalarının belge olduğunu bu nedenle hükme esas alınması gerektiği belirttiğini, dava dilekçesi ekinde sunulan raporlar incelendiğinde müvekkil tarafından davalının kabul etmiş olduğu hak ediş raporlarında belirtilen rakamlar tutarınca fatura tanzim edilmekte, bu çalışma şeklinde oluşan borç tutarı hususunda müvekkilin herhangi bir oynama yapması söz konusu olmayıp belgelerle bu durum sabit bulunduğu, davalılar ve müvekkil arasında her ay mutabakat tanzim edilmiş, bu mutabakat metinleri de dava dilekçesi ekinde sunulduğunu, bu metinler incelendiğinde müvekkil davalı firmadan talep ettiği rakam kadar alacaklı olduğu görüleceğini, davalı firmalar kötü niyetle borçlarını ödemediğini ayrıca alınan bilirkişi raporunda da müvekkil firmanın dava konusu borç miktarı kadar davalılardan alacaklı olduğu tespit edildiğini beyan ederek, davalıların istinaf taleplerinin reddine, yerel mahkeme kararının onanmasına karar verilmesi talep etmiştir.
DELİLLER:Kocaeli 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 05/01/2022 tarih, 2020/549 Esas – 2022/4 Karar sayılı kararı ve tüm dosya kapsamı.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava; cari hesap bakiye alacağının tahsili için girişiler ilamsız icra takibine vaki itirazın iptali ve icra inkar tazminatı istemine ilişkindir.
İlk derece mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiş karara karşı davalılar vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İnceleme; 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Dosyanın incelemesinde; davacı tarafından, davalıların oluşturduğu Gama Türkerler Adi Ortaklığına, bu ortaklık tarafından Kocaeli Şehir Hastanesi İnşaatının yapım işi için vinç hizmeti verildiği, davacının, yapmış olduğu ticari işler nedeniyle cari hesap ekstreleri uyarınca; davalılardan 1.009.505,36 TL alacaklı olduğu, davalılar tarafından borcun ödenmemesi üzerine davacı tarafından davalılar aleyhine Kocaeli 8. İcra Müdürlüğü’nün 2020/96110 Esas sayılı dosya ile icra takibi başlatıldığı, davalılarca başlatılan takibe itiraz edilmesi üzerine, takibin devamı için eldeki davanın açıldığı, ilk derece mahkemesince açılan davanın kabulüne karar verildiği, verilen karara karşı davalılar vekilince istinaf kanun yoluna başvurulduğu anlaşılmıştır.
6100 sayılı HMK’nın 190/1 maddesine göre ispat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.
6102 sayılı TTK’nın 64/2. maddesine göre; tacir, işletmesiyle ilgili olarak gönderilmiş bulunan her türlü belgenin, fotokopi, karbonlu kopya, mikrofiş, bilgisayar kaydı veya benzer şekildeki bir kopyasını, yazılı, görsel veya elektronik ortamda saklamakla yükümlüdür. Madde gerekçesinde tacirin bu yükümlülüğü belgeleme ve kaydın belgeye (evrak-ı müsbiteye) dayanması (belge yoksa kayıt da yoktur) ilkesine dayandırılmıştır.
6100 sayılı HMK’nun 222. maddesinde ise ticari defterlerin ibrazı ve delil olması hususları ise;
“MADDE 222 – (1) Mahkeme, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebilir.
(2) Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır.
(3) İkinci fıkrada belirtilen şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya diğer tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekir. (Ek cümle:22/7/2020-7251/23 md.) Diğer tarafın ikinci fıkrada yazılan şartlara uygun olarak tutulan ticari defterlerinin, ilgili hususta hiçbir kayıt içermemesi hâlinde ticari defterler, sahibi lehine delil olarak kullanılamaz. Bu şartlara uygun olarak tutulan defterlerdeki sahibi lehine ve aleyhine olan kayıtlar birbirinden ayrılamaz.(1)
(4) Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur.
(5) Taraflardan biri tacir olmasa dahi, tacir olan diğer tarafın ticari defterlerindeki kayıtları kabul edeceğini belirtir; ancak, karşı taraf defterlerini ibrazdan kaçınırsa, ibrazı talep eden taraf iddiasını ispat etmiş sayılır” şeklinde hüküm altına alınmıştır.
Anılan maddeye göre ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmaları, açılış ve kapanış onaylarının yaptırılması ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamaları gerekmekte olup bu şartlara uygun biçimde tutulmuş defter kayıtlarının, sahiplerinin lehine delil olarak değerlendirilmesi ise diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması şartlarına bağlıdır. Ayrıca söz konusu maddenin son fıkrası uyarınca, davadaki taraflardan birinin diğer tarafın ticari defterlerindeki kayıtları kabul edeceğini belirtmesine rağmen karşı tarafın defterlerini ibrazdan kaçınması halinde ibrazı talep eden taraf iddiasını ispat etmiş sayılır.
Konuya ilişkin Yargıtay 23. Hukuk Dairesi de, 27/04/2015 tarihli ve 2014/4862 E. 2015/2901 K. sayılı ilamında;
..”Davacı vekili, müvekkilince davalının borcu sebebiyle 19/11/2009 keşide tarihli ve 10.000,00-TL bedelli fatura düzenlendiğini, söz konusu faturanın teslim edildiğini ve kesinleştiğini, bu faturaların teslimli fatura olduğunu, tarafların muhasebe evraklarına işlendiğini, bu faturalarla ilgili olarak icra takibi yapıldığını ancak davalının itirazı nedeniyle takibin durduğunu ileri sürerek, itirazın iptali ile icra inkâr tazminatının tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini ve %40 kötüniyet tazminatının tahsilini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, takibe dayanak belgelerin fatura olduğu, faturanın tek başına alacağın varlığını ispat için yeterli olmadığı, alacak miktarı dikkate alınarak davacının davasını ispat edecek kesin delilleri dosyaya sunamadığı, davacının defterlerinin açılış tasdikinin yapıldığı, kapanış tasdiklerinin ise yapılmadığı, HMK’nın 222. maddesinde “Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır.” hükmüne yer verildiği, bu hali ile davacının defterlerinin delil olarak kabulünün mümkün olmadığı ve davacının kötüniyetli olarak takip yaptığına ilişkin bir delilin dosya kapsamında olmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, faturaya dayalı alacağın tahsili için başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 28/03/2012 tarih ve 2011/11-862 Esas, 2012/51 Karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere; 6100 sayılı HMK’nın 219. (1086 sayılı HUMK’nın 326.) maddesine göre her iki taraf kendi ellerindeki vesikaları (belgeleri) mahkemeye ibraz etmek zorundadır. Bir davada ispat yükü kendisine ait olan tarafın, başka delillerle birlikte karşı tarafın ticari defterlerine de dayandığı, diğer anlatımla, delillerini karşı tarafın ticari defterlerine hasretmediği, dolayısıyla da, uyuşmazlığa 6100 sayılı HMK’nın 222/5. (6762 sayılı TTK’nın 83/2.) maddesindeki özel hükmün uygulanamayacağı durumlarda; karşı tarafın kendi defterlerini mahkemeye ibraz etmesi ya da bundan kaçınmasına bağlanması gereken hukuksal sonuçlar, HMK’nın m. 220 (HUMK’nın 330.) maddesindeki genel düzenlemelere tabidir. HMK’nın 220. (HUMK’nın 332.) maddesi, bir tarafın, mahkemece kendisine verilen süre içerisinde ilgili belgeyi ibraz etmemesi halinde, mahkemenin, o tarafın maksadını gözeterek, diğer tarafın o belgeye ilişkin açıklamasını kabul edebileceğini öngörmektedir. Önemle vurgulanmalıdır ki; HMK’nın 220. (HUMK’nın 332.) maddesindeki bu hüküm, taraflardan birinin delillerini salt karşı tarafın ticari defterlerine hasretmediği hallerde, ticari defterlerin mahkemeye sunulması bakımından da uygulanır. Diğer anlatımla, belirtilen bu durumda ticari defterler de, HMK m. 220. madde (HUMK’nın 330 ve sonraki maddeleri) anlamında “vesika” niteliğindedir. Öte yandan, ticari defterlerin ispat kuvvetini düzenleyen HMK’nın 222. (6762 sayılı TTK’nın 82.) maddesindeki hüküm, “I Kati delil” şeklindeki kenar başlığı ile birlikte değerlendirildiğinde ve aynı Kanun’un 1474. maddesi uyarınca kenar başlıklarının metne dahil bulunduğu da gözetildiğinde; ticari işlerden dolayı tacirler arasında çıkan uyuşmazlıklarda ticari defterlerin (maddede gösterilen koşulların mevcut olması kaydıyla), kesin delil niteliğinde bulunduğunu öngörmektedir. 6762 sayılı TTK’nın 69. vd. (6102 sayılı TTK’nın 64.) maddeleri uyarınca da defterlerini yöntemince tasdik ettirmeyen tacirin bu gibi defterleri lehine delil olamaz. Ancak kanuna uygun olarak veya olmayarak tutulmuş olan ticari defterlerin münderecatı, sahibi ve halefleri aleyhinde delil sayılır. (HMK. m. 222/4, 6762 sayılı TTK’nın 84,85)
Öte yandan, YİBBGK’nın 27.06.2003 tarih ve 2001/1 E., 2003/1 K. sayılı ilamında açıklandığı üzere; Bir faturayı alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde faturanın içerdiği bilgilere itiraz etme hakkına sahiptir. Aksi taktirde faturanın içeriğini kabul etmiş sayılır. (Dava tarihinde yürürlükte olan 6762 sayılı TTK md. 23/2). Bu hüküm, fatura içeriğinden kabul edilen hususlara ilişkin olarak, faturayı düzenleyenin lehine; adına fatura düzenlenenin aleyhine bir karine getirmektedir. Bu karine, faturanın ispat gücüne yönelik bir düzenlemeyi ortaya koymaktadır. Diğer anlatımla, fatura, düzenleyen aleyhine delil olduğu gibi, kendisi faturayı düzenlemediği halde tebliğinden itibaren sekiz gün içinde itiraz etmeyen aleyhine de delil olabilecektir. Faturanın adına tanzim edilen aleyhine ispat vasıtası olması, yani, faturayı alan kişinin fatura kendinden sadır olmamakla birlikte aleyhine delil teşkil etmesi TTK’nın 23. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenen ve yukarıda ayrıntısı açıklanan bu karineden kaynaklanmaktadır. Buna göre; fatura düzenleyen tacirin anılan karineden yararlanabilmesi için fatura tanzim edenle, adına fatura tanzim edilen arasında akdi ilişki bulunması, faturanın akdin ifasıyla ilgili olarak düzenlenmesi gerekir. Fatura sözleşmenin kurulması safhasıyla ilgili olmayıp ifasına ilişkin olduğundan öncelikle temel bir borç ilişkisinin bulunması gerekir. TTK’nın 23. maddesinin 2 ve 3. fıkrasındaki karine aksi ispat edilebilen adi bir karinedir. İkinci fıkra gereği sekiz gün içinde faturaya itiraz edilmesi durumunda fatura münderecatının doğru olduğunu faturayı düzenleyen tacirin ispat etmesi gerekir. Taraflar arasında bu tür bir sözleşme ilişkisi yoksa, düzenlenen belge fatura değildir. Bu belge, belki icap olarak kabul edilebilir ki, buna itiraz edilmemesi, anılan 23/2. madde hükmü anlamında sonuç doğurmaz. Öte yandan, sadece faturanın tebliğ edilmiş olması akdi ilişkinin varlığını ispatlamaz. Karşı tarafın akdi ilişkiyi inkâr etmesi halinde tacir, öncelikle akdi ilişkiyi başkaca delillerle ispatlamalıdır. Akdi ilişkinin ispatlanamaması halinde faturanın anılan fonksiyonundan yararlanma imkanı yoktur. Faturanın ispat aracı olması, ancak niteliği gereği faturaya geçirilmesi gereken bilgiler (olağan içerik) hakkında geçerlidir. Sözleşmenin ifa safhasıyla ilgili olarak düzenlenen faturanın şekli ve kapsamının ne olması gerektiği konusunda, Türk Ticaret Kanunu’nda özel bir hüküm bulunmamakta, anılan yasanın 23. maddesinde neyi ifade ettiği açıklanmaksızın faturanın münderecatından söz edilmektedir. Faturanın zorunlu içeriği ve şekil şartlarına ilişkin ayrıntılı düzenleme Vergi Usul Kanunu’nda yer almaktadır. Faturanın olağan içeriği, akdin ifası ile ilgili hususlarla sınırlıdır (VUK.m.230). Dolayısıyla, faturanın içeriği, faturanın bu temel niteliğine uygun olmadığı taktirde, sekiz günlük itiraz süresinin geçirilmesi bu hususları yazılı delil haline getirmez. Faturaya itiraz, faturanın teslim alındığı tarihten itibaren sekiz gün içinde yapılmalıdır. İtirazın sekiz gün içinde karşı tarafa varması şart değildir. Sekiz günlük süre, hak düşürücü süre veya zamanaşımı süresi değildir. Sadece ispat yükünün yer değiştirmesi açısından önem taşır. Sekiz günlük süre içinde itiraz edildiği taktirde, fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olduğunu ispat külfeti faturayı veren tarafa ait iken, sekiz günlük sürenin geçmesinden sonra itiraz edilmesi halinde, fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olmadığını ispat külfeti faturayı alan tarafa ait olur. Faturayı alan her türlü delille bu külfeti yerine getirebilir. (Geniş bilgi için Bkz: Prof. Dr. Sami Karahan, Ticari İşletme Hukuku, 23. Baskı, Eylül 2012, Konya; Sh 111 vd.) Faturanın karşı tarafa usulüne uygun tebliğ edildiğini kanıtlama yükümlülüğü faturayı gönderen tarafta olup, faturayı gönderenin bu hususu kanıtlaması halinde, bu kez, TTK’nın 23/2. maddesinde yazılı 8 günlük yasal süre içerisinde faturaya itiraz ve iade ettiğini kanıtlama yükümlülüğü ise, karşı tarafa aittir. TTK’nın 23/2. maddesi uyarınca tebliğe rağmen faturayı süresinde itiraz ve iade etmeyerek, ticari defterlerine borç kaydeden tacir, fatura münderecatını aynen kabul etmiş ve faturayı gönderen taraf, faturaya dayalı bu alacağının varlığını HMK’nın 222. maddesi (TTK’nın 84. ve 85. maddeleri) uyarınca ispatlamış olur.

Faturaların tebliğ edildiğinin ve 8 günlük itiraz süresi içerisinde itiraza uğramadığının tespiti halinde, fatura içeriklerini taraflar arasındaki hukuki ilişkiye uygun olduğunun davacı tarafça kanıtlanmış olduğunun kabulü gerekli olup; bunun aksinin yani faturaların içeriğinin sözleşmeye uygun olmadığının kanıt yükünün bu kez davalıya geçtiği kabul edilmelidir. Faturaların tebliğ edildiğinin davacı tarafça kanıtlanamaması ya da kanıtlanıp da iade edildiğinin davalı tarafça kanıtlanması halinde davalı tarafça davacının hizmet vermediği savunulduğuna göre, faturaya konu hizmetin verildiğinin davacı tarafça kanıtlanması; davalının faturaları tebliğ alıp süresinden sonra iade etmesi halinde de faturanın davalı tarafça gönderilmesi şeklindeki icabı davalının (faturayı defterine kaydetmemek ve sözleşme ilişkisini inkâr etmek suretiyle), kabul etmemesi halinde hizmetin verildiğini davacının kanıtlaması gerekeceği gözetilmelidir.
Somut olayda mahkemece, davalının ticari defter ve kayıtları incelenmeksizin ve takip dayanağı faturanın davalıya usulüne uygun olarak tebliğ edilip edilmediği, itiraza uğrayıp uğramadığı araştırılmaksızın davacının ticari defter ve kayıtlarının usulüne uygun tutulmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Bu durumda mahkemece, taraf vekillerince her iki tarafın ticari defterlerine delil olarak dayanıldığı hususu gözetilerek, davalı vekiline müvekkilinin ticari defterlerini mahkemeye ibraz etmesi, ticari defterlerin ibraz edilmemesi halinde HUMK’nın 332 (HMK’nın m.220) ve 6762 sayılı TTK’nın 83. (HMK’nın m.222/5) maddeleri uyarınca işlem yapılacağı hususu hatırlatılmak suretiyle kesin süre verilip davacı tarafa da faturanın davalıya tebliği ile ilgili varsa delil ve belgeleri sunmak üzere süre verilmesi, ardından uzman bilirkişiden davalı defterleri ve yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde rapor alınıp sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeye ve yanılgılı gerekçeye dayalı olarak yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır.
SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün, davacı yararına BOZULMASINA…” şeklinde hüküm vermiştir.
Eldeki davada, tüm dosya kapsamı değerlendirildiğinde; taraflar arasında, ticari bir ilişkinin bulunduğu, davalıların incelenen ticari defterlerinde davacı şirketin, davalılar iş ortaklığından takip tarihi itibari ile 1.009.505,36 TL alacaklı olduğunun tespit edildiği, davacı şirketin ticari defterlerinde yapılan incelemede de davacı şirketin, davalılar iş ortaklığından takip tarihi itibari ile 1.009.505,36 TL alacaklı olduğunun tespit edildiği, böylelikle her iki tarafın ticari defterlerinde davacının davalıların oluşturduğu iş ortaklığından 1.009.505,36 TL alacaklı olduğunun anlaşıldığı, bu minvalde mahkemece, davanın kabulüne, dava açıldıktan sonra davalılar tarafından yapılan 1.009.505,36- TL ödemenin infazda dikkate alınmasına ve talep edilen alacak likit olduğundan asıl alacağın % 20’si oranında icra inkar tazminatına hükmedilmesine şeklinde karar verilmesinde dosyadaki delillere göre usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı anlaşılmıştır.
Gerekçeli karar başlığında; davacı ile davacı ve davalı vekillerinin adreslerinin yazılmaması 6100 sayılı HMK’nın 297. maddesine aykırı ise de, bu eksiklik mahallinde her zaman düzeltilebileceğinden eleştirilmekle yetinilmiştir.
Tüm bu açıklamalara, dosya kapsamına, kararın dayandığı delillerle, yasaya uygun gerektirici nedenlere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında; mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmamasına, HMK’nın 355. maddesi uyarınca; kamu düzenine ilişkin konularda da kararın esasına etkili bir aykırılık bulunmaması nazara alınarak, davalıların istinaf sebepleri yerinde görülmediğinden istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-HMK’nın 353/1-b.1 maddesi uyarınca; Davalıların İSTİNAF BAŞVURUSUNUN ESASTAN REDDİNE,
2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca alınması gereken 68.959,31 TL İstinaf Karar Harcından, istinafa gelirken peşin alınan 17.240,00 TL’nin ayrı ayrı mahsubu ile bakiye 51.719,31 TL istinaf karar harcının davalılardan ayrı ayrı alınarak hazineye irat kaydına, harç tahsili ve harç tahsil müzekkeresi yazılması işlemlerinin HMK’nın 302-(5) maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
3-İstinaf Kanun Yoluna Başvurma Harcının hazineye gelir kaydına,
4-İstinaf kanun yoluna başvuru için yaptığı masrafların, istinaf eden davalı taraf üzerinde bırakılmasına,
5-İstinaf eden davalı tarafından yatırılan, istinaf avansından kullanılmayan kısmın HMK’nın 333. maddesi uyarınca; ilk derece mahkemesince istinaf eden davalıya iadesine,
6-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
7-6100 sayılı HMK’nın 359/4 maddesi uyarınca; kararın Dairemizce taraflara tebliğine,
İlişkin; 6100 sayılı HMK’nın 361. maddesi gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ilamın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay İlgili Hukuk Dairesi’ne TEMYİZ yasa yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 11/05/2023


Başkan …
¸e-imzalıdır

Üye …
¸e-imzalıdır

Üye …
¸e-imzalıdır

Katip …
¸e-imzalıdır

* Bu belge, 5070 sayılı Kanun hükümlerine uygun olarak elektronik imza ile imzalanmıştır.*